Bugün Türkiye’de yaşayıp Yahudi toplumunun gündelik sorunlarıyla ilgilenen çok az genç Yahudi var. Peki bunun sebebi sadece inatçı, koltukçu ‘yaşlılar’ mı? Gençlerin yaklaşımında hiç mi sıkıntı yok?
“Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan yazılar, yazı sahibinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.”
Biz Kimiz? Avlaremoz
Az: Türkiye Otokton Azınlık Toplumlarıyla Söyleşiler kitabı hakkında geçtiğimiz günlerde yazdığım yazı ile Avlaremoz’da siftah yapmıştım. Yazıda da bahsettiğim üzere, Muteber Yılmazcan Simonetti’nin pandemi döneminde büyük emeklerle hazırladığı bu güzide kitap sayesinde halihazırda ilgi duyduğum bu alanı daha da yakından incelemeye başladım. Aradan geçen kısa zamanda gelen geri bildirimlerle anladım ki bu konuya ilgi duyanların sayısı hiç de “az” değilmiş.
İlk yazımı yazarken açıkçası biraz da heyecanlıydım. Yanlış bir şey yazıp da sevgili Muteber’e mahçup olmak istemiyordum. Öte yandan Avlaremoz ekibinin editoryal yaklaşımı hakkında detaylı bilgim yoktu, tek bildiğim her yazıya açık olduklarıydı. Ne yazmam, hangi gruba hitap etmem gerektiği gibi konularda bir iki arkadaşımın fikrini almıştım. Yazı için söz verdiğim akşam yazıyı aceleyle göndermek yerine ertesi sabah bir tur daha inceleyip öyle gönderirim diye düşünerek uyudum. Ertesi sabah Avlaremoz ekibi adına Betsy Penso’dan yazıyı dört gözle beklediği haberi geldi. Geç kalmıştım! Yazıya bir iki tur düzeltme gerekeceğini düşündüğümü söyledim ama birkaç saat içinde ‘başlık ne olsun’dan başka bir süreç olmadı. Ben ‘bilmem’ dedikten birkaç dakika sonra da yazı sitedeydi. Başlığını da yazı yayımlandıktan sonra öğrenmiş oldum.
Siz benim yerimde olsanız ne yapardınız?
Ben bir şey yapmamayı tercih ettim. Betsy’e teşekkür ettim; çünkü zaman hususunda bu kadar sıkıştırmasa muhtemelen bugün hala yazıyı tamamlamaya çalışıyor olurdum. İlk yazı da bu yazı da onun ve Avlaremoz ekibinin cesaretlendirmesi olmasaydı ortaya çıkmayacaktı. Yazıda çok da önemli bir hata ve eksiklik olmadığı için de yazının kendi açımdan herhangi bir sorun teşkil etmediğine karar verdim ve herhangi bir düzeltme yollamadım.
Yukarıdaki olayları neden anlattım?
Yazımda kitabını tanıttığım Muteber Yılmazcan Despertar projemize seviye atlatan bir kişiydi. Onunla tanışmadan aylar önce bir İzmirli, bir İstanbullu ve bir de Antakyalı 3 Yahudi kadının özverili çalışması Despertar proje ekibimizin pandemi döneminde zorlukların üstesinden gelmesi adına Biontech aşısından kat kat etkili olmuştu. Bu kişiler Belin (İzmir), Riella (İstanbul) ve Liza (Antakya) idi. Buradan kendilerine bir kez daha teşekkürlerimi iletmek isterim.
Aslında bu yazının ana konusu o üç kişiden biri olan Liza olacaktı: Antakyalı Yahudi bir aileden gelip İstanbul’da büyüyen, şimdilerdeyse eğitimi için Almanya’da bulunan Liza Cemel hem Şalom’da hem de Avlaremoz’da gönüllü olarak görev aldı. Yazımda Liza’nın Şalom Gazetesi içerisinde kurduğu ArtıOnsekiz ekibi ile Despertar sürecimizde bizlere ve genel olarak toplumumuzun gençlerine sunduğu katkıları yazacaktım. Ancak Betsy Penso’nun Şalom Gazetesi’ndeki seçimlerle ilgili yazısıyla benim gündemim değişti.
