Son birkaç gündür 2009’da gerçekleşen Münevver Karabulut cinayeti oyuncu Nilperi Şahinkaya’nın Cem Garipoğlu’nun kardeşi Sakine Garipoğlu ile aynı kare içerisinde yer almasının üzerine yeniden gündeme geldi. Karabulut’un işkence sonrası canavarca hislerle katledilmesi ve katil Cem Garipoğlu’nun aylarca adaletten kaçması ulusal hafızaya yerleşmişti.
Bu korkunç cinayeti işleyen ve oğullarına yardım ve yataklık etmekten çok daha fazlasını yapan Garipoğlu ailesinin Yahudi olduğuna dair komplocu ve asılsız iddialar yeni gündemle tekrar su yüzüne çıktı. Çeşitli Twitter hesapları bu komploları servis ederken cinayetin kan donduran detaylarından yola çıkarak Karabulut’un bir ‘ayin’ kurbanı olduğun, bu ayinin bir Yahudi ayini olduğu ve Garipoğlu ailesinin Yahudi olduğu söylendi.
Bu ve benzeri açıklamalar cinayetin ardından da ileri sürülmüş, bugün hala internetin farklı köşelerinde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Sabah gazetesi gibi bazı kaynaklar komployu daha da ileri taşıyıp sözde Yahudi Garipoğlu’nun İsrail ajanları tarafından saklandığını öne sürmüştü. 2022 Aralık’ta bu iddialar tekrar gündem olmuş, Avlaremoz da bunları haber yapmış, bu haber İnsan Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyonu bülteninde de yer almıştı. Yeni gündem üzerine Sol Haber de 2009 yılından bir yazısını başına yeni bağlamı ekleyerek tekrar yayınladı. Garipoğlu ailesine odaklı yazıda Sol Haber başka bir komploya dalarak “[Mesut] Yılmaz’ın yeğeni Mehmet Kutman İsrail’in ve aslında dünyadaki Yahudi sermayesinin […] temsilsicisi gibi çalışıyor” diyor.
Yakın tarihin en korkunç cinayetlerinden birinden sorumlu Müslüman-Türk bu ailenin ‘aslında’ Yahudi olduğu komplosu neden bu kadar yayılıyor ve defalarca öne sürülüyor farkında mısınız? Bunun öncelikli sebebini kendinden emin olma/toplumuna güven (veya teoriciler için ontolojik güvenlik) ile açıklayabiliriz. Türk toplumu bu cinayete bakıp ‘benim gibi biri – Türk ve Müslüman biri – bunu yapmış olamaz’ deme refleksini gösteriyor. Eğer ‘ben’ iyi değerlere sahip, düzgün bir insansam ve değerlerimi geldiğim kimlikle özdeşleştiriyorsam, aynı kökenden bir insanın yaptığı fenalıklar kafamda kurduğum ‘ben’ algısını bozar. Bu nedenle Karabulut’un işkencesini ve öldürülmesinde failliği bir ötekiye atamak çok basit bir reflekstir. Bir tür ‘Kemal’im yapmaz’ vakasıdır mevzubahis olan. Yapan ‘bizden’ olamaz, suç işleyen ‘bizliğini’ yitirir. Bu nedenle Garipoğlu ailesinde bir başkalık arandı ve aranıyor. Böylesi bir kötülüğün bizden değil, illaki başkalarından geldiğinden emin bir şekilde çıkılıyor bu yola. Toplumun çoğu beğendiği/onayladığı insanların Yahudi olup olmadığını kontrol ettiği gibi, beğenmediği, suçlu bulduğu insanların da Yahudi olduğunu görmek istiyor.
Peki neden Yahudi olma iddiası? Garipoğlu ailesinin (bir şekilde müdahil oldukları Nesim Malki cinayeti dışında) Yahudi toplumuyla herhangi bir ilişiği yok. Neden başka bir öteki değil de Yahudiler hedef gösteriliyor? Bunun sebeplerinden biri tarihin en eski antisemit komplolarından olan iğneli fıçı hikayesi. Aslen Ortaçağ Avrupası’nda yayılan bu komploya göre Yahudiler Pesah bayramında Hristiyan çocukları kaçırıp kanlarıyla mayasız ekmek olan matsa yapıyorlardı. Bu asılsız komplo yüzyıllarca devam etti, farklı şehirlerde birçok masum Yahudi’nin cinayetle suçlanmasına ve asılmasına sebep oldu. Kan iftirası zaman içerisinde Osmanlı’da da yayıldı ve 1840’ta Rodos da dahil olmak üzere bir dizi şehirde şiddete yol açtı. Bu komplo bugün Türkiye’de İslamcılar arasında zaman zaman baş gösteriyor: 2019 yılında yaptıkları bir haberde Yeni Akit gazetesi kan iftirası komplosunun gerçek olduğunu yazmıştı. ‘Kanlı ayin’ ile Yahudiler arasında yüzyıllardır kurulan bir komplocu ilişkiden dolayı bazı antisemit yayın ve kişiler Karabulut cinayetindeki koşulları bu komploya bağlıyor. Bu nedenle Garipoğlu ailesinin Yahudi olduğunu ileri sürüyor.
Bu komplolar yayılırken gözlemlediğim bir gelişme ise ‘Garipoğulları Yahudi mi’ diye metinler paylaşan, Twitter’da zincirler yazan hesaplara gelen sert tepkiler oldu. 2009 yılına kıyasla bugün Türkiye’de antisemitizmi görünce tanıyan ve yanlış olduğunu açıkça dile getirmesini bilen bir damar gelişti. Yaygın komploculuğa rağmen bu yeni ırkçılık karşıtı refleks bu iddiaların eskisi kadar ileri gidemeyeceğini de gösteriyor.
