‘7 Ekim ve sonrasına dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor’ dosyası için yaptığımız röportajlardan bir diğeri Kanada yaşayan Avi ile. Sözü onu bırakıyorum.
7 Ekim’de başlayan süreç, Türkiye’deki Yahudilerin “tek” olmadığı, yani homojen bir topluluk olmadığı gerçeğini bir kez daha ortaya çıkardı. Benim yaşadığım Kuzey Amerika’da zaten öyle değillerdi. Çoğunluk Avrupa kökenli Yahudilerde olduğu için burada Reformist hareketler çoktan oluşmuştu ve zaten Hristiyan bir dünyaya ait oldukları için hikâyeleri de bambaşka. Onlar reform sürecinden geçtiği için tekil bir Yahudilik algıları yok. Kanada özelinde, çok basite indirgersek eğer, Yahudiler Reformist ya da Ortodoks. Reformist Yahudiler kendi içlerinde kırılıyorlar ve bir kısmı Siyonist kanada düşerken bir kısmı antisiyonist oluyor son kertede, daha doğrusu yaşananlar sebebiyle olmak durumunda kalıyorlar. Orada yaşayan Yahudilerin o toprakta yaşamasının hak olduğuna inanıyor muyum? Evet, inanıyorum. Ama aynısının Filistinliler için de hak olduğuna inanıyorum. İnsanların istedikleri yerde, özgürce yaşamaları gerektiğine inanıyorum.
7 Ekim’den çok önce başlamış, çok çetrefilli bir hikâyenin karmaşık bir noktasında olduğumuzdan, iki devletli çözüm diye saçma sapan bir dayatmayı uzun seneler tek çözüm olarak konuştuğumuzdan, sorunun ne olduğuna dair bir yabancılaşma hâkim. Ancak Kanada’da Likud çizgisinin 90’lardan beri söylediği “bana ne Filistin’den” diyen Yahudi bugün de “bana ne” diyor. O zaman bunun bir insan hakları sorunu olduğunu düşünen Yahudi de böyle düşünmeye devam ediyor. Türkiye’de yaşayanlar açısından bunlar ortada olan tartışmalar değildi, hiç konuşulmuyordu.
Türkiye’de neden konuşulamadığı sanırım alt kimlik-üst kimlikle bağlantılı. Çünkü bu insanlar Türkiyeli Yahudi. Türkiye’de doğmuşlar, Türkiye’de büyümüşler, Türkiye’deki örgün eğitimden geçmişler. Türkiyeli olmanın gereği olarak zaten etnik meselelerde nasıl bir davranış benimseyeceklerine dair devletin onlara öğrettiği bir pozisyon var. Çok acı ama maalesef genel kesen bu. Son kertede aslında Türkiyeli Yahudilerin “Türkleşmesini” izliyoruz benim baktığım yerden. Bu da çok normal, temelde kesen şey Türkiyeli olmaları. Şimdilerde bir takım açıktan duyarlı insanlar görmeye başlamamız böyle tartışmaların önünü açtı.
7 Ekim benim açımdan açıkçası yoğun, duygusal bir gün değildi. Ne olduğunun farkındaydım, bunun neye yol açacağının da farkındaydım. Haberleri yatmaya hazırlanırken gördüğümde ne olacağı belliydi. O sırada neler olduğu da tam anlaşılmamıştı, ama bunun İsrail’e karşı başarılı bir operasyon olamayacağını düşünmüştüm ve ardından bu saldırıyı İsrail’in şu andaki hükümetinin ne şekilde kullanacağını düşündüm.
“Yahudilere dönük ırkçı iklimin temel güncel kaynağının İsrail olduğunu ve İsrail’in kendini Yahudi devleti olarak tanımlamasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Irk temelli bir devlet özü gereği ırkçıdır.”
Sol-sosyalist çevrenin 7 Ekim’de gerçekleşen saldırıya az değinmesi ya da değinmemesine yönelik eleştiriler konusuna gelince, bence şu anda devam eden aktif bir işgal var. Korkunç askeri boyutlarda ve Hun ordusu gibi yıka yıka devam edip, insanları aç bırakarak vs. devam eden askeri bir operasyon var. Aciliyet teşkil eden konunun bu olması gerekiyor diye düşünüyor olabilirler. Konu uluslararası hukuk açısından da bu olmalı, insani bakış açısından bu olmalı ve ayrıca bence Yahudilik açısından da bu olmalı.
