Kaynak: The New York Review of Books, Neve Gordon ve Penny Green
Çeviri: Avi Haligua
Geçtiğimiz Ekim ayında, Filistinli öğrenciler ve İsrail’deki akademik personel konuşmaları yüzünden benzeri görülmemiş cezalarla karşı karşıya kaldılar. Baskılar hâlen devam ediyor.
18 Nisan’da İsrail polisi akademisyen Nadera Shalhoub-Kevorkian’ı Kudüs’ün Ermeni Mahallesi’ndeki evinde tutukladı. 63 yaşında olan Shalhoub-Kevorkian uzun yıllardır Doğu Kudüs’teki Filistinli çocuklara uygulanan devlet baskısı üzerine çalışan bir akademisyen. Ancak polisin kapısına gelişi onun icin yine de bir şok olmuş. Cep telefonuna, bilgisayarına, bir sivil toplum örgütü olan Uluslararası Çocuk Savunması tarafından hazırlanan posterlere ve Mahmud Derviş’in birçok kitabına el konulmus. Shalhoub-Kevorkian, “Siyonizm aleyhine yaptığı açıklamalar sebebiyle İsrail Devleti’ne karşı şiddetli kışkırtma” ve “İsrail’in Gazze’de soykırım yapıyor olduğunu iddia ettiği” şüphesiyle gözaltina alındı.
İsrail vatandaşı bir Filistinli olan Shalhoub-Kevorkian, Kudüs İbrani Üniversitesi’nde Lawrence D. Biele Hukuk Kürsüsü başkanı (Kendisi aynı zamanda Londra Queen Mary Üniversitesi’nde meslektaşımız). Polis onu 7 Ekim’den bu yana yazdigi akademik makaleler ve kamuoyuna yaptığı açıklamalarla ilgili olarak altı saat boyunca sorguladı. Daha sonra da el ve ayak bileklerinden kelepçeleyip Kudüs belediye binasının yakınında bulunan Rus Yerleşkesi adlı gözaltı merkezine götürdü. Shalhoub-Kevorkian Haaretz’e , bir polis memurunun kendisini soyarak aradığını, kendisine küfrettiğini, Hamas’ın parçası olmakla suçladığını ve kendisine “yan” ve “öl” dediğini aktardı .
İkinci bir memur onu bir hücreye götürdü, yere bir şilte fırlattı ve içeri kilitledi. Shalhoub-Kevorkian “Soğuktan titriyordum” diyor.[MOU1]
“Bir battaniye istedim, bana çöp ve idrar kokan, ıslak bir battaniye getirdiler. Sabaha kadar yatakta oturdum, kulaklarım ve burnum kanamaya başladı, kustum, yüzümü yıkadım ve tekrar yatağa girdim. Benim yaşımdaki birinin başına böyle bir şey nasıl gelir bilmiyorum. Işıklar çok parlaktı ve gürültü vardı. O kadar soğuktu ki dişlerim takırdıyordu. Kötü kokması ve ıslak olmasına rağmen, sonunda soğuğa dayanamadığım için üzerimi battaniyeyle örttüm.”
Ertesi sabah yapılan duruşmada savcı, Kudüs Sulh Ceza Mahkemesi’nden Shalhoub-Kevorkian’ın tutukluluk süresinin uzatılmasını talep etti. Hakim, Shalhoub-Kevorkian’ın herhangi bir tehlike oluşturduğuna dair delil bulunmadığından talebi reddetti ve kefaletle serbest bırakılmasina karar verdi. Yakın zamanda yaptığımız bir görüşmede bize o günden sonra üç sorgulama için daha çağrıldığını söyledi.
Shalhoub-Kevorkian’ın akademik çalışmaları İsrail’in Filistinli çocuklara ve gençlere yönelik aşağılayıcı ve insanlık dışı muamelesine ışık tutuyor: Uluslararası Çocuk Savunması’na göre, mevcut Gazze savaşından önceki on yıl içinde bine yakın çocuk İsrail askerleri ya da yerleşimciler tarafından öldürüldü ve binlercesi de hapsedildi. BM’nin raporuna göre yalnızca 2019’da yaklaşık 1500 çocuk İsrail güçleri tarafından sakat bırakıldı. Kevorkian bu tür uygulamaları, “çocukluktan çıkarma” yani sert bir boyun eğdirme süreci olarak adlandırıyor. Shalhoub-Kevorkian Haaretz’e verdiği röportajda “bu konuları araştırmama rağmen daha önce bedenimde bu denli hissetmemiştim” dedi.
İsrail’in Gazze’de yaklaşık üç bini çocuk olmak üzere yedi binden fazla Filistinliyi öldürdüğü 26 Ekim’de Shalhoub-Kevorkian , “Çocukluk Araştırmacıları ve Öğrencileri Gazze’de Derhal Ateşkes Çağrısında Bulunuyor” başlıklı bir dilekçeyi imzalayıp, dağıttı . Şu anda dünyanın dört bir yanındaki akademisyenlerden 2.492 imza toplayan dilekçe, derhal ateşkes sağlanmasını ve “Batı destekli İsrail soykırımına” ve “Filistinli çocukların haklarının korkunç ihlaline” son verilmesini talep ediyor.
Bildiriden üç gün sonra İbrani Üniversitesi başkanı Asher Cohen ve rektörü Tamir Sheafer, Shalhoub-Kevorkian’a bir mektup gönderdiler. Bildiriyi imzalama kararından dolayı “şaşırdıklarını, tiksindiklerini ve derin bir hayal kırıklığına uğradıklarını” belirttiler. Onlara göre bu, “kışkırtma ve isyana teşvik suçlarından pek de uzak olmayan” bir eylemdi. İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin “soykırım tanımına uymadığı” konusunda ısrar ettiler. Onlara göre asıl Hamas’ın 7 Ekim katliamı bu tanıma “tam anlamıyla” uyuyordu. “İbrani Üniversitesi’nde sizin gibi bir öğretim üyesinin yer alması nedeniyle üzgünüz ve utanıyoruz” diye bitirdiler mketuplarını: “Duygularınız ışığında görevinizden ayrılmayı düşünmenizin uygun olduğuna inanıyoruz.”.
Üniversite topluluğunun üyeleri mektubu sosyal medyada yaymaya devam ederken, Shalhoub-Kevorkian nefret dolu mesajlar ve şiddet içeren tehditlerle karşılaştı. Söylediği ve yaptığı her şey kanuna uygundu, akademik güvencesi (tenure) de onu işten çıkarılmaktan korudu. Bunun üzerine Üniversitenin liderleri onu istifa etmeye zorlamak için zorbalığa başvurmuştu.
Shalhoub-Kevorkian kalmaya karar verdi. Ertesi Mart ayında Makdisi Caddesi’ndeki podcast’te kendisi ile röportaj yapıldı; röportajda daha fazla hedef alınmasıyla sonuçlanacak yorumlarda bulundu. İsrail’in en azından 1981’den beri devam eden, askeri operasyonlarda öldürdüğü veya gözaltında ölen Filistinlilerin cesetlerini alıkoyma politikasına değindi. Bu uygulama, B’Tselem ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi insan hakları gruplarının yanı sıra bir dizi Yüksek Mahkeme davasında da geniş çapta belgelenmişti. Konuşmasının devamında, İsrail’in 7 Ekim’de Hamas militanları tarafından gerçekleştirilen cinsel şiddet iddialarını Gazze’deki şiddeti meşrulaştırmak için nasıl kullandığına değindi. Shalhoub-Kevorkian cinsel istismarı kesin bir dille kınadı. “Bunu ne İsraillilere ne Filistinlilere yapıldığında, kendi adıma asla onaylamayacağım. Bir kadın tecavüze uğradığını söylerse ona inanırım” dedi. “Sorun şu ki, İsrail delillerin gerektiği gibi toplanmasına izin veriyor mu?… Kadınların çıkıp ne olduğunu söylediğini görmüyoruz, dolayısıyla kadınların bedenleri siyasi silah olarak kullanılıyor.”
