Almanya’da İsrail’in Gazze politikasını eleştiren çok sayıda Yahudi düşünür ve sanatçı “antisemitizm”le suçlanıyor. Bazı Yahudi düşünürlere göre ise Berlin, Yahudileri korumak adına “yanlış kişileri” hedef alıyor.
Kasım 2023’te Candice Breitz’ın Saarland Müzesi’nin Modern Galerisi’ndeki bir sergisi iptal edildi. Güney Afrikalı sanatçının Alman hükümetince “antisemitik” olarak değerlendirilen Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) hareketine ait bir mektuba imza koyduğunu öne süren organizatörler Breitz’la ilişkilendirilmek istemediklerini belirtti. Sanatçının Hamas’ın 7 Ekim’de düzenlendiği terör saldırılarını kınamaması da iptal kararının gerekçeleri arasında gösterildi.
Breitz daha sonra bu iki ithamın da gerçeği yansıtmadığını defelarca dile getirdi. 8 Ekim’de Berlin Uluslararası Edebiyat Festivali çerçevesinde düzenlenen Almanya’nın BDS’ye karşı tutumunun etkileri konulu bir panel tartırşmasında da bu açıklamayı yineledi. Boykotu demokratik bir hak olarak desteklese de kendisinin bir BDS destekçisi olmadığını ve bu hareketin hiçbir mektubuna imza koymadığını kaydetti.
Müzenin kararından önce sanatçı Instagram hesabından şöyle bir paylaşım yapmıştı: “Hamas’ı tamamen kınamak, bunu yaparken de (benim yaptığım gibi) aynı zamanda Filistin’in baskı, ayrımcılık ve işgalden özgürleşme mücadelesini desteklemek mümkün.” Breitz’in durumunu özellikle sembolik kılan bir başka nokta da sanatçının Yahudi olması.
Tartışma patlak verdiğinde Breitz şunları kaydetmişti: “Almanya tarafından platform dışı bırakılan ve fonları kesilen ilk Yahudi sanatçı olma gibi tuhaf bir ayrıcalığa sahip olabilirim ancak bundan etkilenen ilk Yahudi değilim. Geniş bir yelpazeden aktivistler, sanatçılar ve diğer kültür çalışanları büyük aceleyle ve McCarthyist bir gayretle katrana ve tüylere bulanıyor.”
Almanya’da Federal Meclis, BDS hareketini antisemitik ilan ederek kınayan yasayı kabul ettiğinden bu yana ülkedeki çeşitli kültür enstitüleri erken davranarak tartışmalardan ve antisemitizm suçlamalarından kaçınmak için daha önceden organizasyonlara davet edilmiş bazı isimlere yapılan davetleri geri çekiyor ya da ödüllerini iptal ediyor. Bu durum 2023’te Hamas’ın yaklaşık bin 200 İsraillinin ölümüne ve 200 İsraillinin rehin alınmasına neden olan saldırılarının ardından daha da çarpıcı hale geldi.
Hamas’ı doğrudan kınamadan İsrail’in Gazze’deki eylemlerini eleştiren bazı kişilerin antisemitizmle suçlanmaları da bu fenomene dahil. İsrailli yönetmen Yuval Abraham ve Filistinli meslektaşı Basel Adra geçen Şubat ayında Berlinale’de ödül alırken yaptıkları İsrail hükümetini eleştiren konuşmanın ardından bunu bizzat tecrübe ettiler.
Suçlamaların ardından İsrail’de ölüm tehditleri alan Abraham, Alman yetkilileri “antisemitizm” kavramının içini boşaltmakla eleştirdi. Yönetmen, “Almanya, Yahudileri korumak için tasarlanmış bir kavramı yalnızca Filistinlileri susturmak için değil, aynı zamanda işgali eleştiren Yahudileri ve İsraillileri de susturmak için silah olarak kullanıyor” ifadelerini kullandı.
Antisemitizmin araçsallaştırılmasına karşı çıkan ve gerçek antisemitizm olarak tanımladıklarıyla mücadele eden Yahudi liderliğindeki uluslararası organizasyon “Diaspora Birliği”nden de benzer uyarılar gelmekte.
Vakaların yüzde 25’inde Yahudi bireyler ya da gruplar hedef alınıyor
Diaspora Birliği, Almanya’daki antisemitizm iddialarına dayalı sansür ve platform dışı bırakma vakalarının bir listesini hazırlıyor. Birlik’in 2025’te internet üzerinden erişime açılması planlanan verileri, Almanya’nın bu tutumundan doğrudan Filistinlilerin ve daha geniş anlamda Müslüman ve/veya Arap topluluğunun etkilendiğini ortaya koymasının yanı sıra, oldukça orantısız bir sayıda Yahudi’nin de bu tutumdan etkilendiğini gösteriyor.
2023’te Diaspora Birliği tarafından belgelenen 84 platform dışı bırakma ya da etkinlik iptali vakasının yüzde 25’inde Yahudi bireylerin ya da Yahudilerin de içinde yer aldığı grupların hedef alındığı görülüyor. Bu istatistik, örgütün Almanya şubesinin direktörü Emily Dische-Becker tarafından DW’ye teyit edildi. Dische-Becker, Yahudi liderliğindeki bir kuruluş olarak Yahudileri etkileyen vakalardan muhtemelen daha doğrudan haberdar olduklarına dikkat çekti.
Yahudiler, Almanya’da nüfusun yüzde 1’inden azını oluşturuyor.
Almanya’nın antisemitizm tanımı ne?
Almanya’nın 2019 tarihli BDS kararı, İsrail’e yönelik meşru eleştirileri “antisemitik” olarak nitelendirdiği için sıklıkla eleştirilen Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA) tarafından belirlenen antisemitizm çalışma tanımına dayanıyor. İttifak’ın tanımı, mevcut İsrail politikalarının Nazi politikalarıyla karşılaştırılması ve Yahudi halkının kendi kaderini tayin hakkını örneğin İsrail devletinin varlığının ırkçı bir girişim olduğunu iddia ederek reddedilmesini içeriyor.
IHRA’nın tanımının baş yazarı ABD’li avukat Kenneth Stern dahi bu tanımı herhangi yasal aracın temeli olarak kullanılmasına karşı çıkıyor. Stern’in pozisyonu, Diaspora Birliği’nin listelediği, alternatif bir tanım olan 2021 tarihli Antimsetizm Üzerine Kudüs Deklerasyonu’nu öneren çok sayıda antisemitizm üzerine çalışan akademisyen tarafından destekleniyor.
Buna rağmen Federal Meclis, halihazırda İHRA’nın tanımını temel alan “Bir daha asla şimdi: Almanya’daki Yahudi yaşamının korunması, muhafaza edilmesi ve güçlendirilmesi” başlıklı başka bir karar tasarısı daha hazırlıyor. Almanya, diğer nedenlerin yanı sıra Nazi geçmişi sebebiyle İsrail’i desteklemeyi tarihi sorumluluğu olarak görüyor.
“Antisemitizm Almanya’ya göçmenler tarafından ithal edilmedi”
Ağustos ayının sonunda Alman Tageszeitung (taz) gazetesinde önde gelen Yahudi sanatçı ve entelektüellerin imzaladığı bir açık mektup yayınlandı. Mektup ilk yayınlandığından bu yana 150’den fazla imzaya ulaştı. Söz konusu mektupta karar tasarısı hakkındaki endişelerini dile getiren imzacılar, “Almanya’daki Yahudi yaşamını koruma iddiasında olan karar taslağının bunun yerine onu tehlikeye atmayı vaat ettiğini” savunuyor. Mektupta ayrıca, taslağın sorunlarından birinin, ülkedeki en tehlikeli antisemitizm failleri olarak sanatçılara, öğrencilere ve göçmenlere odaklanması ve Yahudilere yönelik en yakın tehdidin sol politikalarla ilişkili kişilerden ve Almanya dışından gelenlerden geldiğini öne sürmesi olduğu dile getiriliyor.
Mektupta şu satırlara yer veriliyor: “Bu, antisemitizm ile İsrail hükümetine yönelik her türlü eleştirinin yanlış bir şekilde bir araya getirilmesine dayanan, gerçekliğin kötü niyetli bir şekilde çarpıtılmasıdır. Yahudiler olarak, taslağın antisemitizmin Nazizmin doğduğu yer olan Almanya’ya göçmenler tarafından ithal edildiği yönündeki önerisini özellikle reddediyoruz.”
“İyi Yahudi” “kötü Yahudi” kategorizasyonu mu yapılıyor?
Antisemitizm iddialarına ilişkin haberleri medyada tartışmalara yol açarak çeşitli iptallere neden olan ve Gazze’nin yok edilmesini teşvik eden provokatif bir görsel yayınlamasıyla tanınan Ruhrbarone adlı blogun editörü Stefan Laurin de Berlin Uluslararası Edebiyat Festivali’ndeki panele konuk oldu.
Candice Breitz’in panelde işaret ettiği gibi, Laurin’in 150’den fazla entelektüel ve sanatçının imza koyduğu mektuba yönelik kaleme aldığı tepki yazısı, imzacıların Yahudi olduğu gerçeğine değinmekten kaçınıyor. Laurin, onlardan daha ziyade muğlak biçimde “kültürel sahnenin antisemitik kısmının bir parçası” olarak bahsediyor.
Panel tartışmasında Laurin, Alman-Yahudi haftalık gazetesi Jüdische Allgemeine’ninbaş editörüPhilipp Peyman Engel’den bir alıntı yaparak çalışmalarını haklı çıkarmaya çalıştı. Engel, Die Welt gazetesine verdiği bir röportjda Müslümanların ve radikal solcuların aşırı sağdan daha önemli bir antisemit tehdit olduğunu söylemişti.
Ancak mektubun imzacıları da dahil olmak üzere pek çok Yahudi onunla aynı fikirde değil. Mektupta şu ifadelere yer veriliyor: “Ne Müslüman komşularımızdan ne de sanatçı, yazar ya da akademisyen dostlarımızdan korkuyoruz. Bizler, ulusal yabancı düşmanı korku ikliminden cesaret alan Neo-Nazilerin kitlesel toplantılarının da ortaya koyduğu üzere, giderek güçlenen sağcılardan korkuyoruz. Ülkenin en popüler ikinci siyasi partisi olan ve liderlerinin Nazi söylemleri kullandığı bilinen Almanya için Alternatif’ten (AfD) korkuyoruz. Kararda bu tehditten neredeyse hiç bahsedilmemekte, bunun yerine yabancılara ve azınlıklara odaklanılarak Almanya’daki Yahudilere yönelik en büyük tehlikeden utanç verici bir şekilde uzaklaşılmaktadır. Bu, Almanya’nın geçmişinin üstesinden henüz gelemediğinin bir kanıtıdır.”
Breitz, Laurin’in Peyman Engel’in görüşünü diğer 150’den fazla Yahudi düşünür tarafından açıkça ifade edilen görüşe tercih etmesine tepki olarak “Yahudiler de diğer tüm insanlar gibi siyasi olarak çeşitlilik arz etmekte” ifadelerini kullanıyor ve Laurin’in seçici yaklaşımını, muhalif sesleri bastırmak için “iyi Yahudiler” ve “kötü Yahudiler” arasında bir ayrımın yaratıldığı Almanya’daki rahatsız edici dinamiğin bir parçası olarak eleştiriyor.
Bu kategorizasyon, Granta dergisinin Kasım 2023 sayısında yayımlanan bir söyleşide İngiliz-İsrailli profesör Eyal Weizman tarafından da şiddetle kınanmıştı: “Kimin Yahudi olduğunu bir kez daha Almanya belirliyor, değil mi?” ifadelerini kullanan Weizman sözlerini şöyle sürdürmüştü: “Alman devletinin gerçekten kimin Yahudi olduğunu, neyin meşru bir Yahudi pozisyonu olduğunu ve Yahudilerin nasıl tepki vermesi gerektiğini fiiilen sınıflandırma ironisi rezilliğin de ötesinde bir şey.”
Kaynak: DW
Almanya’da İsrail’in Gazze politikasını eleştiren çok sayıda Yahudi düşünür ve sanatçı “antisemitizm”le suçlanıyor. Bazı Yahudi düşünürlere göre ise Berlin, Yahudileri korumak adına “yanlış kişileri” hedef alıyor.
Kasım 2023’te Candice Breitz’ın Saarland Müzesi’nin Modern Galerisi’ndeki bir sergisi iptal edildi. Güney Afrikalı sanatçının Alman hükümetince “antisemitik” olarak değerlendirilen Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) hareketine ait bir mektuba imza koyduğunu öne süren organizatörler Breitz’la ilişkilendirilmek istemediklerini belirtti. Sanatçının Hamas’ın 7 Ekim’de düzenlendiği terör saldırılarını kınamaması da iptal kararının gerekçeleri arasında gösterildi.
Breitz daha sonra bu iki ithamın da gerçeği yansıtmadığını defelarca dile getirdi. 8 Ekim’de Berlin Uluslararası Edebiyat Festivali çerçevesinde düzenlenen Almanya’nın BDS’ye karşı tutumunun etkileri konulu bir panel tartırşmasında da bu açıklamayı yineledi. Boykotu demokratik bir hak olarak desteklese de kendisinin bir BDS destekçisi olmadığını ve bu hareketin hiçbir mektubuna imza koymadığını kaydetti.
Müzenin kararından önce sanatçı Instagram hesabından şöyle bir paylaşım yapmıştı: “Hamas’ı tamamen kınamak, bunu yaparken de (benim yaptığım gibi) aynı zamanda Filistin’in baskı, ayrımcılık ve işgalden özgürleşme mücadelesini desteklemek mümkün.” Breitz’in durumunu özellikle sembolik kılan bir başka nokta da sanatçının Yahudi olması.
Tartışma patlak verdiğinde Breitz şunları kaydetmişti: “Almanya tarafından platform dışı bırakılan ve fonları kesilen ilk Yahudi sanatçı olma gibi tuhaf bir ayrıcalığa sahip olabilirim ancak bundan etkilenen ilk Yahudi değilim. Geniş bir yelpazeden aktivistler, sanatçılar ve diğer kültür çalışanları büyük aceleyle ve McCarthyist bir gayretle katrana ve tüylere bulanıyor.”
“Almanya antisemitizm kavramının içini boşaltıyor” eleştirisi
Almanya’da Federal Meclis, BDS hareketini antisemitik ilan ederek kınayan yasayı kabul ettiğinden bu yana ülkedeki çeşitli kültür enstitüleri erken davranarak tartışmalardan ve antisemitizm suçlamalarından kaçınmak için daha önceden organizasyonlara davet edilmiş bazı isimlere yapılan davetleri geri çekiyor ya da ödüllerini iptal ediyor. Bu durum 2023’te Hamas’ın yaklaşık bin 200 İsraillinin ölümüne ve 200 İsraillinin rehin alınmasına neden olan saldırılarının ardından daha da çarpıcı hale geldi.
Hamas’ı doğrudan kınamadan İsrail’in Gazze’deki eylemlerini eleştiren bazı kişilerin antisemitizmle suçlanmaları da bu fenomene dahil. İsrailli yönetmen Yuval Abraham ve Filistinli meslektaşı Basel Adra geçen Şubat ayında Berlinale’de ödül alırken yaptıkları İsrail hükümetini eleştiren konuşmanın ardından bunu bizzat tecrübe ettiler.
Suçlamaların ardından İsrail’de ölüm tehditleri alan Abraham, Alman yetkilileri “antisemitizm” kavramının içini boşaltmakla eleştirdi. Yönetmen, “Almanya, Yahudileri korumak için tasarlanmış bir kavramı yalnızca Filistinlileri susturmak için değil, aynı zamanda işgali eleştiren Yahudileri ve İsraillileri de susturmak için silah olarak kullanıyor” ifadelerini kullandı.
Antisemitizmin araçsallaştırılmasına karşı çıkan ve gerçek antisemitizm olarak tanımladıklarıyla mücadele eden Yahudi liderliğindeki uluslararası organizasyon “Diaspora Birliği”nden de benzer uyarılar gelmekte.
Vakaların yüzde 25’inde Yahudi bireyler ya da gruplar hedef alınıyor
Diaspora Birliği, Almanya’daki antisemitizm iddialarına dayalı sansür ve platform dışı bırakma vakalarının bir listesini hazırlıyor. Birlik’in 2025’te internet üzerinden erişime açılması planlanan verileri, Almanya’nın bu tutumundan doğrudan Filistinlilerin ve daha geniş anlamda Müslüman ve/veya Arap topluluğunun etkilendiğini ortaya koymasının yanı sıra, oldukça orantısız bir sayıda Yahudi’nin de bu tutumdan etkilendiğini gösteriyor.
2023’te Diaspora Birliği tarafından belgelenen 84 platform dışı bırakma ya da etkinlik iptali vakasının yüzde 25’inde Yahudi bireylerin ya da Yahudilerin de içinde yer aldığı grupların hedef alındığı görülüyor. Bu istatistik, örgütün Almanya şubesinin direktörü Emily Dische-Becker tarafından DW’ye teyit edildi. Dische-Becker, Yahudi liderliğindeki bir kuruluş olarak Yahudileri etkileyen vakalardan muhtemelen daha doğrudan haberdar olduklarına dikkat çekti.
Yahudiler, Almanya’da nüfusun yüzde 1’inden azını oluşturuyor.
Almanya’nın antisemitizm tanımı ne?
Almanya’nın 2019 tarihli BDS kararı, İsrail’e yönelik meşru eleştirileri “antisemitik” olarak nitelendirdiği için sıklıkla eleştirilen Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA) tarafından belirlenen antisemitizm çalışma tanımına dayanıyor. İttifak’ın tanımı, mevcut İsrail politikalarının Nazi politikalarıyla karşılaştırılması ve Yahudi halkının kendi kaderini tayin hakkını örneğin İsrail devletinin varlığının ırkçı bir girişim olduğunu iddia ederek reddedilmesini içeriyor.
IHRA’nın tanımının baş yazarı ABD’li avukat Kenneth Stern dahi bu tanımı herhangi yasal aracın temeli olarak kullanılmasına karşı çıkıyor. Stern’in pozisyonu, Diaspora Birliği’nin listelediği, alternatif bir tanım olan 2021 tarihli Antimsetizm Üzerine Kudüs Deklerasyonu’nu öneren çok sayıda antisemitizm üzerine çalışan akademisyen tarafından destekleniyor.
Buna rağmen Federal Meclis, halihazırda İHRA’nın tanımını temel alan “Bir daha asla şimdi: Almanya’daki Yahudi yaşamının korunması, muhafaza edilmesi ve güçlendirilmesi” başlıklı başka bir karar tasarısı daha hazırlıyor. Almanya, diğer nedenlerin yanı sıra Nazi geçmişi sebebiyle İsrail’i desteklemeyi tarihi sorumluluğu olarak görüyor.
“Antisemitizm Almanya’ya göçmenler tarafından ithal edilmedi”
Ağustos ayının sonunda Alman Tageszeitung (taz) gazetesinde önde gelen Yahudi sanatçı ve entelektüellerin imzaladığı bir açık mektup yayınlandı. Mektup ilk yayınlandığından bu yana 150’den fazla imzaya ulaştı. Söz konusu mektupta karar tasarısı hakkındaki endişelerini dile getiren imzacılar, “Almanya’daki Yahudi yaşamını koruma iddiasında olan karar taslağının bunun yerine onu tehlikeye atmayı vaat ettiğini” savunuyor. Mektupta ayrıca, taslağın sorunlarından birinin, ülkedeki en tehlikeli antisemitizm failleri olarak sanatçılara, öğrencilere ve göçmenlere odaklanması ve Yahudilere yönelik en yakın tehdidin sol politikalarla ilişkili kişilerden ve Almanya dışından gelenlerden geldiğini öne sürmesi olduğu dile getiriliyor.
Mektupta şu satırlara yer veriliyor: “Bu, antisemitizm ile İsrail hükümetine yönelik her türlü eleştirinin yanlış bir şekilde bir araya getirilmesine dayanan, gerçekliğin kötü niyetli bir şekilde çarpıtılmasıdır. Yahudiler olarak, taslağın antisemitizmin Nazizmin doğduğu yer olan Almanya’ya göçmenler tarafından ithal edildiği yönündeki önerisini özellikle reddediyoruz.”
“İyi Yahudi” “kötü Yahudi” kategorizasyonu mu yapılıyor?
Antisemitizm iddialarına ilişkin haberleri medyada tartışmalara yol açarak çeşitli iptallere neden olan ve Gazze’nin yok edilmesini teşvik eden provokatif bir görsel yayınlamasıyla tanınan Ruhrbarone adlı blogun editörü Stefan Laurin de Berlin Uluslararası Edebiyat Festivali’ndeki panele konuk oldu.
Candice Breitz’in panelde işaret ettiği gibi, Laurin’in 150’den fazla entelektüel ve sanatçının imza koyduğu mektuba yönelik kaleme aldığı tepki yazısı, imzacıların Yahudi olduğu gerçeğine değinmekten kaçınıyor. Laurin, onlardan daha ziyade muğlak biçimde “kültürel sahnenin antisemitik kısmının bir parçası” olarak bahsediyor.
Panel tartışmasında Laurin, Alman-Yahudi haftalık gazetesi Jüdische Allgemeine’nin baş editörü Philipp Peyman Engel’den bir alıntı yaparak çalışmalarını haklı çıkarmaya çalıştı. Engel, Die Welt gazetesine verdiği bir röportjda Müslümanların ve radikal solcuların aşırı sağdan daha önemli bir antisemit tehdit olduğunu söylemişti.
Ancak mektubun imzacıları da dahil olmak üzere pek çok Yahudi onunla aynı fikirde değil. Mektupta şu ifadelere yer veriliyor: “Ne Müslüman komşularımızdan ne de sanatçı, yazar ya da akademisyen dostlarımızdan korkuyoruz. Bizler, ulusal yabancı düşmanı korku ikliminden cesaret alan Neo-Nazilerin kitlesel toplantılarının da ortaya koyduğu üzere, giderek güçlenen sağcılardan korkuyoruz. Ülkenin en popüler ikinci siyasi partisi olan ve liderlerinin Nazi söylemleri kullandığı bilinen Almanya için Alternatif’ten (AfD) korkuyoruz. Kararda bu tehditten neredeyse hiç bahsedilmemekte, bunun yerine yabancılara ve azınlıklara odaklanılarak Almanya’daki Yahudilere yönelik en büyük tehlikeden utanç verici bir şekilde uzaklaşılmaktadır. Bu, Almanya’nın geçmişinin üstesinden henüz gelemediğinin bir kanıtıdır.”
Breitz, Laurin’in Peyman Engel’in görüşünü diğer 150’den fazla Yahudi düşünür tarafından açıkça ifade edilen görüşe tercih etmesine tepki olarak “Yahudiler de diğer tüm insanlar gibi siyasi olarak çeşitlilik arz etmekte” ifadelerini kullanıyor ve Laurin’in seçici yaklaşımını, muhalif sesleri bastırmak için “iyi Yahudiler” ve “kötü Yahudiler” arasında bir ayrımın yaratıldığı Almanya’daki rahatsız edici dinamiğin bir parçası olarak eleştiriyor.
Bu kategorizasyon, Granta dergisinin Kasım 2023 sayısında yayımlanan bir söyleşide İngiliz-İsrailli profesör Eyal Weizman tarafından da şiddetle kınanmıştı: “Kimin Yahudi olduğunu bir kez daha Almanya belirliyor, değil mi?” ifadelerini kullanan Weizman sözlerini şöyle sürdürmüştü: “Alman devletinin gerçekten kimin Yahudi olduğunu, neyin meşru bir Yahudi pozisyonu olduğunu ve Yahudilerin nasıl tepki vermesi gerektiğini fiiilen sınıflandırma ironisi rezilliğin de ötesinde bir şey.”
Paylaş: