Bugün, Gazze Savaşı’nın birinci yıl dönümüne girerken, bu acımasız çatışmanın sadece Gazze ve İsrail’de değil, tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da derin siyasi ve toplumsal izler bıraktığını görüyoruz. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e gerçekleştirdiği benzeri görülmemiş saldırısında yaklaşık 1.200 kişi hayatını kaybetti ve 251 kişi rehin alındı. Aradan geçen bir yılın ardından bu rehinelerin 97’sinin hâlâ esir olabileceği tahmin ediliyor.. Bu saldırıya yanıt olarak, Netanyahu’nun başını çektiği sağ koalisyon, Hamas’ı yok etmek amacıyla olduğunu iddia ettiği bir işgal operasyonu başlattı. Bugün hava saldırıları ve karadan işgal halen devam ederken, Gazze’deki insani kriz her geçen gün daha da derinleşiyor.
Gazze Şeridi yaklaşık yirmi yıldır İsrail ablukası altındaydı ve bu geçen yılın ardından yaşamı mümkün kılan tüm altyapısını büyük oranda yitirdi. Savaşın başlangıcından bu yana Gazze’de on binlerce insan hayatını kaybetti; binlerce kişinin kayıp olduğu bölgede yıkılan binaların enkazında yüzlerce kişinin olduğu düşünülüyor. Bölgede insani durum gıda kıtlığı, salgın hastalıklar ve yaklaşık iki milyon insanın evlerinden edilmesiyle felaket boyutlarına ulaştı. Gazze’deki yapıların büyük bir kısmı ya hasar gördü ya da tamamen yok oldu; hayati öneme sahip altyapının yeniden inşasının bugün başlansa bile en az 2040’a kadar süreceği tahmin ediliyor. Geçtiğimiz ay Gazze Sağlık Bakanlığı, 31 Ağustos 2024 itibarıyla yaşamını yitiren 41 bin kişinin isimlerini içeren bir liste yayımladı. Ölenlerden 11.355’i çocuk. Ölenlerin 710’u bir yaşından küçük. Bu bebekler, İsrail’in vahşi saldırısı sırasında doğup bu zulmün doğrudan bir sonucu olarak öldüler.
Savaşın birinci yılına girerken uluslararası toplumun bu çatışmayı durdurma çabaları ise yetersiz kaldı. Güney Afrika’nın soykırım iddiasıyla açtığı dava ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan kararlar etkisiz kaldı. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı’nın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Hamas lideri Yahya Sinwar için tutuklama kararı çıkarmak üzere harekete geçmesi bile artık bir değer taşımıyor. İsrail, ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin koruması altında Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’da sivil hedefleri umursamadan vurmaya devam ediyor.
Bölgedeki şiddetin, İsrail ve İran arasında doğrudan bir çatışma riskini hiç olmadığı kadar artırdığı da açık. Son olarak İran, İsrail’e yaklaşık 200 balistik füze fırlattı. Yemen’deki Husiler, İsrail’e füze fırlatmanın yanı sıra Kızıldeniz ve Bab el-Mendeb Boğazı’ndaki batılı gemilere düzenli olarak saldırılarda bulunuyor. İsrail-Lübnan sınırında her gün yaşanan çatışmalarson bir yıl içinde düşük yoğunlukta gitmiş olsa da, bugünden bakınca olanların daha geniş çaplı bir savaşın ön habercisi niteliğinde okunması gerektiği aşikâr. İsrail’in, Eylül ayında Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ı öldürmesi ve ardından Lübnan’ın güneyine kara harekâtı başlatması sonrasında bu olasılık daha da yükseldi.
26 Eylül itibarıyla, İsrail’in kuzey sınırında devam eden çatışmalar sonucu güney Lübnan’da yaklaşık 200 bin kişi, kuzey İsrail’de ise 60 binden fazla insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Çatışmalar yalnızca Gazze ve Batı Şeria’yı değil, tüm bölgeyi bir ateş çemberine çevirmiş durumda.
UNRWA (Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı) çalışanları da İsrail’in uluslararası topluma bakışını özetlercesine, şu ana kadar en az 224 UNRWA çalışanını kaybettiğini açıkladı. UNRWA İletişim Direktörü Juliette Touma, “Bu kayıplar, bir ajans olarak bizi çok zor duruma düşürdü çünkü acil durum görevlilerimizi, doktorlarımızı, hemşirelerimizi, eczacılarımızı, lojistik personelimizi, güvenlik görevlilerimizi, öğretmenlerimizi ve sosyal hizmet uzmanlarımızı yitirdik.” dedi. Yıkılmamış tek okulu kalmayan Gazze’de yaşamını yitirenler arasında bine yakın sağlık çalışanı ve binden fazla öğretmen bulunuyor.
Siyasi ve Toplumsal Etkiler:
Gazze’de yaşanan yıkım, Filistin toplumunun tarihindeki en kanlı olaylardan biri olarak kabul ediliyor. Filistinlilerin yaşam alanlarını ve geleceklerini yok eden bu savaş, aynı zamanda ikinci dünya savaşı sırasında şekillenmiş olan uluslararası toplumsal mekanizmaların çoktan anlamını yitirdiği yeni bir dünyanın simgesi haline geldi. Uluslararası dengelerin yanı sıra, İsrail’in saldırılarının boyutu, kısa ve orta vadede bir çözüm bulunmasını giderek imkânsız hale getiriyor. Kısacası, işlerin “iyiye gitmeden önce daha kötü olma” ihtimalinin yüksek olduğu, karanlık bir dönemde yaşıyoruz.
Filistin’in tüm saygın uluslararası kurumlarca soykırım olarak görülen İsrail işgali altında neler yaşadığı aşikâr. Sağ militer bir siyasi ideolojinin fetih arzusu ile kabarmış şehveti içindeki İsrail, bu süreçte yalnızca ölümler ve ekonomik kayıplarla karşı karşıya değil gibi görünüyor. Her ne kadar ABD sayesinde cezasız bir şekilde suç işlemeye devam etse de, İsrail Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum nezdindeki itibarını büyük oranda yitirdi. Genç nesillerin gözünde İsrail kendini mazlum olarak gösterse de, zalim bir güç olarak görülüyor. İki devletli çözümün masadan kalkmasıyla, İsraillilerin önünde iki seçenek bulunuyor: Ya Yahudi devleti olma iddiasından vazgeçecekler ya da demokratik bir devlet sistemine sahip olduklarına dair iddialarını bir kenara bırakacaklar. İsrail’in, Gazze’de devam eden etnik temizliğin yanı sıra Batı Şeria’da yerleşimcilik faaliyetlerine hız vermesi, bu ikilem karşısında demokrasiye daha fazla sırt çevirdiğini gösteriyor.
Gazze’de yaşananlar sadece Filistin halkının değil, tüm dünyanın vicdanını yaralıyor. Bu savaşı durdurmak için uluslararası toplumun daha kararlı ve etkili adımlar atması şart. Aksi takdirde, bölgedeki şiddet yalnızca daha fazla ölüm, daha fazla yıkım ve daha fazla çaresizlik doğuracak.
Bugün, Gazze Savaşı’nın birinci yıl dönümüne girerken, bu acımasız çatışmanın sadece Gazze ve İsrail’de değil, tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da derin siyasi ve toplumsal izler bıraktığını görüyoruz. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e gerçekleştirdiği benzeri görülmemiş saldırısında yaklaşık 1.200 kişi hayatını kaybetti ve 251 kişi rehin alındı. Aradan geçen bir yılın ardından bu rehinelerin 97’sinin hâlâ esir olabileceği tahmin ediliyor.. Bu saldırıya yanıt olarak, Netanyahu’nun başını çektiği sağ koalisyon, Hamas’ı yok etmek amacıyla olduğunu iddia ettiği bir işgal operasyonu başlattı. Bugün hava saldırıları ve karadan işgal halen devam ederken, Gazze’deki insani kriz her geçen gün daha da derinleşiyor.
Gazze Şeridi yaklaşık yirmi yıldır İsrail ablukası altındaydı ve bu geçen yılın ardından yaşamı mümkün kılan tüm altyapısını büyük oranda yitirdi. Savaşın başlangıcından bu yana Gazze’de on binlerce insan hayatını kaybetti; binlerce kişinin kayıp olduğu bölgede yıkılan binaların enkazında yüzlerce kişinin olduğu düşünülüyor. Bölgede insani durum gıda kıtlığı, salgın hastalıklar ve yaklaşık iki milyon insanın evlerinden edilmesiyle felaket boyutlarına ulaştı. Gazze’deki yapıların büyük bir kısmı ya hasar gördü ya da tamamen yok oldu; hayati öneme sahip altyapının yeniden inşasının bugün başlansa bile en az 2040’a kadar süreceği tahmin ediliyor. Geçtiğimiz ay Gazze Sağlık Bakanlığı, 31 Ağustos 2024 itibarıyla yaşamını yitiren 41 bin kişinin isimlerini içeren bir liste yayımladı. Ölenlerden 11.355’i çocuk. Ölenlerin 710’u bir yaşından küçük. Bu bebekler, İsrail’in vahşi saldırısı sırasında doğup bu zulmün doğrudan bir sonucu olarak öldüler.
Savaşın birinci yılına girerken uluslararası toplumun bu çatışmayı durdurma çabaları ise yetersiz kaldı. Güney Afrika’nın soykırım iddiasıyla açtığı dava ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan kararlar etkisiz kaldı. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı’nın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Hamas lideri Yahya Sinwar için tutuklama kararı çıkarmak üzere harekete geçmesi bile artık bir değer taşımıyor. İsrail, ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin koruması altında Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’da sivil hedefleri umursamadan vurmaya devam ediyor.
Bölgedeki şiddetin, İsrail ve İran arasında doğrudan bir çatışma riskini hiç olmadığı kadar artırdığı da açık. Son olarak İran, İsrail’e yaklaşık 200 balistik füze fırlattı. Yemen’deki Husiler, İsrail’e füze fırlatmanın yanı sıra Kızıldeniz ve Bab el-Mendeb Boğazı’ndaki batılı gemilere düzenli olarak saldırılarda bulunuyor. İsrail-Lübnan sınırında her gün yaşanan çatışmalarson bir yıl içinde düşük yoğunlukta gitmiş olsa da, bugünden bakınca olanların daha geniş çaplı bir savaşın ön habercisi niteliğinde okunması gerektiği aşikâr. İsrail’in, Eylül ayında Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ı öldürmesi ve ardından Lübnan’ın güneyine kara harekâtı başlatması sonrasında bu olasılık daha da yükseldi.
26 Eylül itibarıyla, İsrail’in kuzey sınırında devam eden çatışmalar sonucu güney Lübnan’da yaklaşık 200 bin kişi, kuzey İsrail’de ise 60 binden fazla insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Çatışmalar yalnızca Gazze ve Batı Şeria’yı değil, tüm bölgeyi bir ateş çemberine çevirmiş durumda.
UNRWA (Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı) çalışanları da İsrail’in uluslararası topluma bakışını özetlercesine, şu ana kadar en az 224 UNRWA çalışanını kaybettiğini açıkladı. UNRWA İletişim Direktörü Juliette Touma, “Bu kayıplar, bir ajans olarak bizi çok zor duruma düşürdü çünkü acil durum görevlilerimizi, doktorlarımızı, hemşirelerimizi, eczacılarımızı, lojistik personelimizi, güvenlik görevlilerimizi, öğretmenlerimizi ve sosyal hizmet uzmanlarımızı yitirdik.” dedi. Yıkılmamış tek okulu kalmayan Gazze’de yaşamını yitirenler arasında bine yakın sağlık çalışanı ve binden fazla öğretmen bulunuyor.
Siyasi ve Toplumsal Etkiler:
Gazze’de yaşanan yıkım, Filistin toplumunun tarihindeki en kanlı olaylardan biri olarak kabul ediliyor. Filistinlilerin yaşam alanlarını ve geleceklerini yok eden bu savaş, aynı zamanda ikinci dünya savaşı sırasında şekillenmiş olan uluslararası toplumsal mekanizmaların çoktan anlamını yitirdiği yeni bir dünyanın simgesi haline geldi. Uluslararası dengelerin yanı sıra, İsrail’in saldırılarının boyutu, kısa ve orta vadede bir çözüm bulunmasını giderek imkânsız hale getiriyor. Kısacası, işlerin “iyiye gitmeden önce daha kötü olma” ihtimalinin yüksek olduğu, karanlık bir dönemde yaşıyoruz.
Filistin’in tüm saygın uluslararası kurumlarca soykırım olarak görülen İsrail işgali altında neler yaşadığı aşikâr. Sağ militer bir siyasi ideolojinin fetih arzusu ile kabarmış şehveti içindeki İsrail, bu süreçte yalnızca ölümler ve ekonomik kayıplarla karşı karşıya değil gibi görünüyor. Her ne kadar ABD sayesinde cezasız bir şekilde suç işlemeye devam etse de, İsrail Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum nezdindeki itibarını büyük oranda yitirdi. Genç nesillerin gözünde İsrail kendini mazlum olarak gösterse de, zalim bir güç olarak görülüyor. İki devletli çözümün masadan kalkmasıyla, İsraillilerin önünde iki seçenek bulunuyor: Ya Yahudi devleti olma iddiasından vazgeçecekler ya da demokratik bir devlet sistemine sahip olduklarına dair iddialarını bir kenara bırakacaklar. İsrail’in, Gazze’de devam eden etnik temizliğin yanı sıra Batı Şeria’da yerleşimcilik faaliyetlerine hız vermesi, bu ikilem karşısında demokrasiye daha fazla sırt çevirdiğini gösteriyor.
Gazze’de yaşananlar sadece Filistin halkının değil, tüm dünyanın vicdanını yaralıyor. Bu savaşı durdurmak için uluslararası toplumun daha kararlı ve etkili adımlar atması şart. Aksi takdirde, bölgedeki şiddet yalnızca daha fazla ölüm, daha fazla yıkım ve daha fazla çaresizlik doğuracak.
Paylaş: