Arşiv Makaleler

Biriciklik Edebiyatı Sona Ermeli – Rika Kuriel

Fotoğraf: trendus.com

Nesi Altaras’ın 22 Eylül 2018 tarihinde Avlaremoz’da yayınlanmış Ayıdan Post İnkarcıdan Dost Olmaz isimli yazısı üzerine pek çok platformda tartışmalar yaşandı. Yazı sosyal medyada kimileri tarafından çok yapıcı bulunurken kimileri tarafından eleştirildi. Yazıda Nesi genel anlamda Şalom Gazetesi’nin 2008 yılından 2018 yılına kadar yayınlanmış birtakım yazılarından örnekler sunarak Şalom Gazetesi yazarlarının, haber metni ve düşünce yazısı dillerini eleştirdi ve gazetede sıklıkla “Ermeni iddiaları”, “sözde soykırım” gibi inkara ulaşacak boyuttaki ifadelerini ele aldı. Nesi, bu söylemin Türkiye Yahudi Toplumu’nun resmi görüşü olduğunu dahi iddia ediyor.

Nesi, okuyucuya sunmuş olduğu örneklerde Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas’ın T24’e vermiş olduğu bir röportajı da tekrar göze çarpıttı. İvo bu röportajda “1915’e soykırım dersek, Holokost’a ne diyeceğiz?” demişti.

Agos Gazetesi 27 Eylül 2018 tarihli sayısında, Nesi’nin yazısı üzerine çıkan tartışmayı kendi sayfasına taşıdı. Hem Nesi Altaras, hem İvo Molinas ile görüşerek konuyu aydınlatmaya çalışan Agos Gazetesi’nin bu çalışmasını maalesef üzülerek okudum. Üzülmemin sebebi ise bir arpa boyu yol kat edilmemiş olduğuna şahit olmamız..

İvo, 2015 senesinde T24’e vermiş olduğu röportajdan bugüne dek fikirlerinde herhangi bir değişiklik olmadığını gözler önüne seriyor: “Ancak dilbilimsel sorun yaşıyorum. Yahudileri külliyen dünya üzerinden silmek amacıyla harekete geçen Nazilerin bu hedefe yönelik olarak nerede buldularsa 1,5 milyon çocuk olmak üzere 6 milyon Yahudiyi katletmelerine tarih soykırım demişse, her türlü katliam, cinayet serisine aynı terminolojiyi kullanmak konusunda tereddütlerim var.”

Bu mesele iki açıdan önemli. Nesi’nin yazısı yayınlandığında Twitter üzerinden tepki veren İvo, yazının zamanlamasının manasız olduğunu, eski yazıların gündeme geldiğini iddia ederek yazıyı kötü niyetli bulmuştu. Yine Twitter’dan bu tepkiye cevaben Ohannes Kılıçdağı, İvo’nun veya Şalom’un görüşünde herhangi bir değişiklik olup olmadığını sormuştu. Görüşlerinde herhangi bir değişiklik olmadığını ise Agos’un röportajında görmüş olduk. İvo’nun dilbilimsel problemini dile getirirken ‘soykırım’ dışında kullanılabilecek başkaca bir tanım veya terimi de kullanmaktan imtina etmesi dikkat çekti.

Diğer önemli konu ise, Türkiye Yahudi Toplumu’na mensup bazı kişilerde sıklıkla gördüğüm bir refleksin yansıması. Çirkin bir tabirle: “soykırımın tekelleştirilmesi”, “Holokost’un biricikleştirilmesi”. Amacım Holokost’a verilen önemin azalmasını teşvik etmek veya onu sıradanlaştımak değil, yanlış anlaşılmasın. Böyle bir amacım olmadığı gibi, tersine Holokost bilincinin gelişmesi için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Holokost Yahudilere karşı gerçekleştirilmiş (ki Yahudiler dışında, eşcinseller, Romanlar, engelliler, savaş suçluları ve daha pek çok kişiyi de kapsamış) korkunç bir soykırımdır. Holokost’un korkunçluğu, insanlıktan götürdükleri, yaşattığı acılar tartışılamaz. Bugün hala süregelen travmaları mevcut. Belki günümüze daha yakın bir tarihte gerçekleştiği, belki Avrupa’yı kasıp kavurduğu için Holokost bugün İvo’nun deyişiyle “tarihe soykırım” olarak geçmiş. Bunun inkarıyla mücadele ediyor, faillerin en sert şekilde cezalandırılmasını talep ediyoruz. Bu bizim acımız ve acımızın varlığını tescillemek istiyoruz. Peki ya benzer bir acı başka bir toplum tarafından da yaşandıysa? Aynı hassasiyeti gösteriyor muyuz? İvo’nun bahsettiği ve başka pek çok kişinin kullandığı ‘terminoloji tereddütü bahanesi’ bana şöyle çağrışımlar yapıyor:

