Holokost Makaleler

Türkiye Basınında Treblinka’nın Korkunç İvan’ı – Serdar Korucu

John Demjanjuk, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi güçlerinin Polonya’da kurduğu ölüm kamplarından Treblinka’daki “Korkunç İvan”dı. En azından kamptan sağ kurtulan tanıkların ifadesine göre… Demjanjuk, yaklaşık 30 yılı bulan yargı süreciyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye medyasının da gündeminde yer almıştı.

John (İvan) Demjanjuk davası dünyanın en bilinen Nazi yargılama süreçlerinden biri. Son dönemde yeniden gündeme gelmesinin nedeniyse Netflix’te yayınlanan orijinal adıyla “The Devil Next Door”. Adı Türkçeye “Treblinka’nın Korkunç İvan’ı” olarak çevrilen beş bölümlük dizi bugün hala yanıtı bulunamamış soru işaretlerinin peşinden gidiyor: Kudüs’teki Holokost kurbanlarının iddia ettiği gibi İvan Demjanjuk muydu? Yoksa Rusya’daki gardiyanların iddia ettiği gibi İvan Marchenko muydu?

Demjanjuk ile ilgili kesin olan bilgiler, Mart 1920’de Sovyet Ukraynası’nda doğduğu, burada Sovyetler tarafından askere alındığı ve Mayıs 1942’de Naziler tarafından esir alındığı. Fakat sonraki 10 yıl ortaya çıkan pek çok delile rağmen belirsizliğini koruyor. John Demjanjuk 1952’de ABD’ye göç etti, 1958’de de ABD vatandaşı oldu. Ardındansa Ohio’da, Cleveland’ın dış mahallelerinden Seven Hills’e yerleşerek uzun yıllar Ford otomobil fabrikasında çalıştı.

John Demjanjuk’un Nazi geçmişine dair araştırmalar 1975’te başladı. ABD Adalet Bakanlığı’nın soruşturmasına göre Demjanjuk ölüm kamplarında görevliydi. Her ne kadar soruşturma Sobibor kampı ile ilgili başlamış olsa da, daha sonra hayatta kalan Yahudilerin anlatımı üzerine suçlama Treblinka üzerinden olacaktı. Çünkü John Demjanjuk, bu ölüm kampında gaz odalarındaki “Korkunç İvan” olarak tespit edilmişti. 1977’de göçmenlik ve vatandaşlık evrakında sahtecilik suçlamasıyla başlayan süreç 1981’de tamamlandı ve Demjanjuk, Cleveland’daki ABD Bölge Federal Mahkemesi tarafından ABD vatandaşlığından çıkarıldı.

Cumhuriyet, 8 Haziran 1985.

John Demjanjuk’un adı Türkiye medyasındaysa 1980’lerde yer bulmaya başladı. O dönem Nazi savaş suçluları dünyanın dört bir yanında hala hayattaydı ya da hayatta olduklarına dair iddialar gündeme geliyordu. Onlardan biri Josef Mengele’ydi. Her ne kadar 1979’da Brezilyalı yetkililer tarafından öldüğü açıklanmış olsa da bir Fransız gazeteci, lakabı “Ölüm Meleği” olan Mengele ile 1982’de görüştüğünü açıklamıştı.

1985’te Cumhuriyet gazetesinde yer alan bu haber diğer Nazi katillerini de hatırlatıyordu. Onlardan biri de Demjanjuk’tu: “Polonya’daki Treblinke toplama kampında “Korkunç İvan” adıyla ün yapan Ukraynalı Nazi John Demjanjuk, halen bulunduğu ABD’den SSCB’ye sınır dışı edilmeyi bekliyor.”

O dönem gözler John Demjanjuk’un SSCB’ye sınır dışı edilmesindeydi. Fakat İsrail hükümeti kendilerine iade edilmesini istiyordu. ABD bu talebe olumlu yanıt verecekti.

John Demjanjuk’un ABD’den İsrail’e gönderilme süreci medya tarafından yakından takip edildi. Türkiye basını onu “Nazi kasabı” olarak nitelendirmeye başlamıştı: “Korkunç İvan” lakabıyla bilinen ve El Al Havayolları’na ait bir uçağın birinci mevkiinde İsrail’e getirilen Nazi savaş suçlusu Demjanjuk, uçaktan iner inmez tutuklandı ve büyük güvenlik önlemleri altında Ayalon cezaevine götürüldü.”

