Arşiv Haberler

Madre Salonico: Ladino’yu Sahnede Yaşatmak – Melike Karaosmanoğlu

Bir zamanlar Selânik veyahut Yunancasıyla söyleyecek olursak Thessaloniki İber yarım adasından sürgüne gönderilen Sefarad Yahudilerinin hayatlarını yeniden kurduğu yerlerden biriydi. Yüzlerce sene sokaklarında çok çeşitli dillerin yankılandığı bu kozmopolit kent Yahudi İspanyolcası olan Ladino’nun da evlerinden biri olmuştu. Elbette ki Ladino Selânik’te sadece sözlü değil yazılı olarak da hatırı sayılır ölçüde varlık göstermiştir. Zira çok çeşitli dergi ve gazetelerin basıldığı bir kentti Selânik ve kendine has bir yer edinmişlikle “Küçük Kudüs” diye anılırdı. Tâ ki Holokost başlayıncaya dek.

Geçtiğimiz günlerde onlarca yıldan sonra Judeo-Espanyol Selânik şehrinde yeniden yüksek sesle duyulmaya başlandı. Sokakta değildi bu sefer belki ama tiyatro sahnesine çıkmıştı Ladino. Madre Salonico ismiyle bir müzikal olarak izleyicisiyle buluşan eseri Selanikli Yahudi antolojist Leon A. Nar kaleme aldı, Atinalı Yahudi yönetmen Viktor Arditti ise sahneye taşıdı. Ladino ve Yunanca’nın iç içe geçtiği eser Yunanistan Ulusal Operası’nın Alternatif Sahnesi’nde hayat buldu. Bu etkileyici yapım, Ladino şarkılarla bezeli. Geçtiğimiz Nisan ayında altı özel gösterimle seyircisine kavuşan Madre Salonico, hem acısı tatlısıyla kültürel belleği canlandırıyor, hem de aslında yok olmaya yüz tutmuş bir dilin yaşama tutunma çabasının aslında bir direniş olduğunu ilan ediyor.

Başrollerde Eleni Ouzounidou ve Leonardos Batis’in yer aldığı oyun, New York’ta yaşayan üçüncü kuşak göçmen Ido ile bir zamanların ünlü şarkıcısı olan büyükannesi Zana’nın hafızayla örülü yolculuğunu merkezine alıyor. Zana “geçmişin hayaletleriyle” gençliğinin şarkılarını yeniden seslendiriyor. Mazi ile bugünü birbirine bir ip gibi bağlayan şey ise Ladino. Öte yandan başrol oyuncusu Zana karakteriyle göçmenlik, ırkçılığın hedefi olmak, unutmaya karşı hatırlamak gibi temalar da yine oyunun merkezinde yer alıyor.

Madre Salonico, Yunan sahnesinde çok az işlenmiş bir konuyu tiyatronun gücüyle gün yüzüne çıkarmış oldu: Selanikli Sefaradların kayıp dili, kültürü ve yaşanmışlıkları. Bu açıdan çok önemli bir çalışma olduğu su götürmez. Şehrin hatıralarını ve soykırımın travmasını duyguyla, sanatla ve şarkıyla kavrayan bir anlatı oluşturulmak istenmiş. Eser aidiyetin, dilin ve kimliğin izinde sordurmaya çalışmış şu soruyu:
“Bir Sefarad’ın memleketi neresidir?”
Her ne kadar henüz izleme şansı bulmasam da Madre Salonico’nun sadece kulaklara değil, belleğe de hitap ettiği aşikar.

Ne dersiniz acaba unutulmaya yüz tutmuş bu dil sahnede kendine bir sığınak bulmuş olabilir mi?