7 Ekim’de olan şey tabii ki korkunç bir terör saldırısı sivil halk üzerine yapılan. O zaman yakalayın kardeşim, getirin ceza mahkemesine ve yargılayın! (Ben bunu söylediğimde henüz uluslararası Ceza Mahkemesi kararı alınmamıştı). Ben ömrüm boyunca ideolojik açıdan belli bir yerde durdum, şimdi neden Hamas’ı desteklemediğimi söylemek zorundayım? Ben neden baştan başlayıp sana Big Bang’i anlatıyorum şimdi? Durduğum yer belli zaten.
Bundan sonra olacaklar aşağı yukarı belli maalesef. Likud dediğimiz şey zaten bu. Likud’un yanına kendinden daha da faşist üç beş tane adamı koyup insanlara, halka savaş dışında bir yaşam şansı tanımazsan ne olur? İsrail, Amerika’nın bir uç beyliği. Amerika’daki seçimlerle de o kadar ilgili ki, çok karışık bir denklem. Büyük resimde “3. Dünya Savaşı mı çıkıyor?” diye ciddi ciddi bakmaya başladım artık. İsrail herhalde yerleşim yerleri kuracak buralarda. Durdurabilecek hiçbir şey yok gibi görünüyor. Mısır’a geçecek bu insanlar sonunda, ya da ölecekler. Ermenilere ne olduysa o olacak böyle giderse.
Antisemitizm de içi boşaltılmış korkunç bir silah hâline geldi ellerinde. IHRA var, İsrail’in güttüğü insan hakları örgütleri var. Bunlar, “İsrail’e apartheid” demenin antisemitizm olması gerektiği gibi aktif bir propaganda yürütüyorlar ve yasalar filan çıkarttırıyorlar orada burada. Gayet başarılı bir lobicilik faaliyeti yürütüyorlar. Antisemitizm var mı? Tabii var. Antisemitizm Yahudilere karşı bir ırkçılık türü. Irkçılık çünkü antisemit olup İslamofobik olmayan birini de görmedim ben. Cinsiyetçi, homofobik olmayanı da görmedim antisemit olunca.
Yahudilere dönük ırkçı bir iklim hep var ama bunun temel güncel kaynağının İsrail olduğunu ve İsrail’in kendini Yahudi devleti olarak tanımlamasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. En azından Türkiye ve Müslüman dünya kontekstinde böyle. İsrail olmasın demek istemiyorum. Ben desem ne olur demesem ne olur zaten. Irkçılık her yerde var, cinsiyetçilik her yerde var, sadece Yahudilere yönelik değil. Ama ‘İsrail de bir ırk devleti olmasın’ demek gerekiyor. Irk temelli bir devlet özü gereği ırkçıdır.
Türkiyeli cemaatin tek sesli olmadığını vurgulamayı ve bunu kırmaya çalışmayı çok önemli buluyorum. Karşı bir pozisyon almak bugünden çok gelecek için önemli. Bugün geldiğimiz noktada şunu rahatlıkla söyleyebilirim kendi adıma: Bu bir soykırım. Benim artık yaşananlara bakış açım ve mücadele ettiğim şey bu. İsrail’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde cezalandırılması lazım. Maalesef İsrail halkının ciddi bir kısmının hükümete verdiği destek aslında Almanya halkının 1930’larda verdiği desteğe çok benziyor. Naziler kendi kendilerine bir şey yapamazlardı halk desteği olmadan. İyi insanlar da var İsrail’de ama kötü insanlar hem kuvvete sahipler, hem de daha çok sesleri çıkıyor. Yahudilerin tarihsel olarak bu duruma düşmesi çok çok acı. Ben bir Yahudi olarak çok rahatsızım bundan, alnımıza daha kara bir leke sürülemezdi bence. Hele ki ağır bir soykırım geçirmiş bir halkın bu şekilde davranıyor olması insanlıkla ilgili şahsen umutlarımı kıran bir şey. Çünkü gücün insanı nasıl canavarlaştırdığını gösteriyor. Çok üzücü, başka nasıl ifade edilebilir emin değilim…
Kaç ev kaç hayat söndü. Yahudiyim diye ben bunu nasıl affedebilirim ki?