“Benim iki kolum kırıldı, yaralandım. Senin bir kolun kırıldı, bir de bacağın. Ben yaralanmış olduğuma göre sen yaralanmış olamazsın.”

“Lacivert de cam göbeği de mavi. Evet, tonları farklı ama renkleri aynı. Neden cam göbeğine ısrarla mavi olmadığını diretmeye çalışıyoruz?”

Altını çizmek istediğim nokta şu: Başkasının acısını tanımak, paylaşmak; bizim acımızdan bir şey eksiltmez. Bizim acımız zaten baki. Onu hafifletmez, işlenen suçları azaltmaz, tarihi baştan yazmaz. Başkasının acısını kabul etmek, birbirimizle empati kurmamızı sağlar, unutulmaması ve unutturulmaması üzerine beraber çözüm üretmemize yardımcı olur. Türkiye özelinde ise bu acıyı tanımak bence diğer ülkelere nazaran çok daha değerli. Hem Yahudilerin hem Ermenilerin ortak bir tarihe sahip oldukları, komşu oldukları bir ortamda, böylesine temel bir konuda mütabık kalabilmeleri hedeflenmelidir.

Diğer yandan, bu inkarcılığı tüm Yahudilere veya tüm Türkiye Yahudi toplumuna mal etmek de pek doğru olmayacaktır. United States Holocaust Memorial Museum, Illinois Holocasut Museum, Holocaust Museum Houston gibi pek çok Holokost müzesi Ermeni soykırımını tanıyor ve müzelerinde Ermeni soykırımına ilişkin bilgi ve belgeleri sergiliyorlar. Türkiye Yahudi toplumuna mensup pek çok kişi de soykırıma ilişkin düşüncelerini açıkça ifade edebiliyor.

Ben Türkiye Yahudi Toplumu’ndan pek çok kişinin tutumunun resmi söylemi benimsemek amaçlı olmadığını ancak ‘biriciklik kaygısıyla’ Ermeni soykırımı terimonolojisini kullanamadıklarını düşünüyorum. Oysa ki acıları yarıştırmak, karşılaştırmak hatalı. Ölen insan sayılarını, savaşların sürelerini, kalp kırıklıklarını, kan dondurucu olayları kıyaslayamayız. Sayısal olarak biri daha çok diye ‘birinciye soykırım diyoruz, ikinciye başka isim bulun’ diyemeyiz. Bu kolaya kaçmaktır.

Kalıpların dışına çıkarak, vicdanımızla hareket ederek ve siyasi bir tavır almadan biriciklik edebiyatını bırakmalı, komşularımızın acılarını kucaklamalıyız.

* Türkiye Yahudi Toplumu temsilcilerinin Ermeni soykırımı konusunda davranış biçimlerini inceleyen ve belgeleyen Rıfat Bali’nin 2009 tarihli Devletin Örnek Yurttaşları – Cumhuriyet Döneminde Yahudiler isimli kitabı hakkında bilgi almak için Ayşe Günaysu’nun “Ermeni Soykırımı, Yahudiler ve Türkiye’nin kirli çamaşırları” isimli makalesine buradan ulaşabilirsiniz. // Please find the English version here.

** Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan yazılar, yazı sahibinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.

3 comments on “Biriciklik Edebiyatı Sona Ermeli – Rika Kuriel