Kültür Sanat Makaleler

Eli Şaul: Balat’tan Bat Yam’a – Kitap Yorumu

1916 Balat doğumlu diş hekimi ve yazar Eli Şaul’un anıları ve mektupları Cumhuriyet döneminin ilk yarısındaki Yahudi toplumuna, ırkçılığa ve Yahudilerin hala karşı karşıya olduğu sorulara mizahlı bir üslupla ışık tutuyor.

Balatlı bir Yahudi olan Eli Şaul’un lise ve askerlik günlüklerini bazı gazete yazılarıyla birleştirerek okurlara sunan deneyimli redaktör Rıfat Bali önsözünde şöyle diyor: “Eli Şaul, Türkiyeli bir Yahudi’dir.” (Şaul, 9) Bu basit cümleyle Bali, Şaul’un anıları boyunca altını çize çize tekrar ettiği ‘Türk addedilmeme’ halinin devamını işaret ederken çözüm niteliğindeki Türkiyeli kavramını sunuyor.  

Balat'ta seyyar börekçi, 1930 | Instagram, Istanbul, Sokak
Balat’ta bir börekçi, 1930lar

Balat’taki Yahudi yaşamını anlatmakla başlayan 1916 doğumlu Şaul’un üslubu içten ve esprili – okuru kendi kendine gülümsetecek birçok kısım var. Yalın bir dille aktardığı anılarında Balat’ın karakterlerini tanıtırken mahallesindeki ciddi sefaleti anlatmaktan kaçmıyor. Bu isimlerden Kulübedeki Avram işporta olarak ancak küflü portakal satabiliyormuş. Ancak Balat Yahudileri öylesine fakirmiş ki küflü portakal alanların çok olduğunu söylüyor (45).

Türkiye’de Türk Olmama ‘Suçu’

Kitabın belki de temel sorunsalı Türk olma isteği ile Türk kabul edilmeme arasındaki açmaz. Şaul, bugünün önde gelen Yahudilerinin cesaret edemediği bir dürüstlükle Türkiye’de “milliyetçiliğin, ırkçılıktan katiyen farkı olmadığı[nı]” defalarca söylüyor (29, 49, 125). Bunun en bariz kanıtını olarak Türk (eşit, birinci sınıf vatandaş) addedilmeyen gayrimüslimleri gösteriyor. Yeni ulusal kimliğin temellerinin de farkında: “Müslümanların yani Türklerin” diye açıklıyor kendini (26). Bu Türklük sözleşmesinin kendine açık olmadığını da biliyor: “Tek parti devrinde Türkiye’de bir Yahudi polis, bekçi, devlet memuru, nahiye veya kaza katibi, bir Türk bankasının memuru, bir hükümet dairesinin memuru ilah olamazdı.” (47) Nitekim bu durumda hiçbir değişiklik olmamıştır. Mesela eşinin iş hayatına engel olan hastabakıcıların Türk olması zorunluluğu 1965 (!) yılında kanundan çıkartılsa da hem gayrimüslimlerin sayısının iyice azalması hem de pratikte bu zorunluluğun devam etmesiyle kamunun kapıları hala Eli gibilere kapalıdır.

Bu konudaki tespitleri kuvvetli ve maalesef devam eden sorunlardır. Siyasi konularda Türklerle de konuşan, arkadaşlık eden bir Yahudi olarak Eli Şaul hem okura hem de kendine hatırlatır: “En medeni ve en okumuş bir arkadaş bile günün birinde … aslen Türk olmadığımı yüzüme fırlatmaktan çekinmez.” (110) Türk olmadığı hatırlatanlara göre onlar varken “sana ancak susmak icap ettiğini” de söylerler. Bu ‘arkadaşlar’ “beni methederken “bu bildiğin yahudilerden değildir” der” (110). Bu zihniyeti Eli Şaul gazetelerde de gözlemler. Mesela azınlık okullarının kapatılmasının gazetelerde zafer olarak kutlanmasını hatırlatıyor (123). Hala süren Yahudi-Musevi karmaşasını da o uzun zaman önce basitçe açıklamış:

“Türkiye’de Yahudi bizim kaba ismimizdir. Bizi methetmek için … Musevi kelimesi kullanılır. İyi bir şey yaptığımızda Musevi, “Hırsızlıktan, yankesicilikten bahsedilince hemen Yahudi oluruz.”

(113)

Pogrom, 20 Kura, Aksan

Ayrımcılık sanat dünyasında da gözüne çarpar: Şehir tiyatrosu piyeslerinde Rum, Ermeni ve Yahudilerin aksan ve isimlerinin (Arşak Palabıyıkyan) alay konusu olmasını eleştirir. Azınlıklar hem Türkçe konuşamadıkları için aşağılanıyor, Türkçe konuştuklarında da aksanları yüzünden alay konusu oluyorlardı. Hatta gayrimüslimler olmasa mizah gazetelerine malzeme kalmayacağını söyleyerek şaka yapar. (27) Bu sıkıntı da yakın zamanda Ali Poyrazoğlu’nun oynadığı bir Ermeni karakterde kendini tekrar göstermişti.Genç yaştan ırkçılığı etrafında irili ufaklı örneklerle görür: abisi parasız amele olarak 20 Kura askere alınır (9), Trakya’da pogromdan kaçıp gelenleri etrafına yerleşip, komşu ve okul arkadaşları olur. Pogromdan kaçan fakirlere Kızılay’ın yardım etmediğini, bunun açıkça ırkçılık olduğunun da adını koyar (29).

Varlık Vergisi Kabusu ve Aşkale

Artin Berbatian على تويتر: "1943 tarihli Cumhuriyet Gazetesi. Ödeme  yapmayan 31 kişinin daha Aşkale Toplama Kampı'na gönderileceğinin haberi.  https://t.co/U5gtreiGft"
Aşkale’ye yollananlara dair bir gazete haberi

Ancak bu farkındalığına rağmen (“Bir gayrimüslim ne yaparsa yapsın Türk addedilmez,” 109) kitap boyunca vatana bağlılığını ve Atatürk sevgisini kanıtlama uğraşı da hissedilir. Bu çelişki özellikle Varlık Vergisi’nin anlatıldığı kısımda trajik bir hal alır. Eşi Yıldız, ailesinin İzmir’deki Varlık Vergisi kabusunu anlatırken mal müdürlüğü, polis, haciz memuru gibi kurumların memurlarına ailesinin fakir olduğunu, bu borcu ödemelerinin mümkün olmadığını söyler. Bu yakarışların hepsinde nasıl evde Türkçe konuştuklarını, Atatürk’e olan sevgilerini ve Rumların aksine nasıl Yunan işgaline karşı olduklarını tekrarlar. Ancak bu Türklük kanıtlama çabası hiçbir mecrada fayda etmez. İstanbul’a kaçsa da Yıldız Özonur’un babası, yani ailenin asıl vergi mükellefi, yakalanır ve ailesine veda edemeden Aşkale çalışma kampına yollanır. Bu korkunç deneyime rağmen Yıldız hikayesini ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ ibaresiyle bitirir (85-90). Irkçılıkla bu kadar yüz yüze geldikten, kimseden merhamet görmedikten sonra hala Türk olma isteği baskındır. Yıldız gibi Eli de bu Türklüğünü kanıtlama refleksini sık sık gösteriyor (180).

1950’de İsrail’e göç eden diş hekimi Eli Şaul’un aklında Varlık Vergisi deneyimi büyük bir yer tutar. Yasanın yürürlükte olduğu süre boyunca askerdedir ancak arkadaşlarından mektupla haberler alır. Bir Yahudi arkadaşı “Peder her gün ağlıyor. Altmış yaşında bir ihtiyar; Aşkale’ye selametle gidemez. Yolda muhakkak ölür” (92) derken bir Rum arkadaşı yüksek verilen vergi için “[Babam] Aşkale’de galiba hayatıyla ödeyecek” der (94). Bu hikayelerin üzerine Şaul Aşkale’ye gönderilenler listelerini gazetelerden takip eder ve tek bir Müslüman’ın dahi yollanmadığını, çalışma kampına mahkûm edilenlerin hep Rum, Ermeni ve Yahudi olduğunu söyler. Bugün bile sıkça inkâr edilen bir gerçeği Şaul çekinmeden belirtir: “Varlık Vergisi sırf gayrimüslimleri ezmek için yapılmış bir vergiydi.” (97)

Askerlik ve Ardından Göç

Bu eziyete rağmen Şaul’un Türkiye’ye olan sevdası anılarının her köşesinde görülür. Özellikle Erzurum ve Ağrı’nın kasabalarında geçen askerliği sırasında tuttuğu günlüklerde ülkesinin fakirliği, gıda pahalılığı, zührevi hastalık, uyuz ve bitlerin yaygınlığı, otellerin kötülüğü, memurların yolsuzluğu ve rüşvetçiliği gibi konularda yakınır. Doğuda doğru düzgün yol ve hamam olmayışından, sabunun bile bir lüks olarak görülmesinden bahseder. Ülkesindeki fikir ve basın özgürlüğü eksikliği de Şaul’a dert olur (144-5).

İsrail-Filistin’e olan göç ve oradaki transit kamplarının sıkıntılarını da bugün Yahudi toplumunda nadir rastlanan bir cesaret ve açıklıkla anlatır. Eli Şaul’un anılarında değinilebilecek çok konu var. Yahudilerin CHP’ye olan tepkilerinden hatırı sayılır DP desteğine, Balat mahalle yaşantısından kesitlere ve göçe dair Eli Şaul’un anıları bir kaynak kitap. Erken Cumhuriyet’te Yahudileri anlamak için paha biçilmez bir anlatı. Ancak Eli Şaul bize tüm cevapları veremez. İşaret ettiği sıkıntılar devam ediyor. Türkiye’ye derinden bağlı, ancak Türklüğün kapılarının kapalı olduğu gerçeği onu İsrail’e yerleşmeye, ailesinin hayatını orada kurmaya çekmiştir. Yahudi toplumunun tek seçeneği bu mudur? Doğduğu, büyüdüğü ve sevdiği ülkeden bir derece mecburen ayrılmak? Her birey bunu ancak kendi adına cevaplayabilir ancak sıcak ve samimi anlatısıyla Eli Şaul’un bu sorularla cebelleşmesini okumak bize önceki dönemlerle ilgili fikir veriyor. Bu sorunlarla yüzleşenin ilk biz olmadığını hatırlatıyor.

İletişim Anı serisinden çıkan Eli Şaul: Balat’tan Bat Yam’a kitabının uzun süre önce baskısı tükendi. Umarım bu yazı İletişim’e bu önemli eseri tekrar yayınlamayı düşündürür. Kitabın İngilizce çevirisi Libra Yayınları‘ndan 2012’de basıldı.

5 comments on “Eli Şaul: Balat’tan Bat Yam’a – Kitap Yorumu

  1. […] 1942’de bu gerçeğin herkes farkındaydı. O sırada yazdığı mektup ve notlarında Eli Şaul yasa hakkında şöyle diyor: “Varlık Vergisi sırf gayrimüslimleri ezmek için yapılmış bir […]

  2. […] 1942’de bu gerçeğin herkes farkındaydı. O sırada yazdığı mektup ve notlarında Eli Şaul yasa hakkında şöyle diyor: “Varlık Vergisi sırf gayrimüslimleri ezmek için […]

  3. […] 1942’de bu gerçeğin herkes farkındaydı. O sırada yazdığı mektup ve notlarında Eli Şaul yasa hakkında şöyle diyor: “Varlık Vergisi sırf gayrimüslimleri ezmek için yapılmış […]

  4. […] Anılarından” başlıklı iki sayfa. Burada Özbilge, Eli Şaul adlı bir Yahudi’nin “Balat’tan Bat-Yam’a” adlı anılarından uzunca bir alıntı yapıyor. Bu anı yazısında görülen şudur: […]

Comments are closed.