Konumuz başlıkta da göreceğiniz üzere: Avlaremoz’u Despertar’lamak: Şalom mu? Avlaremoz mu?
Rıfat Bali’nin derlediği Genciz, Türk’üz, Yahudi’yiz, Yerli Yabancı Değiliz – Türk Yahudi Gençleri Anlatıyor (Libra, 2017) adlı kitapta yer alan 18 genç yazardan biri Betsy Penso biri de bendim.
O kitapta benim kaleme aldığım bölümün başlığı, “Hangi Takımı Tutuyorsun?” aslında bu yazının başlığı için de geçerli olabilir. İzmir’deki son Yahudi ilkokulunun son dönemlerine denk gelen öğrencilik hayatımı da anlattığım o yazıyı bu vesileyle tekrar okuduğumda o dönem hiç aklımda yokken bugün yine o tarihi sokaklarda mesai yaptığımı fark ettim.
2013-2014 dönemi Mardin, 2014-2015 dönemi İstanbul, 2015-2016 dönemindeyse Hong Kong’da yaşarken bir gün tekrar İzmir’e dönüp Yahudi toplumu için çalışacağım aklımın ucundan geçmiyordu. Neredeeen nereye? Kadere bak!
O kitapta ele aldığım bir dönemde büyümüş bizim nesil için (bkz. Doksanlarda çocuk olmak) Şalom Gazetesi Yahudi toplumunun tek Türkçe haber kaynağıydı. Özellikle Sara Yanarocak ile Mozotros ailesinin yaratıcısı İrvin Mandel başta olmak üzere birçok kişi içimizden biri gibiydi.
Şalom’da ilk ve şu ana kadarki tek yazımı 2008 yılında yazmıştım. Bugün Avlaremoz için yaşadığım editoryal sıkıntının bir benzerini Şalom’da yaşamıştım. Şalom’un sitesinden halen ulaşılabilen, kendi yazdığım o yazıyı okumakta zorlanıyorum. Ancak yazım hataları pek de önemli değil. Asıl kıymetli olan aradan 15 yıl geçmesine rağmen bu yazıya ve daha nicelerine Şalom Gazetesi web sitesinden erişilebiliyor olmak. O gün kullandığım Yahoo adresimin yerini Gmail aldı. Yazım kendi arşivimde yok ama Şalom’da herkese açık olarak var. Ve ben bu konuda bir istisna değilim. Bu arşiv o kadar değerli ki kendime keyifle bir Şalom İzmir arşivi yapmaya başlamıştım. Bundan 100-150 yıl önce İzmir’de Yahudilerin çıkardığı onlarca gazete varken bugün bizim mahalleyle ilgili haberleri bulabileceğiniz tek fiziki mecra Şalom Gazetesi.
Şalom seçimleriyle ilgili çıkan haberi okuduğumda yazının amacını pek anlayamadım. Şalom Gazetesi genç yayın yönetmenlerine yer açmıyor muydu? Gazetenin üst düzey pozisyonlarında yer almak isteyenler vardı ve bu kişiler şu ya da bu sebeple engellenmişler miydi?
“Bu hayatın heyecanı meyecanı yok!”
Şalom’da yıllardır seçim yapılmamış olduğunu bilmek ayrı bir bilgi. Seçimde usüllere uymadığı iddiası başka bir bilgi. Kişiler arasında rekabetler, anlaşmazlık olabilir ki tarih boyunca her coğrafyada olan bir durumdan bahsediyoruz. Ama ben bu yazıyı okurken birçok okurdan farklı bir soru sorma gereksinimi duydum: Bugün Türkiye’de yaşayıp Yahudi toplumunun gündelik sorunlarıyla ilgilenen, kaç yaşlısı, kaç ihtiyaçlısı var diye düşünen 20’li, 30’lu hatta 40’lı yaşlarında kaç Yahudi var? Bu soruya cevap maalesef tek basamaklı sayıda kalıyor. Peki bunun sebebi sadece inatçı, koltukçu ‘yaşlılar’ mı? “İşleri kılıfına uydurma kültürü”nden yakınan bir yazı yazarken hiçbir belge göstermeyen, heyecan olsun isteyen genç habercilerin hiç mi kabahati yok?
Bizim mahallede arka fonda Cendere müziğiyle racon kesen Polat Alemdar’lar filan yok. Gazapizm’den parçalar çalarken ortalıkta koşturan Airpod’lu Yamaç’lar da yok. Böyle karakterlere ihtiyaç da yok. (Ömer Baba enflasyonu olduğu kesin bilgidir. Yayabilirsiniz.) Her mahallede olduğu gibi bizimkilerde de sorun bol. Peki bunca sorun varken habercilere düşen görev ne? Bir örnekten yola çıkalım:
Mahallenizde kolayca tamir edilebilir bir su borusu patlasa, bu olayın haberini yapmak üzere gelen haberci de “Mahallenin alt yapısı çökmüş! Kanalizasyon suyu ile içme suyu karışıyor!” diye haber yapsa bu ne kadar doğru olur? Haberciye göre doğru olma ihtimali var çünkü patlayan borudan çıkan temiz su ilerideki rögar kapağından kanalizasyona akabilir. Peki böyle bir haberin doğruluk payını okuyucu nasıl değerlendirebilir?
Akşam programlarındaki ortalığı karıştırma uzmanları gibi “Polemik olsun da programın izleyicisi artsın!” diye düşünmek yanlış olur. Daha yeni yeni konuşma cesaretini toplamış bizler sohbeti böyle sürdüremeyiz.
Yedinci yaşını kutlayan Avlaremoz kapsayıcı ve çoğulcu olma iddiasıyla yola çıkmış. O zaman editör ve yazarların eksik ya da hatalı bilgilere duyarlı olması gerekli. Daha da önemlisi, devrim telaşıyla değil, almış oldukları uluslararası düzeyde eğitim ile, ailelerinden gelen kültürel altyapılarına yakışır bir şekilde, ana akım medyadan ve Twitter trollerinden farklı, yapıcı, onarıcı bir dil benimsemeleri doğru olur.
Betsy Penso’nun Şalom’daki seçim sürecine dair yazdığı yazıda hedef aldığı “işleri kılıfına uydurma kültürü”ne karşı çözüm önerisi “gemileri yakma kültürü” ise bu duruşa cevaben doğumgününü kutlayan Avlaremoz ekibine ikişer şarkı hediye etmek isterdim.
a) “Bizim mahalle” dediğimiz İzmir Alsancak ya da İstanbul Etiler sokaklarından gönderiyor olsaydım:
1) Athena – Macera
2) Sefarad Sami – Koy Koy Koy (Eserin Tanju Okan’a ait olduğunu da atlamayalım)
b) Yahudi kültür miraslarımızı barındıran İzmir Basmane ya da İstanbul Balat sokaklarından gönderiyor olsaydım:
1) Gazapizm & Gaye Su Akyol – Perişan
2) Ahmet Kaya – Kendine İyi Bak
Spotify’dakiler için yukarıdaki 4 parçayla ufak bir playlist yaptım. Önerim şarkı sözlerini de açmanız olur. Bir sonraki yazımda bu şarkıları neden seçtiğimi, medya okuryazarlığı ve sivil toplumculuk üzerinden anlatacağım. Şalom ile Avlaremoz ekiplerinin dünyanın dört bir yanında olmalarına rağmen internet sayesinde Türkiye Yahudilerine ilham vermeye devam eden çalışmalarının üzerinde duracağım.
Bizlere konuşma özgürlüğü veren Avlaremoz’un 7 yıllık yolculuğu umarım 17, 27, 37 yıl daha birlikte sürer.
Avlaremoz, Şalom, Agos, Nehna gibi platformların çok renkliliğinin ve kolay erişilebilirliğinin artarak devam etmesi dileğiyle…
[…] Silvyo Ovadya tarafından gönderilen cevabi nitelikli açıklama, yine Ceki Hazan’ın Avlaremoz’u Despertar’lamak Şalom mu Avlaremoz mu? başlıklı yazısında dile getirdiklerinden ve sosyal medyada oluşan infialden ötürü ilk […]
[…] Ocak’ta yazdığım yazıda Şalom’u da Avlaremoz’u da çok değerli bulduğumu ve her iki mecraya da katkı sunmaktan […]