İsrail’in yaptığı kategorik olarak bambaşka bir şeye dönüştü. Milyonlarca insanı evinden yerinden ettiler, evlerin yüzde 70’ini yıktılar, geriye altyapı adına hiçbir şey bırakmadılar ve utanmadan sıkılmadan vicdanen hiçbir şey hissetmeden devam ediyorlar. Daha dün yerleşimcilerin yardım konvoylarının önünü kesip su bidonlarını ve yemek kutularını yerlere döküp parçaladıklarını gördüm. Yemek yemesinler diye uğraşıyorlar. Daha ne olsun? Benim açımdan tartışılabilecek bir şey kalmadı.
Günün sonunda kimin neye aidiyet hissedip, neye aidiyet hissetmeyeceği zaten böyle günlerde ortaya çıkıyor. Benim aidiyetim insanlığa. Kabileme aidiyet böyle bir durumda çok ikincil kalıyor. Artık geldiğimiz noktada telin üstünde durabilen kimse yok, artık o tel kimseyi kaldırmıyor. Ya o tarafındasın, ya bu tarafındasın.
“Çok haklı olmak” ancak ve ancak yeterince propagandaya maruz kalmakla olur. Bellek inşa edilen bir şey. Bugün geldiğimiz noktada iki milyon insanı evinden edip, açlığa mahkum ediyorlar, daha ne konuşacağız? Bu tek tek bireylerin ne kadar iyi olduğundan bağımsız bir şey. İnsan dediğimiz çoklu bir varlık. Çünkü işkenceci polis de evine gittiğinde müşfik bir baba, harika bir eş. İsrail cezalandırılmalı çünkü cezalandırılmazsa başkaları da yapacak. Amerika zaten yıllardır dokunulmaz bir şekilde Afganistan’da, Irak’ta neler yaptı. Irak’ta kaç milyon kişi öldü? Hiç kimse bir şey diyebildi mi? Hayır.
Ama bu çok daha ağır. Küçücük bir alanda, kendi işgalin altında 70 senedir tuttuğun küçücük bir alana bu kadar bombayı atmak bile zaten başlı başına etnik temizlik. Üstüne üstlük o topraklarda gözün var, üstüne üstlük o insanları açlıktan öldürüyorsun. Artık sorumlular nasıl cezalandırılacak ona bakmak lazım. Çünkü cezasız kalan her suç kendini tekrarlıyor. İsrail’in Yahudilerin büyük kesimi için -ben o kesimde olmadım hiç- neden önemli olduğunu tarihsel travmalardan kaynaklı anlayabiliyorum, ama her şeyin bir sınırı var. Tarihsel travma sana başka halkları travmatize etme hakkını nasıl verebilir? Hem de “Bir daha asla” derken.
Kanada’daki Yahudi cemaati de beş parçaya bölünmüş durumda siyonistler ve antisiyonistler olarak. Siyonistlerin astıkları posterlere inanamıyorum, her taraf poster dolu, İsrail arkalarında olduğu için tonla paraları var. Posterlerin üzerinde koca Magen Davidler var, onun da üzerinde “bizim sevgimiz sizin nefretinizi yenecek” yazıyor! Kim kimi seviyor, kim kimden nefret ediyor? Korkunç!
Türkiye’nin ırkçı ideolojisi ve ırkçılıkla sorunu ayrı bir hikâye ama Türkiye’de eğer bugün yükselen bir antisemitizm varsa eğer konu temelde İsrail. Zaten İsrail de bunu bilerek yapıyor. Yahudiler’e anavatan olmak istiyor ki nüfus olarak oraya gidelim. Bu sebeple hepimizin hayatını güvenli değil, güvensiz kılmak istiyor. Artık buna bir dur demek gerekiyor. İçinde bir sürü element var buna karşı çıkmaya çalışan, tonla cesur insan var, ama mekanizmalar takır takır işliyor. İsrail halkı buna dur diyemiyor. Biz Türkiye’de büyümüş insanlarız. Bir iç savaşın içinde büyüdük hepimiz. Bu dili gayet iyi tanıyoruz. Bu dilin nasıl kullanılacağının, propagandanın nasıl işleyeceğini gayet iyi biliyoruz. Uluslararası Ceza Mahkemesi ya da Birleşmiş Milletler gibi uluslararası adalet sistemleri İsrail’e dokunabilir mi? Tabii ki dokunamayacak günün sonunda, naif değilim. Ama önemli olan dokunup dokunamaması değil, en azından vicdan mahkemelerinde bu lekenin ağır bir şekilde yüzlerine sürülmesi gerekiyor.
Yakın zamana kadar boykotu (divesment) desteklemiyordum. Ama dün üyesi olduğum sendikanın boykota katılması için gereken değişikliğin hazırlanması için toplantıya gittim. Çünkü artık her yapının pozisyon alması lazım. İsrail’i yalnız bırakmamız gerekiyor. Bu, İsrail’i yok etmek, Yahudi halkını sürmek demek değil. İsteyen istediğini algılasın, ama artık geldiğimiz noktada bu suçluların dünyadan dışlanması gerekiyor. Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin insanları neden bu kadar hassaslar İsrail ile ilgili? Çünkü yedikleri halt ortada, tarihi olarak o kadar net yüzlerine vuruldu ki söyleyebilecekleri çok az şey kaldı.
Filistin’i değil, Filistinlileri öldürüyor İsrail. Bunun bedelinin ödenmesi gerekiyor. Nerede duracağına karar vermek her bireyin kendi hakkı ve görevi. Ama, “ben Yahudiyim, yaptıklarımın sonuçlarından bağımsız olayım” demek kabul edilemez. Şahsen günlük hayatımı normal olarak yaşayamıyorum. Sabahları bunun ağırlığıyla kalkıyorum. İsrail’de varoluşsal olarak, savaşla yaşamaya alışmak zorunda kaldıkları için “hayat devam etmek zorunda” diyorlar. Eğer çocukların giyinip Purim partisine gidebiliyorsa varoluşsal bir sorundan bahsedemezsin. Çünkü varoluşun tehdit altinda olduğunda görüyoruz ki Filistinli çocuklar giyinip partiye gidemiyorlar. Bir ülke elindeki koca cephanelik ve dev bir orduyla varoluşsal sorunlarından bahsediyorsa, bunu sorgulamayan herkesin aklından şüphe ederim. Kaç ev kaç hayat söndü. Yahudiyim diye ben bunu nasıl affedebilirim ki?
‘7 Ekim ve sonrasına dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor’ dosyası için yaptığımız röportajlardan bir diğeri Kanada yaşayan Avi ile. Sözü onu bırakıyorum.
7 Ekim’de başlayan süreç, Türkiye’deki Yahudilerin “tek” olmadığı, yani homojen bir topluluk olmadığı gerçeğini bir kez daha ortaya çıkardı. Benim yaşadığım Kuzey Amerika’da zaten öyle değillerdi. Çoğunluk Avrupa kökenli Yahudilerde olduğu için burada Reformist hareketler çoktan oluşmuştu ve zaten Hristiyan bir dünyaya ait oldukları için hikâyeleri de bambaşka. Onlar reform sürecinden geçtiği için tekil bir Yahudilik algıları yok. Kanada özelinde, çok basite indirgersek eğer, Yahudiler Reformist ya da Ortodoks. Reformist Yahudiler kendi içlerinde kırılıyorlar ve bir kısmı Siyonist kanada düşerken bir kısmı antisiyonist oluyor son kertede, daha doğrusu yaşananlar sebebiyle olmak durumunda kalıyorlar. Orada yaşayan Yahudilerin o toprakta yaşamasının hak olduğuna inanıyor muyum? Evet, inanıyorum. Ama aynısının Filistinliler için de hak olduğuna inanıyorum. İnsanların istedikleri yerde, özgürce yaşamaları gerektiğine inanıyorum.
7 Ekim’den çok önce başlamış, çok çetrefilli bir hikâyenin karmaşık bir noktasında olduğumuzdan, iki devletli çözüm diye saçma sapan bir dayatmayı uzun seneler tek çözüm olarak konuştuğumuzdan, sorunun ne olduğuna dair bir yabancılaşma hâkim. Ancak Kanada’da Likud çizgisinin 90’lardan beri söylediği “bana ne Filistin’den” diyen Yahudi bugün de “bana ne” diyor. O zaman bunun bir insan hakları sorunu olduğunu düşünen Yahudi de böyle düşünmeye devam ediyor. Türkiye’de yaşayanlar açısından bunlar ortada olan tartışmalar değildi, hiç konuşulmuyordu.
Türkiye’de neden konuşulamadığı sanırım alt kimlik-üst kimlikle bağlantılı. Çünkü bu insanlar Türkiyeli Yahudi. Türkiye’de doğmuşlar, Türkiye’de büyümüşler, Türkiye’deki örgün eğitimden geçmişler. Türkiyeli olmanın gereği olarak zaten etnik meselelerde nasıl bir davranış benimseyeceklerine dair devletin onlara öğrettiği bir pozisyon var. Çok acı ama maalesef genel kesen bu. Son kertede aslında Türkiyeli Yahudilerin “Türkleşmesini” izliyoruz benim baktığım yerden. Bu da çok normal, temelde kesen şey Türkiyeli olmaları. Şimdilerde bir takım açıktan duyarlı insanlar görmeye başlamamız böyle tartışmaların önünü açtı.
7 Ekim benim açımdan açıkçası yoğun, duygusal bir gün değildi. Ne olduğunun farkındaydım, bunun neye yol açacağının da farkındaydım. Haberleri yatmaya hazırlanırken gördüğümde ne olacağı belliydi. O sırada neler olduğu da tam anlaşılmamıştı, ama bunun İsrail’e karşı başarılı bir operasyon olamayacağını düşünmüştüm ve ardından bu saldırıyı İsrail’in şu andaki hükümetinin ne şekilde kullanacağını düşündüm.
“Yahudilere dönük ırkçı iklimin temel güncel kaynağının İsrail olduğunu ve İsrail’in kendini Yahudi devleti olarak tanımlamasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Irk temelli bir devlet özü gereği ırkçıdır.”
Sol-sosyalist çevrenin 7 Ekim’de gerçekleşen saldırıya az değinmesi ya da değinmemesine yönelik eleştiriler konusuna gelince, bence şu anda devam eden aktif bir işgal var. Korkunç askeri boyutlarda ve Hun ordusu gibi yıka yıka devam edip, insanları aç bırakarak vs. devam eden askeri bir operasyon var. Aciliyet teşkil eden konunun bu olması gerekiyor diye düşünüyor olabilirler. Konu uluslararası hukuk açısından da bu olmalı, insani bakış açısından bu olmalı ve ayrıca bence Yahudilik açısından da bu olmalı.
7 Ekim’de olan şey tabii ki korkunç bir terör saldırısı sivil halk üzerine yapılan. O zaman yakalayın kardeşim, getirin ceza mahkemesine ve yargılayın! (Ben bunu söylediğimde henüz uluslararası Ceza Mahkemesi kararı alınmamıştı). Ben ömrüm boyunca ideolojik açıdan belli bir yerde durdum, şimdi neden Hamas’ı desteklemediğimi söylemek zorundayım? Ben neden baştan başlayıp sana Big Bang’i anlatıyorum şimdi? Durduğum yer belli zaten.
Bundan sonra olacaklar aşağı yukarı belli maalesef. Likud dediğimiz şey zaten bu. Likud’un yanına kendinden daha da faşist üç beş tane adamı koyup insanlara, halka savaş dışında bir yaşam şansı tanımazsan ne olur? İsrail, Amerika’nın bir uç beyliği. Amerika’daki seçimlerle de o kadar ilgili ki, çok karışık bir denklem. Büyük resimde “3. Dünya Savaşı mı çıkıyor?” diye ciddi ciddi bakmaya başladım artık. İsrail herhalde yerleşim yerleri kuracak buralarda. Durdurabilecek hiçbir şey yok gibi görünüyor. Mısır’a geçecek bu insanlar sonunda, ya da ölecekler. Ermenilere ne olduysa o olacak böyle giderse.
Antisemitizm de içi boşaltılmış korkunç bir silah hâline geldi ellerinde. IHRA var, İsrail’in güttüğü insan hakları örgütleri var. Bunlar, “İsrail’e apartheid” demenin antisemitizm olması gerektiği gibi aktif bir propaganda yürütüyorlar ve yasalar filan çıkarttırıyorlar orada burada. Gayet başarılı bir lobicilik faaliyeti yürütüyorlar. Antisemitizm var mı? Tabii var. Antisemitizm Yahudilere karşı bir ırkçılık türü. Irkçılık çünkü antisemit olup İslamofobik olmayan birini de görmedim ben. Cinsiyetçi, homofobik olmayanı da görmedim antisemit olunca.
Yahudilere dönük ırkçı bir iklim hep var ama bunun temel güncel kaynağının İsrail olduğunu ve İsrail’in kendini Yahudi devleti olarak tanımlamasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. En azından Türkiye ve Müslüman dünya kontekstinde böyle. İsrail olmasın demek istemiyorum. Ben desem ne olur demesem ne olur zaten. Irkçılık her yerde var, cinsiyetçilik her yerde var, sadece Yahudilere yönelik değil. Ama ‘İsrail de bir ırk devleti olmasın’ demek gerekiyor. Irk temelli bir devlet özü gereği ırkçıdır.
Türkiyeli cemaatin tek sesli olmadığını vurgulamayı ve bunu kırmaya çalışmayı çok önemli buluyorum. Karşı bir pozisyon almak bugünden çok gelecek için önemli. Bugün geldiğimiz noktada şunu rahatlıkla söyleyebilirim kendi adıma: Bu bir soykırım. Benim artık yaşananlara bakış açım ve mücadele ettiğim şey bu. İsrail’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde cezalandırılması lazım. Maalesef İsrail halkının ciddi bir kısmının hükümete verdiği destek aslında Almanya halkının 1930’larda verdiği desteğe çok benziyor. Naziler kendi kendilerine bir şey yapamazlardı halk desteği olmadan. İyi insanlar da var İsrail’de ama kötü insanlar hem kuvvete sahipler, hem de daha çok sesleri çıkıyor. Yahudilerin tarihsel olarak bu duruma düşmesi çok çok acı. Ben bir Yahudi olarak çok rahatsızım bundan, alnımıza daha kara bir leke sürülemezdi bence. Hele ki ağır bir soykırım geçirmiş bir halkın bu şekilde davranıyor olması insanlıkla ilgili şahsen umutlarımı kıran bir şey. Çünkü gücün insanı nasıl canavarlaştırdığını gösteriyor. Çok üzücü, başka nasıl ifade edilebilir emin değilim…
Kaç ev kaç hayat söndü. Yahudiyim diye ben bunu nasıl affedebilirim ki?
İsrail’in yaptığı kategorik olarak bambaşka bir şeye dönüştü. Milyonlarca insanı evinden yerinden ettiler, evlerin yüzde 70’ini yıktılar, geriye altyapı adına hiçbir şey bırakmadılar ve utanmadan sıkılmadan vicdanen hiçbir şey hissetmeden devam ediyorlar. Daha dün yerleşimcilerin yardım konvoylarının önünü kesip su bidonlarını ve yemek kutularını yerlere döküp parçaladıklarını gördüm. Yemek yemesinler diye uğraşıyorlar. Daha ne olsun? Benim açımdan tartışılabilecek bir şey kalmadı.
Günün sonunda kimin neye aidiyet hissedip, neye aidiyet hissetmeyeceği zaten böyle günlerde ortaya çıkıyor. Benim aidiyetim insanlığa. Kabileme aidiyet böyle bir durumda çok ikincil kalıyor. Artık geldiğimiz noktada telin üstünde durabilen kimse yok, artık o tel kimseyi kaldırmıyor. Ya o tarafındasın, ya bu tarafındasın.
“Çok haklı olmak” ancak ve ancak yeterince propagandaya maruz kalmakla olur. Bellek inşa edilen bir şey. Bugün geldiğimiz noktada iki milyon insanı evinden edip, açlığa mahkum ediyorlar, daha ne konuşacağız? Bu tek tek bireylerin ne kadar iyi olduğundan bağımsız bir şey. İnsan dediğimiz çoklu bir varlık. Çünkü işkenceci polis de evine gittiğinde müşfik bir baba, harika bir eş. İsrail cezalandırılmalı çünkü cezalandırılmazsa başkaları da yapacak. Amerika zaten yıllardır dokunulmaz bir şekilde Afganistan’da, Irak’ta neler yaptı. Irak’ta kaç milyon kişi öldü? Hiç kimse bir şey diyebildi mi? Hayır.
Ama bu çok daha ağır. Küçücük bir alanda, kendi işgalin altında 70 senedir tuttuğun küçücük bir alana bu kadar bombayı atmak bile zaten başlı başına etnik temizlik. Üstüne üstlük o topraklarda gözün var, üstüne üstlük o insanları açlıktan öldürüyorsun. Artık sorumlular nasıl cezalandırılacak ona bakmak lazım. Çünkü cezasız kalan her suç kendini tekrarlıyor. İsrail’in Yahudilerin büyük kesimi için -ben o kesimde olmadım hiç- neden önemli olduğunu tarihsel travmalardan kaynaklı anlayabiliyorum, ama her şeyin bir sınırı var. Tarihsel travma sana başka halkları travmatize etme hakkını nasıl verebilir? Hem de “Bir daha asla” derken.
Kanada’daki Yahudi cemaati de beş parçaya bölünmüş durumda siyonistler ve antisiyonistler olarak. Siyonistlerin astıkları posterlere inanamıyorum, her taraf poster dolu, İsrail arkalarında olduğu için tonla paraları var. Posterlerin üzerinde koca Magen Davidler var, onun da üzerinde “bizim sevgimiz sizin nefretinizi yenecek” yazıyor! Kim kimi seviyor, kim kimden nefret ediyor? Korkunç!
Türkiye’nin ırkçı ideolojisi ve ırkçılıkla sorunu ayrı bir hikâye ama Türkiye’de eğer bugün yükselen bir antisemitizm varsa eğer konu temelde İsrail. Zaten İsrail de bunu bilerek yapıyor. Yahudiler’e anavatan olmak istiyor ki nüfus olarak oraya gidelim. Bu sebeple hepimizin hayatını güvenli değil, güvensiz kılmak istiyor. Artık buna bir dur demek gerekiyor. İçinde bir sürü element var buna karşı çıkmaya çalışan, tonla cesur insan var, ama mekanizmalar takır takır işliyor. İsrail halkı buna dur diyemiyor. Biz Türkiye’de büyümüş insanlarız. Bir iç savaşın içinde büyüdük hepimiz. Bu dili gayet iyi tanıyoruz. Bu dilin nasıl kullanılacağının, propagandanın nasıl işleyeceğini gayet iyi biliyoruz. Uluslararası Ceza Mahkemesi ya da Birleşmiş Milletler gibi uluslararası adalet sistemleri İsrail’e dokunabilir mi? Tabii ki dokunamayacak günün sonunda, naif değilim. Ama önemli olan dokunup dokunamaması değil, en azından vicdan mahkemelerinde bu lekenin ağır bir şekilde yüzlerine sürülmesi gerekiyor.
Yakın zamana kadar boykotu (divesment) desteklemiyordum. Ama dün üyesi olduğum sendikanın boykota katılması için gereken değişikliğin hazırlanması için toplantıya gittim. Çünkü artık her yapının pozisyon alması lazım. İsrail’i yalnız bırakmamız gerekiyor. Bu, İsrail’i yok etmek, Yahudi halkını sürmek demek değil. İsteyen istediğini algılasın, ama artık geldiğimiz noktada bu suçluların dünyadan dışlanması gerekiyor. Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin insanları neden bu kadar hassaslar İsrail ile ilgili? Çünkü yedikleri halt ortada, tarihi olarak o kadar net yüzlerine vuruldu ki söyleyebilecekleri çok az şey kaldı.
Filistin’i değil, Filistinlileri öldürüyor İsrail. Bunun bedelinin ödenmesi gerekiyor. Nerede duracağına karar vermek her bireyin kendi hakkı ve görevi. Ama, “ben Yahudiyim, yaptıklarımın sonuçlarından bağımsız olayım” demek kabul edilemez. Şahsen günlük hayatımı normal olarak yaşayamıyorum. Sabahları bunun ağırlığıyla kalkıyorum. İsrail’de varoluşsal olarak, savaşla yaşamaya alışmak zorunda kaldıkları için “hayat devam etmek zorunda” diyorlar. Eğer çocukların giyinip Purim partisine gidebiliyorsa varoluşsal bir sorundan bahsedemezsin. Çünkü varoluşun tehdit altinda olduğunda görüyoruz ki Filistinli çocuklar giyinip partiye gidemiyorlar. Bir ülke elindeki koca cephanelik ve dev bir orduyla varoluşsal sorunlarından bahsediyorsa, bunu sorgulamayan herkesin aklından şüphe ederim. Kaç ev kaç hayat söndü. Yahudiyim diye ben bunu nasıl affedebilirim ki?
Paylaş: