Fania Brantsovsky, Feige Jocheles olarak 1922 yılında o zamanlar Litvanya’nın başkenti olan Kaunas’ta doğdu ancak ailesi o henüz beş yaşındayken dönemin Polonya’sının bir parçası olan Vilnius’a taşındı.
O zamanlar Vilnius 60.000’den fazla Yahudi’ye ev sahipliği yapıyordu ve en büyüğü 2.000’den fazla kişiyi ağırlayabilecek kapasitede olan 100’ü aşkın sinagoga sahipti. Yidiş dili şehrin kalbinde atıyordu.
Brantsovsky’nin belirttiğine göre ne kaşeruta uyan ne de Şabat’a bakan bir ailedendi. Seküler bir yaşamdan gelmesine rağmen, geleneksel eğitiminin tamamını Yidiş dili konuşulan okullarda tamamlamış ve gençliğinde Yahudi siyasi gençlik hareketlerinde aktif olarak yer almıştı.
Ahenkli ve şen hayat 1941’de Vilnius Almanların kontrolüne geçene kadar sürdü ve sonra Brantsovsky, Vilnius’un on binlerce diğer Yahudisiyle birlikte Vilna gettosunun insanlık dışı koşullarına sürüldü.
Naziler Litvanya’yı işgal ettikleri ilk günden itibaren, Vilnius’tan Yahudileri alıp Ponar ormanına götürüyor ve orada infaz ediyordu. Ponar ormanında 70.000 Litvanyalı Yahudi ve 8.000 Roman dahil olmak üzere 100.000’den fazla insan öldürülecek ve bu kıyım orayı Ukrayna’daki Babyn Yar’dan sonra Avrupa’daki en büyük ikinci toplu mezar haline getirecekti.
Brantsovsky, Avrupa Holokost anma organizasyonu Centropa’ya verdiği bir röportajda gettoyu şöyle tanımlamıştı: “Hayatımız daha çok varolma çabasından ibaretti. Her gün bir hayatta kalma mücadelesiydi ve bir hata ya da kaderin bir cilvesi açlıktan ölmek ya da Ponar’a sürülmek anlamına gelebilirdi.”
Brantsovsky gettoda bir direniş hareketi kurulduğunu duyar duymaz hemen katılmak istediğini şöyle anlatmıştı:
“Gettonun yeraltı örgütü komünistler, revizyonistler, Bund vb. gibi tüm parti ve eğilimleri bir araya getirdi. Ortak amaçları faşistlere karşı mücadele etmekti.”
Bu grup Birleşik Partizan Örgütü ( Fareynikte Partizaner Organizatsye) ya da İbranice baş harfleri olan FPO olarak hatırlanacaktı. FPO, daha sonra Varşova’da gerçekleşeceği gibi gettoda bir ayaklanma başlatmayı düşünmüştü. Liderleri Yitzhak Wittenberg’in Gestapo tarafından yakalanıp idam edilmesinden sonra, hareket savaşçılarını gettodan çıkarıp Sovyet destekli partizanlarla birlikte Alman ordusunun arka ve ikmal hatlarına sabotaj düzenleme amacıyla ormanlara götürmeye karar verdi.
Fania Brantsovsky ailesiyle vedalaştı ve 23 Eylül 1943’te gettodan kaçırıldı. Daha sonra aynı gece Almanların gettoyu son kez tasfiye etmeye başladığını ve getto sakinlerinin çoğunu öldürdüğünü öğrenecekti. Ailesinden hiçbiri Holokost’tan sağ çıkamayacaktı.
Partizan literatürüne Yidiş diliyle aktarırsak Der Rudnitzker Vald adıyla giren ve ölümsüzleşen Rudninkai ormanında, Abba Kovner komutasındaki Yahudilerden oluşan ve Nokmim ya da İntikamcılar olarak bilinen bir partizan birliğine katılmıştı Fania.
Ormanda silah ve patlayıcı eğitimi aldı ve Nazi işgaline karşı direnişlerde yer aldı.
“Trenleri patlattık ve düşmanın teçhizatına patlayıcılar yerleştirdik. Onları vurduk ve öldürdük.” diye anlatmıştı. “Evet, yaptım, onları öldürdüm ve bunu kolaylıkla yaptım. Sevdiklerimin öldüğünü biliyordum ve her atışımda onlardan ve diğer binlercesinden intikamımı aldım.”
Ormanda müstakbel kocası Mikhail Brantsovsky ile tanıştı. Gettodan kaçtıktan yaklaşık bir yıl sonra, Sovyet Kızıl Ordusu şehri Nazilerden kurtarırken Fania elinde tüfekle geri döndü. Kısa bir süre sonra da Mikhail ile evlendi, Vilnius’ta yaşamlarına devam ettiler ve iki çocukları oldu.
“Vilnius’ta neredeyse hiç Yahudi kalmamıştı. Yaşlı Yahudileri gördüğümde ya da çok genç olduğum için bana yaşlı göründüklerinde, ellerini öpmek için önlerinde diz çökmek istiyordum.” diye aktarıyordu. Eski Vilnius yoktu artık.
Fania, kaybedilenlerin belgelenmesine yardımcı olmak için hızla çalışmaya başlamış ve Sovyetler Birliği’nin işgal altındaki bölgelerinde Nazilerin işlediği suçları kaydeden 500 sayfalık bir belge olan “Sovyet Yahudilerinin Kara Kitabı ”nda Sovyet Yahudi yazarları Ilya Ehrenburg ve Vasili Grossman’a yardımcı olmuştu.
Kitap ilk olarak SSCB’de Pravda’nın Yidiş dilindeki kolu Der Emes tarafından yayınlanmış olsa da, daha sonra Sovyetlerin Holokost’a yönelik politikasının soykırımı özellikle Yahudileri hedef alan bir vahşet olarak değil, yalnızca Sovyet vatandaşlarına yönelik bir vahşet olarak sunmaya çalışması sonucu çarpıtmaya uğradı. Mikhail ve Fania 1945’teki zafer geçit törenlerinde Moskova’nın Kızıl Meydanı’nda bulunmuş ve onurlandırılmış olsalar da, Stalin’in son yıllarındaki antisemitizmini deneyimledikten sonra Sovyet rejimine karşı duydukları coşku yerini hayal kırıklığına bırakmıştı.
Mikhail 1985’te vefat etti ve Fania 1990’da Litvanya’nın bağımsızlığını kazanmasından hemen önce öğretmenlikten emekli oldu. Emekliliğinde Fania yeni bir amaç buldu: Bağımsız Litvanya’da Vilnius’un Yahudi geçmişinin hafızasını tutmaya ve Yidiş dilini öğretmeye yönelik ilgiyi canlandırmaya çalışacaktı.
1990’ların başında Fania ve aralarında bir başka eski partizan Rachel Margolis’in de bulunduğu bir grup Holokost kurtulanı, Vilnius’ta Yeşil Ev olarak bilinen bir Holokost müzesi kurmak için çalıştı. Daha önce Oxford’da çalışmış bir Yidiş profesörü olan Dovid Katz, 2001 yılında Vilnius’a taşındı ve Vilnius Üniversitesi’nde bir Yidiş enstitüsü kurdu.
JTA’ya konuşan Katz, “2001 yılında Vilnius Yidiş Enstitüsü’nü kurduğumda ilk icraatım Fania’yı kütüphaneci olarak işe almak oldu ve bu seçim ilk günden itibaren başarıya ulaştı.” dedi.
Yetişkinlik hayatının büyük bölümünde öğretmen olarak çalışan Fania, başlangıçta şehrin Yahudi okullarındaki öğrencilerine Yidiş dilinde eğitim vermek için eğitim almıştı. Naziler bu geleceği paramparça etti ama onlarca yıl sonra Vilnius Yidiş Enstitüsü onun köklerine dönüşüne bir kapı araladı. Enstitü, 2018 yılında kapanana kadar 17 yıl boyunca varlığını sürdürdü. Her yıl dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerin katıldığı bir yaz programı düzenleyen Fania, öğrencilere gençliğinin geçtiği şehri, getto deneyimini anlatarak ve Rudninkai ormanındaki partizan kampının kalıntılarına götürerek önemli bir şey yapıyordu.
Fania’nın vefatıyla birlikte Doğu Avrupa’nın Yahudi geçmişini ve zengin Yidiş kültürünü birbirine bağlayan bir bağ daha kopmuş oldu. Hatırası daim olsun.
Fania Brantsovsky, Feige Jocheles olarak 1922 yılında o zamanlar Litvanya’nın başkenti olan Kaunas’ta doğdu ancak ailesi o henüz beş yaşındayken dönemin Polonya’sının bir parçası olan Vilnius’a taşındı.
O zamanlar Vilnius 60.000’den fazla Yahudi’ye ev sahipliği yapıyordu ve en büyüğü 2.000’den fazla kişiyi ağırlayabilecek kapasitede olan 100’ü aşkın sinagoga sahipti. Yidiş dili şehrin kalbinde atıyordu.
Brantsovsky’nin belirttiğine göre ne kaşeruta uyan ne de Şabat’a bakan bir ailedendi. Seküler bir yaşamdan gelmesine rağmen, geleneksel eğitiminin tamamını Yidiş dili konuşulan okullarda tamamlamış ve gençliğinde Yahudi siyasi gençlik hareketlerinde aktif olarak yer almıştı.
Ahenkli ve şen hayat 1941’de Vilnius Almanların kontrolüne geçene kadar sürdü ve sonra Brantsovsky, Vilnius’un on binlerce diğer Yahudisiyle birlikte Vilna gettosunun insanlık dışı koşullarına sürüldü.
Naziler Litvanya’yı işgal ettikleri ilk günden itibaren, Vilnius’tan Yahudileri alıp Ponar ormanına götürüyor ve orada infaz ediyordu. Ponar ormanında 70.000 Litvanyalı Yahudi ve 8.000 Roman dahil olmak üzere 100.000’den fazla insan öldürülecek ve bu kıyım orayı Ukrayna’daki Babyn Yar’dan sonra Avrupa’daki en büyük ikinci toplu mezar haline getirecekti.
Brantsovsky, Avrupa Holokost anma organizasyonu Centropa’ya verdiği bir röportajda gettoyu şöyle tanımlamıştı: “Hayatımız daha çok varolma çabasından ibaretti. Her gün bir hayatta kalma mücadelesiydi ve bir hata ya da kaderin bir cilvesi açlıktan ölmek ya da Ponar’a sürülmek anlamına gelebilirdi.”
Brantsovsky gettoda bir direniş hareketi kurulduğunu duyar duymaz hemen katılmak istediğini şöyle anlatmıştı:
“Gettonun yeraltı örgütü komünistler, revizyonistler, Bund vb. gibi tüm parti ve eğilimleri bir araya getirdi. Ortak amaçları faşistlere karşı mücadele etmekti.”
Bu grup Birleşik Partizan Örgütü ( Fareynikte Partizaner Organizatsye) ya da İbranice baş harfleri olan FPO olarak hatırlanacaktı. FPO, daha sonra Varşova’da gerçekleşeceği gibi gettoda bir ayaklanma başlatmayı düşünmüştü. Liderleri Yitzhak Wittenberg’in Gestapo tarafından yakalanıp idam edilmesinden sonra, hareket savaşçılarını gettodan çıkarıp Sovyet destekli partizanlarla birlikte Alman ordusunun arka ve ikmal hatlarına sabotaj düzenleme amacıyla ormanlara götürmeye karar verdi.
Fania Brantsovsky ailesiyle vedalaştı ve 23 Eylül 1943’te gettodan kaçırıldı. Daha sonra aynı gece Almanların gettoyu son kez tasfiye etmeye başladığını ve getto sakinlerinin çoğunu öldürdüğünü öğrenecekti. Ailesinden hiçbiri Holokost’tan sağ çıkamayacaktı.
Partizan literatürüne Yidiş diliyle aktarırsak Der Rudnitzker Vald adıyla giren ve ölümsüzleşen Rudninkai ormanında, Abba Kovner komutasındaki Yahudilerden oluşan ve Nokmim ya da İntikamcılar olarak bilinen bir partizan birliğine katılmıştı Fania.
Ormanda silah ve patlayıcı eğitimi aldı ve Nazi işgaline karşı direnişlerde yer aldı.
“Trenleri patlattık ve düşmanın teçhizatına patlayıcılar yerleştirdik. Onları vurduk ve öldürdük.” diye anlatmıştı. “Evet, yaptım, onları öldürdüm ve bunu kolaylıkla yaptım. Sevdiklerimin öldüğünü biliyordum ve her atışımda onlardan ve diğer binlercesinden intikamımı aldım.”
Ormanda müstakbel kocası Mikhail Brantsovsky ile tanıştı. Gettodan kaçtıktan yaklaşık bir yıl sonra, Sovyet Kızıl Ordusu şehri Nazilerden kurtarırken Fania elinde tüfekle geri döndü. Kısa bir süre sonra da Mikhail ile evlendi, Vilnius’ta yaşamlarına devam ettiler ve iki çocukları oldu.
“Vilnius’ta neredeyse hiç Yahudi kalmamıştı. Yaşlı Yahudileri gördüğümde ya da çok genç olduğum için bana yaşlı göründüklerinde, ellerini öpmek için önlerinde diz çökmek istiyordum.” diye aktarıyordu. Eski Vilnius yoktu artık.
Fania, kaybedilenlerin belgelenmesine yardımcı olmak için hızla çalışmaya başlamış ve Sovyetler Birliği’nin işgal altındaki bölgelerinde Nazilerin işlediği suçları kaydeden 500 sayfalık bir belge olan “Sovyet Yahudilerinin Kara Kitabı ”nda Sovyet Yahudi yazarları Ilya Ehrenburg ve Vasili Grossman’a yardımcı olmuştu.
Kitap ilk olarak SSCB’de Pravda’nın Yidiş dilindeki kolu Der Emes tarafından yayınlanmış olsa da, daha sonra Sovyetlerin Holokost’a yönelik politikasının soykırımı özellikle Yahudileri hedef alan bir vahşet olarak değil, yalnızca Sovyet vatandaşlarına yönelik bir vahşet olarak sunmaya çalışması sonucu çarpıtmaya uğradı. Mikhail ve Fania 1945’teki zafer geçit törenlerinde Moskova’nın Kızıl Meydanı’nda bulunmuş ve onurlandırılmış olsalar da, Stalin’in son yıllarındaki antisemitizmini deneyimledikten sonra Sovyet rejimine karşı duydukları coşku yerini hayal kırıklığına bırakmıştı.
Mikhail 1985’te vefat etti ve Fania 1990’da Litvanya’nın bağımsızlığını kazanmasından hemen önce öğretmenlikten emekli oldu. Emekliliğinde Fania yeni bir amaç buldu: Bağımsız Litvanya’da Vilnius’un Yahudi geçmişinin hafızasını tutmaya ve Yidiş dilini öğretmeye yönelik ilgiyi canlandırmaya çalışacaktı.
1990’ların başında Fania ve aralarında bir başka eski partizan Rachel Margolis’in de bulunduğu bir grup Holokost kurtulanı, Vilnius’ta Yeşil Ev olarak bilinen bir Holokost müzesi kurmak için çalıştı. Daha önce Oxford’da çalışmış bir Yidiş profesörü olan Dovid Katz, 2001 yılında Vilnius’a taşındı ve Vilnius Üniversitesi’nde bir Yidiş enstitüsü kurdu.
JTA’ya konuşan Katz, “2001 yılında Vilnius Yidiş Enstitüsü’nü kurduğumda ilk icraatım Fania’yı kütüphaneci olarak işe almak oldu ve bu seçim ilk günden itibaren başarıya ulaştı.” dedi.
Yetişkinlik hayatının büyük bölümünde öğretmen olarak çalışan Fania, başlangıçta şehrin Yahudi okullarındaki öğrencilerine Yidiş dilinde eğitim vermek için eğitim almıştı. Naziler bu geleceği paramparça etti ama onlarca yıl sonra Vilnius Yidiş Enstitüsü onun köklerine dönüşüne bir kapı araladı. Enstitü, 2018 yılında kapanana kadar 17 yıl boyunca varlığını sürdürdü. Her yıl dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerin katıldığı bir yaz programı düzenleyen Fania, öğrencilere gençliğinin geçtiği şehri, getto deneyimini anlatarak ve Rudninkai ormanındaki partizan kampının kalıntılarına götürerek önemli bir şey yapıyordu.
Fania’nın vefatıyla birlikte Doğu Avrupa’nın Yahudi geçmişini ve zengin Yidiş kültürünü birbirine bağlayan bir bağ daha kopmuş oldu. Hatırası daim olsun.
Okuma Önerisi:
Paylaş: