Haberler

Dünya Kadınlar Günü Etkinliklerinden Geriye Kalanlar

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel, Avlaremoz iki paralel çevrimiçi etkinlik düzenledi. Zaman zaman farklı konularda paneller düzenleyen Avlaremoz ekibi, bir panelinde ilk defa Kadınlar Günü’nü ele aldı. 

“Özgürlük, eşitlik ve adalet için konuşuyoruz,” ve “Erkek devlete, homofobiye, transfobiye, ırkçılığa, emek sömürüsüne, patriyarkal kapitalizme karşı haklarımızdan da hayatlarımızdan da vazgeçmiyoruz!” sloganlarıyla yola çıkan Avlaremoz, oturumları Zoom ve Facebook canlı yayın üzerinden gerçekleştirdi. Kaçıranlar Avlaremoz Facebook sayfasından kayıtları izleyebilirler.

Farklı alanlardan değerli işler yapan kadınları konuk ettikleri oturumların ilki 15 Mart 2023 günü gerçekleşirken, ikincisi 20 Mart 2023’te gerçekleşti.

15 Mart’taki oturuma Anna Maria Beylunioğlu ve Belin Benezra Yensarfati konuk olurken, moderatörlüğü Avlaremoz ekibinden Betsy Penso üstlendi.

Betsy, açılış konuşmasında, Ayşe Hür’ün çalışmalarına atıf yaparak Kadınlar Günü’nün tarihinin zannedilenin aksine  1917’de Ekim Devriminin başlangıcı olarak nitelendirilen Şubat Devrimine dayandığını, Petrogradlı işçi kadınların katıldıkları grevin ve direnişin tarihi olduğunu hatırlattı. 

Konuşmacılara geçmeden önce Betsy, kadın yürüyüşlerinin ara sokaklara itilmediği günlerin temennileri eklerken birkaç pozitif gelişme olarak Pınar Gültekin davasının katili Metin Avcı’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis almasından ve İsrail’de hâlen devam eden yargı reformu sebebiyle gerçekleşmekte olan protesto gösterilerine, kadın hareketlerini de dâhil olmasından bahsetti.

İlk konuşmacı Anna Maria Beylunioğlu, konuşmasına depremde kadın olma vurgusu üzerinden başladı ve Nehna aracılığı ile deprem bölgesinde yapmaya çalıştıklarından bahsetti. Anna Maria: “Uyuduğum zaman suçlu hissettiğim bir 10 gündü.” diyerek deprem deneyimini aktardı. Deprem bölgesinde kadın olmak farklı açılardan zor olduğunu, kadınların özellikle  mahremiyet, banyo, tuvalet gibi sorunlar olduğunun altını çizdi.

Anna Maria daha sonra 2020’de çıkan “Kısmet Tabii…”: İstanbul’un Rum, Yahudi ve Ermeni Toplumlarında Karma Evlilikler başlıklı çalışmasına atıfta bulunarak, “öteki” ile evlenen kadınların deneyimleri pek de olumlu olmadığını, din değiştirilmeye zorlanan kadınların bu şartlarda kendi kültürünü ve dinini geniş çapta yaşayamadığını ve  bu travmalar dolasıyıyla bugün karma evlilik yapan kadınların da korkutulduğunu anlattı. 

Anna Maria aynı zamanda şef olduğu için benzer sorunların yaşandığı yemek dünyasına da değindi. Yemeği evlerde her ne kadar kadın yapsa da günün sonunda yemeği değerlendiren, tadına bakıp iyi olup olmadığına karar verenin erkek olduğuna dikkat çekti. Kamusal alanda kadın şefler artsa da aşçılığın erkek dominant bir meslek olduğunu söyledi. 

İkinci konuk Belin Benezra Yensarfati konuşmasına, doktora tezi çalışması olan İstanbul’daki Yahudilerin dini okazyonları ve ritüelleri üzerine ama kavramlar üzerinden başladı.

“Gelecek neslin ritüel taşıyıcısının” hep kadın olduğunu, bakım verme; okazyonların üstlenilmesi; çocuğun geleceğinin sorumluluğu, hangi ritüellerin eşlik edeceği, cinsellik hikâyesinin hep kadın üzerinden devam ettiğinin altını çizdi. 

Yahudi toplumu özelinde; kadının okazyonun sahibi ve yüzü ve reklam afişi olduğunu, öte yandan dini ritüellerin olduğu sahnede, gelin olmak dışında kadını göremediğimize dikkat çekti. Belin, okazyonel ve sosyal bir durumda kadının ön planda, ailenin temsiliyetini üstlendiğini tespit etti.

Belin, yine Yahudi toplumu özelinde yönetim kurulunda hiç veya çok az kadın olması veya hep üst kademede erkekleri destekleyici pozisyonda olduklarını anlattı.

Her iki konuşmacı da, deprem sürecinde de kadının karar verme sürecinde, hem geniş toplumda hem de azınlık toplumlarında geri planda olduğunun altını çizdiler. Vakıflarda kadın temsiliyeti olmadığını, deprem sürecinde kadınların ürettikleri halka değen, acil ve önemli fikirlerin ve çözümlerin kale alınmadığını ve dinlenmediğini söylediler.Konuşmacılar ayrıca akademinin de diğer alanlar gibi kadınlar için sorunlar barındırdığını anlattılar. 

Moderatör Betsy Penso birinci oturumu şu sözler ile bitirdi: “Ekmek istiyoruz ama gül de istiyoruz, güzel olan her şeyi istiyoruz”.

20 Mart tarihinde gerçekleşen ikinci oturumun konuşmacıları Rita Ender, Tuğba Yavuz ve Karel Valansi iken, moderatörlüğü Özgür Kaymak üstleniyor.

İlk konuşmacı Rita Ender, konuşmasında Türkiye Yahudi tarihindeki bir feminist olan Stella Ovadya’yı anlattı. Stella bir psikanalist ve Türkiye’deki kadın mücadelesinde çok önemli biri. Çocuğunu aldırması konusunda erkek arkadaşından baskı görüyor ve bu baskıya boyun eğmeyip başka kadınların hakları için mücadeleye devam ediyor. 

Rita daha sonra Yahudi ve kadın bir avukat olma deneyiminden bahsetti. Rita erkek egemen bir ortamda çalışmanın zorluklarını ve ismi sebebiyle a kamu görevini yerine getirirken zaman zaman kimliğini açığa çıkarmak zorunda kalması gerektiğini anlattı.

Rita konuşmasında ayrıca anne faşizminden bahsetti. Rita’nın, “Bir Avazda” isimli kitabında annelik tecrübelerini paylaşan kişilerden biri anne faşizmini şöyle anlatıyor: “Kendisini ideal anne olarak gören bir takım insanların, senin yaptığın her şeyi sorgulaması. Hep bir şeyi eksik yaptığını, çocuğuna sevgiyi ve ilgiyi eksik gösterdiğini düşünmeleri. O kişilerin kendilerini bu kısımda başarılı görmeleri üzerine ortaya çıkan bir durum.”

Konuşmacılardan Tuğba Yavuz, kendisine tezinin konusu olan “Holokost’un tarihini kimler yazıyor?” sorusuna cevap bulmaya aracı olan yolculuğunun sebebini anlattı. Tıpkı kendisinin bir Türkiyeli olarak 1915’i sorgulaması gibi, Berlin’de yaşayan bir Holokost’u sorgulayan bir Almanyalı’yla beraber çalışmaya başlıyorlar. Fakat maalesef bu proje gerçekleşemiyor.

Daha sonrasında bunu akademiye taşımak isteyen Tuğba, Ermeni Soykırımı konusunda rahat çalışamıyor ve Holokost’a spesifik bir çalışma oluyor. 

Holokost’ta nasıl bütün kadınlar dayanışmalarına devam ettilerse, bugün de bütün kadınların dayanışmalarına devam ettiğini hatırlattı. 

Tuğba, non-binary olarak kendini kadın veya erkek olarak tanımlamadığını ve bununla birlikte bir kız çocuğu olarak büyütülüp kadın olarak sosyalleşmiş olsa da, kadınlığı reddetmekten ziyade, kadınların üstüne bir yük olarak getirilen toplumsal rolleri reddettiğini de vurguladı.

Son konuşmacı Karel Valansi,Türkiye’de kadın, Yahudi ve gazeteci kimliklerini bir arada nasıl taşıdığını anlattı. Hem gazetecilikte hem akademisyen olarak çalıştığı Ortadoğu ve güvenlik departmanlarının erkek egemen olduğunun altını çizdi.  

Bunun yanında cemaat kurumlarında, kadın sayısının fazla olduğunu fakat karar merciinin  erkekler olduğunun da altını çizdi.

Karel, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na taraf olmaması sebebiyle ülke olarak Holokost’la asla yüzleşmediğini anlattı. Türkiye’de Holokost eğitimi olmadığını, dolayısıyla “Bir daha asla” mottosunun sadece Yahudiler için olmadığını, her etnik, dini vs grup için geçerli olduğunu anlamak gerektiğini hatırlattı. 

Oturumu kapatırken moderatör Özgür Kaymak, Catharine Alice MacKinnon’ın “Feminist bir Devlet Kuramına Doğru” eserinden bir alıntı yaptı: “Liberal devlet hem sınıftan hem de cinsiyetten bağımsız değildir. Devletin yasaları da hukuku da erkektir.”

Özgür İstanbul sözleşmesini elimize alıp bırakmayacağımız günlerin çok yakın olması dileğini yineleyip oturumu kapattı.

1 comment on “Dünya Kadınlar Günü Etkinliklerinden Geriye Kalanlar

  1. […] buna benzer bir konu geçen aylarda Avlaremoz’un gerçekleştirdiği Dünya Kadınlar Günü çevrimiçi etkinliklerinde bahsedilmişti. Konuşmacı ve aynı zamanda Avlaremoz yazarlarından Tuğa Yavuz, tezinin konusu […]

Comments are closed.