Anna 68 yaşında. 45 yıla yakın bir süredir İzmir’de yaşıyor. Çocukluğu ve gençliği Ankara, İsrail ve İstanbul’da geçmiş. 1973 Yom Kipur Savaşı sırasında Kudüs İbrani Üniversitesinde öğrenciymiş. Hem o savaşın etkisi hem de ailevi sebeplerle eğitimine daha sonra İstanbul’da devam etme kararı almış. Sonraki yıllarda da hep Türkiye’de yaşamış. İzmir Yahudilerinden olan eşi ile evlendikten sonra İzmir’e yerleşmiş. Anna, ailesi ile birinci ve ikinci dereceden akrabalarının çok seneler önce İsrail ile Kuzey Amerika’ya göç etmiş olduğunu, Türkiye’de birkaç uzaktan akrabası dışında kimsesinin olmadığını söyledi.
Kendisi uzun yıllar İzmir Yahudi Toplumu için gönüllü faaliyetler içerisinde yer almış. İki çocuğunu büyütürken, kendisi gibi eşinin de yakın akrabalarının İsrail’de olmaları sebebiyle yaz dönemlerinde sık sık İsrail’e seyahat etmişler. Bugün her iki çocuğu da Türkiye ve İsrail dışında yaşamlarını sürdürüyor. Anna ile 7 Ekim günü ve sonrasında yaşananlar üzerine görüşme fırsatımız oldu.
Ceki: Anna Hanım merhaba, bize 7 Ekim’den nasıl haberdar olduğunuz ve o günden sonraki gelişmeleri nasıl takip ettiğiniz hakkında bilgi verir misiniz?
Anna: Küçüklüğümde ve gençliğimde belirli sürelerde İsrail’de yaşadığım, orada okula gittiğim için İbraniceye oldukça hakimim. Eşim de benimle tanışmadan önceki yıllarda akademik çalışmaları için 6 sene kadar İsrail’de yaşamış. Onun da benim de birçok akrabamız hâlen İsrail’in çeşitli bölgelerinde yaşıyorlar. Askerde olan akrabalarımız da var. O günkü gelişmeleri internetteki haberlerden öğrendim ve yakın akrabalara mesaj attım. Herkes şok içerisindeydi ve olayın boyutunu anlamaya çalışıyorlardı. Havadan roket saldırıları sebebiyle sığınaklarda olmalarına alışıktım. Ancak zaman geçtikçe saldırının her açıdan öncekilerden farklı olduğunu herkes gibi ben de anlamış oldum.
C: İsrail’deki yakınlarınızdan 7 Ekim’de hayatını kaybeden, yaralanan veya kaçırılan kimse oldu mu?
A: Hayır, çok şükür hiçbir tanıdığım bu savaştan şu ana kadar doğrudan etkilenmedi. Ama tabii küçük bir ülke olunca mutlaka orada yaşayan pek çok kişi gibi onlar da bir akrabasının, komşusunun ya da arkadaşının ölümüne ya da yaralanmasına tanık oluyor. Öte yandan Gazze’de haftalardır yaşanan insani krize ve sivil ölümlerine bakınca insan akıl tutulması yaşıyor. Onlarca yıldır bölgedeki şiddet döngüsünün bitmesini istemeyenler, bundan ciddi çıkar sağlayanlar var. Buna inanıyorum.
‘Yahudilerin durumunu ne kadar çok merak ediyorsam Filistinli kadınların, çocukların, yaşlıların durumunlarını da o kadar merak ediyorum.’
C: Yahudi cemaatinden ve geniş toplumdan size ulaşıp hâl hatır soranlar oldu mu? Örneğin orada akrabalarınızın olduğunu bilen İzmir’deki tanıdıklarınız nasıl tepki verdiler?
A: Özellikle son 10 yılı aşkın bir süredir İzmir Yahudi cemaatinden fiziken de ruhen de uzak yaşıyorum. İzmir merkeze 45 dakika uzaklıktaki sahil kasabalarından birinde yaşıyoruz. Uzun yıllar şehirde sokaklara terk edilen ve zor koşullarda yaşayan kedi ve köpeklerin hakları için mücadele ettikten sonra çocuklarımın da evden ayrılıp yurt dışına gitmeleriyle birlikte İzmir’de doğaya daha yakın bir yaşam sürdürmek istedim. Eşimin ve benim birkaç uzak akrabası dışında cemaatte görüştüğüm pek kimse kalmadı. Arkadaş çevrem geniş toplumdan oluşuyor. Ve artık eşim ve ben hemen hergün yakınımızdaki Cemevine gidiyoruz. Müthiş düzgün, saygılı, sevgi dolu, insana önem veren, ayrımcılık yapmayan bir topluluk… Kendileri de çok uzun yıllardır “ayrımcılık” yaşıyorlar ve buna çok üzülüyorlar. İnsanlığa, dostluğa, kardeşliğe önem verdiklerinden, politik konularda da tek amaçları var, huzur ve barış olsun dünyamızda.
C: Sizin Yahudi olduğunuz biliyorlar mı?
A: Evet biliyorlar. Eşimin de benim de ismimizden anlaşıldığını düşünüyorum. Üye olurken de Alevi kökenli olmadığımızı, Yahudi olduğumuzu belirtmiştik. Dernekteki dostlarıma İsrail’de akrabalarımız olduğunu da anlatmıştım. Bunu bildikleri için 7 Ekim sonrası da yakınlarımızın durumunu sordular.
C: Yahudi toplumu içerisinde yaşanan olaylar sonrası ilk tepkiler nasıldı?
A: Düzenli olarak duyuru mesajlarını takip ediyoruz. Savaş sebebiyle tüm faaliyetlerin durdurulduğu bilgisi verildi. Normalde Şabat günü 3 ayrı sinagogda ibadet edilirken güvenlik açısından tüm ibadetlerin tek sinagogda devam edeceği, ibadet dışında da herhangi bir etkinliğin olaylar geçene kadar yapılmayacağı duyuruldu. Genelde de toplumun en çok bir araya geldiği zamanlar cenazeler oluyor. Bir de cenaze sonrası sinagogdaki dualar, mevlutlar. Yaş ortalaması ileri bir toplum olmamızın getirdiği kaçınılmaz durumlar. Olaylar sebebiyle geçici olarak İsrail’den Türkiye’ye geri dönenler de olmuş. Benim hiçbir akrabam dönmedi, çünkü pek çoğu artık oralı. Genelde geri dönüş yapanlar yakın zamanda gidenlermiş. Onlar da sanırım İzmir’deki ailelerinin, yakınlarının isteğiyle gelmişler. Ama daha önce söylediğim gibi artık toplumla çok da yakın ilişkilerim yok. Yahudilerin durumunu ne kadar çok merak ediyorsam Filistinli kadınların, çocukların, yaşlıların durumunlarını da o kadar merak ediyorum. Bugünlerde Filistinlerin durumlarını daha da çok merak ediyorum. Akrabalarım için endişelensem de her masum insanın canı eşit derecede kıymetli. Neden bir masumu öbüründen daha farklı yere konumlandırırız ki?
C: Bu dönem içerisinde sizden İsrail, Filistin, Hamas ile ilgili açıklamalarda bulunmanızı, orada neler yaşandığını anlatmanızı isteyenler oldu mu?
A: Kimseye politik konularda bir yorum yapmam. Özellikle politik yorumlardan uzak durmaya bakarım. Çünkü yapacağım açıklamaların kimseyi daha fazla aydınlatacağını, fikrini değiştireceğini sanmıyorum. Bana göre bu dünyada kötü, pis bir “oyun” oynanıyor. Din ve silah tüccarları kazanırken, olan masum halklara oluyor. Hamas’ın da Netanyahu gibilerin de birbirlerinden çok da farklı olmadığını düşünüyorum. Hiçbirinin savunulacak bir tarafı yok. Televizyon kanalları, gazeteler ve sosyal medya sayfaları da bundan çıkar sağlıyor. Televizyonda saatlerce kısır döngü tartışmalar… Savaşı, acıyı futbol maçı yorumlar gibi anlatıyorlar.
C: Televizyonda bu tarz programlar izliyor musunuz?
A: Hayır, televizyonda neredeyse hiçbir şey izlemiyorum. Televizyon açmam bile. Eşim izliyor. İlginç bir belgesel, film, program, konser varsa beni çağırır. Yıllar önce de hatırlarım pazar akşamları futbol maçları sonrası akşam programları oluyordu her kanalda. Eşim ve oğlum birlikte izlerlerdi. 90 dakikalık maç için saatlerce süren ve hiçbir yeni bilgi, bakış açısı kazandırmayan tartışmalar. Tekrar tekrar pozisyonları oynatmalar. Yorumcuların ses tonlarından bile rahatsız oluyordum, salonda durmuyorum. Şimdi artık savaşları, insanlık trajedilerini de böyle anlatır olmuşlar. Eşim arada izliyor. Birkaç sefer ben de yanındaydım. Artık izlememesi konusunda özellikle uyarıyorum. Kendi de izlemeyi bıraktı. Dizilerle de hiç aramız yok. Çevredekilerin tavsiyesiyle birkaç sefer deneyeyim dedim. Anlam veremiyorum insanlar nasıl saatlerce ekran başında kalabiliyorlar.
Ama tabii ne var ki televizyonda bu tür programları izleyen belki de milyonlarca insan var. Saatlerce aynı şeylere maruz kalıyorlar. Gazetelerin de pek farkı yok. Bunlara maruz bırakılan insanlarla fikir alışverişinde bulunmak da çok zor. Dünya görüşleri son derece keskinleşmeye başlıyor.
‘Antisemitizme karşı duracaksak aslında tüm ayrımcılıklara karşı durmamız gerekiyor. Ama etrafıma bakıyorum. Herkesin kendi ajandası var, ortak bir çözüm arayışında olanların sayısı çok az.’
C: Siz haberleri nereden takip ediyorsunuz?
A: Eşim de ben de emekli olduğumuzdan beri evde el sanatları çalışmaları yapıyoruz. Seramik yaparken de, bulaşıkları yıkarken de, egzersiz yaparken de mutlaka YouTube’da takip ettiğim kanallardan bir video açıp dinliyorum. İzlemekten çok dinlemeyi seviyorum. Gençlik yıllarımdaki radyo programlarını hatırlatıyor bana. En çok hoşuma giden de istediğiniz kanalı takip edebilmeniz ve istediğiniz an durdurup başlatabilmeniz. Haberleri de genelde bu şekilde takip ediyorum. Evimize Şalom Gazetesi de geliyor. Çocuklarım da okumamı istedikleri bir haber olunca genelde bağlantısını aile WhatsApp grubundan paylaşıyorlar.
C: 7 Ekim sonrasında Türkiye ve dünyada yükselişe geçen antisemitizm, kan iftirası gibi Ortaçağ’dan kalma komplo teorilerinin yeniden ileri sürülmesi sizi nasıl etkiliyor, size ne hissettiriyor?
A: Çok da bu konular üzerine düşünmüyorum. Özellikle antisemitizmdeki yükseliş üzerine… Bir kere her eleştiriye de antisemitizm deme eğilimini de fark etmek lazım. Netanyahu’yu ya da onun çevresinde gayet de ırkçı söylemler içeren kişileri bile eleştirene antisemit diyorlar. ‘Böl ve yönet’ politikası, kutuplaştırma her yere ve herkese yayılmış durumda. Onun için antisemitizme karşı duracaksak aslında tüm ayrımcılıklara karşı durmamız gerekiyor. Ama etrafıma bakıyorum, herkesin kendi ajandası var, ortak bir çözüm arayışında olanların sayısı çok az.
C: 7 Ekim sonrasında Türkiye ve İsrail’e karşı aidiyetinizde bir değişiklik var mı? Türkiye’den gitmeyi düşünür müsünüz?
A: Hayır olmadı. Hem gidelim desek de nereye gidelim ki bu yaştan sonra… Yahudiler için ‘en güvenli’ dedikleri yerde bile yaşananları gördükten sonra… Ben kendimi bu dünyaya, doğaya ait hissediyorum ki onda bile zamanımız kısıtlı. Elli yılda İsrail ve bölgede barışa, huzura dair umutlar artmadı. Hatta direkt savaş çığırtkanlığı yapanlar da iktidara geliyor. Yaşadığım yerden ve günlük görüştüğüm dostlarımdan çok memnunum. Başka yere gidince kimlerle görüşeceğim ki?
Elbette Türkiye’deki gidişat da endişelendiriyor. Çocuklarım da biraz bu sebeple uzaklaştılar. Biz de anne babaları olarak onları dünyaya açılmaları konusunda hep teşvik ettik. Ama bakıyorum her yerde kötüye gidiş var. Hiç belli olmaz bir gün onlar yaşadıkları yeri terk edip buraya dönmek durumunda da kalabilirler… Garantisi yok bu işlerin. Teknoloji sayesinde sanki aynı mahallede yaşıyormuş gibi sık sık haberleşebiliyoruz. Rahmetli annem de söz konusu mesafeler olunca hep derdi: “Kızım aynı dünyada olalım yeter.” Şimdi ben de kendi çocuklarıma aynısını diyorum.
C: Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?
A: Din ve silah tüccarlarının etkisinin azaldığı, gerçekten huzur ve barış içinde yaşayabileceğimiz bir dünya diliyorum. Keşke bizleri yönetenler de hırslarını bir kenara bırakıp bunu gerçekten tüm kalpleriyle isteseler…
“7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor” röportaj dizisinin diğer içeriklerine buradan ulaşabilirsiniz.
Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan röportajlar, kişinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.
Anna 68 yaşında. 45 yıla yakın bir süredir İzmir’de yaşıyor. Çocukluğu ve gençliği Ankara, İsrail ve İstanbul’da geçmiş. 1973 Yom Kipur Savaşı sırasında Kudüs İbrani Üniversitesinde öğrenciymiş. Hem o savaşın etkisi hem de ailevi sebeplerle eğitimine daha sonra İstanbul’da devam etme kararı almış. Sonraki yıllarda da hep Türkiye’de yaşamış. İzmir Yahudilerinden olan eşi ile evlendikten sonra İzmir’e yerleşmiş. Anna, ailesi ile birinci ve ikinci dereceden akrabalarının çok seneler önce İsrail ile Kuzey Amerika’ya göç etmiş olduğunu, Türkiye’de birkaç uzaktan akrabası dışında kimsesinin olmadığını söyledi.
Kendisi uzun yıllar İzmir Yahudi Toplumu için gönüllü faaliyetler içerisinde yer almış. İki çocuğunu büyütürken, kendisi gibi eşinin de yakın akrabalarının İsrail’de olmaları sebebiyle yaz dönemlerinde sık sık İsrail’e seyahat etmişler. Bugün her iki çocuğu da Türkiye ve İsrail dışında yaşamlarını sürdürüyor. Anna ile 7 Ekim günü ve sonrasında yaşananlar üzerine görüşme fırsatımız oldu.
Ceki: Anna Hanım merhaba, bize 7 Ekim’den nasıl haberdar olduğunuz ve o günden sonraki gelişmeleri nasıl takip ettiğiniz hakkında bilgi verir misiniz?
Anna: Küçüklüğümde ve gençliğimde belirli sürelerde İsrail’de yaşadığım, orada okula gittiğim için İbraniceye oldukça hakimim. Eşim de benimle tanışmadan önceki yıllarda akademik çalışmaları için 6 sene kadar İsrail’de yaşamış. Onun da benim de birçok akrabamız hâlen İsrail’in çeşitli bölgelerinde yaşıyorlar. Askerde olan akrabalarımız da var. O günkü gelişmeleri internetteki haberlerden öğrendim ve yakın akrabalara mesaj attım. Herkes şok içerisindeydi ve olayın boyutunu anlamaya çalışıyorlardı. Havadan roket saldırıları sebebiyle sığınaklarda olmalarına alışıktım. Ancak zaman geçtikçe saldırının her açıdan öncekilerden farklı olduğunu herkes gibi ben de anlamış oldum.
C: İsrail’deki yakınlarınızdan 7 Ekim’de hayatını kaybeden, yaralanan veya kaçırılan kimse oldu mu?
A: Hayır, çok şükür hiçbir tanıdığım bu savaştan şu ana kadar doğrudan etkilenmedi. Ama tabii küçük bir ülke olunca mutlaka orada yaşayan pek çok kişi gibi onlar da bir akrabasının, komşusunun ya da arkadaşının ölümüne ya da yaralanmasına tanık oluyor. Öte yandan Gazze’de haftalardır yaşanan insani krize ve sivil ölümlerine bakınca insan akıl tutulması yaşıyor. Onlarca yıldır bölgedeki şiddet döngüsünün bitmesini istemeyenler, bundan ciddi çıkar sağlayanlar var. Buna inanıyorum.
‘Yahudilerin durumunu ne kadar çok merak ediyorsam Filistinli kadınların, çocukların, yaşlıların durumunlarını da o kadar merak ediyorum.’
C: Yahudi cemaatinden ve geniş toplumdan size ulaşıp hâl hatır soranlar oldu mu? Örneğin orada akrabalarınızın olduğunu bilen İzmir’deki tanıdıklarınız nasıl tepki verdiler?
A: Özellikle son 10 yılı aşkın bir süredir İzmir Yahudi cemaatinden fiziken de ruhen de uzak yaşıyorum. İzmir merkeze 45 dakika uzaklıktaki sahil kasabalarından birinde yaşıyoruz. Uzun yıllar şehirde sokaklara terk edilen ve zor koşullarda yaşayan kedi ve köpeklerin hakları için mücadele ettikten sonra çocuklarımın da evden ayrılıp yurt dışına gitmeleriyle birlikte İzmir’de doğaya daha yakın bir yaşam sürdürmek istedim. Eşimin ve benim birkaç uzak akrabası dışında cemaatte görüştüğüm pek kimse kalmadı. Arkadaş çevrem geniş toplumdan oluşuyor. Ve artık eşim ve ben hemen hergün yakınımızdaki Cemevine gidiyoruz. Müthiş düzgün, saygılı, sevgi dolu, insana önem veren, ayrımcılık yapmayan bir topluluk… Kendileri de çok uzun yıllardır “ayrımcılık” yaşıyorlar ve buna çok üzülüyorlar. İnsanlığa, dostluğa, kardeşliğe önem verdiklerinden, politik konularda da tek amaçları var, huzur ve barış olsun dünyamızda.
C: Sizin Yahudi olduğunuz biliyorlar mı?
A: Evet biliyorlar. Eşimin de benim de ismimizden anlaşıldığını düşünüyorum. Üye olurken de Alevi kökenli olmadığımızı, Yahudi olduğumuzu belirtmiştik. Dernekteki dostlarıma İsrail’de akrabalarımız olduğunu da anlatmıştım. Bunu bildikleri için 7 Ekim sonrası da yakınlarımızın durumunu sordular.
C: Yahudi toplumu içerisinde yaşanan olaylar sonrası ilk tepkiler nasıldı?
A: Düzenli olarak duyuru mesajlarını takip ediyoruz. Savaş sebebiyle tüm faaliyetlerin durdurulduğu bilgisi verildi. Normalde Şabat günü 3 ayrı sinagogda ibadet edilirken güvenlik açısından tüm ibadetlerin tek sinagogda devam edeceği, ibadet dışında da herhangi bir etkinliğin olaylar geçene kadar yapılmayacağı duyuruldu. Genelde de toplumun en çok bir araya geldiği zamanlar cenazeler oluyor. Bir de cenaze sonrası sinagogdaki dualar, mevlutlar. Yaş ortalaması ileri bir toplum olmamızın getirdiği kaçınılmaz durumlar. Olaylar sebebiyle geçici olarak İsrail’den Türkiye’ye geri dönenler de olmuş. Benim hiçbir akrabam dönmedi, çünkü pek çoğu artık oralı. Genelde geri dönüş yapanlar yakın zamanda gidenlermiş. Onlar da sanırım İzmir’deki ailelerinin, yakınlarının isteğiyle gelmişler. Ama daha önce söylediğim gibi artık toplumla çok da yakın ilişkilerim yok. Yahudilerin durumunu ne kadar çok merak ediyorsam Filistinli kadınların, çocukların, yaşlıların durumunlarını da o kadar merak ediyorum. Bugünlerde Filistinlerin durumlarını daha da çok merak ediyorum. Akrabalarım için endişelensem de her masum insanın canı eşit derecede kıymetli. Neden bir masumu öbüründen daha farklı yere konumlandırırız ki?
C: Bu dönem içerisinde sizden İsrail, Filistin, Hamas ile ilgili açıklamalarda bulunmanızı, orada neler yaşandığını anlatmanızı isteyenler oldu mu?
A: Kimseye politik konularda bir yorum yapmam. Özellikle politik yorumlardan uzak durmaya bakarım. Çünkü yapacağım açıklamaların kimseyi daha fazla aydınlatacağını, fikrini değiştireceğini sanmıyorum. Bana göre bu dünyada kötü, pis bir “oyun” oynanıyor. Din ve silah tüccarları kazanırken, olan masum halklara oluyor. Hamas’ın da Netanyahu gibilerin de birbirlerinden çok da farklı olmadığını düşünüyorum. Hiçbirinin savunulacak bir tarafı yok. Televizyon kanalları, gazeteler ve sosyal medya sayfaları da bundan çıkar sağlıyor. Televizyonda saatlerce kısır döngü tartışmalar… Savaşı, acıyı futbol maçı yorumlar gibi anlatıyorlar.
C: Televizyonda bu tarz programlar izliyor musunuz?
A: Hayır, televizyonda neredeyse hiçbir şey izlemiyorum. Televizyon açmam bile. Eşim izliyor. İlginç bir belgesel, film, program, konser varsa beni çağırır. Yıllar önce de hatırlarım pazar akşamları futbol maçları sonrası akşam programları oluyordu her kanalda. Eşim ve oğlum birlikte izlerlerdi. 90 dakikalık maç için saatlerce süren ve hiçbir yeni bilgi, bakış açısı kazandırmayan tartışmalar. Tekrar tekrar pozisyonları oynatmalar. Yorumcuların ses tonlarından bile rahatsız oluyordum, salonda durmuyorum. Şimdi artık savaşları, insanlık trajedilerini de böyle anlatır olmuşlar. Eşim arada izliyor. Birkaç sefer ben de yanındaydım. Artık izlememesi konusunda özellikle uyarıyorum. Kendi de izlemeyi bıraktı. Dizilerle de hiç aramız yok. Çevredekilerin tavsiyesiyle birkaç sefer deneyeyim dedim. Anlam veremiyorum insanlar nasıl saatlerce ekran başında kalabiliyorlar.
Ama tabii ne var ki televizyonda bu tür programları izleyen belki de milyonlarca insan var. Saatlerce aynı şeylere maruz kalıyorlar. Gazetelerin de pek farkı yok. Bunlara maruz bırakılan insanlarla fikir alışverişinde bulunmak da çok zor. Dünya görüşleri son derece keskinleşmeye başlıyor.
‘Antisemitizme karşı duracaksak aslında tüm ayrımcılıklara karşı durmamız gerekiyor. Ama etrafıma bakıyorum. Herkesin kendi ajandası var, ortak bir çözüm arayışında olanların sayısı çok az.’
C: Siz haberleri nereden takip ediyorsunuz?
A: Eşim de ben de emekli olduğumuzdan beri evde el sanatları çalışmaları yapıyoruz. Seramik yaparken de, bulaşıkları yıkarken de, egzersiz yaparken de mutlaka YouTube’da takip ettiğim kanallardan bir video açıp dinliyorum. İzlemekten çok dinlemeyi seviyorum. Gençlik yıllarımdaki radyo programlarını hatırlatıyor bana. En çok hoşuma giden de istediğiniz kanalı takip edebilmeniz ve istediğiniz an durdurup başlatabilmeniz. Haberleri de genelde bu şekilde takip ediyorum. Evimize Şalom Gazetesi de geliyor. Çocuklarım da okumamı istedikleri bir haber olunca genelde bağlantısını aile WhatsApp grubundan paylaşıyorlar.
C: 7 Ekim sonrasında Türkiye ve dünyada yükselişe geçen antisemitizm, kan iftirası gibi Ortaçağ’dan kalma komplo teorilerinin yeniden ileri sürülmesi sizi nasıl etkiliyor, size ne hissettiriyor?
A: Çok da bu konular üzerine düşünmüyorum. Özellikle antisemitizmdeki yükseliş üzerine… Bir kere her eleştiriye de antisemitizm deme eğilimini de fark etmek lazım. Netanyahu’yu ya da onun çevresinde gayet de ırkçı söylemler içeren kişileri bile eleştirene antisemit diyorlar. ‘Böl ve yönet’ politikası, kutuplaştırma her yere ve herkese yayılmış durumda. Onun için antisemitizme karşı duracaksak aslında tüm ayrımcılıklara karşı durmamız gerekiyor. Ama etrafıma bakıyorum, herkesin kendi ajandası var, ortak bir çözüm arayışında olanların sayısı çok az.
C: 7 Ekim sonrasında Türkiye ve İsrail’e karşı aidiyetinizde bir değişiklik var mı? Türkiye’den gitmeyi düşünür müsünüz?
A: Hayır olmadı. Hem gidelim desek de nereye gidelim ki bu yaştan sonra… Yahudiler için ‘en güvenli’ dedikleri yerde bile yaşananları gördükten sonra… Ben kendimi bu dünyaya, doğaya ait hissediyorum ki onda bile zamanımız kısıtlı. Elli yılda İsrail ve bölgede barışa, huzura dair umutlar artmadı. Hatta direkt savaş çığırtkanlığı yapanlar da iktidara geliyor. Yaşadığım yerden ve günlük görüştüğüm dostlarımdan çok memnunum. Başka yere gidince kimlerle görüşeceğim ki?
Elbette Türkiye’deki gidişat da endişelendiriyor. Çocuklarım da biraz bu sebeple uzaklaştılar. Biz de anne babaları olarak onları dünyaya açılmaları konusunda hep teşvik ettik. Ama bakıyorum her yerde kötüye gidiş var. Hiç belli olmaz bir gün onlar yaşadıkları yeri terk edip buraya dönmek durumunda da kalabilirler… Garantisi yok bu işlerin. Teknoloji sayesinde sanki aynı mahallede yaşıyormuş gibi sık sık haberleşebiliyoruz. Rahmetli annem de söz konusu mesafeler olunca hep derdi: “Kızım aynı dünyada olalım yeter.” Şimdi ben de kendi çocuklarıma aynısını diyorum.
C: Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?
A: Din ve silah tüccarlarının etkisinin azaldığı, gerçekten huzur ve barış içinde yaşayabileceğimiz bir dünya diliyorum. Keşke bizleri yönetenler de hırslarını bir kenara bırakıp bunu gerçekten tüm kalpleriyle isteseler…
“7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor” röportaj dizisinin diğer içeriklerine buradan ulaşabilirsiniz.
Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan röportajlar, kişinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.
Paylaş: