1906’da Cibali’de tütün fabrikasındaki bir grev silinen Türkiye emek tarihine bir kapı açıyor.
Osmanlı’nın endüstriyelleştiği dönemde Selanik ve İstanbul fabrikaların açıldığı baş şehirlerdendi. İki kentte de Yahudiler işçi sınıfının, ve bundan dolayı doğmakta olan çok-kültürlü sendikal hareketin, önemli bir kısmını oluşturuyordu. Bu dönemin büyük sektörlerinden biri genç kadın işçilerin belirgin olduğu tütün üretimiydi. İstanbul’da bu sektörün merkezlerinden Cibali Reji Fabrikası’ydı. Burada 1906 yılında gerçekleşen bir grevi ve sonuçlarını İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Gülhan Balsoy Avlaremoz‘a şöyle açıkladı:
Osmanlı İstanbul’unun en büyük fabrikalarından biri olan Cibali Reji Fabrikası günlük 12 ton tütün işleme kapasitesi ve iki bini aşan işçisiyle 1900lerin başında çok önemli bir işletmeydi. Civar mahallelerdeki demografi Haliç kenarındaki fabrikanın iş gücünde de yansımasını buluyordu. Fabrikada Rum, Yahudi ve Müslüman kadın ve erkek işçiler istihdam ediliyordu.
‘İş günü yaz aylarında 14 saate varacak kadar uzun, atölyeler tozlu ve havasızdı‘
O dönemde Fener-Balat Rumların, Balat ve karşı kıyıdaki Hasköy ise Yahudilerin ağırlıklı yaşadığı bir alandı. Tüm bu mahallelerde Müslümanlar da meskundu. Bu işgücünün durumunu Balsoy şöyle özetliyor:
Farklı dini ve etnik gruplardan işçiler aynı üretim mekanını paylaştığı gibi işle ilgili aynı sıkıntıları da paylaşıyorlardı. İşçi ücretleri geçim sağlayamayacak kadar düşük, iş günü özellikle yaz aylarında 14 saate varacak kadar uzun, tütün işlenen atölyeler tozlu ve havasızdı. Bu koşulların sonucu olarak işçiler arasında verem başta pek çok hastalık oldukça yaygındı. Bütün bu olumsuzluklar sonucu işçiler pek çok kereler iş bırakma, makineleri kırma, grev gibi eylemliliklerle çalışma koşullarını protesto etme, haklarını arama girişimlerinde bulundular.
8 saatlik iş günü, haftasonu gibi kazanımların öncesindeki bu dönemde işçilerin bu hale karşı örgütlendiğini görüyoruz. Burada odağımız olan 1906 grevi bunların ne ilki ne de sonuncusuydu. Bu grevi ilginç yapan ortaya çıkma sebebi ve örgütleyen işçilere uygulanan ağır cezalardı. 1906 grevi çok-kimlikli işçi hareketinin dinamizmine de kanıt oluyor. Balsoy anlatıyor:
1906 Paskalyası yaklaşırken, Reji İdaresi önceki yıllarda yaptığının aksine işçilere tatil boyunca çalışamadıkları günler için yaptığı ödemeyi o yıl yapmayacağını bildirdi.
Paskalya’da ücretli izin olmayışı tüm işçileri harekete geçirdi:
Bunun üzerine 29 Mart günü işçiler greve çıkacaklarını ilan ettiler, fabrikadaki işi bırakıp Cibali’den Karaköy’deki Reji İdaresi binasına doğru yürüyüşe geçtiler. Tamamı Rum ve Yahudi olan 250’nin üzerindeki protestocunun 50’si de kadın işçilerden oluşuyordu.
Paskalya da ücret alma talebinin Rum ve Yahudi işçilerin ortak talebi olduğunu, kimlikler arası, fabrika genelinde örgütlendiklerini görüyoruz. Grevin etkisi hissedilmiş olacak ki hükümet araya girme ihtiyacı duyuyor. Reji İdaresi bazı talepleri kabul ederek işçiler arasındaki Yahudi-Rum dayanışmasını bozmaya yönelik bir karar veriyor:
Hükümetin de araya girmesiyle Reji İdaresi işçilerin taleplerini kısmen kabul etse de Paskalyayı kutlamadıkları gerekçesiyle Yahudi işçilere ödeme yapmayı reddetti.
Dahası eyleme liderlik ettiği öne sürülen 12 işçinin ismi tespit edildi. Bu 12 işçinin arasında hepsinin Yahudi olduğu anlaşılan Mari Behar, Raşel Eskinazi ve Bin (?) Behar isimli üç de kadın işçinin ismi yer alıyordu. Sonunda Sigaracı Nesim, Vasil Yani ve Vangel Sarandi isimli üç işçi bu eylemi düzenlemekten suçlu bulundu. İkisi tevkif edilirken İtalyan uyruklu olan Sigaracı Nesim sınır dışı edildi.
Eşit dağıtılmayan bu cezalar göçmenlik/vatandaşlık ve cinsiyet fay hatlarının emek hareketinin içinde oluşturduğu sınırları da gösteriyor. Taleplerin kısmen kazanıldığı ancak liderlerin ağır cezalara çarptırılmasıyla sonlanan 1906 Cibali grevi, çok-kimlikli Osmanlı emek tarihinden yalnızca bir kesit.
1906’da Cibali’de tütün fabrikasındaki bir grev silinen Türkiye emek tarihine bir kapı açıyor.
Osmanlı’nın endüstriyelleştiği dönemde Selanik ve İstanbul fabrikaların açıldığı baş şehirlerdendi. İki kentte de Yahudiler işçi sınıfının, ve bundan dolayı doğmakta olan çok-kültürlü sendikal hareketin, önemli bir kısmını oluşturuyordu. Bu dönemin büyük sektörlerinden biri genç kadın işçilerin belirgin olduğu tütün üretimiydi. İstanbul’da bu sektörün merkezlerinden Cibali Reji Fabrikası’ydı. Burada 1906 yılında gerçekleşen bir grevi ve sonuçlarını İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Gülhan Balsoy Avlaremoz‘a şöyle açıkladı:
Osmanlı İstanbul’unun en büyük fabrikalarından biri olan Cibali Reji Fabrikası günlük 12 ton tütün işleme kapasitesi ve iki bini aşan işçisiyle 1900lerin başında çok önemli bir işletmeydi. Civar mahallelerdeki demografi Haliç kenarındaki fabrikanın iş gücünde de yansımasını buluyordu. Fabrikada Rum, Yahudi ve Müslüman kadın ve erkek işçiler istihdam ediliyordu.
‘İş günü yaz aylarında 14 saate varacak kadar uzun, atölyeler tozlu ve havasızdı‘
O dönemde Fener-Balat Rumların, Balat ve karşı kıyıdaki Hasköy ise Yahudilerin ağırlıklı yaşadığı bir alandı. Tüm bu mahallelerde Müslümanlar da meskundu. Bu işgücünün durumunu Balsoy şöyle özetliyor:
Farklı dini ve etnik gruplardan işçiler aynı üretim mekanını paylaştığı gibi işle ilgili aynı sıkıntıları da paylaşıyorlardı. İşçi ücretleri geçim sağlayamayacak kadar düşük, iş günü özellikle yaz aylarında 14 saate varacak kadar uzun, tütün işlenen atölyeler tozlu ve havasızdı. Bu koşulların sonucu olarak işçiler arasında verem başta pek çok hastalık oldukça yaygındı. Bütün bu olumsuzluklar sonucu işçiler pek çok kereler iş bırakma, makineleri kırma, grev gibi eylemliliklerle çalışma koşullarını protesto etme, haklarını arama girişimlerinde bulundular.
8 saatlik iş günü, haftasonu gibi kazanımların öncesindeki bu dönemde işçilerin bu hale karşı örgütlendiğini görüyoruz. Burada odağımız olan 1906 grevi bunların ne ilki ne de sonuncusuydu. Bu grevi ilginç yapan ortaya çıkma sebebi ve örgütleyen işçilere uygulanan ağır cezalardı. 1906 grevi çok-kimlikli işçi hareketinin dinamizmine de kanıt oluyor. Balsoy anlatıyor:
1906 Paskalyası yaklaşırken, Reji İdaresi önceki yıllarda yaptığının aksine işçilere tatil boyunca çalışamadıkları günler için yaptığı ödemeyi o yıl yapmayacağını bildirdi.
Paskalya’da ücretli izin olmayışı tüm işçileri harekete geçirdi:
Bunun üzerine 29 Mart günü işçiler greve çıkacaklarını ilan ettiler, fabrikadaki işi bırakıp Cibali’den Karaköy’deki Reji İdaresi binasına doğru yürüyüşe geçtiler. Tamamı Rum ve Yahudi olan 250’nin üzerindeki protestocunun 50’si de kadın işçilerden oluşuyordu.
Paskalya da ücret alma talebinin Rum ve Yahudi işçilerin ortak talebi olduğunu, kimlikler arası, fabrika genelinde örgütlendiklerini görüyoruz. Grevin etkisi hissedilmiş olacak ki hükümet araya girme ihtiyacı duyuyor. Reji İdaresi bazı talepleri kabul ederek işçiler arasındaki Yahudi-Rum dayanışmasını bozmaya yönelik bir karar veriyor:
Hükümetin de araya girmesiyle Reji İdaresi işçilerin taleplerini kısmen kabul etse de Paskalyayı kutlamadıkları gerekçesiyle Yahudi işçilere ödeme yapmayı reddetti.
Dahası eyleme liderlik ettiği öne sürülen 12 işçinin ismi tespit edildi. Bu 12 işçinin arasında hepsinin Yahudi olduğu anlaşılan Mari Behar, Raşel Eskinazi ve Bin (?) Behar isimli üç de kadın işçinin ismi yer alıyordu. Sonunda Sigaracı Nesim, Vasil Yani ve Vangel Sarandi isimli üç işçi bu eylemi düzenlemekten suçlu bulundu. İkisi tevkif edilirken İtalyan uyruklu olan Sigaracı Nesim sınır dışı edildi.
Eşit dağıtılmayan bu cezalar göçmenlik/vatandaşlık ve cinsiyet fay hatlarının emek hareketinin içinde oluşturduğu sınırları da gösteriyor. Taleplerin kısmen kazanıldığı ancak liderlerin ağır cezalara çarptırılmasıyla sonlanan 1906 Cibali grevi, çok-kimlikli Osmanlı emek tarihinden yalnızca bir kesit.
Paylaş: