Bu hafta yayınladığımız röportaj eğitim sebebiyle zamanının büyük bir kısmını Avrupa’nın bir şehrinde geçiren lezbiyen bir görüşmecimizle. Görüşmecimiz çok küçük yaştan itibaren kendini “farklı” hissetmiş ve tanımlamış ancak ailesinin ve toplumun tepkilerinden çekindiği için uzun süre kimseye açılamadığı gibi, Türkiye yerine Avrupa’da eğitim görmeyi de daha rahat yaşayabilmek adına tercih etmiş.
Yahudiliği kültür olarak benimsemiş olan görüşmecimiz, ileride hayatını birleştirebileceği kişinin Yahudi olmasını tercih edebileceğini, çünkü aynı kültürdeki bireylerle daha iyi anlaşabileceğini düşündüğünü belirtiyor.
Diğer yandan Türkiye Yahudi Toplumu’nun LGBTİ+ konusunda dünyanın çok gerisinde kaldığını ve artık bu tutumundan vazgeçmesinin vakti geldiğini savunuyor.
Görüşmecimizin anlattıkları arasında beni derinden etkileyen ise, okulunda maruz kaldığı “şakalar”. Bu şakaları yapan kişiler her ne kadar görüşmecimizin cinsel yönelimini bilmiyor olsa da bu tip söylemlerde bulunduklarından ötürü, bu şakaların onların toplumsal kültürlerinin bir parçası olduğunu gözlemleyebiliyorum. Bu tarz şakaların gelecekte diğer çocuklar/gençler tarafından yapılmaması için ise, küçük yaştan itibaren evde ve okulda eşitlik, adalet, özgürlük gibi kavramlarla birlikte LGBTİ+ bireylerin herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmamasına ilişkin her türlü eğitimin ebeveyn ve öğretmenler tarafından verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi gelin, görüşmecimizin anlatacaklarını onun kelimelerinden dinleyelim…
“Çok bir şey ifade etmiyor bana LGBTİ+ ifadesi. Benim fikrimle LGBTİ+ diye bir tanım olmaması gerekiyor zaten. Çünkü ilk olarak insansın, hiçbir şey fark etmiyor karşındaki insanın neden hoşlandığı ve de nasıl göründüğü benim için. Hiç umurumda bile değil. O yüzden, benim görüşümle en azından, böyle bir terim olmaması gerekir. Ben kendimi insan olarak tanımlıyorum.
Açılmamamın en büyük sebebi ailem… Ailem cemaatten kimsenin bilmesini istemiyor…
Türkiye’de yakın çevreme çok açık değilim. Aileme açığım. En yakın arkadaşlarım ve biraz daha açık görüşlü olduğunu düşündüğüm insanlara açığım. Ama burada herkese açığım, konu açıldığında söylüyorum en azından. Yani yakın olduğum bütün insanlar biliyor.
Cemaatle olan ilişkim açılma sürecimden sonra pek değişmedi. Çok uzun süre kimseye hiçbir şey söyleyemedim cemaat ve Türkiye yüzünden. Ben söylemedikçe çok büyük bir sıkıntı olmuyor. Açılmamamın en büyük sebebi ailem. Ailem cemaatten kimsenin bilmesini istemiyor. Çok insanın bilmesini istemiyor. Genelde cemaatin en büyük sorunu bu zaten: başkalarının gey olması onlar için sorun değil ancak benim kızım/benim oğlum gey diye düşündüklerinde hemen değişiyor olay. Tamamen negatif bir şekilde düşünüyorlar. Benim ailemde de aynı şey oldu. İlk sordukları sorulardan biri “Kim biliyor? Başka bilen biri var mı? Cemaatten bilen biri var mı?” oldu. O bakımdan ilişkim oldukça değişti. Açılma sürecimde geniş toplumun tepkisinden ziyade cemaatin tepkisinden çekindim.
Ben Türkiye’de hiç ayrımcılığa uğramadım. Buraya gelmeden önce Türkiye’de çok açık olduğum söylenemez zaten. Neredeyse kimse bilmiyordu. Yurt dışına çıktıktan sonra biraz daha insanlara söylemeye ve açılmaya başladım.
LGBTİ+’larla ilgili şakaların yapılması dahi ayrımcılığın olduğunu gösterir!
Ancak hem geniş toplumda hem cemaatte ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. Örneğin UÖML’de (Ulus Özel Musevi Lisesi’nde) bile, konuştuğun insanlar LGBTİ+ bireylere negatif şekilde yaklaşan şakalar yapabiliyorlar. Söyledikleri en küçük şey bile beni etkiliyordu. Çünkü sürekli aklımda şu soru vardı: “Acaba beni biliyorlar mı?” Ayrıca çevremi sorgulatıyordu, ben böyleydim, karşımdaki kişi böyle değildi ve böylesine şakalar yapıyordu, demek ki LGBTİ+ bireyleri sevmiyordu. O zaman bende mi bir sorun var diye düşünmeye başlıyordum. Bu benim beynimde bitmeyen bir düşünce devri oluşturuyordu. Böyle şakaların dahi yapılması ayrımcılığın olduğunu gösterir.
Lezbiyen olduğumu söyler söylemez insanlar onlara asıldığımı düşünüyorlar…
Ben lezbiyen biri olarak gidip, geniş toplumdan bir arkadaşıma “Lezbiyenim ama arkadaşız yani hiçbir şey yok.” deme ihtiyacı gördüğüm zaman bile bir sorun var anlamına geliyor zaten. Buna benzer şeyler yaşadığım çok oldu Türkiye’deyken. Söyler söylemez insanlar onlara asıldığımı düşünerek benden uzaklaşmaya başladılar. Veya ‘Garip bu kız, ben nasıl bu kızla arkadaş oldum’ diye düşünüyorlar.
Sadece lezbiyen olmam sebebiyle ayrımcılık yapan kişilerle görüşmemeyi tercih ettim. Ayrımcılığı fark ettiğim anda ben de uzaklaştım. Geri dönmeye çalıştıklarında da taviz vermedim.
Yahudilik benim için toplum, kişilik ve kültür demek
Ben dinlere açıkçası inanmıyorum. Yahudilik benim için toplum, kişilik ve kültür demek. O bakımdan kesinlikle Yahudiyim. Türküm de. Ancak açıkçası özellikle yurt dışında yaşamaya başladıktan sonra Türk olma düşüncesi beni biraz utandırıyor. Çok seviyorum toplumu ama bazı olan olaylar giderek itiyor beni, Türkiye’ye dönmek istemiyorum. Burada Türkiye mevzusu açıldığında hep negatif şeyler konuşuluyor, oysa Türkiye’de olduğunda içerisindeki güzellikleri de görüyorsun. O bakımdan çok seviyorum Türkiye’yi ve Türk olmakla gurur duyuyorum. Çünkü inanılmaz güzel bir kültürümüz var. Ama sonuç olarak Türk’ten daha çok Yahudi’yim.
Dine hiçbir zaman tam olarak inanmadım. Küçükken yapıyordum her şeyi, bütün bayramlarda ailem ne yapıyorsa sonuçta yapıyordum. Çoğu bayramı hala kutluyoruz ailemle. Din bana sorarsan, eski zamanların kurallarıydı, o zamanın anayasasıydı. Benim LGBTİ+ kimliğimle bu düşüncelerimin hiçbir bağlantısı yok.
Partnerimin Yahudi olması özellikle aradığım bir şey değil. İleride bulacağım kişi, ölene kadar seveceğim kişi olarak düşünürsen aslında, ne kadar kendi kültürüne yakınsa bir kişi o kadar iyi anlaşıyorsun o insanla, o yüzden belki o anlamda tercih edebilirim. Ancak partner adayıma özellikle Yahudi olup olmadığını sorup, buna göre seçmiyorum.
Ne zaman Yahudi biriyle tanışsam, yurt dışından bile olsa, Almanya’dan Rusya’dan falan bir Yahudi’yle tanışsam onlarla çok iyi anlaşıyorum. Çünkü kültürlerimiz çok benziyor. Her ne kadar farklı ülkelerde yetişmiş olsak da kültürümüz aynı, benzer düşüncelerimiz var. Yetiştirilişimiz aynı olduğu için ileride büyük ihtimalle evleneceğim kişi Yahudi olur. Tabii Yahudi olmayıp aynı kafada olduğum insanlarla da tanışabilirim o yüzden bir şey söylemek istemiyorum. İleride bir çocuğum olmasını istersem belki evlenebilirim. Evlenmek benim için çok büyük bir olay değil. Biriyle aynı evi paylaştığın sürece ve onunla olma sözü verdiğin sürece evli olup olmamak çok önemsediğim bir şey değil. Evlilikle gelen bazı artılar yüzünden evlenmeyi düşünebilirim.
LGBTİ+ bireylere açık olmayan ülkelere gitmeyi hiç planlamıyorum
LGBTİ+ haklarının daha gelişmiş olduğu ülkelere göç etmek isterim. Şu anda burada olmamın en büyük sebeplerinden biri de bu zaten. Okuduğum dal çok spesifik ve zaten istesem de Türkiye’de çalışamam. Ancak Avrupa’da başka ülkelerde çalışabilirim, bunu da düşünerek buraya geldim. LGBTİ+ bireylere açık olmayan ülkelere gitmeyi hiç planlamıyorum. Kendime bunu tekrar yapmak istemiyorum açıkçası. Şimdilik ileride, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda gibi ülkelere gitmeyi hedefliyorum. Olmazsa da İngiltere veya Avrupa’da başka bir yer, artık neresi kabul ederse.
Çok ortaya çıkmadığı sürece LGBTİ+ ile ilgili gelişmeleri takip etmiyorum. Ara sıra Facebook veya Youtube’da bir şey görürsem farkına varıyorum, yoksa özellikle takip etmiyorum.
LGBTİ+ bireylerle çoğunlukla arkadaşlarım aracılığıyla tanışıyorum. Benim üniversitemde, üniversitemin içerisinde çok fazla parti düzenleniyor zaten, orada da tanışabiliyorum. Tinder onun dışında, en klasiği. Ama burada spesifik partiler veriyorlar. Bunları genelde Facebook’tan duyuruyorlar. Ve de genelde bir tek lezbiyenlere yönelik oluyor bu partiler. İsteyen herkes gidebilir bu partilere elbette ama genellikle lezbiyenler geliyor. İnsanlar birbirini bulsun diye yapılmış partiler bunlar sonuçta. Ben de ara sıra bu partilere katılıyorum.
LGBTİ+ bireyler aslında toplumun %10’unu oluşturuyor
Arkadaşlarım genellikle LGBTİ+ bireylerden oluşmuyor. İstanbul’da neredeyse hiç LGBTİ+ arkadaşım yok. Ama burada baya çok LGBTİ+ arkadaşım mevcut. Ama arkadaş olma sebebim bu değil. Etraftan tanışıyorum, veya okuldan. %10 sonuçta. 100 tane arkadaşın varsa 10 tanesi LGBTİ+ birey zaten. Belki daha bile fazla. Yani sonuç olarak LGBTİ+ birey arkadaşım çok var ama normalin üzerinde değil.
Türkiye Yahudi Toplumu olarak değişmemiz lazım…
Cemaat olarak her ne kadar eğitimli ve açık kafalı olduğumuzu düşünsek de aslında bazı konularda birazcık geri kafalıyız. Bunun en iyi örneği de İstanbul’daki İsrail konsolosu mevzusu tabii.
Bence Dünya Türkiye’yi ve Yahudi cemaatini bu konuda aştı. Kendimizi bu kadar kültürlü ve üstün görüyoruz Yahudi cemaati olarak. Kendimizi bu kadar üstün görürken bile bu konuda bu kadar geriden gelmemiz normal değil ve değişmemiz lazım.”
Bu hafta yayınladığımız röportaj eğitim sebebiyle zamanının büyük bir kısmını Avrupa’nın bir şehrinde geçiren lezbiyen bir görüşmecimizle. Görüşmecimiz çok küçük yaştan itibaren kendini “farklı” hissetmiş ve tanımlamış ancak ailesinin ve toplumun tepkilerinden çekindiği için uzun süre kimseye açılamadığı gibi, Türkiye yerine Avrupa’da eğitim görmeyi de daha rahat yaşayabilmek adına tercih etmiş.
Yahudiliği kültür olarak benimsemiş olan görüşmecimiz, ileride hayatını birleştirebileceği kişinin Yahudi olmasını tercih edebileceğini, çünkü aynı kültürdeki bireylerle daha iyi anlaşabileceğini düşündüğünü belirtiyor.
Diğer yandan Türkiye Yahudi Toplumu’nun LGBTİ+ konusunda dünyanın çok gerisinde kaldığını ve artık bu tutumundan vazgeçmesinin vakti geldiğini savunuyor.
Görüşmecimizin anlattıkları arasında beni derinden etkileyen ise, okulunda maruz kaldığı “şakalar”. Bu şakaları yapan kişiler her ne kadar görüşmecimizin cinsel yönelimini bilmiyor olsa da bu tip söylemlerde bulunduklarından ötürü, bu şakaların onların toplumsal kültürlerinin bir parçası olduğunu gözlemleyebiliyorum. Bu tarz şakaların gelecekte diğer çocuklar/gençler tarafından yapılmaması için ise, küçük yaştan itibaren evde ve okulda eşitlik, adalet, özgürlük gibi kavramlarla birlikte LGBTİ+ bireylerin herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmamasına ilişkin her türlü eğitimin ebeveyn ve öğretmenler tarafından verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi gelin, görüşmecimizin anlatacaklarını onun kelimelerinden dinleyelim…
“Çok bir şey ifade etmiyor bana LGBTİ+ ifadesi. Benim fikrimle LGBTİ+ diye bir tanım olmaması gerekiyor zaten. Çünkü ilk olarak insansın, hiçbir şey fark etmiyor karşındaki insanın neden hoşlandığı ve de nasıl göründüğü benim için. Hiç umurumda bile değil. O yüzden, benim görüşümle en azından, böyle bir terim olmaması gerekir. Ben kendimi insan olarak tanımlıyorum.
Açılmamamın en büyük sebebi ailem… Ailem cemaatten kimsenin bilmesini istemiyor…
Türkiye’de yakın çevreme çok açık değilim. Aileme açığım. En yakın arkadaşlarım ve biraz daha açık görüşlü olduğunu düşündüğüm insanlara açığım. Ama burada herkese açığım, konu açıldığında söylüyorum en azından. Yani yakın olduğum bütün insanlar biliyor.
Cemaatle olan ilişkim açılma sürecimden sonra pek değişmedi. Çok uzun süre kimseye hiçbir şey söyleyemedim cemaat ve Türkiye yüzünden. Ben söylemedikçe çok büyük bir sıkıntı olmuyor. Açılmamamın en büyük sebebi ailem. Ailem cemaatten kimsenin bilmesini istemiyor. Çok insanın bilmesini istemiyor. Genelde cemaatin en büyük sorunu bu zaten: başkalarının gey olması onlar için sorun değil ancak benim kızım/benim oğlum gey diye düşündüklerinde hemen değişiyor olay. Tamamen negatif bir şekilde düşünüyorlar. Benim ailemde de aynı şey oldu. İlk sordukları sorulardan biri “Kim biliyor? Başka bilen biri var mı? Cemaatten bilen biri var mı?” oldu. O bakımdan ilişkim oldukça değişti. Açılma sürecimde geniş toplumun tepkisinden ziyade cemaatin tepkisinden çekindim.
Ben Türkiye’de hiç ayrımcılığa uğramadım. Buraya gelmeden önce Türkiye’de çok açık olduğum söylenemez zaten. Neredeyse kimse bilmiyordu. Yurt dışına çıktıktan sonra biraz daha insanlara söylemeye ve açılmaya başladım.
LGBTİ+’larla ilgili şakaların yapılması dahi ayrımcılığın olduğunu gösterir!
Ancak hem geniş toplumda hem cemaatte ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. Örneğin UÖML’de (Ulus Özel Musevi Lisesi’nde) bile, konuştuğun insanlar LGBTİ+ bireylere negatif şekilde yaklaşan şakalar yapabiliyorlar. Söyledikleri en küçük şey bile beni etkiliyordu. Çünkü sürekli aklımda şu soru vardı: “Acaba beni biliyorlar mı?” Ayrıca çevremi sorgulatıyordu, ben böyleydim, karşımdaki kişi böyle değildi ve böylesine şakalar yapıyordu, demek ki LGBTİ+ bireyleri sevmiyordu. O zaman bende mi bir sorun var diye düşünmeye başlıyordum. Bu benim beynimde bitmeyen bir düşünce devri oluşturuyordu. Böyle şakaların dahi yapılması ayrımcılığın olduğunu gösterir.
Lezbiyen olduğumu söyler söylemez insanlar onlara asıldığımı düşünüyorlar…
Ben lezbiyen biri olarak gidip, geniş toplumdan bir arkadaşıma “Lezbiyenim ama arkadaşız yani hiçbir şey yok.” deme ihtiyacı gördüğüm zaman bile bir sorun var anlamına geliyor zaten. Buna benzer şeyler yaşadığım çok oldu Türkiye’deyken. Söyler söylemez insanlar onlara asıldığımı düşünerek benden uzaklaşmaya başladılar. Veya ‘Garip bu kız, ben nasıl bu kızla arkadaş oldum’ diye düşünüyorlar.
Sadece lezbiyen olmam sebebiyle ayrımcılık yapan kişilerle görüşmemeyi tercih ettim. Ayrımcılığı fark ettiğim anda ben de uzaklaştım. Geri dönmeye çalıştıklarında da taviz vermedim.
Yahudilik benim için toplum, kişilik ve kültür demek
Ben dinlere açıkçası inanmıyorum. Yahudilik benim için toplum, kişilik ve kültür demek. O bakımdan kesinlikle Yahudiyim. Türküm de. Ancak açıkçası özellikle yurt dışında yaşamaya başladıktan sonra Türk olma düşüncesi beni biraz utandırıyor. Çok seviyorum toplumu ama bazı olan olaylar giderek itiyor beni, Türkiye’ye dönmek istemiyorum. Burada Türkiye mevzusu açıldığında hep negatif şeyler konuşuluyor, oysa Türkiye’de olduğunda içerisindeki güzellikleri de görüyorsun. O bakımdan çok seviyorum Türkiye’yi ve Türk olmakla gurur duyuyorum. Çünkü inanılmaz güzel bir kültürümüz var. Ama sonuç olarak Türk’ten daha çok Yahudi’yim.
Dine hiçbir zaman tam olarak inanmadım. Küçükken yapıyordum her şeyi, bütün bayramlarda ailem ne yapıyorsa sonuçta yapıyordum. Çoğu bayramı hala kutluyoruz ailemle. Din bana sorarsan, eski zamanların kurallarıydı, o zamanın anayasasıydı. Benim LGBTİ+ kimliğimle bu düşüncelerimin hiçbir bağlantısı yok.
Partnerimin Yahudi olması özellikle aradığım bir şey değil. İleride bulacağım kişi, ölene kadar seveceğim kişi olarak düşünürsen aslında, ne kadar kendi kültürüne yakınsa bir kişi o kadar iyi anlaşıyorsun o insanla, o yüzden belki o anlamda tercih edebilirim. Ancak partner adayıma özellikle Yahudi olup olmadığını sorup, buna göre seçmiyorum.
Ne zaman Yahudi biriyle tanışsam, yurt dışından bile olsa, Almanya’dan Rusya’dan falan bir Yahudi’yle tanışsam onlarla çok iyi anlaşıyorum. Çünkü kültürlerimiz çok benziyor. Her ne kadar farklı ülkelerde yetişmiş olsak da kültürümüz aynı, benzer düşüncelerimiz var. Yetiştirilişimiz aynı olduğu için ileride büyük ihtimalle evleneceğim kişi Yahudi olur. Tabii Yahudi olmayıp aynı kafada olduğum insanlarla da tanışabilirim o yüzden bir şey söylemek istemiyorum. İleride bir çocuğum olmasını istersem belki evlenebilirim. Evlenmek benim için çok büyük bir olay değil. Biriyle aynı evi paylaştığın sürece ve onunla olma sözü verdiğin sürece evli olup olmamak çok önemsediğim bir şey değil. Evlilikle gelen bazı artılar yüzünden evlenmeyi düşünebilirim.
LGBTİ+ bireylere açık olmayan ülkelere gitmeyi hiç planlamıyorum
LGBTİ+ haklarının daha gelişmiş olduğu ülkelere göç etmek isterim. Şu anda burada olmamın en büyük sebeplerinden biri de bu zaten. Okuduğum dal çok spesifik ve zaten istesem de Türkiye’de çalışamam. Ancak Avrupa’da başka ülkelerde çalışabilirim, bunu da düşünerek buraya geldim. LGBTİ+ bireylere açık olmayan ülkelere gitmeyi hiç planlamıyorum. Kendime bunu tekrar yapmak istemiyorum açıkçası. Şimdilik ileride, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda gibi ülkelere gitmeyi hedefliyorum. Olmazsa da İngiltere veya Avrupa’da başka bir yer, artık neresi kabul ederse.
Çok ortaya çıkmadığı sürece LGBTİ+ ile ilgili gelişmeleri takip etmiyorum. Ara sıra Facebook veya Youtube’da bir şey görürsem farkına varıyorum, yoksa özellikle takip etmiyorum.
LGBTİ+ bireylerle çoğunlukla arkadaşlarım aracılığıyla tanışıyorum. Benim üniversitemde, üniversitemin içerisinde çok fazla parti düzenleniyor zaten, orada da tanışabiliyorum. Tinder onun dışında, en klasiği. Ama burada spesifik partiler veriyorlar. Bunları genelde Facebook’tan duyuruyorlar. Ve de genelde bir tek lezbiyenlere yönelik oluyor bu partiler. İsteyen herkes gidebilir bu partilere elbette ama genellikle lezbiyenler geliyor. İnsanlar birbirini bulsun diye yapılmış partiler bunlar sonuçta. Ben de ara sıra bu partilere katılıyorum.
LGBTİ+ bireyler aslında toplumun %10’unu oluşturuyor
Arkadaşlarım genellikle LGBTİ+ bireylerden oluşmuyor. İstanbul’da neredeyse hiç LGBTİ+ arkadaşım yok. Ama burada baya çok LGBTİ+ arkadaşım mevcut. Ama arkadaş olma sebebim bu değil. Etraftan tanışıyorum, veya okuldan. %10 sonuçta. 100 tane arkadaşın varsa 10 tanesi LGBTİ+ birey zaten. Belki daha bile fazla. Yani sonuç olarak LGBTİ+ birey arkadaşım çok var ama normalin üzerinde değil.
Türkiye Yahudi Toplumu olarak değişmemiz lazım…
Cemaat olarak her ne kadar eğitimli ve açık kafalı olduğumuzu düşünsek de aslında bazı konularda birazcık geri kafalıyız. Bunun en iyi örneği de İstanbul’daki İsrail konsolosu mevzusu tabii.
Bence Dünya Türkiye’yi ve Yahudi cemaatini bu konuda aştı. Kendimizi bu kadar kültürlü ve üstün görüyoruz Yahudi cemaati olarak. Kendimizi bu kadar üstün görürken bile bu konuda bu kadar geriden gelmemiz normal değil ve değişmemiz lazım.”
Paylaş: