Makaleler

Sosyal Medyadan Üniversite Çayırlarına Terfi Eden Antisemitizm – Axel Burla

ABD’nin bazı önde gelen üniversitelerinde günlerdir süregelen vandalizm, nefret söylemleri, şiddet ve ayrımcılığı teşvik eden çadır kamplar… 

Yahudi oldukları için kampüslere girişlerine engel olunan, etrafları sarılan ve okul dışına iteklenen öğrenci ve öğretim görevlileri… Nazi Almanyasını hatırlatan kareler…

Çemberlenip hareket etmelerine izin verilmeyen bu Yahudilere, kendilerini kefiye ve maskelerin arkasına gizleyen yüzlerce öğrencinin ‘Yahudi soykırımı hemen şimdi’, ‘Hepimiz Hamasız’, ‘Hamas bir asker daha vur, bizi gururlandır’, ‘Siyonizm terördür’ ve hatta Hitler’in Yahudi toplumunu ortadan kaldırmayı planladığı ‘Nihai Çözüme atıfta bulunarak ‘Tek çözüm: İntifada ve devrim’ gibi onlarca yüksek voltajda sloganlarla gözdağı vermesi…

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırsı ile başlayan ve İsrail’in amacını rehinlerini geri almak ve terör örgütünün kökünü kazımak olarak açıkladığı karşı saldırısı ile devam eden savaş ilk İsrail-Arap çatışması değil. Her savaş da olduğu gibi bunun da rahatsız edici sonuçları olması doğal. Bu üniversite çadır kampları da sosyal medya ile başlayan nefret ve şiddet sarmalının sokaklara taşınmış hali… Herhangi bir gerginliğin bir tarafında İsrail ve/veya Yahudiler olduğunda antisemitlerin saklandıkları deliklerden kafalarını çıkarmaları bizim için sürpriz değil. 

Peki dünyanın en prestijli eğitim kurumlarında, geleceğe üst düzeyde yön vermesi öngörülen bu insanlar neden İsrail ve Yahudilere karşı öfke ve hatta nefret doldu(ruldu)lar? 

Bugün İsrail karşıtı gösterilere katılanların çok büyük kesimi Orbán, Trump, Erdoğan, Putin ve Bolsonaro gibi popülist, kutuplaştırıcı ve otoriter siyasi figürlerin söylemleri gölgesinde büyüdü, bu liderlerin ayrıştırıcı dillerine maruz kaldılar. Nefretin daha kabul edilebilir olduğu bir ortama şahit olup bunu kendilerinden önceki nesillere nazaran normalleştirdiler. 

Aynı zamanda, bu gençler lise veya üniversite yıllarının neredeyse iki tam yılını pandemi süreciyle uzaktan tamamladılar. Bu süre zarfında dünyayı sadece dijital ortamda yaşadılar. Dolayısıyla birçok konu hakkında ilk fikirlerini sosyal medya aracılığıyla oluşturmaya alışıklar.

Sloganlarında sıkça kullandıkları siyonizm, apartheid, soykırım, etnik temizlik terimlerinin ne ifade ettiği sorulunca bir-iki kelimeden sonra kekelemeye başlıyor, ardlarını dönüp İsrail’in haritadan silinmesini talep ederek ‘Nehirden denize, özgür Filistin’ diye bağırmaya başlıyorlar. Kullandık(rıldık)ları kalıplaşmış ve çelişkili argümanları çürütmek bu yazının konusu değil, lakin nefretleri dinmeden bizi duymaları da zaten mümkün değil. 

Dikkat çekmek gereken bir nokta ise şu bu sloganları atan öğrenciler henüz ne tarih bölümü mezunular, ne de bu bölümde profesörler. Bu öğrenciler siyaset bilimci veya askeri uzmanı da değiller. Neredeyse hiçbiri Gazzeli değil, bölgeyi haritada bile gösteremiyorlar. Değil İsrail veya Gazze’ye gitmiş olmak, hayatlarında ABD sınırlarından çıkmış olanların sayısı parmakla sayılır. Savaş bölgesinde dost veya aileleri de yok. Sakın sanmayın ki uzun bir aktivizm geçmişleri var, hep sokaklardaydılar. Onlar daha sosyal medyadan okullarının çayırlarına yeni terfi oldular. 

Neredeyse hiçbiri Doğu Türkistan’da ‘çalışma kamplarına’ tıkılan Uygurlu erkekler ve ailelerinden zorla alınıp Çin’in öksüz yurtlarına kaçırılan Uygurlu bebeklerle ilgili bir söz etmiyor. Neredeyse hiçbiri savaş mağduru milyonlarca Suriyeliye destek olmak için bir yürüyüşe katılmıyor. Hiçbirisi Ruslara karşı Ukrayna için sesini yükseltmiyor. Neredeyse hiçbiri ABD’de çocuk ve genç ölümlerin başlıca sebeplerinden okullara silahlı saldırılar konusuna bu denli hassasiyet göstermiyor. 

Peki dünyada olan biten onlarca çatışma, vahşet ve katliam arasından duyarlılıklarının Hamas-İsrail savaşı konusunda seçicilik göstermesinin özel bir nedeni olabilir mi? Bugün onları birbirine bir anda böylesine kenetleyen nedir? 

Antisemitizm. 

Tarih boyunca herhangi bir anlaşmazlık, gerginlik, çatışma ve savaşta İsrail ve/veya Yahudiler eğer taraflardan biri ise, ve bazılarının tepkisi olaydan çok tarafa göre seçicilik gösteriyorsa bu maalesef Yahudilere karşı olan ayrımcı bakış açılarından kaynaklanmıştır. Kendinden sadece milliyeti ve inancı dolayısıyla farklı olduğu için bir kişi veya topluluğa karşı tepkisini nefret ve şiddeti teşvik ederek göstermek ırkçılık değil midir? Ve konuya bahis Yahudiler ise bu da zaten antisemitizmin tarifi olmuyor mu?

Antisemitizm terim olarak bugün hala devam eden nefret ve ayrımcılığın en eski versiyonu. Bugün ise antisemitizm artık karşımıza anti-siyonizm, ve daha net bir tabirle İsrail’in varlığına karşı durmak olarak da çıkıyor. Peki neden? Çünkü antisemitizmin tanımı gereği bir toplumda güncel şartlara göre en kabul edilemez, en ayıp ve en yanlış olan şeylerden her zaman Yahudiler sorumlu görülürler. Bugün İsrail Devleti ‘dünyanın Yahudisi’ rolünde. “Benim Yahudilerle problemim yok, sorunum İsrail’le,” daha da politik doğruculuk göstermeleri gerekirse “Benim İsraille bir problemim yok, sorun hükümetlerinde” diyorlar. Öte yandan 7 Ekim katliamini kınamaktan imtina ediyorlar, Hamas’ın üst düzey temsilcilerinin devam eden tehditlerine göz yumuyor, İsrail’in nasıl bir tavır almasını bekledikleri sorulduğunda cevapsız kalıyor, İsrail vatandaşı olmayan kimselere de sadece Yahudi kimlikleri dolayısıyla saldırıyorlar.

Hristiyanlığın ilk günlerinde Yahudi, İsa’nın katiliydi. Yüzyıllar sonra Nazi Almanyası’nda Yahudi ırklarını kirleten kişiydi. Komünizm günlerinde ‘kapitalist domuz’ ya da komünistin ta kendisi oldu. Yani Yahudi her zaman dünyada en kötüden sorumlu tutuldu.

Bu günlerde Batı toplumlarında insanlara yapıştırılabilecek en çirkin etiketler ne? İşgalci olmak, ırkçı olmak, sömürgeci olmak… Fakat geçmişten farklı olarak bugün bir Yahudi devleti var. İsrail’e uygulanan muamele de geçmişte vatansız Yahudi toplumuna uygulanan antisemitizmden farksız. Geçmişte Yahudilere layık görülen kinayeler şimdi doğrudan İsrail’e yöneltiliyor. Şahit olduğumuz savaş da bunun için altın fırsat. Yahudi ırkını insanlık tarihinden silmek yerine şimdi Yahudi devletini haritadan silmeyi umuyorlar.

Bu insanlara antisemit etiketi yapıştırmamın sebebi sadece duyarlılıkta seçicilikleri değil: 

Samimiyetsizlikleri. 

Sözde özgürlükçü, sözde eşitlik, demokrasi, adalet ve barış savunucusu bu öğrenciler gölgelerinde büyüdükleri ve çokça eleştirdikleri kutuplaştırıcı, baskıcı ve ayrımcı liderlerden farklılar mı? Bir yanda hak ve adalet için ayaklandıklarını iddia ederken diğer yandan kendilerinden ırkı ve inancı dolayısıyla farklı olan bir topluma karşı nefret ve şiddeti körüklediklerinin, tam da uğruna toplandıklarını iddia ettikleri değerlere tam ters düştüklerinin farkında değiller mi? 

O halde antisemitizm ve benzeri ırkçılık ve ayrımcılık hastalığına kolayca esir düşen ve kendi iddia ettikleri değerleriyle kökünden çelişen bu gençlerin isyanlarındaki samimiyetlerine inanmak mümkün mü? Yoksa bunu her şeyden öte -kavradıklarını sandıkları Filistin davalarından bile- içlerinde keşfettikleri, en kibar tabiriyle bir hoşlaşmama duygusunu nihayet dışa vurabilecekleri bir fırsat olarak mı görüyorlar? Muhtemelen manipülasyona da uğrayarak, arkadaşlarınca kabul görmek, taraf seçmek, bir akımın parçası olmak uğruna yaptıklarını ve ağır sonuçlarını görmezden geldikleri çocukça bir oyun mu oynuyorlar?

Samimi değiller. Olanlara dair duyarlılıkları seçici. Ancak İsrail ve/veya Yahudiler oyunun bir parçasıysa duyguları tetikleniyor. Evrimsel olarak her insanın DNA’sında var olan ‘kendinden farklı olandan korkmak’ ile tetiklenen fakat cehalet ve manipülasyonla nefrete dönüşen bir rahatsızlığın esiriler, antisemitler. 

Her ne kadar barışı savunduklarına inanıyor olsalar da aslında şiddeti yayıyorlar. Bugün her Yahudi, onlar yüzünden yalnızca İsrail’de değil, dünyanın her yerinde potansiyel bir hedef. Amerika’da kapılarımızdan mezuzalaları indirmemek, Magen David’li kolyemizi saklamamak, veya sokakta kipamızı çıkarmamak artık cesaret işi.  Zaman değişti, yeni nesil, eskilerin kalıplaşmış haklı korkularına hapis olmayı reddedenlerimizle dolu ve daha çok cesur Yahudiye ihtiyacımız var.

Her yıl gibi bu sene de geçtiğimiz hafta andığımız Holokost Kurbanları ve Kahramanlarını Anma Günü’nde (Yom HaShoah) kendimize böylesine bir facianın nasıl yaşanmış olabileceğini sorduk. Bu sene sanırım bu sorunun cevabını yeterince aldık.

Yahudiler olarak cesaretimiz kırılmamalı, inancımızı kaybetmemeliyiz. Büyükanne ve büyükbabalarımızın, ve onların atalarının deneyimleri bize hiçbir şey öğretmedi mi? 

Bizi çevreleyen ırkçılık hastalığına yakalanmışların niyetlerini görme fırsatı edindiğimiz için minnet duymalı ve eğer atalarımızın yaşadığı dehşetlerle yüzleşmek zorunda kalırsak kime güvenmemeniz gerektiğini anlamış olmanın değerini bilmeliyiz.

O nedenle kendilerini tanıma fırsatını bize verdikleri için sosyal medyadan kampüs çadırlarına terfi edenlere teşekkür edelim. 

Not: NYPD (New York Emniyet Amirliği) yetkilileri ve New York City Belediye Başkanı Eric Adams Columbia Üniversitesi’nde ve City College kamplarında tutuklananların neredeyse yarısının okulla ilişiği bulunmadığını açıkladı.

Bunun yanı sıra Belediye Başkanı Adams ve bazı emniyet görevlileri bu protesto kamplarının organik olarak oluşmadığını, dışarıdan bir gücün çok planlı organize etmiş olduğunu düşündüklerini, bu organizasyonun asıl amacının ve giderlerinin kimler tarafından karşılandığını araştırdıklarını söyledi.

Eski ABD Dışişleri Bakanı ve başkan adayı Hillary Clinton MSNBC’ye verdigi yeni bir söyleşisinde son aylarda bu öğrencilerle çokça iletişime geçtiğini ve sadece Ortadoğu tarihi değil, dünya ve ABD tarihi konusunda da fazla bir şey bilmediklerini, propagandanın eğitim sayılamayacağını söyledi.