Son birkaç gündür 2009’da gerçekleşen Münevver Karabulut cinayeti oyuncu Nilperi Şahinkaya’nın Cem Garipoğlu’nun kardeşi Sakine Garipoğlu ile aynı kare içerisinde yer almasının üzerine yeniden gündeme geldi. Karabulut’un işkence sonrası canavarca hislerle katledilmesi ve katil Cem Garipoğlu’nun aylarca adaletten kaçması ulusal hafızaya yerleşmişti.
Bu korkunç cinayeti işleyen ve oğullarına yardım ve yataklık etmekten çok daha fazlasını yapan Garipoğlu ailesinin Yahudi olduğuna dair komplocu ve asılsız iddialar yeni gündemle tekrar su yüzüne çıktı. Çeşitli Twitter hesapları bu komploları servis ederken cinayetin kan donduran detaylarından yola çıkarak Karabulut’un bir ‘ayin’ kurbanı olduğun, bu ayinin bir Yahudi ayini olduğu ve Garipoğlu ailesinin Yahudi olduğu söylendi.
Bu ve benzeri açıklamalar cinayetin ardından da ileri sürülmüş, bugün hala internetin farklı köşelerinde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Sabah gazetesi gibi bazı kaynaklar komployu daha da ileri taşıyıp sözde Yahudi Garipoğlu’nun İsrail ajanları tarafından saklandığını öne sürmüştü. 2022 Aralık’ta bu iddialar tekrar gündem olmuş, Avlaremoz da bunları haber yapmış, bu haber İnsan Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyonu bülteninde de yer almıştı. Yeni gündem üzerine Sol Haber de 2009 yılından bir yazısını başına yeni bağlamı ekleyerek tekrar yayınladı. Garipoğlu ailesine odaklı yazıda Sol Haber başka bir komploya dalarak “[Mesut] Yılmaz’ın yeğeni Mehmet Kutman İsrail’in ve aslında dünyadaki Yahudi sermayesinin […] temsilsicisi gibi çalışıyor” diyor.
Yakın tarihin en korkunç cinayetlerinden birinden sorumlu Müslüman-Türk bu ailenin ‘aslında’ Yahudi olduğu komplosu neden bu kadar yayılıyor ve defalarca öne sürülüyor farkında mısınız? Bunun öncelikli sebebini kendinden emin olma/toplumuna güven (veya teoriciler için ontolojik güvenlik) ile açıklayabiliriz. Türk toplumu bu cinayete bakıp ‘benim gibi biri – Türk ve Müslüman biri – bunu yapmış olamaz’ deme refleksini gösteriyor. Eğer ‘ben’ iyi değerlere sahip, düzgün bir insansam ve değerlerimi geldiğim kimlikle özdeşleştiriyorsam, aynı kökenden bir insanın yaptığı fenalıklar kafamda kurduğum ‘ben’ algısını bozar. Bu nedenle Karabulut’un işkencesini ve öldürülmesinde failliği bir ötekiye atamak çok basit bir reflekstir. Bir tür ‘Kemal’im yapmaz’ vakasıdır mevzubahis olan. Yapan ‘bizden’ olamaz, suç işleyen ‘bizliğini’ yitirir. Bu nedenle Garipoğlu ailesinde bir başkalık arandı ve aranıyor. Böylesi bir kötülüğün bizden değil, illaki başkalarından geldiğinden emin bir şekilde çıkılıyor bu yola. Toplumun çoğu beğendiği/onayladığı insanların Yahudi olup olmadığını kontrol ettiği gibi, beğenmediği, suçlu bulduğu insanların da Yahudi olduğunu görmek istiyor.
Peki neden Yahudi olma iddiası? Garipoğlu ailesinin (bir şekilde müdahil oldukları Nesim Malki cinayeti dışında) Yahudi toplumuyla herhangi bir ilişiği yok. Neden başka bir öteki değil de Yahudiler hedef gösteriliyor? Bunun sebeplerinden biri tarihin en eski antisemit komplolarından olan iğneli fıçı hikayesi. Aslen Ortaçağ Avrupası’nda yayılan bu komploya göre Yahudiler Pesah bayramında Hristiyan çocukları kaçırıp kanlarıyla mayasız ekmek olan matsa yapıyorlardı. Bu asılsız komplo yüzyıllarca devam etti, farklı şehirlerde birçok masum Yahudi’nin cinayetle suçlanmasına ve asılmasına sebep oldu. Kan iftirası zaman içerisinde Osmanlı’da da yayıldı ve 1840’ta Rodos da dahil olmak üzere bir dizi şehirde şiddete yol açtı. Bu komplo bugün Türkiye’de İslamcılar arasında zaman zaman baş gösteriyor: 2019 yılında yaptıkları bir haberde Yeni Akit gazetesi kan iftirası komplosunun gerçek olduğunu yazmıştı. ‘Kanlı ayin’ ile Yahudiler arasında yüzyıllardır kurulan bir komplocu ilişkiden dolayı bazı antisemit yayın ve kişiler Karabulut cinayetindeki koşulları bu komploya bağlıyor. Bu nedenle Garipoğlu ailesinin Yahudi olduğunu ileri sürüyor.
Bu komplolar yayılırken gözlemlediğim bir gelişme ise ‘Garipoğulları Yahudi mi’ diye metinler paylaşan, Twitter’da zincirler yazan hesaplara gelen sert tepkiler oldu. 2009 yılına kıyasla bugün Türkiye’de antisemitizmi görünce tanıyan ve yanlış olduğunu açıkça dile getirmesini bilen bir damar gelişti. Yaygın komploculuğa rağmen bu yeni ırkçılık karşıtı refleks bu iddiaların eskisi kadar ileri gidemeyeceğini de gösteriyor.
Paylaş: