Kültür Sanat Yahudi/Edebiyat

Kitap Önerileri 2 – Amerikan Yahudi Yaz Kampları – Ceki Hazan

Yaz döneminde Hasidizm temalı kitaplar hakkında genel bilgiler paylaştığım yazı serisi üzerine çevremdekilerle konuştuktan sonra, tek bir kitaba odaklanmanın daha verimli ve akılda kalıcı olacağına karar verdik. Bu yüzden, önümüzdeki birkaç ay boyunca her ay bir kitap seçip, günümüz Yahudi toplumlarının belirli bir konusunu veya temasını ele almayı planlıyorum.

Seriye, geçtiğimiz yaz okuduğum Sandra Fox’un 2023 yılında Stanford University Press tarafından yayımlanan 290 sayfalık “The Jews of Summer: Summer Camp and Jewish Culture in Postwar America” (Yaz Döneminin Yahudileri: Savaş Sonrası Amerika’da Yaz Kampları ve Yahudi Kültürü) kitabıyla başlamak istiyorum. Sandra Fox, modern Yahudi tarihi ve Yahudi gençlik kültürü üzerine çalışan bir akademisyen. New York Üniversitesi’nde doktorasını tamamlayan Fox, özellikle Amerikan Yahudi gençlik kültürüne odaklanıyor ve bu kültürün evrimini ayrıntılı bir şekilde inceliyor. Çalışmalarında Yahudi gençlerin kimlik ve kültürle ilişkisini ele alırken, gençlik kültürünün Yahudi toplulukları üzerindeki etkilerini detaylı olarak analiz ediyor. Ayrıca, Yidişist kimliğiyle Yidiş dilini ve kültürel mirasını araştırarak Amerikan Yahudi gençliğinin tarihsel gelişimini daha geniş bir perspektiften değerlendiriyor.

Kitabın Benim Açımdan Önemi

2000’li yılların başında lise öğrencisiyken Amerika’daki Reformist Yahudi hareketine ait bir yaz kampına katılmam, bu kitabı benim açımdan özel kılıyor. O dönemde, Amerika’da birbirinden farklı Yahudi gençlik gruplarının birçok kampı olduğunu bilmiyordum. Daha da önemlisi, bu kampların özel okullar gibi büyük bir sektör haline geldiğinin farkında değildim. Sonraki yıllarda, bu kamplarda dini ve ideolojik çeşitliliği bu kadar somut şekilde deneyimleme fırsatı buldum; Yahudiliğin farklı yorumlarını ve çoğulculuğun nasıl yaşatıldığını, yaz kampları aracılığıyla gençlere nasıl aktarıldığını gözlemledim.

Bu kampların, filmlerde gördüğümüz ABD’deki üniversite kültürü kadar ciddiye alınması oldukça dikkat çekici. Amerikan Yahudi gençleri için hangi kampa gittikleri, hangi üniversiteye gittikleri kadar büyük bir önem taşıyor. Aynı kampa gitmiş birini bulduklarında saatlerce bu ortak deneyimi konuşup paylaşabiliyorlar. Elbette, bu deneyimi yaşamamış olanlar için bu tür sohbetler dışlayıcı olabiliyor.

Kuzey Amerika, dünyanın açık ara en büyük Yahudi diaspora nüfusuna ev sahipliği yapıyor. Bunun dışında, Avrupa, Latin Amerika, Güney Afrika ve Avustralya gibi bölgelerde de Yahudi çocuk ve gençler için yaz kampları düzenleniyor. Örneğin, İngiltere, Fransa, Almanya, Macaristan, Bulgaristan ve İsveç gibi ülkelerde çok uzun yıllardır Yahudi çocuk ve gençlerin katıldığı yaz kampı geleneği sürüyor. Diğer ülkelerden farklı olarak ABD’de ise bu yaz kampları, büyük bir ekonomik sektör haline dönüşmüş durumda. Pandemi döneminde aynı okulların kapatılması gibi yaz kampları da iptal edilince bu kampların sosyal ve ekonomik boyutları da sosyal medya çevrelerinde gündeme gelmişti.

Geçtiğimiz günlerde El Cezire’nin YouTube kanalında da yayımlanan 2023 yapımı “Israelism: Genç Amerikan Yahudi Gençlerinin Uyanışı” adlı belgesel, Amerikan Yahudi gençlerinin Yahudilik ve İsrail ile olan karmaşık bağlarına farklı bir perspektif getirmiş oldu. Belgesel hakkında bana gelen sorular, Amerikan Yahudi toplumunun ne denli geniş bir çeşitliliğe sahip olduğunu ve bu gruplar arasındaki dini ve politik farklılıkların ne kadar derin olduğunu bir kez daha gösterdi. Kamp sektöründeki bu çeşitlilik, özellikle ABD’deki günümüz Yahudi kimliğinin ne kadar dinamik ve çok yönlü olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor.

Yaz kampları, okul ve üniversite deneyimlerine benzer biçimde, nesiller boyu gençlerin Yahudilik, ABD ve İsrail’e yönelik aidiyet duygularını şekillendiren önemli bir gelenek olarak dikkat çekiyor. Dijitalleşen ve hızla değişen dünyada, gençlerin Yahudilik ve bu iki ülkeye dair algıları geniş bir perspektifte şekillenirken, kamplar bu köklü değerleri gençlerin gündemiyle buluşturuyor. Bazıları için bu kamplar, Yahudi kimliğine ve ABD ile İsrail’e olan bağlarını güçlendirirken, bazıları beklenmedik hayal kırıklıkları ya da farklı değerlerle karşılaşabiliyor. Peki, tıpkı okul ve üniversite deneyimlerinde olduğu gibi, yaz kampları da gençlerin Yahudi kimliği ve ABD ile İsrail’e olan aidiyet duygularını nasıl etkiliyor? Bu süreçte güçlü bağlar kuranlar ile olumsuz deneyimler yaşayanlar arasında nasıl farklar oluşuyor?

Fox’un kitabı yukarıdaki sorulara doğrudan yanıt vermese de, bu soruların temelini oluşturan dinamikleri tarihsel ve sosyolojik bir çerçevede anlamamıza yardımcı oluyor. Kitap, Yahudi yaz kamplarının gençlerin kimlik gelişimi üzerindeki etkilerini derinlemesine ele alarak, bu süreçlerin nesiller boyu bireyler üzerinde nasıl izler bıraktığını ortaya koyuyor. Böylece, bu kampların Yahudi kimliği üzerindeki kalıcı etkilerini daha iyi kavrama fırsatı sunuyor.

Amerikan Yahudi Gençlik Kamplarının Kısa Bir Tarihçesi 

Kitap, Amerikan Yahudi yaz kamplarının tarihsel süreçte nasıl şekillendiğini ve Yahudi kimliğini inşa etme çabalarını ideolojik farklılıklarıyla ele alıyor. Kampları dönemsel olarak şöyle sıralayabiliriz:

Erken 20. Yüzyıl: Amerikanlaşma ve Yahudi Kimliğinin İnşası 

İlk kamplar, şehir hayatından uzaklaşarak Yahudi gençleri doğayla buluşturmayı ve Amerikan değerlerini Yahudi kimliğiyle bütünleştirmeyi amaçlıyordu. Bu kamplar, Yahudi göçmen çocuklara hem kültürel miraslarını koruma hem de Amerikan toplumuna uyum sağlama fırsatı sunuyordu.

1920’ler ve 1930’lar: Yidişist ve Siyonist Kampların Kuruluşu 

Yidişist kamplar, Yidiş dili ve Doğu Avrupa Yahudi kültürünü yaşatmak amacıyla kurulmuştu. Sosyalist ve Bundist düşüncelerle güçlendirilmiş bu kamplar, Yahudi sosyalist kimliğini vurguluyordu. Aynı dönemde kurulan Siyonist kamplar ise gençleri İbranice diline ve gelecekte kurulması planlanan İsrail devleti etrafında birleşmeye teşvik ediyordu. Bu kamplar, Yahudi gençlere tarihi Filistin topraklarına bağlılığı aşılayarak diaspora dışında bir Yahudi yaşamını teşvik etmeyi amaçladı.

1940’lar ve 1950’ler: Holokost Sonrası Yeniden İnşa ve Siyonizmin Yükselişi 

Holokost’un ardından Yahudi kimliğini koruma kaygıları arttı ve Siyonist gençlik kampları, İsrail devletinin kurulmasıyla daha fazla destek kazandı. Bu dönemde, Reformist ve Muhafazakâr (Masorti) hareketlerin kampları da gençlere Yahudi dini ritüellerini ve kültürel pratikleri öğretmeye odaklanarak Yahudi kimliğini güçlendirmeyi hedefledi.

1960’lar ve 1970’ler: Sosyal Adalet ve Kültürel Aktivizm 

Bu yıllarda sosyal adalet hareketleri Yahudi gençliği derinden etkiledi ve kamplar, bu değerleri gençlere aşılamak amacıyla kültürel aktivizmi merkezine aldı. Kamplar, gençlerin liderlik becerilerini geliştirirken, onları Yahudi kimliğini sosyal değişimlerle bütünleştirmeye ve toplumsal meselelerde daha aktif kullanmaya teşvik edecek şekilde yeniden yapılandırıldı. Fox’a göre, gençler bu süreçte aktif bir rol oynadı ve kimliklerini yeniden tanımlama çabaları kamp liderleri tarafından desteklendi.

1980’ler ve 1990’lar: Asimilasyon Tartışmaları ve Kimlik Güçlendirme 

Asimilasyon kaygılarının artmasıyla birlikte, kamplar Yahudi kimliğini koruma çabasını ön plana aldı. Bu dönemde, gençlerin Yahudi kimliklerini kaybetmeden Amerikan toplumuna uyum sağlamaları hedeflendi. Kamplar, dini eğitim, kültürel etkinlikler ve toplumsal aidiyet duygusunu pekiştiren faaliyetlerle bu amaca hizmet etti.

2000’ler ve Sonrası: Küreselleşme ve Dijitalleşme Dönemi 

Dijitalleşmenin ve küreselleşmenin etkisiyle, Amerika’daki Yahudi kampları gençlere modern dünyada Yahudi kimliğini nasıl koruyabilecekleri konusunda rehberlik etmektedir. Günümüz kampları, gençlerin kültürel köklerine bağlı kalmalarını ve dijital dünyaya adapte olabilecekleri bir Yahudi kimliği geliştirmelerini desteklemektedir. Fox, dijitalleşmenin Yahudi kimliğini koruma ve kültürel mirası aktarma potansiyeline dikkat çekmektedir.

Bu dönemsel ayrım, Fox’un Yahudi kamplarının farklı ideolojik yaklaşımlarına rağmen ortak olarak Yahudi kimliğini güçlendirme hedefi taşıdığını ve gençlerin kimlik inşasında nasıl bir rol oynadığını analiz ettiği çerçeveyi özetlemektedir.

Kitapta Öne Çıkanlar

Sandra Fox’un “The Jews of Summer” adlı kitabı, Amerikan Yahudi yaz kamplarının savaş sonrası tarihine dair taze bir bakış açısı sunuyor. Fox, yaz kampı deneyimini, kamp liderlerinin hedefleri ile genç katılımcıların çıkarları arasındaki dinamik bir müzakere süreci olarak ele alıyor. Bu bakış açısıyla, Amerikan Yahudilerinin orta sınıf normlarına uyum sağlama, Holokost anılarıyla başa çıkma ve asimilasyon korkularını yönetme sürecinde nasıl olgunlaştıklarını ortaya koyuyor. Kamp faaliyetlerinin fotoğrafları ve ayrıntılı tanımlamalarıyla zenginleştirilmiş bu kitap, savaş sonrası Amerikan Yahudileri hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için keyifli bir kaynak sunuyor ve sosyal ve antropolojik tarih metodolojilerinin Yahudi çalışmaları alanına neler katabileceğine dair heyecan verici bir örnek teşkil ediyor.

Amerikan Yahudi yaz kampları, 20. yüzyılın başlarında Yahudi kimliğini güçlendirme ve asimilasyonu önleme amacı taşıyordu. Bu kamplar, 1920’lerde göçmen Yahudilerin çocuklarını Amerikan kültürüne entegre ederken, Yahudi değerlerine bağlı kalmalarını sağlama hedefiyle ortaya çıktı. Zamanla, Yahudi gençler için kültürel, dini ve sosyal bir eğitim merkezi haline geldiler. Yaz kampları, gençlerin Yahudi kimliğini korumalarına yardımcı olurken, onları modern Amerikan toplumuna hazırlamayı da amaçlıyordu.

Başlangıçta, kamplar ekonomik sınıflar arasındaki farkları dengelemek için ücretsiz ya da düşük maliyetli olarak kuruldu. 1920’ler ve 1930’larda göçmen Yahudi ailelerin çocukları bu kamplarda hem Yahudi kültürünü öğreniyor hem de sosyal dayanışmayı deneyimliyordu. 1950’lere gelindiğinde, Yahudi toplumunun ekonomik olarak güçlenmesiyle birlikte, daha varlıklı ailelere hitap eden, ücretli ve lüks kamplar da ortaya çıktı. Bu durum, kampların işçi sınıfı ve orta-üst sınıftan Yahudi çocukları için farklı deneyimler sunduğu bir yapı oluşturdu.

1940’lar ve 1950’lerde Yahudi yaz kampları, özellikle Siyonist hareketlerin etkisiyle kimlik oluşturma sürecinde önemli roller üstlendi. Habonim Dror gibi 1929’da kurulan hareketler, Siyonizm’i çocuklara aşılamak ve onları İsrail ile bağ kurmaya teşvik etmeyi amaçlıyordu. Gençlere tarımsal çalışmalar, kolektif yaşam ve sosyal adalet temaları öğretiliyordu. Hashomer Hatzair, 1913’te Avrupa’da başlamış olan bir sosyalist Siyonist gençlik hareketiydi ve halk dansları, doğa yürüyüşleri ve kolektif yaşam aktiviteleriyle Siyonist ve sosyalist idealler kazandırmayı hedefledi. 1929’da kurulan Bnei Akiva ise Yahudi dini değerlerine ve ritüellerine bağlılığı güçlendirmeye odaklanmıştı.

Kampların ortak özelliklerinden biri de “kentten doğaya gitme” fikriydi. Şehirde yaşayan Yahudi gençler, bu kamplar sayesinde kırsalda doğayla iç içe yaşamayı deneyimleyerek modern şehir hayatının stresinden uzaklaşma fırsatı buldu. Kamplar, doğayla baş başa kalmanın yanı sıra gençlerin Yahudi kimliklerini keşfetmeleri ve topluluk içinde aidiyet duygusu geliştirmeleri açısından da kritik öneme sahipti.

Fox, bu kampların dönemin kültürel ihtiyaçlarını nasıl karşıladığını ve gençler üzerindeki etkilerini detaylı şekilde analiz ediyor. Bu kamplar, Yahudi kültürünün sürekliliğini sağlamak amacıyla İbranice ve Yidiş gibi Yahudi dillerine ilgi uyandırmayı hedefledi. Tek dilli bir Amerikan toplumuna karşı bu kamplarda, dilin kimlik üzerindeki gücüne duyulan ortak bir inanç vardı. Siyonist kamplar İbranice’ye odaklanırken, sosyalist kamplar Yidiş’i yaşatmaya çalıştı. Ancak İbranice veya Yidiş konuşma becerisini yüksek düzeyde kazandırmak zordu; bu nedenle bu dillerle daha çok sembolik bir ilişki kuruldu. Yerleşke ve grup isimleri bu dillerle adlandırıldı ve böylece dil, kültürel kimliğin bir parçası haline geldi. Dil eğitimi, yalnızca dilsel yetkinlik kazandırmakla kalmadı, aynı zamanda Yahudi mirasıyla derin bir duygusal bağ oluşturmak için önemli bir araç oldu.

Kamplarda müzik, dans ve diğer kültürel aktiviteler de kimlik inşasında kritik bir rol oynadı. Hashomer Hatzair gibi hareketler, 1950’ler ve 1960’larda halk danslarını ve kolektif şarkıları kullanarak gençlere Siyonist idealler aşılamaya çalışırken, Habonim Dror ise sosyal adalet ve toplumsal sorumluluk temalarını müzikle birleştirerek gençlere aktardı. Camp Hemshekh gibi kamplar ise Yidiş kültürünü yaşatmaya çalışarak Yahudi kimliğiyle güçlü bir bağ kurulmasına yardımcı oldu.

Dini ritüeller de kampların vazgeçilmez bir parçasıydı. Reformist, Masorti ve Ortodoks Yahudilik yaklaşımları bu kamplarda kendini gösteriyordu; bazı kamplar daha esnek ve modern bir dini yaklaşımı benimserken (Reformist), bazıları ise geleneksel ve katı kurallara (Ortodoks) bağlı kalıyordu. Masorti yaklaşımı ise bu iki uç arasında bir denge sağlamaya çalışıyordu. Bnei Akiva gibi dini odaklı kamplarda sabah ve akşam duaları, Şabat kutlamaları ve bayramlar gibi ritüeller, gençlerin Yahudi dini kimliklerini pekiştirmelerine yardımcı oldu. Diğer kamplarda ise dini ritüeller daha kültürel bir çerçevede ele alınarak, bu ritüellerin tarihsel ve sosyal önemi gençlere aktarıldı. Bu çeşitlilik, Reformist Yahudilikteki modernleşme çabalarından Ortodoks Yahudilikteki sıkı dini uygulamalara kadar uzanan geniş bir yelpazede ifade buldu. Bu süreç, genç Yahudilerin kendi kültürlerine bağlılıklarını güçlendirirken toplumsal dayanışma ve aidiyet duygularını da geliştirdi.

Fox, Yahudi kamplarını aynı zamanda karşı-kültürel bir alan olarak değerlendiriyor. Artan asimilasyon ve ekonomik güvence, Yahudi kimliği üzerinde baskı yaratırken, bu kamplar, çocuklara ve gençlere Yahudiliği daha organik bir yaşam biçimi olarak sunma fırsatı sundu. Kamplar, konformist banliyö kültürüne ve etkisiz okul sonrası programlara karşı bir alternatif olarak görülüyordu. Bu kampların amacı, genç Yahudilerin topluluklarına liderlik etmeye hazır bir şekilde geri dönmelerini sağlamaktı. Ancak çoğu zaman, eğitmenler toplumsal değişimlere karşı koymakta zorlandı ve kampların amaçlarını sorgulayan gençlerle karşılaştı.

Fox’un metodu teorik olmaktan çok, kamp deneyimlerine dair sayısız alıntı ve anekdotlarla desteklenen canlı bir anlatımı içeriyor. Pogromlar ve Holokost senaryolarının canlandırılması gibi rahatsız edici rol yapma aktivitelerinin etkilerini ve Siyonist, Yidişist, Reformist ve Muhafazakâr kampların programlarını karşılaştırıyor. Şabat kutlamalarının farklı kamplardaki zengin tanımları, özellikle seküler Yidiş kamplarındaki rollerini detaylı şekilde anlatıyor.

Fox’un kitabı, Yahudi yaz kamplarının gelişimini; sınıfsal farklılıklar, gençlerin gözünden deneyimler, nesiller arası iletişim, ideolojik çatışmalar ve dönemin değişen ihtiyaçları gibi birçok açıdan derinlemesine analiz ediyor. Kitap, yalnızca akademik çevrelerde değil, akademi dışında da geniş bir kitle tarafından ilgi gördü. Özellikle Yahudi yaz kamplarının etkilerini deneyimlemiş ya da bu konuda duyumları olan insanlar, Yahudi çalışmaları alanındaki en son tartışmalarla ilgilenmeseler bile bu kitaptan çok şey öğreniyorlar. Eser, akademik olmayan okuyuculara da hitap ederken, alanında önemli bir katkı sunmayı başarıyor.

Kitapla ilgili bazı dijital kaynaklara aşağıdaki bağlantılardan erişebilirsiniz:

Sandra Fox’un kişisel sitesi: sandrafox.net
Sandra Fox’un kitabını tanıttığı 3 dakikalık İngilizce YouTube videosu
Sandra Fox’un kitabını tanıttığı 1 saatlik İngilizce YouTube videosu
Kitap hakkında yazar ile 1 saatlik İngilizce Podcast söyleşisi için:  judaismunbound.com/podcast/episode-383-sandra-fox
Kitabın tamamının İngilizce sesli kitap versiyonu için: everand.com/audiobook/717275930