Makaleler

İki Soykırım Arasında

Birkaç gün önce Holokost anma günü yani Yom HaShoah’ydı. Aynı haftanın sonuna doğruysa 24 Nisan, yani Ermeni Soykırımı’nın anıldığı gün.

Yahudi soykırımı hakkında okuduğum onca şeye, gezdiğim onca yere rağmen Holokost’u akılda canlandırmak, anlamlandırmak çok zor. Öldürülenler ve kurtulanlar pek çok yönden benim gibi. Onlar da Yahudi. Onlar da yaşadıkları yerlerde misafir ile vatandaş olmak arasında, yerli ile yabancı arasında, dost ile içerdeki düşman arasındaki rahatsız bölgedelerdi. Onlar da Pesah agadasını okurken ‘Seneye Yeruşalayim’de’ dediler. Yad Vashem Müzesi’ndek sergilenen ayakkabılar, Roma gettosundaki  evlerin önüne döşenmiş tökezleme taşları, katledilen her insanın gerçekliğini açıkça aklıma işledi. Guttstadt’ın çalışmaları sayesinde Holokost’ta katledilen bir sürü Türkiyeli Yahudi’nin hikayesini de öğrendim. Holokost’u anlamak ve öğrenmek konusuna yeni de değilim: küçüklüğümde kamuya açık gerçekleştirilen, hatta Hürriyet film ekinde tam sayfa reklamı yapılan Holokost konulu Kara Kare film günlerine gittim, gençlik kulübünde bu etkinliğin davetiyelerini hazırlamaya yardım ettim. Çocukluğumda Hayat Güzeldir (La Vita e Bella) filmini izlediğimi, nasıl çarpıldığımı hatırlıyorum. Hayatım boyunca birçok Holokost kurtulanını dinleme, hikayelerini onların ağzından öğrenme şansına da sahip oldum. Üniversitede aldığım bir tarih dersinde Christopher Browning’den sadece kamplarda değil, köy köy gezerek katliam yapan bir Nazi bölüğü olduğunu öğrenince Holokost anlayışım genişlemişti. Yunanistan’ın yüzde olarak en çok Yahudi öldürülen ikinci ülke olduğunu öğrendiğimde veya geçen sene Subotic’ten Belgrad’daki gezen gaz kamyonetini okuduğumda da aynı şekilde…

Bütün bunları bilmeme rağmen Holokost hala benim hayat deneyimimden uzak. Benim ailem etkilenmedi. Her ne kadar Türkiye mülteci Yahudilerle dolu gemileri reddederek insanları ölüme yolladıysa da, Holokost Türkiye’de yaşanmadı. Benim geçtiğim sokaktan, gittiğim kafenin üst katından kimse zorla alınmadı. Belki de en önemlisi, Holokost’un kurbanlarını, kurtulanlarını, hatta üst komutanlarını bilsem bile, küçük suçlularını, Holokost’tan kazanç sağlayanları, Nazi işbirlikçilerini tanımıyorum. Hele onların dedeleriyle gurur duyan torunlarını, iyi etmişiz diyen ardıllarını hiç tanımıyorum. Nazilerin bir sürüsünün yakalanmış, hüküm giymiş olması; Avusturya, Baltık ve Balkan ülkeleri sorumluluktan kaçsa da baş suçlu Almanya’nın utanç duyması; maddi ve manevi tazminat ödemiş olması ve hayatta olan Holokost kurtulanlarına hala tazminat vermesi bana Holokost’un gerçekten bittiğini hissettiriyor.

Bu bahsettiklerimin birçoğu konusunda Ermeni soykırımı için durum tam ters. Tepedeki karar vericilerden komşusunu öldüren köylüye suçluların neredeyse hiçbiri bedel ödemedi. Çaldığı elinde kaldı. Hırsızlık ve katliamdan zenginlik elde etti. Bunu torununa bıraktı. Hiç de utanmadı. Torunu da utanmıyor. Ya dedesinin adına laf değdirmiyor ya da ‘iyi etmiş’ diyor. Tüm bunlar uzak bir yerde değil içinde yaşadığım şehirde ve ülkede oluyor. Memleketteki bahçelerin ağaçlarını Ermeni ekmiş, Hrant’ın dediği gibi hiç meyvesini yiyememiş. Holokost bilgimin aksine Ermeni Soykırımı’nı ciddi olarak öğrendiğimde lisenin sonlarına geliyordum. Hiç Ermeni arkadaşım yoktu. Okulda tabii ki öğretilmemişti. Anadolu’nun derelerinde boğulan yüzlerce insanı, hayatta kalabilsin diye yaşlı Türk adamlarla evlendirilen çocukları öğrendikçe hüzün elbette hissettim. Ama bir de öfke hissettim. Hem insanlar yok edildiği için öfkeliyim, hem de bunun meyvesini yiyen ve utanmayanlara karşı öfkeliyim. Hem Ermeni Soykırımı kendi arka bahçemde olduğu için daha öfkeliyim, hem inkarcılar her yerde olduğu için, ve evet hem de Holokost’un acılarını andığı hafta Ermeni toplumunun imhasını anmaktan geri duran Türkiye Yahudi Toplumu’na öfkeliyim.

Bahar 2020 dönemi boyunca üniversitede asistanlığını yaptığım Hafıza Siyaseti seminerinde Holokost’tan sıklıkla bahsettik. Hafıza Çalışmaları diye bir alanın var olmasının sebebi Holokost. Bugün Holokost’u nasıl hatırlayacağımız ve Holokost’u kendi amaçları için araçsallaştıran kişilerle nasıl başa çıkacağımız, Holokost ile ilgili düşünülmesi gereken en acil konular. Ermeni Soykırımı konusundaki aciliyet ise suçluların ifşasından rantçıların cezasına, tazminattan özre kadar daha maddi, daha elle tutulur konular. Holokost anması artık birçok yerde politik bir anlam içermiyor. Sadece bir gerçek. İnkâr veya küçümseme gibi hareketler söyleyeni toplumdan dışlamaya itecek davranışlar. Ermeni Soykırımı için de aynısı geçerli olana kadar Holokost’a olduğu gibi saygın bir hüzün üzerine öfke duymaya devam edeceğim.

2 comments on “İki Soykırım Arasında

  1. […] gelen Holokost her şeyden daha beterdir, benzetilemez. İsrail’de de bu yaygın. Sanki başkasının acısını tanımak kendimizinkini azaltacakmış gibi. Bu da ikincil bir […]

  2. […] başımıza gelen Holokost her şeyden daha beterdir, benzetilemez. İsrail’de de bu yaygın. Sanki başkasının acısını tanımak kendimizinkini azaltacakmış gibi. Bu da ikincil bir […]

Comments are closed.