Türkiye’de ırkçıların, ismi katliamlarla, soykırımlarla anılanların isimlerini sokaklara, okullara vermek adeta adettendir. Bu isim veriş halleri bazen devletin Türkleştirme politikası olarak kendisini gösterirken bazen de bu ‘mühim şahıslara’ verilen önemden ötürü mekanlar utanılacak isimlerle özdeşleşmiş olarak belleklerdeki yerini alır. Bu mekanlardan birisi de Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu.
Şükrü Saracoğlu’nu Avlaremoz’da yer alan bir yazıda belirtildiği gibi başta biz ‘azınlıklar’ pek iyi bilmezdik. Belli ki kendisini iyi bilenler varmış. Fenerbahçe Spor Kulübü, Saracoğlu’nu ölüm yıldönümünde, “16 yıllık başkanlık, stada ismi verilecek kadar büyük bir saygı, 8 Türkiye şampiyonluğu, sayısız hatıra… Rahat uyu Şükrü Saracoğlu, bu kalpler seni unutmayacak…” cümleleriyle anmıştı.
Şükrü Saracoğlu Varlık Vergisi’nin mimarı olup Ermeni, Rum ve Yahudilerin varlıklarının gaspını yasalaştıran, vergisini ödeyemeyenlere Aşkale çalışma kamplarında dondurucu soğukta taş kırdırtan, burada insanların ölümüne neden olan bir şahsiyettir.
Saracoğlu’nun yeri Yahudiler için ayrıca özeldir. Holokost’tan kaçan Struma gemisindeki Yahudi mültecilerin ülkeye alınmasına engel olup aralarında yaşlılar ve çocukların bulunduğu 768 kişiyi Karadeniz’de ölüme terk ettiği kararla da “bu kalplerin kendisini unutmaması” için gerekeni yapmıştır. Nazi Almanyası ile dostluk paktı imzalamaktan çekinmeyip Nazi bayrağı ile Türkiye Cumhuriyeti bayrağının da yan yana yer almasından hicap duymamıştır.
Dedim ya genelde devlet politikası olarak bazen ise şuursuzluktan bazı isimler başta Türk olmayanlara kast edilircesine çeşitli şekillerde kendisini bulmuştur. Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı mahallede Talat Paşa İlköğretim Okulu’nun olması, gene Rumların, Ermenilerin ve Yahudilerin çoğunlukla yaşadıkları ve eskiden Rumca sokak isimlerinin olduğu Tatavla bölgesine Kurtuluş, mahalleye giden caddeye Ergenekon deyip ara sokakları da Bozkurt, Türkbeyi gibi isimlerle bezeyen bir zihniyetin olduğu ortamda Saracoğlu isminin stada veriliyor olması bir yanıyla çok da şaşırtıcı olamamıştır.
Sokaklardan yeşil sahalara döndüğümüzde son dönemde ülkenin gündemine oturan #notoracism kampanyası umut veriyor. Webo’nun Şampiyonlar Ligi’nde maruz kaldığı utanç verici ırkçı olay sonucu ırkçılık karşıtlığında adeta kenetlenen bir ülke gördükten sonra, ırkçılık karşıtı hassasiyetimizin yeşil sahalarda yeni bir başlangıç olmasının önünde bir engel göremiyorum. Amedspor’dan Cizrespor’a birçok ırkçı olayın yaşandığı Türkiye futbol tarihinde artık ırkçılık karşıtı rüzgarların esmeye devam edeceğini ümit ediyorum.
Bu ırkçılık karşıtı saik ile Fenerbahçe Stadı’nın adı bir an önce değiştirilmeli, artık spor kulüplerinin ırkçı, antisemit insanların isimleriyle anılmasının önüne geçilmelidir. Önceden de gündeme gelen Lefter Küçükandonyadis’in isminin Fenerbahçe’nin stadının yeni ismi olması hem ırkçılık karşıtlığı açısından hem de Lefter’e dilenmesi gereken tarihi bir özür olarak gündemde olmalıdır. Rum kimliğinden ötürü 6-7 Eylül Pogromu sırasında Büyükada’daki evinde saldırıya uğrayan Lefter Küçükandonyadis’in o güne ilişkin verdiği röportajda “15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar.” sözleri aslında ona bir ülke olarak nasıl bir özür borçlu olduğumuzun göstergesidir adeta.
#notoracism sloganıyla oluşan ırçıklık karşıtı rüzgarı hakkıyla devam ettirmek için Fenerbahçe Stadı’ndan Şükrü Saracoğlu ismini çıkartıp stada “Fenerbahçe Lefter Küçükandonyadis Stadyumu” ismini vermek ırkçılık karşıtı bir futbol ve ırkçılık karşıtı bir ülke için milat olabilir.
[…] Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Saracoğlu’nu anma mesajına verilen tepki yazısına ve stadın isminin Lefter Küçükandonyadis olarak değişmesini talep eden yazıya üzerlerine tıklayarak […]
[…] İstanbul Pogromu içinse birincil mekân Beyoğlu ve İstiklal Caddesi’dir. Bugün İstiklal Caddesi’nden geçen bir kişi orada ne yaşandığını, nasıl bir şiddet mahallinden geçmekte olduğunu fark etmez. Hafızalaştırma bunu değiştirmek demektir. Bu da birçok şekilde yapılabilir. İstiklal’in bir noktasında bir heykel, kalıcı bir sergi bu işi görebilir. Daha detaycı olarak, yağmalanan binaların önüne olayı hatırlatan yer taşları yerleştirilebilir. Bu pratik Holokost kurbanlarının evlerinin önüne konulan tökezleme taşlarına benzetilebilir. Aslında bina önünde hafızalaştırma, Hrant Dink’in katledildiği noktada yere gömülü taşla beraber İstanbul’a zaten gelmiştir. Sokak adları da hafızalaştırmanın parçası olabilir. Bugün İstanbul sokaklarına baktığımızda tekçi bir şehrin yansımasını görüyoruz, çünkü mekânın kontrolü tektipleştirmeden yana olanlardaydı. Helalleşmek için Türkiye’nin tümünü kucaklayan bir hafıza, Galata’daki evinden zorla alınan bir Aşkale sürgününün adını evinin olduğu sokağa vermek olabilir. Yağmalanan dükkânın olduğu bir Beyoğlu sokağı, o dükkânın sahibinin adını taşıyabilir. Tabii öte yandan faillerin adları da sokaklar ve stadyumlardan kaldırılabilir. […]
[…] Şükrü Saracoğlu, Lefter Küçükandonyadis ve #notoracism – Eli Haligua Şükrü Saracoğlu: İyi Bilmezdik – Nesi Altaras […]