Ay’a ayak basıldığı yıl doğmuş; tam ismi Rony Reşat Uzay Heparı. Ama aile için normal… Anne Eti, baba Yayla; hâlâsının adı Ova. Büyükbabası coğrafyacı imiş. Dedesi ise Türkiye’nin ilk şehir planlama uzmanı Aron Angel.
İki yaz önceydi; “Üzüm buğusu gibisin Firuze” sözlerine takılmış bir Aysel Gürel belgeseli izlerken Uzay Heparı’ya, onun ailesini merak ederken de Aron Bey’e kadar gelmiştim… Ancak ne ayıp! Gezi Parkı, Bağdat Caddesi, Lütfü Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nı planlayan, Türkiye’nin ilk şehir plancısı Aron Angel’in adını ilk defa duyuyordum.
Biraz okumuştum.
Geçen hafta Abuaf Apartmanı’nın tarihini araştırırken İstanbul’da yaşamış Yahudi ailelerin hikâye ve fotoğraflarını derlemiş bir siteye denk geldim. Orada Aron Bey ve gençlik fotoğraflarına denk gelince vuruldum; bana göre Uzay Heparı dedesinin gençliğine bir hayli benziyordu.
Sonra iki sene önce birinin bana Aron Bey’i anlatan “İstanbul Hayali” adlı belgeseli tavsiye ettiğini fark ettim. İzledim. Ağır ağır sindire sindire…
Yönetmenliğini Perihan Bayraktar’ın yaptığı belgesel, bizi hem işine, İstanbul’a, yaşama tutkun, prensip sahibi, yaşama heyecanı yüksek, yetenekli bir İstanbul beyfendisiyle tanıştırıyor, hem de İlhan Tekeli, Cana Bilsel ve Tarık Şengül’ün şehircilik üzerine anlatımlarıyla bugünkü şehirlerin, kamusal alandaki kopukluklarımızın, sorunlarımızın nedenlerini gösteriyor. Didaktik olmadan, ustalıkla…
Belgeselde Aron Angel’in aile üyelerinin tanıklıkları ve Aron Bey ile birbirine çok da yakın olmayan yıllarda yapılmış 4 röportajdan alıntılarla bir hayat ve İstanbul örgüsü kuruluyor. “Lütfen belgeseli izleyin” diyerek, bu değerli insandan biraz bahsedeceğim. Yoksa, daha dün, Serdar Ortaç’ın “Bizde şehir planlaması diye bir şey yok. Bana bir bıraksalar” dediği yerdeyiz!
Aron Angel’in ailesi, Sultan Abdülaziz’in isteği ve davetiyle İstanbul’a geliyor -çok güzel hikâye-. O ise 6 Haziran 1916’da Kadıköy Yeldeğirmeni‘nde dünyaya geliyor. Belgeselde oğlu Albert Angel, “Babamın doğduğu ve bir dönem yaşadığı apartman hâlâ duruyor. Apartmanın içi, pencereler, tavanlar her şey ona çok büyük gelirmiş anlatırdı. Fesli kapıcısını da hatırlıyordu” diyordu…
Fotoğrafını gördüm apartmanın. Araştırdım ve bingo: Valpreda diğer bilinen ismiyle İtalyan Apartmanı.
Apartmanın bulunduğu İskele Sokak, Haydarpaşa manzarasının en iyi görüldüğü yerlerden. Ailesinin anlattığına göre de Aron Bey’in Haydarpaşa Garı‘na ayrı bir ilgi ve sevgisi var, onun için önemli. Aron Angel’in Haydarpaşa yangınının olduğu 28 Kasım 2010 günü vefat etmesi de ilginç bir tesadüf:(
1909 yılında, Levi Kehribarcı tarafından yaptırılan 7 katlı, 14 daireli bina, İstanbul’da konut olarak yapılan ilk apartmanlardan. Haydarpaşa Garı’nın yapımında çalışan İtalyan taş işçileri burada da yaşamış. Art Nouveau tarzı binada daireler zamanında hava gazı ile aydınlatılmış. Galiba Azra Kohen’in Gör Beni adlı kitabının hikayesi de bu apartmanda geçiyormuş.
Aron Angel, daha sonra ağırlıklı olarak Nişantaşı’nda yaşıyor. İstanbul’da Yüksek Mühendislik mezunu olup beğenmeyen, Fransa’ya kız kardeşinin yanına mimarlık okumaya giden Angel, Sorbonne’daki hocası Henri Prost‘un yönlendirmesiyle iki üniversitede birden; hem mimarlık, hem şehir planlaması okuyor. Savaş dönemine denk gelen eğitiminin son günleri maceralı, canını İstanbul’a zor atıyor. Buraya döndüğünde Henri Prost, savaş sonrası (1927’de) nüfusu 691 bine (inanılmaz) düşmüş İstanbul’u bir şehir olarak planlamak için Atatürk tarafından görevlendirilen kişi malum. Proust, mühendislik, mimarlık ve şehircilik okuyan öğrencisine ilk dakikada iş teklif etmiş ve Aron Bey’in macerası başlamış.
Aron Angel hakkında söylenecek şey çok.
Bu üç paylaşım, hakkında bir okuma yapmak isteyenlere fikir versin ve şu Instagram aleminde de Aron Bey gibi birinin adı olsun diye; Gezi’yi, Bağdat Caddesi’ni planlayan kişiyi bilelim diye… Ve şehir planlaması hakkında, onu okuyup, izleyerek biraz düşünelim diye..
Çok disiplinli, prensip sahibi ve çalışkan biri. Her sabah 1 saat -kimileri için ağır- spor yapıyor, her daim çok şık, papyonundan da vazgeçmiyor. “Kolay” diye bir lafı var, “Kolay… Hadi yapalım” gibi bir kolay bu… Kâğıt israfı yapmayan, çizimlerini bile muhasebe hesaplarının arkasına yapan biri.
Henri Prost’un o günün şartlarında değerlendirilince “Olabilir” denilen ama bugünden bakınca kötü gelen bazı tarihi yapıları kaldırma fikirleri de var, konu derin malum. Ama Prost’un takık olduğu bir konu İstanbul silueti. Buna çok önem veriyor, tarihi yapılar, camiler görünmeli… Angel ile Prost, deniz kıyısının otomobillere değil insanlara ait olması gerektiğini düşünerek plan yapıyor. Ve yeşil geziler önemli! Parklar… Taksim Gezi’si aslında akışkan; bir taraftan denize, diğer taraftan oradan yürümeye başladınız mı Nişantaşı’na yeşilliklerden yürünecek… Ama önce The Marmara, akışı deniz yönünde bozuyor. Ama Hilton kopuş noktası. Tam yeşilin, yolun ortasına bir dev otel. Aron Angel “Bu yeşil alan halkın olmalıdır, bir suça iştirak etmeyeceğim” diyerek istifa ediyor ve serbest mimarlık yapmaya başlıyor (çok özet anlatıyorum).
Tünel Nergiz Sokak’taki bu bina da eskiden Angel Apartmanı; aile satın almış 1925’lerden, 1958’e kadar Aron Angel, anne-babası, ablaları burada oturmuş. Aron Angel, Belediye’den istifasının ardından fotoğraftaki giriş katını serbest mimarlık için ofis olarak kullanmış. Torunu mimar Cem Yaman da onunla bir projede çalışmış. Oğlu Albert Angel de mimarmış; fotoğrafta onun masasıyla görülüyor..
Kaynak: herumutortakarar, Nilay Örnek
Ay’a ayak basıldığı yıl doğmuş; tam ismi Rony Reşat Uzay Heparı. Ama aile için normal… Anne Eti, baba Yayla; hâlâsının adı Ova. Büyükbabası coğrafyacı imiş. Dedesi ise Türkiye’nin ilk şehir planlama uzmanı Aron Angel.
İki yaz önceydi; “Üzüm buğusu gibisin Firuze” sözlerine takılmış bir Aysel Gürel belgeseli izlerken Uzay Heparı’ya, onun ailesini merak ederken de Aron Bey’e kadar gelmiştim…
Ancak ne ayıp! Gezi Parkı, Bağdat Caddesi, Lütfü Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nı planlayan, Türkiye’nin ilk şehir plancısı Aron Angel’in adını ilk defa duyuyordum.
Biraz okumuştum.
Geçen hafta Abuaf Apartmanı’nın tarihini araştırırken İstanbul’da yaşamış Yahudi ailelerin hikâye ve fotoğraflarını derlemiş bir siteye denk geldim. Orada Aron Bey ve gençlik fotoğraflarına denk gelince vuruldum; bana göre Uzay Heparı dedesinin gençliğine bir hayli benziyordu.
Sonra iki sene önce birinin bana Aron Bey’i anlatan “İstanbul Hayali” adlı belgeseli tavsiye ettiğini fark ettim. İzledim. Ağır ağır sindire sindire…
Yönetmenliğini Perihan Bayraktar’ın yaptığı belgesel, bizi hem işine, İstanbul’a, yaşama tutkun, prensip sahibi, yaşama heyecanı yüksek, yetenekli bir İstanbul beyfendisiyle tanıştırıyor, hem de İlhan Tekeli, Cana Bilsel ve Tarık Şengül’ün şehircilik üzerine anlatımlarıyla bugünkü şehirlerin, kamusal alandaki kopukluklarımızın, sorunlarımızın nedenlerini gösteriyor. Didaktik olmadan, ustalıkla…
Belgeselde Aron Angel’in aile üyelerinin tanıklıkları ve Aron Bey ile birbirine çok da yakın olmayan yıllarda yapılmış 4 röportajdan alıntılarla bir hayat ve İstanbul örgüsü kuruluyor.
“Lütfen belgeseli izleyin” diyerek, bu değerli insandan biraz bahsedeceğim. Yoksa, daha dün, Serdar Ortaç’ın “Bizde şehir planlaması diye bir şey yok. Bana bir bıraksalar” dediği yerdeyiz!
Aron Angel’in ailesi, Sultan Abdülaziz’in isteği ve davetiyle İstanbul’a geliyor -çok güzel hikâye-. O ise 6 Haziran 1916’da Kadıköy Yeldeğirmeni‘nde dünyaya geliyor. Belgeselde oğlu Albert Angel, “Babamın doğduğu ve bir dönem yaşadığı apartman hâlâ duruyor. Apartmanın içi, pencereler, tavanlar her şey ona çok büyük gelirmiş anlatırdı. Fesli kapıcısını da hatırlıyordu” diyordu…
Fotoğrafını gördüm apartmanın. Araştırdım ve bingo: Valpreda diğer bilinen ismiyle İtalyan Apartmanı.
Apartmanın bulunduğu İskele Sokak, Haydarpaşa manzarasının en iyi görüldüğü yerlerden. Ailesinin anlattığına göre de Aron Bey’in Haydarpaşa Garı‘na ayrı bir ilgi ve sevgisi var, onun için önemli. Aron Angel’in Haydarpaşa yangınının olduğu 28 Kasım 2010 günü vefat etmesi de ilginç bir tesadüf:(
1909 yılında, Levi Kehribarcı tarafından yaptırılan 7 katlı, 14 daireli bina, İstanbul’da konut olarak yapılan ilk apartmanlardan. Haydarpaşa Garı’nın yapımında çalışan İtalyan taş işçileri burada da yaşamış. Art Nouveau tarzı binada daireler zamanında hava gazı ile aydınlatılmış. Galiba Azra Kohen’in Gör Beni adlı kitabının hikayesi de bu apartmanda geçiyormuş.
Aron Angel, daha sonra ağırlıklı olarak Nişantaşı’nda yaşıyor. İstanbul’da Yüksek Mühendislik mezunu olup beğenmeyen, Fransa’ya kız kardeşinin yanına mimarlık okumaya giden Angel, Sorbonne’daki hocası Henri Prost‘un yönlendirmesiyle iki üniversitede birden; hem mimarlık, hem şehir planlaması okuyor. Savaş dönemine denk gelen eğitiminin son günleri maceralı, canını İstanbul’a zor atıyor. Buraya döndüğünde Henri Prost, savaş sonrası (1927’de) nüfusu 691 bine (inanılmaz) düşmüş İstanbul’u bir şehir olarak planlamak için Atatürk tarafından görevlendirilen kişi malum. Proust, mühendislik, mimarlık ve şehircilik okuyan öğrencisine ilk dakikada iş teklif etmiş ve Aron Bey’in macerası başlamış.
Aron Angel hakkında söylenecek şey çok.
Bu üç paylaşım, hakkında bir okuma yapmak isteyenlere fikir versin ve şu Instagram aleminde de Aron Bey gibi birinin adı olsun diye; Gezi’yi, Bağdat Caddesi’ni planlayan kişiyi bilelim diye… Ve şehir planlaması hakkında, onu okuyup, izleyerek biraz düşünelim diye..
Çok disiplinli, prensip sahibi ve çalışkan biri. Her sabah 1 saat -kimileri için ağır- spor yapıyor, her daim çok şık, papyonundan da vazgeçmiyor. “Kolay” diye bir lafı var, “Kolay… Hadi yapalım” gibi bir kolay bu… Kâğıt israfı yapmayan, çizimlerini bile muhasebe hesaplarının arkasına yapan biri.
Henri Prost’un o günün şartlarında değerlendirilince “Olabilir” denilen ama bugünden bakınca kötü gelen bazı tarihi yapıları kaldırma fikirleri de var, konu derin malum. Ama Prost’un takık olduğu bir konu İstanbul silueti. Buna çok önem veriyor, tarihi yapılar, camiler görünmeli… Angel ile Prost, deniz kıyısının otomobillere değil insanlara ait olması gerektiğini düşünerek plan yapıyor. Ve yeşil geziler önemli! Parklar… Taksim Gezi’si aslında akışkan; bir taraftan denize, diğer taraftan oradan yürümeye başladınız mı Nişantaşı’na yeşilliklerden yürünecek… Ama önce The Marmara, akışı deniz yönünde bozuyor. Ama Hilton kopuş noktası. Tam yeşilin, yolun ortasına bir dev otel. Aron Angel “Bu yeşil alan halkın olmalıdır, bir suça iştirak etmeyeceğim” diyerek istifa ediyor ve serbest mimarlık yapmaya başlıyor (çok özet anlatıyorum).
Tünel Nergiz Sokak’taki bu bina da eskiden Angel Apartmanı; aile satın almış 1925’lerden, 1958’e kadar Aron Angel, anne-babası, ablaları burada oturmuş. Aron Angel, Belediye’den istifasının ardından fotoğraftaki giriş katını serbest mimarlık için ofis olarak kullanmış. Torunu mimar Cem Yaman da onunla bir projede çalışmış. Oğlu Albert Angel de mimarmış; fotoğrafta onun masasıyla görülüyor..
Paylaş: