Arşiv Makaleler

İsrail-Hamas Ateşkesi Sürdürülebilir Bir Anlaşma Değil – Soli Özel

Pazar günü üç sivil kadının serbest bırakılmasıyla İsrail ve Hamas arasındaki üç aşamada tamamlanması gereken ateşkesin ilk aşaması ufak tefek aksamalara rağmen başladı ve halen sürüyor. Her hafta rehineler serbest bırakıldıkça İsrail de kendi hapishanelerinde mahkûm olarak tuttuğu Filistinlileri serbest bırakıyor.

Bu ilk aşama altı hafta sürecek ve sonunda Hamas, 98 rehineyi (ölü ya da diri) serbest bırakacak; İsrail ise toplamda 1.904 Filistinli mahkûmu serbest bırakmış olacak. Ancak, İsrail hapishanelerinde en önemli siyasi mahkûm olan Mervan Barguti bu mahkûmlar arasında değil.

Anlaşma, ABD, Katar ve Mısır’ın arabuluculuğuyla sağlandı. Katar ve Mısır, yıkılmış olan Gazze’nin yeniden inşasına daha sonraki aşamalarda değil, ilk aşamada başlamayı hedefliyorlarsa da bunun gerçekleşme ihtimali pek yüksek değil. Başkan Trump’ın Gazze’yi temizleyelim Filistinliler Ürdün ve Mısır’a gitsinler teklifi ise sadece bu iki ülkenin değil tüm Arap dünyasının ciddi tepkisiyle karşılaştı.

Çoğu yorumcu, anlaşmanın ikinci ve üçüncü aşamalarına geçilebileceğinden şüphe ediyor. Dış aktörlerden büyük bir baskı gelmezse İsrail hükümeti de rehinlerin serbest bırakılmasını bir güç gösterisine çeviren Hamas da süreci bozabilir. Zira böyle bir gelişme, her iki tarafın halklarının değilse de yöneticilerinin çıkarına olabilir.

Nitekim, Paul Pillar’ın yazdığı gibi, “Müzakereciler kısa vadeli bir uzlaşı uğruna daha zor meseleleri ertelediler.”

Gerçekte, anlaşmanın ilk aşaması nispeten kolay uygulanabiliyor ve tüm taraflara yıpratıcı çatışmadan bir nebze olsun nefes alma fırsatı tanıyor.

Rehineler ve mahkûmlar değiş tokuş edilirken, uzun süredir acı çeken ve yerinden edilmiş Gazzeliler için yüksek miktarda gıda, ilaç ve temel ihtiyaç malzemeleri akışı da sağlanıyor.

Altı haftalık ateşkesten sonra herhangi bir uzatma, gelecekteki müzakerelerin başarısına bağlı olacak. Anlaşmanın ikinci ve üçüncü aşamalarında, bazıları muhtemelen artık hayatta olmayan geri kalan rehinelerin gene belli sayıda mahkûm karşılığında serbest bırakılması bekleniyor.

Bu süreçte, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesi öngörülüyor. Ancak Başbakan Binyamin Netanyahu, geçmişte böyle bir sonuca sert şekilde karşı çıkmış, hedefin Hamas’ın yok edilmesi olduğunu söylemişti. Netanyahu kabinesindeki aşırı sağcılar açısından savaşı durdurmak bir yana, Gazze’nin boşaltılması ve Kuzey Gazze’nin tekrar İsrail yerleşimcilerine açılması gerekiyordu. Netanyahu’nun siyasi kariyeri de savaş ortamının sürmesine bağlı olduğundan gerçekten çatışmaların bitmesini istemediğini söyleyebiliriz.

İsrail ordusunun çekilmesi ve yeniden inşa planları gündemde olsa da şu an için bunlar sadece hedef olarak belirtildi. Sürecin nasıl ilerleyeceği net bir şekilde formüle edilmiş değil.

İroni mi, Trajedi mi?

Biden yönetiminin nihayet bu zorlu ateşkes pazarlıklarını bir anlaşmayla sonuçlandırmasında başkan seçilmiş Donald Trump’ın ekibinin müdahalesi ve taraflara yönelik sert uyarılarının etkili olduğu yaygın bir görüş.

Anlaşmadaki ironik ya da trajik durum ise, Mayıs ayında dönemin ABD Başkanı Joe Biden tarafından ilan edilen ve İsrail’in başta kabul ettiği bir ateşkes anlaşmasının uygulanamamış olması. Şimdiki anlaşma, önceki anlaşmanın neredeyse tüm temel unsurlarını içeren bir metin.

Trump, göreve başlarken bu krizin devam etmesini istemediğini açıkça belirtti. Nitekim, başkanlık yemin töreni Orta Doğu’daki Lübnan ve Gazze savaşlarının ateşkes anlaşmaları nedeniyle durmasından sonra gerçekleşti. Ancak, Trump’ın göreve başladıktan sonra Gazze konusunda yaptığı ilk açıklamalar ve aldığı kararlar, tarafları anlaşmaya zorlamasına rağmen, bu süreci tam anlamıyla sahiplendiği izlenimini vermedi.

Göreve geldiği ilk gün gazetecilere “Gazze ateşkesinin süreceğinden emin değilim” diyerek, “Bu bizim savaşımız değil; onların savaşı” ifadesini kullandı.

Trump’ın ilk icraatlarından biri, 90 gün boyunca tüm dış yardımları askıya almak oldu. Bu kararın, çok taraflı kuruluşlara yapılan ABD bağışlarına bağımlı Filistinlilerin hayatını daha da zorlaştıracağına kuşku yok.

Ayrıca Trump, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Galant hakkında tutuklama emri çıkarması üzerine UCM’ye yönelik yaptırımları yeniden uygulamaya koydu. Biden yönetimi tarafından şiddet yanlısı Yahudi yerleşimcilere karşı getirilen yaptırımları kaldırdı ve İsrail ordusuna 1.000 kg’lik bombaların sevkiyatını yeniden başlatma kararı aldı.

Ateşkes anlaşmasının ardından şiddet dalgası Batı Şeria’da giderek yoğunlaştı. İsrail ordusu radikal hareketlerin güçlü olduğu Cenin kentine askeri operasyonlar düzenlerken, teröre düşkün Yahudi yerleşimciler çeşitli köylere ve yerleşim birimlerine saldırılarını sürdürdüler, araçları ve konutları yaktılar. Bu yapılanlara ABD yönetiminin hiç ses çıkarmaması İsrail’in Batı Şeria’da serbestçe hareket etmesinin ateşkes anlaşmalarına bağlı bir örtülü mutabakat olup olmadığını akıllara getiriyor.

Temel Sorun Devam Ediyor

Gazze’de rehinelerin teslimi sırasında tüm dünyanın tanık olduğu sahneler, Hamas’ın askeri kanadının ağır kayıplar vermesine rağmen, güvenliği sağlama ve insani yardımları dağıtma konusunda yeniden kontrolü eline aldığını gösteriyor.

Bu da örgütün tamamen yenilmediği ve yok edilmediği izlenimini veriyor. Nitekim, görev süresi sona ermekte olan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, son basın toplantısında Hamas’ın kaybettiği kadar savaşçıyı yeniden kazanabildiğini açıkladı.

Hamas, güçlerini yeniden toplayarak altyapısını kısmen onardı ve İsrail hava kuvvetlerinin yok ettiği tünellerin bazı bölümlerine alternatif geçiş yolları kazdı. Öte yandan İsrail’de, görev çağrısına cevap vermeyi reddeden yedek askerlerin sayısı artıyor.

Tüm bu gelişmeler, temel bir gerçeğe işaret ediyor: Filistinliler, Gazze veya Batı Şeria’dan zorla çıkarılamadığı sürece, İsrail’in Filistin meselesine siyasi bir çözüm bulma zorunluluğu da devam edecek.

Trump yönetiminin, ulaşılması zor bir hedef olduğu kanıtlanan bu meseleye zaman ve enerji harcamak isteyip istemeyeceği şüpheli. Bu hafta yapılacak Trump-Netanyahu görüşmesi bu bakımdan kritik bir öneme sahip. Trump bir yandan Filistinliler Gazze’den ayrılıp Ürdün ve Mısır’a gitsin diyor. İsrail’e koşulsuz destek verecek gibi gözüküyor. Ama öte yandan da bir Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesinin mimarı da olmak istiyor. Suudi Arabistan’ın böyle bir adım atmak için öne sürdüğü koşul ise İsrail’in yanında Filistin devletinin kurulmasına yönelik inandırıcı bir planın masada olması. 

Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşme öncesinde ciddi bir iki devletli çözüm şartı talebine bağlı kalırsa, Trump yönetiminin İsrail-Filistin dramının bir sonraki aşamalarına ilgi göstereceği öngörülebilir. İsrail siyasetinin daha doğrusu iktidarı kaybetmekten, hakkındaki davalar nedeniyle korkan Netanyahu’nun Gazze’de nasıl bir siyasi çözüm istediğini bile söylemekten kaçınırken, iki devletli bir çözüme olumlu bakması ise imkansız değilse bile hayli zor gözüküyor. 

Soli Özel, şu anda Viyana’daki IWM (Institute für die Wissenschaften vom Menschen) bünyesinde misafir araştırmacı olarak görev yapmaktadır. Daha önce Yale Üniversitesi, Harvard Üniversitesi, Northwestern Üniversitesi ve Sciences-Po Paris ve Menton’da konuk öğretim üyesi olarak dersler vermiştir.

Fotoğraf: Ramadan Abed/Reuters