Arşiv Göze Çarpanlar Makaleler

Öteki Yahudileri Adlandırmak: Osmanlı’da Ladino Konuşanların Gözünden Yidiş Konuşanlar*

Kaynak: Toplumsal Tarih, Kasım 2022 347. Sayı

En popüler Yahudi dillerinden olan Ladino (veya yaygın ismiyle Yahudi İspanyolcası) ve Yidiş (Orta Avrupa’da yaygın Germanik Yahudi dili) konuşan Yahudiler 19. yüzyıl itibariyle birbirleriyle yeni bağlamlarda rastlaşmaya başladılar. Rusya ve Romanya’daki on dokuzuncu yüzyıl pogromlarında yersiz yurtsuz bırakılan binlerce Doğu Avrupalı Aşkenaz Yahudi mülteci olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun liman şehirlerine ulaştı. İstanbul, İzmir ve Selanik’e yerleştiler. Aynı şehirlerde büyüyen Aşkenaz nüfusa Orta ve Doğu Avrupa’nın farklı köşelerinden ekonomik fırsat peşinde gelen göçmenler de katıldı. Bu Aşkenazlar yeni geldikleri bu Osmanlı şehirlerinde ağırlıklı olarak Ladino konuşan Sefaradlardan müteşekkil Yahudi kurumları ile karşılaştılar.

Aynı yıllarda Sefarad göçmenler ise ABD’de kendilerini tam tersi bir durumda buldular. Göçmen olarak yerleştikleri New York gibi şehirlerde yerleşik Yahudi toplumu Yidiş konuşanlardan oluşuyor, Yahudi olmak bu dile yetkinlikle bir tutuluyordu. Bu iki büyük Yahudi dili konuşanların rastlaştıkları bir diğer yer ise Filistin’di. Orada yerleşik, Osmanlı kurumlarına – ve toplumuna bir derece entegre – olarak yaşayan Yahudiler Ladino ve Arapça konuşanlardı. Yidiş konuşanlar ise kıyasla yeni göçmenlerdi. Osmanlı’nın bu liman kentleri, ABD ve Filistin’e ek olarak, Aşkenaz ve Sefarad Yahudiler birbirleriyle Avusturya, Bulgaristan, Bosna ve Fransa’da da 19. ve 20. yüzyılda artarak karşılaşıyordu.

Bu iki dil grubu birbirine bazen merak bazen de şüpheyle yaklaştı. Yerleşik olanlar ile yeni gelenler arasında sosyal konum çekişmeleri oldu. Osmanlı liman şehirlerinde bu çekişmeler yerleşik Ladino konuşan Yahudiler ile ciddi bir kısmı mülteci olan Yidiş konuşan Yahudiler arasında gerçekleşti. Yerleşik Sefaradların Yidiş konuşanlara olan tavırlarını Ladino’da bu ‘yeni’ Yahudi ötekileri tasvir eden kelimeler üzerinden okuyabiliriz. Pierre Bourdieu’nun açıkladığı üzere isimlendirme hareketi bir güç kullanma örneğidir.1 Ötekileri adlandırarak (veya hatalı olarak adlandırarak) gruplar birbirlerine karşı güç kullanırlar. Ladino kelime dağarcığını bir arşiv olarak inceleyerek farklı diller konuşan Yahudiler arasındaki güç dinamikleri ortaya çıkarabilir, halihazırda yerleşik olan Yahudilerin yeni gelenlere olan kibrini mercek altına alabiliriz.

“El Gran Rabinato de Konstantinopla otoriza ala komunidad delos Israelitas Ashkenazis (אשכנזים (a tener un rabino de sus rito, un konsilyo de administrasyon, un cemaat bashi i un siyo partikular por la dicha komunidad.” “Konvensiyon entre el Gran Rabinato i La Komunidad delos Ashkenazis,” El Tiempo, 30 Haziran, 1890, İstanbul

Yazının başındaki alıntı İstanbul’un en uzun süren yayın yapan Ladino gazetelerden biri olan El Tiempo’da çıkan bir anlaşmadan. Bu anlaşma bize farklı Yahudi gruplar arasındaki güç dengelerine dair fikir veriyor. Anlaşmayı imzalayan tarafların biri İstanbul Hahambaşılığı (yani imparatorluğun eşitler arasında birinci Yahudi kurumu) diğeri ise Aşkenaz Cemaati (La Komunidad delos Ashkenazis) adını taşıyan bir kolektif. Vardıkları anlaşmaya göre hahambaşılık Aşkenaz cemaatinin şehirde onyıllardır var olduğunu tanıyor. Ancak bu eşit iki taraf arasında yapılan bir anlaşma değil; hahambaşılığın kurumsal olarak üstün duruşu her maddede açıkça hissediliyor. Yukarıda Ladino orijinalinin Latin harfli versiyonuna yer verdiğim birinci maddeye göre Aşkenaz cemaatinin kendi dini pratiklerini uygulayan bir hahamı, bir idari meclisi ve bir cemaat lideri olmasına izin veriliyor. Aslında bu noktada Aşkenaz cemaati zaten bir derece kurumsaldı: Hahambaşılık ile anlaşma yapacak bir seviyede meşruiyet sahibi bir konseyi vardı. Ancak Hahambaşılığın bu kurumları tanıması önemli bir adımdı zira İstanbul Hahambaşılığı devlet nezdinde imparatorluğun tüm Yahudilerin temsilcisiydi. Anlaşma ile Aşkenaz kurumlar Osmanlı Yahudi çerçevesine resmen entegre ediliyordu.

Anlaşmanın yaptığı bir diğer şey ise Aşkenaz kurumlar ile Hahambaşılık arasındaki eşitsiz güç dengesini resmileştirmekti. Hahambaşılık topladığı gabela gelirinden (kaşer et vergisi) Aşkenazların cemaati için bütçe ayıracaktı. Böylece Aşkenaz cemaatin maliyesi Hahambaşılık kontrolüne resmen girmiş oldu.

19. yy’da Kudüslü bir Yahudi
II. Abdülhamid Han Fotoğraf Albümleri,
İ.Ü Nadir Eserler Kütüphanesi

Hahambaşılık denetçi olarak rolünü de sağlama alıyordu. 9. maddeye göre Aşkenaz cemaati içindeki tartışmalarda son karar verici merci Sefaradların kontrolündeki hahambaşılıktı. Bu yetkilere karşılık Hahambaşılık Aşkenazlara yeni vergiler koyma gücünden feragat etmişti (7. madde).

Bu anlaşma metninde yeni gelen grup Israelitas Ashkenazis sin distinksyon de nasyonalidad, domisiyados en Konstantinopla (Milliyeti fark etmeksizin Konstantinopolis’te ikamet eden Aşkenaz Yahudiler) olarak adlandırılmış. Bu başlıkta birleşenlerin bazıları Osmanlı tebaası olmuş, bazıları imparatorluğun başka yerlerinden gelmişken birçoğu da Rusya veya Romanya tebaası, bir kısmı ise devletsizdi. Bu farklar anlaşmayı yapan hahambaşılığın gözünde mühim değildi. Bu umursamaz yaklaşımı Ladino konuşan toplumun elitleri için genellemek de yanlış olmaz.

Sefaradların Aşkenazlar için kullandığı en yaygın kelime de bu yaklaşımın bir örneği. Lehli/Lehlia birçok Ladino sıfat gibi Türkçeden -li ekini almış ve bir mekân ismine eklemiş (Rodesli, Salonikli, Silivrili gibi). Ladino cinsiyetli bir dil olduğundan kelimenin feminen versiyonunda Hispanik -a ekini görüyoruz: Lehlia. Aynı şekilde çoğaltma da İspanyolca gramerini temel alarak Lehlis veya Lehlias. Peki Leh neresi Polonya’nın erken modern dönemde Türkçe’deki ismi olan Lehistan, ülkenin efsanevi kurucusu Leh’ten (Lech) yola çıkmış. Modern Türkçe Avrupa dillerine uyum sağlayarak Polonya kelimesine geçse de eski kullanım Ladino’da sürüyor. Ama Lehli sadece Polonyalıları veya bütün Polonyalıları kapsayan bir terim değil. Lehli özel olarak Aşkenaz Yahudileri işaret ediyor ve Ladino konuşanlar terimi kullanırken bahsedilen Aşkenazın Macaristan, Rusya, Almanya veya Litvanya’dan gelmesine önem göstermiyor.2 Farklı ülkelerden Aşkenazların böylece tek bir ülke üzerinden yaratılan bir isimde toplanışı Sefaradlardaki umursamazlığın altını çiziyor. Bunu daha da hissettiren kelimenin etrafında oluşan ikincil bağlam. Lehli hem odaklandığımız geç 19. yüzyılda- hem de bir derece bugün – olumsuz bir anlama meylediyor.

Hüdavendigar Vilayeti’nde geleneksel kıyafetleri ile üç Yahudi, fotoğrafçı Pascal Sébah, 1823-1886, 1873.
Library of Congress Arşivi

Lehli kelimesinin Ladino gazetelerde geçmeyişi pejoratif kullanımıyla ve bu nedenle ciddi meseleler konuşulurken tercih edilmemesiyle alakalı olabilir. Ladino konuşulan ortamlarda çalışan iki Aşkenaz’ın bu kelime hakkındaki Twitter diyaloğu3 bu olumsuz imajın hala sürdüğünü anlatıyor. İstanbul Aşkenaz hahamı Mendy Chitrik’e göre “İstanbul’da [Lehli] Aşkenazlar için aşağılayıcı bir kelime olarak kullanılıyordu.” Buna cevap olarak Ladino uzmanı dilbilimci Bryan Kirschen şöyle cevap verdi: “Hatırlıyorum yıllar önce Ladino konuşan bir Sefarad bana kendime ‘lehli’ demememi söylemişti çünkü ona göre bu negatif bir terimdi.”

Hahambaşılığın Aşkenazlar arasındaki anlaşmazlıklarda araya gireceği konvensiyon ile belirlenmişti ve bu yetkiyi kullandığı alanlardan biri seks ticaretiydi. İstanbul’daki seks ticaretinde Aşkenazların hem seks işçisi (bazen kölesi) hem de pezevenk (bazen insan taciri) varlığı şaşırtıcı boyutlardaydı. Bu durum İstanbul’u ziyaret eden Avusturyalı Yahudi feminist Bertha Poppenheim’in de dikkatini çekti. 1911’de gözlemlerini (Almanca) yazarken “Konstantinopolis’teki piyasanın yüzde doksanı Yahudi kadınlar, kaçakçıların da neredeyse tümü Yahudi.”4 Aynı gezide Selanik’i ziyareti sırasında orada da seks ticaretinde ve insan kaçakçılığında Yahudilerin belirgin rolünü görüp memnuniyetsizliğini kaydetmişti. Söz ettiği rakamlar fazlasıyla abartılı olsa da seks ticaretinde Yahudilerin fark edilir bir varlığı olduğu dönemin farklı gözlemcileri tarafından belirtilen bir hakikat.5 Yerleşik Sefaradlar yeni gelen Aşkenazlarla sosyal ilişkileri asgari seviyede tutuyordu zira “Aşkenazların geçimini pezevenklikten veya beyaz kölecilikten kazandığı yaygınca biliniyordu.”6 Aşkenazlar ve seks ticareti arasında kurulan bu sıkı ilişkiden dolayı feminen lehlia kelimesi o kadar sıklıkla “fahişe” anlamında kullanılmaya başladı ki bu anlam bazı sözlüklere bile girdi.7

Rodos Adası’ndan geleneksel kıyafetleri ile iki Yahudi, fotoğrafçı Pascal Sébah, 1823-1886, 1873
Library of Congress Arşivi

Geç Osmanlı’nın liman kentlerinde seks ticareti, insan kaçakçılığı ve Aşkenazlar arasında kurulan sıkı ilişki, büyüyen Aşkenaz nüfusuyla yerel Sefaradların, özellikle yerel elitlerin arasında ciddi bir mesafenin uzun süre muhafaza edilmesine sebep oldu. Aynı dönemde Sefarad elitler hızla burjuva kültürüne ve düşünce tarzına uyum sağlıyor, itibardan yoksun görülen bu kesimle beraber anılmak istemiyordu. Benzer şekilde Aşkenaz elitler de kendileriyle seks ticaretiyle haşır neşir olan hatırı sayılır nüfusun arasına mesafe koymak için ciddi adımlar attı. Bu adımlardan en önemlisi Yüksekkaldırım ve Schneidertempel (Terziler) Aşkenaz sinagoglarından seks ticaretiyle alakası olanların atılmasıydı. İkisi de birbirine yakın olan bu iki Galata sinagogu seks ticaretinin İstanbul’daki kalbine de yakındılar.

Or Hadash Sinagogu’nun bugün durumu, Kenan Cruz Çilli

Seks ticaretinden geçim sağlayan ailelerin bu sinagoglardan atılması yine aynı bölgede yeni bir sinagog kurulmasına yol açtı. 1897’de seks ticaretiyle uğraşan Aşkenazlar kendileri için Or Hadaş adlı bir sinagog inşa ettiler. Bu sinagogun yönetimi tamamen yabancı doğumlu Aşkenazlardan, cemaati ise seks ticaretinde çalışan 200 kadar yabancı aileden oluşuyordu. Sinagogun başkanı olan Michael Moses Salamonovitz (namı diğer Michael Paşa) Galiçyalı bir insan kaçakçısıydı. Michael Paşa’nın aynı zamanda Osmanlı istihbaratı için de çalıştığı söyleniyordu. Seks ticaretiyle olan ilişkisinden dolayı Or Hadash Ladino konuşanlar arasında kısa sürede El Kal de los Pezevengos (Pezevenkler sinagogu) olarak bilinmeye başladı.

Ancak şehrin ‘düzgün’ Aşkenaz elitleri için ayrı dini bir mekânın kurulması bile yeterli değildi ve 1900’lerin başında Or Hadaş’ın kapatılmasını sağlayarak geçici bir başarı elde ettiler. Ancak konvensiyon uyarınca (Sefarad) hahambaşı Moshe Levi bu noktada meseleye dahil oldu, Aşkenaz elitlerin kararını bozdu ve Or Hadaş yeniden açıldı. Verilen taviz ise Kal de los Pezevengos’un yüksek duvarlar ile çevrilmesiydi.

Osmanlı’da seks ticaretinden yakalanan baz Yahudilerin polis fotoğrafları. Or Hadash Sinagogu başkanı Michael Moses Salomovitz (namı diğer Michael Pasha) orta solda. Bu kişilerin büyük bir kısmı sınırdışı edildi, Osmanlı vatandaşı olanlar da uzak vilayetlere sürüldü.
Rıfat Bali, Jews and Prostitution in Constantinople, 1854 – 1922, (Istanbul, Isis Press, 2010), 112

Lehli kelimesinin seks ticaretiyle olan bu sıkı bağından olsa gerek, lehli suzyo/lehlia suzya (pis lehli) tamlaması Ladino’ya uzun soluklu bir şekilde yerleşti. Deyim niteliği edinen bu tamlama bugün bile Lehli kelimesinin akla getirdiği ilk düşünce. Bu tamlama o kadar yaygınlaşmış ki dilbilimci Marie-Christine Varol-Bornes Ladino’da bazen sıfat ve ismin tamlamalarda nasıl yer değiştirdiğini anlatırken örnek olarak lehli suzyo’ya başvuruyor. Deyimsel özelliğiyle tamlama terse dönerek suzyo lehli halinde de kullanılıyor. Orijinal anlamını aşarak suzyo lehli genel olarak ‘çok pis’ demenin bir yolu haline geliyor.

Aşkenazlar için Ladino’da geçen bir diğer terim olan vuzvuz ise kaynağı gereği dalga geçen ve aynı olumsuz imaları şakacı bir şekle sokan bir sözcük. Yidiş konuşanların ‘ne?’ soru kelimesi olan vuz (veya vos) tekrarlanarak türetilen vuzvuz Yahudiler arasındaki dilsel farka dikkat çekiyor. Lehli milli köken üzerinden işlerken bu kelime Yidiş konuşmayı bir ötekilik emaresi olarak merkeze koyuyor. Hem kasıt hem de kullanımı en evvela esprili.

Lehli İstanbul’da Ladino konuşanların favorisiyken Türkiye’de kullanılsa da vuzvuz’un asıl Filistin’deki Sefaradlar arasında popüler olduğunu görüyoruz. Hatıralarında Oryantalist Raphael Patai Yeruşalayim’deki Sefaradların Aşkenazlara vuzvuz dediğini anımsıyor. Belki de bu nedenle vuzvuz kelimesi genelde vuzvuzim olarak çoğaltılıyor. Vuzvuzes ise daha nadir kullanılan çoğul formu. Ladino’da İspanyolca kökenli -s çoğaltmasının yanı sıra İbranice kökenli -im çoğaltması da yer alıyor ancak İbranice’den gelen -im daha çok İbranice kökenli kelimeleri çoğaltırken tercih edilir. Hahamim (hahamlar) ve haverim (arkadaşlar) gibi. Vuzvuz’da -im çoğaltmasının tercih edilmesi bu kelimenin Filistin’deki Ladino konuşanlar arasında popülerleştiği fikrini destekliyor. Hatta vuzvuz Filistin’de o kadar yaygınlaşıyor ki modern İbranice’ye de Yidiş konuşanları işaret eden bir argo laf olarak giriyor. ‘İngilizcenin uç köşelerinden argo ve jargon kelimeler’ toplamayı gaye edinen bir grup8 vuzvuz kelimesinin modern İbranice üzerinden İngilizce’ye de ulaştığını söylüyor.

İzmir Kokaryalı’da Aşkenaz Yahudi göçmenler, 1892
II. Abdülhamid Han Fotoğraf Albümleri, İ.Ü Nadir Eserler Kütüphanesi

Benzer anlamlı bir başka kelimeyse tudesko, bazen tedesko veya todesko. Bu kelime de milli kökene odaklı ancak Polonya yerine tüm Aşkenazlara Almanlık atfetmiş. İstanbul’da pek alıcı bulmayan bu laf Varol-Bornes’a göre Selanik’te daha popülerdi. Aynı kelime Rusçuk, Bulgaristan’da doğan Sefarad yazar Elias Canetti’nin anılarında da geçtiğinden orada da yaygın olduğunu tahmin edebiliriz.9 Tudesko Ladino’da tamamen alay etmek için yaratılmış bir ek olan -esko’yu kullanıyor. Bu ekin amacı diğer diller ve kimliklerle dalga geçmek: turkesko (Türkçe, komik) ve gregesko (Rumca/Yunanca, komik) bilinen örnekler. Perresko ve aznesko (köpekçe ve eşekçe) gibi türevler de ekin üretkenliğini gösteriyor. Canetti 1905 ile 1911 arasındaki çocukluğunu anımsarken (kendi yazımıyla) todesco kelimesinin ‘iyi aileden olmanın’ (Es de buena famiglia) tersi olduğunu söylüyor.10 Bağlamı direkt Canetti’den okuyalım:

“Saf bir kibirli Sefaradlar diğer Yahudilere tepeden bakardı; her zaman azar ile dolu bir kelimeydi Todesco, yani Alman veya Aşkenaz Yahudisi. Bir Todesca ile, o kökenden Yahudi bir kadınla, evlenmek düşünülemez bir şey olurdu ve benim çocukken Rusçuk’ta tanıdığım veya duyduğum bir sürü aile arasında böylesi bir karma evliliğin bir örneğini bile hatırlamıyorum.”

Canetti’nin Rusçuk anılarında Sefaradlar ve tudeskolar arasına koyduğu mesafeyi yine Selanik’te Ladino konuşanlar arasında yaygın olan bir deyimde de görüyoruz: Ni ajo dulse, ni tudesko bueno. (Ne tatlı sarımsak [olur], ne de iyi Aşkenaz).11 Bu deyimdeki anlam Canetti’den öğrendiklerimizle uyuşuyor. Aynı deyim onun ‘karma evlilik’ olarak tanımladığı ilişkilere karşı bir uyarı olarak da kullanılmış olabilir.12 Tudeskoslar ile daha da alay etmek isteyen Selanikliler bu kelimeyi kueshkos (cimri) ile değişmeli de kullanmaya başlamışlar.13 Varol-Bornes’a göre tudesko lafının popüler olmadığı İstanbul’da aynı -esko eki, sonraki yıllarda Aşkenazların İbranice konuşma tarzı içinde kullanılmaya başlamış ve ortaya mashemehesko çıkmış. Varol-Bornes’a göre bu kelime İbranice ma shemha? (adın ne?) sorusundan yola çıkmış.14 Türetilme yöntemi olarak mashmehesko da vuzvuz ile aynı yolu izlemiş: Temel soru alay kelimesine çevrilmiş.

Bonkowski Paşa başkanlığındaki sağlık heyetinin ziyareti sırasında İzmir Kokaryalı’da Aşkenaz Yahudi göçmenler 2, 1892
II. Abdülhamid Han Fotoğraf Albümleri, İ.Ü Nadir Eserler Kütüphanesi

Ladino konuşanların Yidiş konuşan dindaşları hakkında icat ettikleri kelimeleri anlatırken bu iki grubun Osmanlı’daki karşılaşmalarına odaklandım. Bu ülkenin şehirlerinde Sefaradlar 19. yüzyılda zaten yerleşmiş ve güçlüyken, Aşkenazlar yeni, göçmen ve mülteci olarak gelmiş ve yoğun olarak seks ticaretinde çalışmışlardı. Bu güç dengesi New York gibi şehirlerde ise tam tersine işlemişti. Orada yerleşik olan Yahudiler, yenilere tepeden bakanlar Aşkenazlardı. Ladino konuşan Osmanlılı göçmenler pejoratif olarak ‘Doğulu’ olarak damgalanıyor ve Yahudi olup olmadıkları bile sorgulanıyordu. Bu kuvvet eşitsizliği şehrin Ladino basınında da kaydedilmişti. 1920 nüfus sayımını anlatan New York merkezli La Amerika adlı Ladino gazeteye göre şehrin gayet büyük Yahudi nüfusunu oluşturanlar çoğunlukla “Ashkenazis, ke son los patrones de la sivdad.” (Aşkenazlar, şehrin sahibi olanlar.)15

Ötekileri adlandırmak bir güç pratiğidir. Ladino konuşanların Osmanlı’ya gelen Aşkenazlara bakışı da bunun bir örneği. Yidiş konuşanlara işaret eden değişik Ladino kelimeler yerden yere, zamandan zamana fark etti, anlam değiştirdi, başka dillere alındı veya kullanımdan düştü. Ladino, ve Yidiş, yaşayan diller ve bu dillerin konuşanları hala anlam dünyalarını genişletmeye devam ediyor. Benim Osmanlı’daki Sefaradların yeniler üzerindeki dil kuvvetini incelediğim gibi Yidiş uzmanları da kendi dillerinde öteki Yahudilerin nasıl tanımlandığını mercek altına alabilir. Bunu özellikle Yidiş konuşanların baskın olduğu ABD gibi ülkelerde yapmak önemli zira ABD’deki baskınlık dünya çapında Yahudilerin Aşkenazlıkla eşlenmesine yol açtı. Modern Türkiye’den baktığımızda ise Osmanlı’da yekpare bir Yahudi toplumundan bahsetmenin zorluğunu, bu çeşitliliğin Cumhuriyet yıllarında da Yahudi toplumunun küçülmesine rağmen sürdüğünü anlamak mümkün.

Dipnotlar

* Bu makalenin İngilizce bir versiyonu 1 Nisan 2022’de In Geveb: A Journal of Yiddish Studies adlı sitede yayınlanmıştır. https://ingeveb.org/blog/namingother-jews-looking-at-yiddish-speakers-throughladino

1 Pierre Bourdieu, Distinction: A Social Critique of the Judgment of Taste (Cambridge: Harvard UP, 1987).

2 Arjantin’de Modern İspanyolca’da Polaca/Polaco (Polonyalı) terimi benzer bir şekilde tüm Yahudileri kapsayan şekilde, Yahudi olmayan Arjantinliler tarafından kullanılmış. Özellikle feminen formdaki Polaca seks işçilerini kast etme anlamı kazanmış. Bu kullanım Aşkenaz Yahudi kadınlar ile seks ticareti arasında kurulan ilişkiyi de gösteriyor. Bu ilişki Arjantin’deki gibi Osmanlı İstanbul’unda da kurulmuştu. Dahası, Buenos Aires ve İstanbul, geç 19. ve erken 20. yüzyılda ortak bir seks ticareti ve insan kaçakçılığı ağının uçlarıydı. Bu kullanımlara dair bakınız: Mir Yarfitz, Impure Migration: Jews and Sex Work in Golden Age Argentina (New Brunswick: Rutgers University Press, 2019), 47. Arjantin ve Osmanlı’yı bağlayan ağa dair bakınız: Rifat Bali, Jews and Prostitution in Constantinople, 1854-1922, (Isis Press, 2010).

3 https://twitter.com/mchitrik/status/1445222240182751238?s=20&t=7J76CSNCyVmKk-5Xgz_uSw

4 Bertha Pappenheim, “A European Jewish Feminist Decries the White Slave Trade in The Ottoman Empire [1911]” çeviren Lela Gibson, Sephardi Lives: A Documentary History, 1700-1950 içinde, ed. Julia Phillips Cohen ve Sarah Abrevaya Stein (Stanford: Stanford UP, 2014), 229.

5 Rıfat Bali, “Yirminci Yüzyılın Başlarında İstanbul’un Fuhuş Aleminde Yahudilerin Yeri” Rıfat Bali, Devlet’in Yahudileri ve “Öteki” Yahudi içinde, (İstanbul: Iletisim, 2004), 323-368.

6 Teveth, 1987 aktaran Rıfat Bali, Jews and Prostitution in Constantinople, 1854-1922, (Istanbul: Isis Press, 2010), 12.

7 Rıfat Bali, “Yirminci Yüzyılın Başlarında İstanbul’un Fuhuş Aleminde Yahudilerin Yeri” Rıfat Bali, Devlet’in Yahudileri ve “Öteki” Yahudi içinde (Istanbul: Iletisim, 2004), 360.

8 https://www.waywordradio.org/vuzvuz/

9 Varol-Bornes, Le judéo-espagnol vernaculaire d’Istanbul, 141-142; Elias Canetti, ““A Spanish Attitude”: Elias Canetti’s Childhood Reminiscences of Bulgaria {1905–1911},” çeviren Joachim Neugroschel, Sephardi Lives: A Documentary History, 1700-1950 içinde, ed. Julia Phillips Cohen ve Sarah Abrevaya Stein (Stanford, Stanford UP, 2014), 80.

10 Canetti, “Childhood Reminiscences of Bulgaria,” 80.

11 Varol-Bornes, Le judéo-espagnol vernaculaire d’Istanbul, 142. “Ni ajo bueno, ni tudesko bueno.” olarak da yazılır. Devin Naar’a göre Ladino konuşanlar, Aşkenazlar ve sarımsak arasında genel bir ilişki kuruyordu ve ona göre bunun sebebi Aşkenazların yemeklerinde daha çok sarımsak kullanmasıydı. O kadar ki Selanik’te Aşkenaz cemaati kal de ajo (sarımsak sinagogu) olarak bilinirdi. Devin Naar, 2016. “The “Mother of Israel” or the “Sephardi Metropolis”? Sephardim, Ashkenazim, and Romaniotes in Salonica,” Jewish Social Studies 22:1 (Sonbahar), 108.

12 Bu gibi ‘karma’ ilişkiler aynı dönem New York’un Ladino ve Yidiş basın organlarında etraflıca tartışılıyor. Bkz. “Can A Sephardi-Ashkenazi Romance Survive? A Russian Jewish Woman In New York Seeks Advice (1916)” Sephardi Lives: A Documentary History, 1700-1950 içinde, ed. Julia Phillips Cohen ve Sarah Abrevaya Stein (Stanford, Stanford UP, 2014), 347-348.

13 Varol-Bornes, Le judéo-espagnol vernaculaire d’Istanbul, 142.

14 Varol-Bornes, Le judéo-espagnol vernaculaire d’Istanbul, 142.

15 “Los Djudios en New York,” La Amerika, 5 Kasım, 1920, New York. Devin Naar’a göre Ladino konuşanların Aşkenazlar için kullandığı bir diğer kelime daha çok (belki de sadece) Amerika’da popüler olan yidishim lafıydı. Burada yine dilsel farkın merkeze alındığını ve çoğaltma için İbranice kökenli -im ekinin tercih edildiğini görüyoruz.