Star Trek ve benzeri bilim kurgu filmlerinde neden Müslüman karakter yok diye ilginç bir sosyolojik soru vardı. Verilen cevaplardan biri de bu filmlerin üretildiği Batı’nın gelecekte İslam’ın olmayacağını düşündüğü fikriydi. Aynı sorunun bir başka şeklini şöyle ifade edebiliriz: Neden modern Türk milliyetçiliğinin yapıtaşlarından biri olan Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları eserinde gayrimüslim azınlıklardan bahsedilmemekte? Neden gayrimüslim azınlıklar Türk milliyetçiliği tarafından dışarıda bırakıldı?
Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları ve Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler çalışmalarını incelediğim araştırmamda (link: https://goo.gl/eZfNQH) Gökalp’in yeni kurulan modern ülkeye dair ortaya koyduğu yol haritasının Hanefi Müslümanlığa temellendirdiğini açıklama şansını buldum.
Bunu anlamak için öncelikle Gökalp’in fikirlerinin ve sosyolojik bakışının geri planını oluşturan Emile Durkheim’ın dini, toplumun temeli olarak nasıl gördüğünü hatırlamak gerekmekte. Durkheim’e göre toplumun temelini dinler atmıştır. Dini inançlar insanlararası ilişkileri düzenleyen ahlaki kuralları dayatarak insanların bir arada yaşamasının en önemli şartını ortaya koydu. Örneğin, bir insana zarar vermek dini kural tarafından yasaklandı.
Bununla birlikte, Durkheim’a göre bilimlerin temelinde de din var. Bu mantığın gerisinde şu var. Dini ilkeler gündelik hayatta herkesin sorunlarına direkt yanıt vermemekte. Mesela, çocuğu hasta olan birisi bu sorunu sadece dini kurallara bağlı kalarak çözemiyor. Bu durum, Durkheim’a göre sihir ve daha sonra bilimi ortaya çıkarıyor. Bir başka deyişle, bazı insanlar kutsal kuralları kişisel durumların çözümleri için yorumlayarak kullanıyorlar. Örneğin, Türkiye’de cinci hocalar böyle bir bileşimin ürünü olarak görülebilirler. Kendilerince dini kuralları kişilerin sorunlarını çözmek için kullanmaktalar. Durkheim bu sihir kullanımının bir şekilde yarı rasyonel olduğunu ve bilimlerin temelini oluşturduğunu iddia ediyor. Yani, kişisel sorunları çözerken dini yorumlayan cinciler aynı zamanda otlar ve diğer doğal ürünlerden yararlanıyorlar ve bunların bilgisini ediniyorlar. Bu da bilimlere açılan kapıyı oluşturuyor.
Gökalp’e gelirsek, kültür (hars) ve medeniyet ayrımı tam olarak Durkheim’cı fikirden besleniyor (bkz: https://goo.gl/ueKpcX). Bu bakışa göre din insanların bir arada yaşayıp bir kültür oluşturmasını sağlıyor. Ardından insanlar kendi karşılaştıkları sorunlara bilgi, bilim ve sihir gibi yollarla yanıt verirken medeniyeti oluşturuyor. Dolayısıyla, kültür bir toplumun kimliğiyken, medeniyet ise sahip olduğu bilimsel gelişme oluyor.
Buradan baktığımızda Türkçülüğün Esasları eserinde Gökalp’in neden gayrimüslimleri dahil etmediğini anlayabiliriz. Gökalp’e göre farklı dinlerin inananları farklı kültürlerin mensuplarıdır. Yani, Gökalp gayrimüslim azınlıkların Türk kültürünün ve milletinin sosyolojik olarak dışında olduğunu iddia etti. Örnegin, Gökalp Osmanlı toplumunun çöküşünü açıklarken azınlıkların öncelikle dinsel olarak ayrıldıklarını, sonra modernleşerek milliyetçilik akımlarını oluşturduklarını savunur. Burada kültürlerin kökeni dindir, fakat sonra bu kültürler modernleşmeyle ayrıklaşıp milliyetçilik haline gelir ve bağımsızlıklarına kavuşur. Bunu Gökalp dört aşamada açıklar:
- Osmanlı toplumunu oluşturan iki temel topluluk, Hristiyanlar ve Müslümanlar, hilafet ve Patrikhane etrafında yaşamlarını organize ediyorlardı.
- Bu topluluklar içinde iş bölümü arttı. Bu dinin etkisini azaltırken çalışanların dayanışmasını arttırdı.
- Azınlık dillerinin kullanımı okullar ve gazeteler sayesinde arttı. Azınlıklar kendilerini bu diller üzerinden tanımlamaya başladılar. Bu süreçte dinin etkisi daha da azaldı.
- Diller etrafında organize olan topluluklar, örnegin Sırplar ve Yunanlılar, dinin de etkisinin zayıflamasıyla kendi milliyetçiliklerini oluşturup bağımsızlıklarını kazandılar.
Bu nedenle, Gökalp gayrimüslimlerin yeni Türk kültürünün bir parçası olamayacaklarını ima etti. Türkçülüğün Esasları’na bakıldığında gayrimüslimlerden hiç bahsedilmemesi de bu nedenledir. Bu eserde, Gökalp dini seremonilerin Türkçe yapılması gerektiğinden ve ancak böyle toplumun İslam’ın ilkelerini anlayabileceğini savunuyor. Bir başka deyişle, Hristiyan veya Yahudi topluluklara dair herhangi bir gelecek planı yok.
Sonuç olarak, Durkheim’ın din kültürün temelidir fikrine sarılarak Gökalp Türk milliyetçiliğinin temellerine İslam’ı yerleştiriyor. Böylece, gayrimüslim azınlıkların yabancı olarak görülmesinin sosyolojik harcını atıyor.
*Bu makalenin dayandığı akademik çalışmalar şu linklerde: https://goo.gl/eZfNQH ; https://goo.gl/ueKpcX
** Araştırma görevlisi, Brasenose Koleji, Oxford Universitesi
Star Trek ve benzeri bilim kurgu filmlerinde neden Müslüman karakter yok diye ilginç bir sosyolojik soru vardı. Verilen cevaplardan biri de bu filmlerin üretildiği Batı’nın gelecekte İslam’ın olmayacağını düşündüğü fikriydi. Aynı sorunun bir başka şeklini şöyle ifade edebiliriz: Neden modern Türk milliyetçiliğinin yapıtaşlarından biri olan Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları eserinde gayrimüslim azınlıklardan bahsedilmemekte? Neden gayrimüslim azınlıklar Türk milliyetçiliği tarafından dışarıda bırakıldı?
Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları ve Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler çalışmalarını incelediğim araştırmamda (link: https://goo.gl/eZfNQH) Gökalp’in yeni kurulan modern ülkeye dair ortaya koyduğu yol haritasının Hanefi Müslümanlığa temellendirdiğini açıklama şansını buldum.
Bunu anlamak için öncelikle Gökalp’in fikirlerinin ve sosyolojik bakışının geri planını oluşturan Emile Durkheim’ın dini, toplumun temeli olarak nasıl gördüğünü hatırlamak gerekmekte. Durkheim’e göre toplumun temelini dinler atmıştır. Dini inançlar insanlararası ilişkileri düzenleyen ahlaki kuralları dayatarak insanların bir arada yaşamasının en önemli şartını ortaya koydu. Örneğin, bir insana zarar vermek dini kural tarafından yasaklandı.
Bununla birlikte, Durkheim’a göre bilimlerin temelinde de din var. Bu mantığın gerisinde şu var. Dini ilkeler gündelik hayatta herkesin sorunlarına direkt yanıt vermemekte. Mesela, çocuğu hasta olan birisi bu sorunu sadece dini kurallara bağlı kalarak çözemiyor. Bu durum, Durkheim’a göre sihir ve daha sonra bilimi ortaya çıkarıyor. Bir başka deyişle, bazı insanlar kutsal kuralları kişisel durumların çözümleri için yorumlayarak kullanıyorlar. Örneğin, Türkiye’de cinci hocalar böyle bir bileşimin ürünü olarak görülebilirler. Kendilerince dini kuralları kişilerin sorunlarını çözmek için kullanmaktalar. Durkheim bu sihir kullanımının bir şekilde yarı rasyonel olduğunu ve bilimlerin temelini oluşturduğunu iddia ediyor. Yani, kişisel sorunları çözerken dini yorumlayan cinciler aynı zamanda otlar ve diğer doğal ürünlerden yararlanıyorlar ve bunların bilgisini ediniyorlar. Bu da bilimlere açılan kapıyı oluşturuyor.
Gökalp’e gelirsek, kültür (hars) ve medeniyet ayrımı tam olarak Durkheim’cı fikirden besleniyor (bkz: https://goo.gl/ueKpcX). Bu bakışa göre din insanların bir arada yaşayıp bir kültür oluşturmasını sağlıyor. Ardından insanlar kendi karşılaştıkları sorunlara bilgi, bilim ve sihir gibi yollarla yanıt verirken medeniyeti oluşturuyor. Dolayısıyla, kültür bir toplumun kimliğiyken, medeniyet ise sahip olduğu bilimsel gelişme oluyor.
Buradan baktığımızda Türkçülüğün Esasları eserinde Gökalp’in neden gayrimüslimleri dahil etmediğini anlayabiliriz. Gökalp’e göre farklı dinlerin inananları farklı kültürlerin mensuplarıdır. Yani, Gökalp gayrimüslim azınlıkların Türk kültürünün ve milletinin sosyolojik olarak dışında olduğunu iddia etti. Örnegin, Gökalp Osmanlı toplumunun çöküşünü açıklarken azınlıkların öncelikle dinsel olarak ayrıldıklarını, sonra modernleşerek milliyetçilik akımlarını oluşturduklarını savunur. Burada kültürlerin kökeni dindir, fakat sonra bu kültürler modernleşmeyle ayrıklaşıp milliyetçilik haline gelir ve bağımsızlıklarına kavuşur. Bunu Gökalp dört aşamada açıklar:
Bu nedenle, Gökalp gayrimüslimlerin yeni Türk kültürünün bir parçası olamayacaklarını ima etti. Türkçülüğün Esasları’na bakıldığında gayrimüslimlerden hiç bahsedilmemesi de bu nedenledir. Bu eserde, Gökalp dini seremonilerin Türkçe yapılması gerektiğinden ve ancak böyle toplumun İslam’ın ilkelerini anlayabileceğini savunuyor. Bir başka deyişle, Hristiyan veya Yahudi topluluklara dair herhangi bir gelecek planı yok.
Sonuç olarak, Durkheim’ın din kültürün temelidir fikrine sarılarak Gökalp Türk milliyetçiliğinin temellerine İslam’ı yerleştiriyor. Böylece, gayrimüslim azınlıkların yabancı olarak görülmesinin sosyolojik harcını atıyor.
*Bu makalenin dayandığı akademik çalışmalar şu linklerde: https://goo.gl/eZfNQH ; https://goo.gl/ueKpcX
** Araştırma görevlisi, Brasenose Koleji, Oxford Universitesi
Paylaş: