Bir zamanlar Selanik İber yarım adasından sürgüne gönderilen Yahudilerin başlıca yerleşim yerlerinden biriydi. Bu mühim Osmanlı liman kentinin başat özelliği kültürel çeşitlilikti. Selanik’te endüstriyelleşmenin başlamasıyla birlikte toplumsal cinsiyet, sınıf ve etnik kimlik yaratım süreçleri Osmanlı ve Osmanlı sonrası dönemlerde değişkenlik göstermiştir. Kentin Yahudi sakinleri de farklı sınıflar, meslekler ve gelir grupları halinde tabakalaşmışlardı.
Jön Türk Devrimi, Sosyalist Federasyon’un kurulması, sendika ve grev hakkı isteme gibi işçi hareketlerine ivme katan olaylar neticesinde Selanik’te örgütlenmeler başlamıştı. Kentte önemli tütün atölyeleri vardı ve bu atölyelerde çalışan kadın tütün işçileri de emek sömürüsüne karşı mücadelenin içinde yer almıştı.
Yahudi işçi kadınların büyük bir bölümü özellikle tütün atölyelerinde çalışıyordu. Tütün işinin mevsimlik olması tercih sebebiydi. Genç Yahudi kadınların ise iş gücüne katılmalarındaki diğer nedenler yoksulluk ya da evliliğin ön koşulu olan drohoma için para biriktirme gereksinimiydi.
İlk grevleri 1909 yılında Sebt günü üretime devam etmek isteyen Herzog fabrikasına karşı olmuştu. Sebt gününün kutsallığına saygı göstermeyen bir fabrikada – ki fabrika sahipleri de Yahudiydi- çalışmayacaklarını beyan ederek greve gittiler. Kadın işçilere erkeklerden daha az ücret ödendiği için işverenler erkek işçileri işten atıp yerlerine kadın işçileri istihdam ediyordu. Bir sonraki grevleri de bu istismara karşı olmuştu. Artık kadınlar kendi sendikalarını kurmuşlardı. 1 Mayıs 1911’de Yahudi kadın işçiler sokakta işçi bayramını kutlamıştı. Bu durum Yahudi cemaatindeki bazı kesimler için eleştiri konusu olmuş bazı ladino özdeyişlerini tekrarlamalarına yol açmıştı. Şöyle ki: “En saygıdeğer kadın en az konuşandır.” (Ladino: La muier la mas alavada, es akeya ke avla poco.) Cemaat içi tepkilere aldırmayan kadınlar ise örgütlemeye devam ediyor “Kahrolsun grev kırıcılar! Yaşasın gerçek sendikacılar!” diyerek sloganlarının sesini yükseltiyorlardı. (Ladino: Abasho las amariyas, Vivan las verdaderas syndikalistas.) Hasılı bu mücadeleler neticesinde 1912’de fabrika sahiplerinin düşleyebildiği tek şey sendika üyesi olmayan bir Yahudi kadını işe almaktı.
Döneme dair bu bilgileri Amila Buturovic ve İrvin Cemil Schick’in derlediği “Osmanlı Döneminde Balkan Kadınları: Toplumsal Cinsiyet, Kültür, Tarih” kitabında Gila Hadar’a ait “Selanik’te Yahudi Tütün İşçileri: Toplumsal ve Etnik Mücadele Bağlamında Cinsiyet ve Aile” isimli makaleden aktardım. Kitap eminim ki birçoğunuzun ilgisini çekecektir; fakat 1 baskı yapmış ve şu an yeni baskısı yok. Üstelik kitapta daha pek çok güzel makale mevcut.
Ama ne acı ki ülkemizde böyle çalışmalar ne Hitler’in Kavgam’ı kadar okunuyor ne de marketlerde arzı endam ediyor.
8 Mart Dünya Kadınlar günü kutlu olsun.
[…] Yahudiler ve Ermeniler arasında yayılmıştır. Benlisoy’un okuruna açıkça gösterdiği Selanik ve İstanbul gibi hızla sanayileşen ve bu şekilde kapitalistleşen Osmanlı şehirlerinde işçi […]