Anadolu Ajansı’nın haberinde 1952 yılında ABD’ye giderek Amerikan vatandaşlığına geçen Demjanjuk’un 1981’de İkinci Dünya Savaşı sırasındaki faaliyetlerinin ortaya çıkması üzerine vatandaşlıktan çıkarıldığı hatırlatıyordu. Bir önemli hatırlatma da Demjanjuk’un İsrail tarihinde savaş suçlarından yargılanacak ikinci kişi oluşuydu. Çünkü 1960’ta Arjantin, İsrail’e 6 milyon Yahudi’nin öldürülmesiyle sorumlu Adolf Eichmann’ı İsrail’e vermiş ve yargılanması sonucu idam edilmişti.

Milliyet, 1 Mart 1986.

Demjanjuk, 1986 yılının gazetelerinde geniş yer buldu, özellikle de İsrail’in Kudüs kentinde Mart ayındaki sorgusu ile birlikte. John Demjanjuk bir yanlışlık olduğunu savunuyor, “Aradığınız kimse ben değilim” diyordu. Cumhuriyet gazetesi bu savunmayı şöyle başlığa taşıyordu: Yahudi kasabı suçunu inkar ediyor. Sanık avukatının savunmasını “yanlışlık yapıldığı” üzerine kuracağı ifade ediliyordu. Öyle de oldu.

Dünyanın izlediği yargı süreci 16 Şubat 1987’de Kudüs’te başladı. Milliyet “Korkunç İvan yargılanıyor” başlığıyla bu süreci takip ediyordu. Cumhuriyet gazetesi bu gelişmeye geniş yer ayırmıştı:

“Treblinka” toplama kampında Yahudilerin ölüm emrini veren “Korkunç İvan” olduğu iddia edilen Demjanjuk (66) dün sabah çok sıkı güvenlik önlemleri altında bir sinemadan mahkeme salonuna çevrilen duruma yerine getirildi.

Demjanjuk’un avukatı Marc O’Connor, “müvekkilinin kimlik yanılgısına kurban gittiğini” ve “Korkunç İvan”la ilgisi olmadığını savundu.

O’Connor, ayrıca İsrail mahkemelerinin başka bir ülkede işlediği suçlar için Demjanjuk’u yargılamaya hakları olmadığını iddia etti.

İsrail’de yargılanması için geçen yıl bu ülkeye teslim edilen Demjanjuk’un ilk duruşması 26 Kasım’da yapılmış ve Demjanjuk suçu reddetmişti.

Sovyetler Birliği’nin Ukrayna Cumhuriyeti’nde doğan ve 2.  Dünya savaşında Sovyet ordusunda çarpışan Demjanjuk, 1942-1943 yılları arasında Nazilerin elinde savaş tutsağı olarak bulunduğunu, SS subayı olmadığını iddia ediyor.

1952 yılında ABD’ye yerleşen Demjanjuk, 1981’de 2. Dünya Savaşı’nda nerede olduğu konusunda göçmen bürosuna yalan söylediği için vatandaşlıktan çıkarılmıştı.

1941-1942 yılları arasında Treblinka kampında 850 bin Yahudinin öldürülmesinden sorumlu tutulan “Korkunç İvan” suçlu bulunursa idam cezasına mahkum olacak.

İsrail tarihinde ikinci kez bir Nazi savaş suçlusu yargılanıyor. 1962’de Adolf Eichmann, 6 milyon Yahudi’nin öldürülmesi suçundan idam edilmişti.

İsrail, Demjanjuk davasına büyük önem veriyor. Davanın görüldüğü binanın sinema salonundan duruşma salonuna çevrilmesi için 200 bin dolar harcandı. Filme alınan duruşma, radyodan da naklen yayımlanıyor. Soykırım kurbanı ailelerin saldırısına uğramaması için Demjanjuk çok sıkı güvenlik önlemleri altında tutuluyor.”

John Demjanjuk davası sırasında basın mensupları. Kudüs, İsrail, 18 Mart 1987.
© Israel Government Press Office

Davanın en öne çıkan yanlarından biri Eichmann davasında olduğu gibi tanıkların dinlenmesiydi. Çünkü tanıklar arasında Treblinka’dan kurtulanlar vardı. Onların sözleri Milliyet’in başlığı olacaktı: “Korkunç İvan’ı tanırdık”

“Yahudilere ve insanlığa karşı işlediği suçlardan ve savaş suçlusu” olarak yargılanan Demjanjuk davasının dünkü duruşmasında, Treblinka’dan sağ olarak kurtulan görgü tanığı Arad, “Kampta iki Ukraynalıyı çok iyi tanıyorduk. Bunalrdan biri Korkunç İvan diğeri de Nikolay idi. Gaz odalarının motorlarını çalıştırmakla görevliydiler” dedi. Kamptaki izlenimlerini anlatan Arad, “Kampa trenlerle gönderilirdik. Trenden inerken bize, çalışma kamplarına gönderileceğimiz, ama önce duş almamız emredilir ve kadınlarla çocuklar sağa, erkekler ise sola ayrılırdı. Daha sonra çırılçıplak soyundurulan bu zavallı insanlar sopa, süngü ve cop zoruyla banyo diye gaz odalarına sokulurlardı” diye konuştu. Tüm ailesini Treblinka’da yitiren Arad, “Çoğu Polonyalı olmak üzere, kampta günde 6 bin Yahudi öldürüldü” dedi. Avukatı tarafından kimlik hatası yapıldığı şeklinde savunulan Demjanjuk ise, Arad’ın anlattıklarını sakin bir şekilde dinledi. Bu arada avukatıyla ve polislerle birkaç kelime ettiği de gözlendi.

Duruşmada zaman zaman tansiyon da yükseliyordu. Çünkü Demjanjuk’un avukatlarının savunmasına göre sanık “Korkunç İvan” değildi: “Kudüs’te süren Demjanjuk davasının dünkü duruşması, savunma avukatıyla hakimin arasındaki tartışmalara sahne oldu. Avukat, Demjanjuk olduğu iddia edilen “Korkunç İvan”ın Treblinka toplama kampında çıkan isyan sonucu öldüğünü, dolayısıyla “kimlik hatası”na kurban gittiğini savunuyor. Hakimin Amerikalı avukat ile savcının bitmeyen ayrıntılı soruları karşısında bıkmaya başladığı belirtiliyor.”

İddia makamına göre Demjanjuk, Naziler savaş esiri alındıktan sonra Trawnicki eğitim kampına götürülmüş, burada özel bir SS birimine katılmaya gönüllü olmuş ardındansa Reinhard Operasyonu’nda kullanılmak üzere eğitim almıştı. Savcı, John Demjanjuk’un Treblinka ölüm kampında muhafız olduğu, gaz odalarına karbonmonoksit gazı pompalamak için kullanılan dizel motorunu kullandığı ve kamptakiler tarafından “Korkunç İvan” diye tanındığı suçlamasında bulunuyordu. Bu süreçte en kritik aşama bir belge olacaktı. İsrail’deki mahkeme, “Trawnicki Belgesi” adıyla bilinen dokümanın sanığın suçunu kanıtladığını kabul ediyordu. Bu belge Demjanjuk’un Treblinka Kampı’ndaki “Korkunç İvan” olduğunu hemen hemen kesinleştiriyordu. Çünkü “Trawnicki Belgesi” sanığın fotoğrafı ve imzasını taşıyan bir SS kimlik kartıydı ve Trawnicki’deki yardımcı polis gücünde gösteren bulunabilen tek belgeydi. Belge Sovyetler tarafından birkaç ay önce İsrail’e teslim edilmişti. Demjanjuk’un savunmasına göreyse bu evrak sahteydi.

Gazeteler başlıklarını “İsrail, Korkunç İvan’dan katliamın hesabını soruyor” diye atıyordu. Dünyada aynı dönemde başka Nazi yargılamaları da vardı. Fransa’da “Lyon Kasabı” Klaus Barbie’nin yargılanmaya başlanmasıyla, tüm dünyada ilgiyle izlenen Nazi savaş suçluları davalarının sayısı ikiye çıkmıştı. Fakat İsrail’deki Demjanjuk “Korkunç İvan” davası ile Lyon’daki Barbie davasını birbirinden ayıran en önemli bir nokta vardı. Türkiye basının da altını çizdiği gibi bu, Klaus Barbie’nin kimliği konusunda en ufak bir şüphe yokken Demjanjuk davasında sanık olarak yargılanan kişinin “Korkunç İvan” olduğunu reddetmesiydi.

Cumhuriyet, 14 Mayıs 1987.

“Korkunç İvan davası, İsrail’de de Fransa’da olduğu gibi büyük çalkantılara yol açarken Nazi vahşetine ilişkin anıları canlandırdı.

İddia makamı yargılanan kişinin Demjanjuk olduğunda ısrar ederken, savunma tarafının en büyük silahı mahkemede sanık sandalyesinde oturan kişinin Demjanjuk olmadığı ve bunun için getirdiği tanıkların ifadeleri.

(…)

İddianamede 2 bin Çingene ile 870 bin Yahudi’nin imha edildiği Treblinka toplama kampı ve bu kampta Korkunç İvan’ın yaptıkları ayrıntılı biçimde anlatılıyor. İddianameye göre ve tarihten de bilindiği kadarıyla Treblinka kampı Polonya Yahudilerin imhasına öngören “Rheinhard Harekatı” bünyesinde oluşturulan 3 kamptan biriydi. İnşasına 1942 yılı mayıs sonu ya da haziran başında başlanan kamp 22 Temmuz 1942’de bitirildi.

Demjanjuk davası iddianamesine göre inşaat sırasında binaların ve gaz odalarının yanı sıra toplu mezarlar olarak kullanılacak dev çukurlar açıldı. 400 metre genişliğinde ve 600 metre uzunluğunda olan kampın çevresi dikenli tellerle çevrili içeride bulunanların dışarıyı görmelerini engellemek amacıyla etrafına ağaçlar dikildi. Kampın köşelerinde 8 metre yüksekliğinde bekçi kuleleri yer alıyordu.

Kamp üç bölüme ayrılmıştı: İskan bölgesi, karşılama bölgesi ve imha bölgesi. Kampın güneydoğusunda yer alan 200 x 250 metre olduğu sanılan imha bölgesi diğer bölümlerden tamamen ayrılmış durumdaydı. Gazı odaları tuğla binaların içindeydi, dışarıya yerleştirilmiş bir dizel motor içeriye gaz akımını sağlıyordu. Gaz odalarının doğusunda öldürülenlerin gömülü dev çukurlar yer alıyordu.

İmha edilecek yolcular soyunarak gaz odalarına götürüyorlardı. Çırılçıplak olarak gittikleri iki tarafı dallarla kamufle edilmiş yola ise “Hortum” adı verilmişti.

23 Temmuz 1942’de toplu katliamların başladığı Treblinka kampında nisan 1943’e kadar Varşova bölgesinden 366 bin, Lublin bölgesinden 337 bin ve Biaslisfok bölgesinden 167 bin Yahudi imha edildi. Ayrıca Slovakya, Yunanistan ve Yugoslavya Yahudilerinin ve 2 bin Çingenenin de katledildiği Treblinka’da toplam 870 bin kişinin öldüğü sanılıyor.

İmha operasyonları sırasında kampta grup direnişlerine, organize firarlara ve yeraltı hareketlerine rastlanıyordu. Son organize firar, 2 Ağustos 1943 tarihinde imha operasyonlarının yavaşladığı bir döneme rastladı. İsyan edenlerin planı, SS subayları ile Ukraynalı bekçileri vurmak, silahlarını almak ve kalan 850 Yahudinin en azından bir kısmının ormana kaçmasını sağlamaktı. İsyan günü isyancıların yarısı hemen öldüler, 100 kadarı ise ormana kaçmayı başardı ancak yerli halk ve Alman Kuvvetleri tarafından yakalanıp kurşuna dizildiler. Değişik verilere göre kaçanların ancak 60-70 kadarı hayatta kaldı.

880 bin kişinin gaz odalarında imha edildiği Treblinka kampında ölüm hücrelerine gaz sağlayan motoru çalıştıran İvan John Demjanjuk, Yahudilerin imhasının her aşamasında kilit rol oynamak ve kendi zevkleri uğruna Yahudileri tek tek vurup öldürmekle suçlanıyor.

Demjanjuk, Kudüs’te süren mahkemesinde Amerikalı avukat Marc O’Connor ile İsrailli avukat Yoram Şeftel tarafından savunuluyor. Avukat John Gill savunmaya yardım ediyor ancak resmen görev alabilmek için ABD’den izin bekliyor. Savunma iddianamenin birtakım tezlerini çürüterek olaydan 40 yıl sonra İvan’ın kimliği hakkında şüphe olduğunu ortaya koymaya çalışıyor. Ayrıca Sovyetler Birliği’nden gelen ve “Trevniki Belgesi” olarak bilinen belgelerin sahte olduğunu kanıtlamaya uğraşıyor. Savunmanın esas iddiası Demjanjuk’un “Korkunç İvan” olmadığı. “Korkunç İvan” olduğunun ispatlanması durumunda idam cezası talebi ile yargılandığından hakkında idam kararı verilebileceği gibi sadece hapis cezasına çarptırılabilir. İdam cezasına mahkum edilmesi durumunda ise dosyası Yüksek Mahkeme nezdinde temyiz edilecek.”

Avukat Mark O’Conner (ayakta) John Demjanjuk’a bir soru yöneltirken. Kudüs, İsrail, 16 Şubat 1987.
© Israel Government Press Office

Mahkeme sürecindeki her gelişme Türkiye medyasının da ilgisini çekiyordu. Mesela John Demjanjuk’un savunma avukatı John O’Connor’ı azletmesi bunlardan biriydi. Türkiye basını İsrail gazetelerinden gelişmeleri takip ediyordu: “Korkunç İvan, 3 kişiden oluşan savunma avukatlarının başkanını, kendisini yeteri kadar savunmadığını belirterek reddettiğini açıkladı. İkisi Amerikalı, birisi İsrailli olan 3 avukattan Cleveland Barosu’na bağlı ünlü avukat John O’Connor’u kendisine komplo kurmakla suçlayan Korkunç İvan, hakkındaki iddiaları da kabul etmediğini söyledi.”

Cumhuriyet, 17 Şubat 1987.

Demjanjuk’a göre “tek komplo” bu değildi. Kendisinin uluslararası bir komplonun kurbanı olduğuna dair de bir savunma yapıyordu. Demjanjuk’a göre KGB kendisi için sahte bir Nazi kimliği düzenlemişti, işkence yaptığı belirtilen dönemde kendisi de Nazilerin tutsağıydı. Bu savunma Demjanjuk’un İsrailli avukatı Yoram Şeftel’e aitti. Şeftel, “iddia makamının suç kanıtı olarak kullandığı, Demjanjuk adına hazırlanmış toplama kampı yöneticisi kimliğinin KGB tarafından, Demjanjuk’u Sovyetler Birliği’nden kaçtığı için cezalandırmak amacıyla uydurulduğunu” iddia ediyordu. 

1988 yılının Nisan ayında mahkeme salonundan yansıyan görüntüler değişmişti. Demjanjuk duruşmaya gelmeyi reddediyordu. Hasta olduğunu gerekçe gösterse de polis tarafından salona getirilecekti. Bu duruşmada karar veriliyor, Demjanjuk suçlu bulunuyordu. John Demjanjuk’un iddiaları, Nazi kampından sağ kurtulanların aleyhte tanıklık yapmaları karşısında yargıçlarca ikna edici bulunmamıştı. Verilecek cezanın daha sonra belirleneceği açıklanıyordu.

“Yargıçlar altı saatten fazla süren bir toplantı sonunda yaptıkları açıklamada, Treblinka’dan sağ kurtulan beş kişinin tanıklık ifadelerine belirleyici önem verdiklerini söylediler. Başyargıç Dov Levine, 14 ay süren duruşmalar sırasında en çok zorlandıkları ve en büyük önemi verdikleri konunun, Demjanjuk’un gerçek kimliğini saptamak olduğunu belirterek, görgü tanıklarının, sanığın “Korkunç İvan” olduğunda ısrarlı olmalarının kendilerini ikna ettiğini vurguladı. Demjanjuk’un savunmasında birçok boşluklar ve tutarsızlıklar bulunduğunu da sözlerine ekleyen Başyargıç Levine, görgü tanıkları hakkında “Onlar feci deneyler geçirdiler. Çektikleri, gördükleri hiç çıkmayacak biçimde belleklerine işlenmiştir, ifadeleri bu yüzden gerçektir” şeklinde konuştu.”

Cumhuriyet, 20 Nisan 1988.

Karar İsrail’de özellikle de Treblinka’dan sağ kurtulanlar tarafından olumlu karşılanıyordu. Türkiye basını davayı uluslararası basın üzerinden takip ediyordu.

“Treblinka’dan sağ kurtulan ve halen İsrail’de yaşayan Eliyahu Rosenberg, “Şimdi kendimi çok daha iyi hissediyorum” dedi. Treblinka’dan sağ kurtulan bir başka Yahudi Pinchas Epstein de mahkemenin kararından sonra sevinç gözyaşları arasında “İvan gaddarca davrandığı masum insanların döktüğü kanda boğulacak” diye bağırdı.

(…)

Mahkeme kararında bu yargı şu şekilde açıklandı. “En ufak bir kuşku ya da tereddüt duymaksızın sanık John Demjanjuk’un gaz odalarının operatörü olan ve “Korkunç İvan” adıyla anılan İvan olduğunu kesinlikle saptıyoruz.”

Başyargıç Dov Levine’in 12 saatte okuduğu 450 sayfalık yargıda, Demjanjuk için “Cinayetlerde birinci derecede rol aldı. Kesinlikle bir emir kulu gibi davranmadı. Üstlerinin kendisinden istediğinden çok daha fazlasını yaparken büyük bir acımasızlıkla gaddarca hareket etti” deniyor.”

Bu uzun süren yargı süreciyle ilgili Türkiye basınında yer alan yazılardan biri 22 Nisan 1988’de Cumhuriyet gazetesinde Ali Sirmen tarafından yazılmıştı. Yazının başlığı “Tepki”ydi. Sirmen’in asıl konusu, İran’nın Ankara Büyükelçisi’nin Refah Partisi’nin Konya mitingine katılmış olmasıydı. Özal iktidarı bu gelişmeye  “tepkisizlikle eş değerde hafif bir tepki” göstermişti ve Ali Sirmen’e göre bu “kamuoyunu hem öfkelendirmiş hem de kaygılandırmıştı”. Sirmen, “Bu olayın da İran’ın başına gelenler karşısında Türkiye’den köklü bir tepki yükselmemiş olmasında payı olsa gerek” diyordu. Çünkü aynı dönemde Körfez’deki İran gemileri “Amerikalılar tarafından sinek gibi avlanmış”tı. Türk kamuoyu da olası tepkisinin onda birini bile göstermemişti. Ali Sirmen bu durumu Demjanjuk davasına bağlayacaktı.

Ne var ki, şu anda dünya Filistin kasaplarıyla ilgilendiği için “Yahudi kasapları” karşısında duyulan tiksinti azalmış görünüyor.

Ali Sirmen

Ali Sirmen’e göre Naziler “Yahudi kasabı” olsa da İsrail de “Filistin kasabı”ydı. Bu nedenle Demjanjuk’un davası sadece Türkiye değil dünya kamuoyunda yankı yaratmamıştı. Demjanjuk davasına tepkisizlik “yanlış bir tutum” olsa da Sirmen’e göre neden de yine İsrail’di.

“Durum İsrail’deki Demjanjuk olayına benziyor. İkinci Dünya Savaşı’nda Korkunç İvan diye anılan Demjanjuk, Polonya’daki Treblinka kampında 850 [bin] kişinin öldürülmesi sırasında gaz odalarını kumanda etmiş. 1986 yılında ABD tarafından İsrail’e iade edilen Demjanjuk, İsrail Mahkemesi tarafından suçlu bulundu. Karar önümüzdeki günlerde açıklanacak.

Eğer Demjanjuk’un yargılanması, şu sıralarda olmayıp da başka bir zaman yapılmış olsaydı, hiç kuşkunuz olmasın ki, tüm dünyanın daha çok ilgisini çekerdi. Ne var ki, şu anda dünya Filistin kasaplarıyla ilgilendiği için “Yahudi kasapları” karşısında duyulan tiksinti azalmış görünüyor.

Kuşkusuz bu da yanlış bir tutumdur.

Ancak bu yanlış tepkisizliğin nedeni de İsrail’in Filistin konusundaki yanlış politikasıdır.”

İsrail Yüksek Mahkemesi beklenen kararını 25 Nisan 1988’de açıkladı. Gazeteler uzun süren yargı süreci sonunda bu açıklamaya odaklanmıştı. Demjanjuk, yine sırtı ağrıdığı için duruşma salonuna tekerlekli sandalye ile getirilmişti. Savcının konuşmasını kayıtsız bir ifadeyle dinlemişti. Salona girerken İbranice olarak “Ben Korkunç İvan değilim” diye bağırmıştı. Kararsa idam olarak duyurulacaktı:

“Savcı Yona Blatman, Kudüs’te dün karar açıklanmadan önce kalabalık bir izleyici topluluğu önünde konuşurken, “İnsanlık cezası işlemiş bu kişiye verilecek tek cezanın idam olduğuna inanıyoruz” dedi. Blatman konuşmasını şöyle sürdürdü: “Suçlu Polonya’da Treblinka toplama kampının en kötü yerinde, cehennemde çalışıyor, insanlık dışı görevlerini eşi görülmemiş bir istekle yerine getiriyordu.”

(…)

“Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda kararı okuyan yargıç Zvi Tal, “Dünyadaki birçok suç bağışlanabilir niteliktedir. Ama Demjanjuk’un işlediği suçlar ne yasalarla ne de vicdani olarak bağışlanacak gibi değil. Onu asılarak idama mahkum ediyoruz.” dedi. Yargıcın bu sözleri salondaki kalabalık dinleyici kitlesince alkışlarla karşılandı.”

(…)

“Karar açıklandıktan sonra taşkınlıklarını sürdürmek isteyen Demjanjuk, İsrailli görevliler tarafından salondan karga tulumba çıkarıldı.”

Karar sonrası gözler temyiz sürecine çevrildi. Bu süreçte bir gelişme küçük de olsa Türkiye medyasının da gündeminde yer alacaktı. Demjanjuk’un avukatlarından biri olan Dov Eitan intihar etmişti. Milliyet gazetesi “Uğursuz dava” başlığını kullanacaktı:

“İsrail’de yargılanan Nazi savaş suçlusu John Demjanjuk’un avukatlarından Dov Eitan, Kudüs’te resmi bir binanın 15. katından atlayarak intihar etti. Polis sözcüsü Rafi Levy, eski bir bölge yargıcı olan Eitan’ın, dün sabah TSİ 08:30 sularında öldüğünü açıkladı, ancak olayla ilgili başka ayrıntı vermedi.”

(…)

Demjanjuk davası görülürken, daha önce de savunma tanığı olarak dinlenen bir kadın, ifadesinin geçersiz sayılması üzerine intihar etmeye kalkışmıştı.”

Milliyet, 26 Temmuz 1989.

Dünyanın gündemindeki dava o günlerde bir filme de konu oldu. Her ne kadar film davanın aynısı olmasa da… Filmi çeken ünlü yönetmen Costa-Gavras’tı. 1989 Temmuz’unda medyada yer alan haberlere göre, Gavras ırkçılığı mahkum ettiği Betrayed’den sonra, savaş suçlusu Demjanjuk’un yaşam öyküsü yörüngesinde sosyo/politik irdelemeler yapan Müzik Kutusu adlı filmiyle kamerasını yine ABD’ye doğrultuyordu. Gavras ideolojisiyle ilgili sorulara da şu yanıtı verecekti: “Sağcılığımla, solculuğumla ilgili tartışmalar yersiz. Ben sadece gözlemciyim, belgeselciyim”

Demjanjuk’un İsrail Yüksek Mahkemesi’ne olan temyiz süreciyse uzun sürdü. Çünkü 1991’de SSCB çökmüştü ve yüz binlerce sayfa daha önce bilinmeyen belge kullanıma açılacaktı. Bu kayıtlarda Demjanjuk’un Treblinka’da bulunduğuna dair bir kayıt bulunamamıştı. Sovyet yetkililerin yargıladığı eski Treblinka muhafızlarının ifadelerindeyse “Korkunç İvan” olarak İvan Marchenko işaret edilmişti. Marchenko’nun akıbetiyse belirsizdi. Bu gelişme John Demjanjuk hakkındaki belirsizliği pekiştirmişti.

1993 yılının Mart ayında Demjanjuk’un üç günlük açlık grevine başlaması Türkiye basınında yer aldı. İsrailli avukatı Yoram Şeftel, Demjanjuk’un temyiz isteminin “gereksiz bir şekilde geciktirilmesini protesto amacıyla dün açlık grevine başladığını söylüyordu. Şeftel’e göre suçlu bulunması sadece iki yıl almıştı ancak temyiz istemi sürüncemede bırakılmıştı, yani yargıçlar “çifte standart” uyguluyordu.

John Demjanjuk için İsrail Yüksek Mahkemesi kararını Temmuz ayında verdi. Kararda SSCB’nin yıkılması sonrası ortaya çıkan ifadelerin yarattığı belirsizlik etkili oluyor, mahkumiyet kararını bozuyordu. Milliyet bunu “Korkunç İvan ipten döndü” diye duyuruyor, Cumhuriyet ise “Demjanjuk için Korkunç İvan Kabusu sona erdi” diyordu:

“Sonuçta İsrail Yüksek Mahkemesi Başkanı Meir Şamgar yıllardır beklenen kararı açıklamak üzere koltuğuna oturdu. Şamgar 900 sayfayı bulan dava tutanağını okuduktan sonra 5 yargıcın oy birliğiyle aldığı kararı açıkladı: Demjanjuk delil yetersizliğinden beraat ediyordu. Demjanjuk 5 yıllık ölüm bekleyişinin ardından derin bir “oh” çekti.

Bu arada ABD Adalet Bakanlığı kararın açıklanmasından sonra Demjanjuk’un bu ülkeye giremeyeceğini duyurdu. Bakanlığın “Nazi avcısı” Özel Soruşturmalar Bürosu Şefi Neil Sher, Demjanjuk’un “ölüm kampları sorumlusu” olduğu yolundaki kayıtlar yüzünden bu ülkeye sokulamayacağını, ancak ABD Başkanı’nın özel talimatıyla bu yasağın kalkabileceğini belirtti.”

Demjanjuk’un vatandaşlığı 1981’de elinden alınmıştı. Fakat haberdeki gibi ABD’ye dönüşü için Başkan’ın iznine gerek kalmayacaktı. Cincinnati’deki Altıncı Bölge Mahkemesi, ABD Baş Savcısı Janet Reno’ya Demjanjuk’un Amerika Birleşik Devletleri’ne dönmesinin engellenmemesi kararını iletmişti. Cleveland’daki Bölge Mahkemesi de 20 Şubat 1998’de Demjanjuk’un ABD vatandaşlığını geri verdi.

Cumhuriyet, 23 Eylül 1993.

Demjanjuk’un İsrail’den çıkış süreci zor oldu. Her ne kadar Treblinka için delil yetersizliği olsa da Sovyet belgeleri kendisinin Sobibor’da olduğunu kanıtlıyordu. Bu bekleyiş Türkiye medyasında da yer aldı: “Yüksek Mahkeme Yargıcı Shlomo Levin, Demjanjuk’un başka bir Nazi ölüm kampı olan Sobibor’da da kamp koruculuğu yaptığı yönündeki bulgular nedeniyle Demjanjuk’un sınır dışı edilmesini 10 gün ertelediklerini belirtti.” 23 Eylül 1993’ün gazetelerindeyse küçük de olsa konuyla ilgili tek haber vardı, o da Demjanjuk’un serbest kaldığına dairdi.

“Demjanjuk, New York’un Kennedy Uluslararası Havaalanı’na indiğinde kendisini Ohio’ya götürecek küçük bir uçak bekliyordu. Demjanjuk’un yolculuğu boyunca çok sessiz olduğu ve gazetecilerle sadece akrabaları aracılığıyla konuştuğu gözlendi.”

Fakat yargı süreci sona ermemişti. Sovyet belgelerinde Demjanjuk’un aleyhine de belgeler çıkmıştı. Her ne kadar Treblinka günleri karanlıkta kalsa da, arşivden yeni bulunan yazışmalara göre Demjanjuk, 26 Mart 1943 tarihi itibariyle Sobibor ölüm merkezindeydi, 1 Ekim 1943’te de Flossenbürg toplama kampındaydı. Böylece 1999’da yeni bir vatandaşlıktan çıkarılma davası başladı ve bu kez 2002’de kalıcı olarak Amerikan vatandaşlığını kaybetti. Karar federal temyiz mahkemesi tarafından da onaylandı. Sıra sınırdışı edilme davasına gelmişti.

Aralık 2005’te ABD Göçmen Mahkemesi, John Demjanjuk’u anavatanı Ukrayna’ya iade etmeye karar verdi. Demjanjuk, ileri yaşı ve sağlık sorunlarını öne sürdü. 2008’de ABD Yüksek Mahkemesi temyiz başvurusunu görüşmeyi reddetti. John Demjanjuk’u ABD dışına çıkaracak kararsa Alman yetkililerin Sobibor’daki dönemi için kendisini yargılamak istemesi ile başladı.

Demjanjuk, Almanya tarafından istendi. Ancak Nisan ayında tam gönderilecekken bu işlem durduruldu. Ohio’daki evinden tekerlekli sandalyeyle alınıp mahkemeye çıkarılacağı Almanya’ya gönderilecekken serbest bırakıldı. Nedeni yine sağlık durumuydu. Fakat girişimler sona ermedi ve Mayıs ayında bu kez sınır dışı edildi. Alman yetkililer

Türkiye basının da takip ettiği bu süreçte, Demjanjuk, Münih Havaalanı’na indikten sonra polis arabaları ve ambulanslar eşliğinde sağlık kontrolünün ardından Stadelheim cezaevine nakledildi. Dünya çapında en çok aranan 10 eski Nazi savaş suçlusu listesinde bulunan 89 yaşındaki Demjanjuk, Polonya sınırları içinde yer alan Sobibor toplama kampında 1943’te gardiyan olarak binlerce Yahudinin gaz odalarına gönderilmesinde suç ortaklığı yapmaktan yargılanacaktı.

Bu süreci Almanya’daki Yahudi Merkez Konseyi Başkanı Charlotte Knobloch da takip ediyordu: “Bu intikam değil adaletle ilgili. Soykırımla kurbanları için Yahudilerle hiçbir şekilde merhamet göstermeyen Nazi savaş suçlularının şimdi kendileri için merhamet istemeleri kabul edilemez bir şey. Nazi savaş suçluları, yaşları ne olursa olsun yaptıklarının affedilemeyeceğini bilmeli”

Demjanjuk’un yargılanmasına 2009 yılının sonunda Münih Eyalet Mahkemesi’nde başlandı. “Nazizmin yargılandığı son büyük dava” olarak nitelendirilen yargı sürecinde, Nazi savaş suçluları listesinin ilk sırasında bulunan 89 yaşındaki Demjanjuk ambulansla getirildiği duruşma boyunca tekerlekli sandalyesinde konuşmaları gözleri kapalı dinledi.

Cumhuriyet, 13 Mayıs 2011.

2011 yılının Mayıs ayındaysa karar açıklandı. Almanya’nın Münih kentindeki eyalet mahkemesi, Demjanjuk’u, 1943 yılında Polonya’daki Sobibor toplama kampında Nazilerin Yahudileri öldürmesine iştirak etmekten suçlu buldu. Sobibor’da 27 bin 900 Yahudi öldürülmüştü. Avukatları kararı temyiz etti ancak Demjanjuk birkaç ay sonra, Mayıs 2012’de 91 yaşında öldü.

Bugün hala aydınlatılamayan noktaysa iki kez Amerikan vatandaşlığı geri alınan, ABD’den önce İsrail’e, ardından Almanya’ya iade edilen John Demjanjuk’un “Korkunç İvan” olup olmadığı… Bununla ilgili bir yanıt Netflix’teki belgeselde saklı… İsrail Devlet Savcısı Eli Gabay’ın Münih’teki savcıyla konuşmasında Alman hukukçunun kendisine dediği gibi: “Almanya’da bizim dokümanlarımız var. Ama burası Yahudilerin ülkesi. Siz, kurtulan kurbanlarınıza inanın…”