İsrail televizyonunda bir muhabirin bu sözlerden bahsetmesinden kısa bir süre sonra, İsrail parlamentosu Knesset’in Sharren Haskel adlı bir üyesi, İbrani Üniversitesi’ni duruma müdahale etmeye çağırdı. Buna cevaben yapılan basın açıklamasında başkan ve rektör, Shalhoub-Kevorkian’ın üniversitelerinde olmasından dolayı utandıklarını yinelediler. Onu, ifade özgürlüğünü ve akademik özgürlüğü “bölmek ve kışkırtmak” için “alaycı bir şekilde” kullanmakla suçlayarak, tüm öğretim görevlerinden yetkilerini aldiklarini açıkladılar. Sonunda kurumu Siyonist bir üniversite olarak ilan ederek, üniversitede Siyonist olmayan ya da Siyonizm karşıtı öğrencilere, öğretim üyelerine ve personele yer olmadığını ima ettiler. Haaretz’in haberine göre, üniversite başkanı ve rektörün yetkilerini aştığını savunan öğretim üyeleri ve yurt dışındaki akademisyenlerden gelen bir dizi mektubun ardından üniversite komitesi, tecavüz suçlamalarıyla ilgili pozisyonunu açıklığa kavuşturduğu gerekçesiyle Shalhoub-Kevorkian ile görüşerek uzaklaştırma kararını iptal etti. Shalhoub-Kevorkian bundan üç hafta sonra tutuklandı.
Shalhoub-Kevorkian’a yönelik saldırıların ağırlığı nasıl açıklanabilir? Hikayesi bizlere, akademik özgürlüğün siyasi baskı altına girdiğinde ne kadar kırılgan olabileceğinin altını çiziyor. Aynı zamanda İsrail yüksek öğrenim kurumlarında Filistinli öğrenci ve personelin 7 Ekim’den bu yana maruz kaldığı saldırıya da bir pencere açıyor. Hamas’ın saldırısını takip eden üç hafta içinde İsrail’de, yaklaşık yüzde 80’i kadın, yüzden fazla Filistinli öğrenci, Gazze kuşatmasının sona ermesini destekleyen özel sosyal medya paylaşımları, Gazze sınır çitinin buldozerlerle yıkılmasını kutladıklarI, Şerit’teki Filistinlilerle empati kurduklarI ya da sadece paylaşımları gerekcesiyle disiplin cezalarıyla karşı karşıya kaldı. Tutuklamalar, soruşturmalar, uzaklaştırmalar ve sınır dışı edilmelerle ilgili haberler duyulunca birçok Filistinli öğrenci ve öğretim üyesi sosyal medyada paylaşım yapmayı bıraktı. Shalhoub-Kevorkian’ın aylar sonra gördüğü muamele, bu baskı dalgasının neredeyse hiç azalmadığını açıkça ortaya koyuyor.
İsrail’de iki milyondan fazla çocuğun sadece iki binine hizmet veren bir avuç karma ilk ve orta okul dışında, İsrail üniversiteleri Filistinli ve Yahudi öğrencilerin biraraya geldikleri tek eğitim kurumudur. Ülke vatandaşlarının yüzde 20’sini oluşturan Filistinliler, lisans öğrencilerinin yüzde 16’sından biraz fazlasını, yüksek lisans öğrencilerinin yüzde 11’ini ve doktora eğitimi alanların ise yüzde 8’ini oluşturuyorlar. Filistinliler arasında yüksek öğrenim oranı yıllar içinde artış gösterdi. Antropolog Maya Wind , Fildişi ve Çelikten Kuleler adlı kitabında (Towers of Ivory and Steel: How Israeli Universities Deny Palestinian Freedom; Verso, 2024), 2002 yılında İsrail’in Batı Şeria’daki askeri saldırıları yoğunlaştığında, Hayfa Üniversitesi’ndeki Filistinli öğrenciler barışçıl protesto yaptıkları için okuldan uzaklaştırıldıklarını anlatıyor. 2002-2010 arasında disiplin kurullarına çağrılan öğrencilerin yüzde 90’ından fazlasını Filistinli öğrenciler oluşturuyordu. 2010 ile 2015 yılları arasında disiplin kurullarına çağrılma olasılıkları Yahudi akranlarına göre üç kat daha fazlaydı.
2007 yılında Knesset’te kabul edilen “Öğrenci Hakları Yasası”, “bir kurumun, bu yasanın hükümlerine uygun olarak, başvuranların ve öğrencilerin kurumdaki çalışmalarına ve davranışlarına ilişkin davranış kuralları oluşturacağını ve yayınlayacağını”, “ders sırasında, kurumun tesislerinde ve öğrenci yurtlarındaki davranışların da bu yasaya tabi” olduğunu kabul etti. Yasanın hiçbir yerinde yükseköğretim kurumlarına, sosyal medya hesaplarındaki bireysel paylaşımlar da dahil olmak üzere, öğrencileri okul dışı açıklamaları veya faaliyetleri nedeniyle izleme ve soruşturma yetkisi verilmedigi halde, pek çok disiplin komitesi o zamandan bu yana tam olarak bunu yaparak yetkilerini aştı.
Daha önceki baskı dönemlerinin büyük ölçüde farkında olan Filistinli öğrenciler bile, Hamas’ın saldırısından sonra üniversitelerin yasal korumaları bu denli geniş çapta göz ardı edebilecegini tahmin edemediler. Uzaklaştırmalar ilk birkaç gün içinde başladı. İsrail’in Filistin vatandaşlarıyla çalışan insan hakları örgütü Adalah, 9 Ekim’e kadar kadar Hayfa Üniversitesi’nden geçici olarak uzaklaştırılan yedi Filistinli öğrenciden hukuki yardım talebi aldıklarını açıkladı . Shalhoub-Kevorkian’ın aksine, bu öğrenciler arkadaş cevrelerinde veya sosyal medya hesaplarındaki özel paylaşımları nedeniyle cezalandırıldılar. Üniversitenin rektörü Gur Alroey, Haaretz’e yaptığı açıklamada, bu sosyal medya gönderilerinin saldırıya destek anlamına geldiğini söyledi . İsrail medyasında yer alan haberlere göre rektör öğrencilere şöyle bir e-posta gönderdi: “Sosyal medyadaki açıklamalarınız, Gazze’yi çevreleyen yerleşim yerlerine yönelik terör saldırıları ve masum insanlarin öldürülmesine verdiğiniz destek sebebiyle, soruşturma sonuçlanana kadar üniversiteden uzaklaştırıldınız.”. Diğer taraftan Adalah yasal dilekçesinde öğrencilerin, “sivillere yönelik şiddete karşı olduklarını defalarca, açıkça belirttiklerini” vurguladı .
Savaştan önce Adalah, her yıl sadece bir avuç öğrencinin şikayetiyle ilgileniyordu. Ancak şimdi, düzinelerce hukuki temsil talebiyle meşguller. “Anti-Siyonist İsrailli Profesörü Tanıyın” projesi kapsamında öğretim üyelerini izleyen ve Kudüs Bölge Mahkemesi’nin kararına göre, “faşist özelliklere sahip” olan Im Tirtzu gibi sağcı örgütlerin Filistinli Israil vatandaşlarınin sosyal medya gönderilerini takip ettigi ortaya çıktı. Çok geçmeden ise Siyonist öğrenciler Filistinli sınıf arkadaşlarının özel hesaplarından oluşan portföyler oluşturmaya başladılar. İsrail Teknoloji Enstitüsü Technion öğrencileri, WhatsApp ve Telegram üzerinden 16 Filistinli öğrenci hakkında akademik bilgilerin yanı sıra, sosyal medya paylaşımlarının ekran görüntülerini ve işledikleri “suçlara” ilişkin kısa açıklamalar içeren bir PowerPoint sunumu yayınladılar. Adalah’ın bizimle paylaştığı belgede, bir öğrencinin Gazze’yi çevreleyen çitleri aşan bir buldozerin Instagram fotoğrafını beğendiği için ifşa edildiği ortaya çıktı. Bu süreçte üniversitelerdeki ve kolejlerdeki Siyonist öğrenciler, Filistinli sınıf arkadaşlarına dair çok sayıda şikayette bulundular. Filistinli öğrenciler şikayetlerden hemen birkaç gün sonra, çoğu kez ifadeye bile çağrılmadan, disiplin soruşturmalarına, uzaklaştırmalara ve ihraçlara maruz kaldılar. Pek çok kurum suçlanan öğrencileri yurtlarından tahliye etti.
Ülkenin Yüksek Öğrenim Konseyi’ne başkanlık eden İsrail Eğitim Bakanı Yoav Kish 12 Ekim’de üniversitelere ve kolejlere, “İsrail Devleti’nde yaşanan barbarca terör eylemlerini destekleyen veya bu eylemleri gerçekleştiren bir terör örgütünü, bir terör eylemini, bir düşmanı veya düşman devleti destekleyen tüm öğrenci ve çalışanları derhal uzaklaştırma” talimatı veren bir mektup yayınladı. Mektupta ayrıca buna benzer yapılacak her açıklamanın da terörizmi teşvik anlamına geleceğini yazdı. “Terörizme teşviğin doğrulandığı durumlarda, “üniversitelerin kalıcı olarak ihraç veya işten çıkarma kararı vermesi” gerektiğini de sözlerine ekledi. Kish 17 Ekim’de ise, üniversitelerin “Hamas’ı teşvik eden veya destekleyen bu tür kişilerle nasıl başa çıktıklarını konseye bildirmelerini gerektiren” bir kararı kabul etti. Üniversite yöneticileri hükümetin onlara güvenmiyor görünmesinden dolayı öfkeliydi.
Bazı üniversiteler şikayet yağmuruna tutuldu. Tüm bunlar yaşanırken bir kaç üniversite, sosyal medya paylaşımlarını incelemek ve hangi öğrencilerin okuldan uzaklaştırılacağını belirlemek için tarama komiteleri kurdu. Disiplin komiteleri ise söz konusu öğrencilerin eğitimlerine devam edip edemeyeceklerini karara bağladı. Bu komiteler, isteyerek ya da istemeden, öğrencilerin sansürlenmesi konusunda universitelere alet oldular.[MOU2] Bar Ilan Üniversitesi, üniversite camiasının kendisini terörizmle özdeşleştiren, kışkırtma veya ırkçılığa karışan üyelerinin yaptığı açıklamaları incelemek üzere akademi, hukuk ve güvenlik uzmanlarından oluşan bir komite kurduğunu tweetledi . Tweette şikayetlerin gönderilebilmesi icin rektörün e-posta adresi de yer alıyordu.
25 yüksek öğretim kurumunda 74 Filistinli öğrenciyi temsil ederken bulduk. Bunların arasında 13’ü Bezalel Sanat ve Tasarım Akademisi’nden, 7’si de Hayfa Üniversitesi’nden öğrenciler bulunuyor. Bazı diğer öğrenciler Eşitlik icin Akademi veya kendi avukatları tarafından temsil edildiler. Mansour’a göre büyük çoğunluk, Gazze’deki Filistinlilerle dayanışma içinde oldukları, onların acılarına dair şefkat gösterdikleri veya Kuran’dan ayetler alıntıladıkları için açığa alındılar. Çoğu durumda kurumlar prosedürün bir parçası olarak, soruşturma altındaki öğrencilerin bilgilerini polisle de paylaştılar.
Adalah’ın başka bir avukatı olan Lubna Tuma, birkaç öğrencinin tutuklanıp sorguya çekildiklerini ve hatta 7 Ekim’de ele geçirilen bir askeri cipteki sevinen Filistinli çocukları gösteren bir fotoğrafı yayınlamakla suçlandkılarını aktardı. Öğrenciler soyularak arandı ve aşağılanmalara ve hakaretlere maruz kaldılar. Yirmi üç yaşındaki bir Technion öğrencisi The Washington Post’a , 8 Ekim’de “bugün zafer sakşukası yiyoruz” başlıklı yemek pişirme videosunu sosyal medya hesabından paylaştıktan sonra üç kez çıplak aramaya tabi tutulduğunu, sonra da her saat başında yoklama için uyandırıldığını ifade etti. Bazı öğrenciler tokatlandı ve itildi; birçoğu gardiyanların kendilerini soğuğa maruz bıraktığını, “hayvanların bile yiyemeyecegi yiyecekler verdiklerini”, tesisten tesise nakledilip, aşırı kalabalık hücrelere yerleştirilmeden önce saatlerce kapalı odalarda tutulduklarını iddia etti. Aynı Technion öğrencisi PBS Newshour’a, hücresindeki diğer kız öğrencilerin başına gelenleri şu şekilde aktardı: “Ben başörtülüydüm ama diğer kızlar gözaltina yatak odalarından yakalandılar ve başlarını örtecek vakitleri bile olmadı. Başlarını çöp poşetiyle örtmek zorunda kaldılar” dedi.
Başka bir olayda ise yaklaşık 60 polis memuru bir öğrencinin ailesinin evine baskın düzenledi. İş yerindeyken baskını öğrendiğinde polis karakoluna giden öğrenci sorguya çekilmesinin ardından Megiddo Hapishanesine götürüldü. Avukatlarinin “korkunc” olarak tanımladığı koşullarda tutulduktan iki hafta sonra bir gece yarısı serbest bırakıldı. Kendisine karşı hiçbir suçlama yapılmadı.
Adalah’ın avukatları üniversite öğrencilerine disiplin duruşmalarında eşlik ediyorlar. Geçtiğimiz sekiz ayda, 70’in üzerinde disiplin soruşturmasına katılan Tuma, öğrenciler aleyhine açılan bu soruşturmalari saçma ve gaddar olarak tanımlıyor. Bir vakada, “Onların belirlenmiş vakti sabahtır. Sabah yakın değil mi?” seklindeki Kuran ayetini paylaştığı için uzaklaştırılan bir öğrenciyi temsil ediyordu. Tuma, masumiyet karinesinin tersine çevrilmesiyle yargıçların öğrencilerden, kendilerini terörizmi desteklemediğine ikna etmesini beklediklerinin altını çiziyor. Öğrencilere, neden Hamas’ı kınayan veya İsrailli rehinelerin iadesini talep eden paylaşımlar yapılmadığı soruluyor.
Pek çok duruşmada can alıcı suç, “kamuoyunun duygularını incitmek” olarak görünüyor. Ancak Tuma, yalnızca özel hesaplarda, küçük arkadaş gruplarıyla paylaşılan gönderilerin halkın duygularını nasıl incitebileceğini sorguluyor. Peki “kamu” derken kim kastediliyor? “Disiplin heyetlerinde oturan akademik yargıçların çoğunun hayalinde bu, yalnızca İsrail’in Yahudi vatandaşlarını kapsıyor gibi görünüyor” diyen Tuma, Ben-Gurion Üniversitesi’nde disiplin kurulunun 7 Ekim’de aile üyeleri öldürülen bir öğrenciyi, söz konusu paylaşımın incitici olduğunu kanıtlamak üzere davet ettiği bir duruşmayı hatırlatıyor.
Bazı durumlarda disiplin kurulları, sağcı öğrencilerin meseleyi kendi ellerine almasına izin verecek kararlar verdi. Ben-Gurion’da bir kurul, 7 Ekim’de meydana gelen şiddet olaylarının bir kısmını inkar eden bir video klibi paylaşan Filistinli bir hemşirelik öğrencisinin açığa alınmamasına onayladı. Bunun yerine kurum, öğrenciyi kınayarak kırk saatlik toplum hizmeti için gönüllü olmasını istedi. WhatsApp grubundaki öğrenciler ise karara tehditle karşılık verdi: “Eğer bu bölümde kalırsa kimse bu sene okula başlamayacak, üniversite alt üst olacak.”
Üniversite, panelin kararına itiraz edeceğini duyurdu ve Haaretz’e göre rektör Chaim Hames, öğrenciye zorba retorikler iceren bir e-posta gönderdi: “Sanki hiçbir şey olmamış gibi yarın okula dönmen bana yanlış geliyor. Yarın derse gelmemenizi ve önümüzdeki birkaç gün kütüphanede veya uygun gördüğünüz herhangi bir yerde kendi başınıza çalışmanızı öneririm.” İtirazda öğrenci suçlu bulunarak bir dönem uzaklaştırma cezasına çarptırıldı; ancak hemşirelik fakültesindeki tüm dersler bir yıl olduğundan, bu sürenin iki katı kadar uzaklaştırma cezası almış oldu.
Bu, halk adaletine dayanarak yapilan tek ya da ilk başvuru değil. Henüz 16 Ekim’de İsrailli Öğrenciler Ulusal Birliği başkanı, terörizmi desteklediği iddia edilen Filistinli öğrencilerin üniversitelerden ve kolejlerden uzaklaştırılmasını öneren bir mektup yayınladı . Aradan iki hafta geçmeden bir grup Siyonist öğrenci Netanya kentinde, polis izlerken üniversite yurtlarına girmeye çalıştı ve “Araplara ölüm” sloganları attı. Ocak ayında, Facebook’ta Emek Yezreel Akademik Koleji öğrencileri İsrail bayraklarına bürünup sınıf kürsüsünden, “terörizmi destekleyenlerle aynı sınıfta oturmayacaklarını” ilan eden bir video klip yayınladı. Noel tatili zamani öğrenciler Filistinliler avukatlara, Gazze’deki enkazın ortasında duran Noel Baba’nın fotoğraflarını sosyal medyada paylaşıp paylaşamayacaklarını soruyordu[MOU3] [AH4] [AH5] . İmkanı olan birçok Filistinli öğrenci yurtdışında alternatif üniversite seçenekleri aramaya başlamıştı bile.
Öğretim üyeleri de öğrencilere yönelik bu düşmanca iklime katkıda bulunuyordu. Ekim ayında İbrani Üniversitesi’nden bir profesör, Hamas’ı Nazilerle karşılaştırdığı ve Gazze’de “Nakba 2”yi savunduğu, daha sonra ise sildigi bir video yayınladı. Tel-Aviv Üniversitesi’nden siyaset bilimci Eviatar Matania, sağcı Makor Rishon gazetesi için 27 Ekim’de yazdığı ve daha sonra kaldırılan makalede, Gazze Şehri’nin tamamen yok edilmesi ve yerine bir otopark kurulması çağrısında bulundu. Her iki profesör de disiplin cezasına tabi tutulmadı. Ancak 14 Ekim’de Hayfa Üniversitesi’ndeki yirmi beş universite personeli, Filistinli öğrencilerin yasal süreç olmaksızın uzaklaştırılmasını eleştiren bir mektup yazdığında, 10 bin’den fazla insan personelin görevden alınmasını talep eden bir dilekçeyi imzaladı .
Filistinli akademik öğretim üyeleri İsrail’de küçük bir azınlık olarak ülkedeki üniversite öğretim kadrosunun yalnızca yüzde 3,5’ini oluşturmalarının yanı sıra, akademik bölümlerde Yahudi olmayan tek personel kadrosunu oluşturuyorlar. Onlar da bu süreçte hedef alındı. 29 Ekim’de Kaye Akademik Eğitim Koleji başkanı Arye Rattner, okul personeline, üniversite yönetiminin öğrencilerden ve öğretim üyelerinden sosyal medyayla ilgili çok sayıda şikayet aldığını bildiren bir mektup gönderdi. “Yönetim” diye yazdı, “bu vakalara karşı sert davranmaya ve sıfır tolerans göstermeye karar verdi.” Bu önlemlere bir öğrenciyi okuldan ihraç etmek ve bir akademik personeli işten çıkarmak da dahildi. Başkan, “IDF askerlerinin İsrail Devleti’ni savunan faaliyetlerini kınayan yayınlar sıfır toleransla karşılanacak” diye de vurguladı.
Yahudi öğretim üyeleri de olan bitene yer yer dahil oldular. 25 Ekim’de David Yellin Akademik Eğitim Koleji’nin başkanı Yoseph Frost, İbranice ders kitaplarında Filistinlilerin tasvirini inceleyen tanınmış akademisyen Nurit Peled-Elhanan’ı disiplin duruşmasına çağırdı . Kendisi bir WhatsApp grubuna, Nazilerin Hamas’la ilişkilendirilmesini eleştiren ve Jean-Paul Sartre’ın sömürgecilik karşıtı şiddet tartışmasını hatırlatan mesajlar göndermekle suçlanmıştı. Frost’a göre bu WhatsApp notları, “Hamas’ın korkunç eyleminin anlaşılması” ve “suç niteliğindeki eyleminin haklılığını” ortaya koymak anlamına geliyordu.
Disiplin kurulu Peled-Elhanan’ı sadece kınamakla yetindi ancak Peled-Elhanan istifa etti. Haaretz‘de yayimlanan makalesinde kararını açıklarken, “Bildiğimiz değerler çoktan alt üst edildiler” diyerek ekliyordu :
Hamas’ın saldırı ve katliamının belli bir bağlamda gerçekleştiğini ve bunun sebepsiz ortaya çıkan antisemitik bir pogrom olmadığını söylemek, bu ülkede cinayetten daha korkunç bir suç sayılıyor…. Sözler tehlikeli, öldürücü kurşunlar meşru hale geldiler. Katiller cezasız kalırken, sözcükleri kullanan insanlar sorusturuluyorlar. Bütün bir aileyi yakarak öldüren bir kişi erdemli kabul edilirken, Gazze veya Batı Şeria sakinlerinin acılarını dile getirmeye cesaret eden herkes terörün destekçisi olmakla suçlanıyor.
Kasım ortasında, Tel-Aviv ile Beer-Sheva arasında bulunan Achva Akademik Koleji, Uri Horesh adlı bir öğretim görevlisini kişisel Facebook sayfasındaki iki paylaşımı nedeniyle kovdu: 7 Ekim’de kapak fotoğrafını İbranice “Özgür Getto Gazze” yazan bir fotoğraf yapmış, bir hafta sonra ise “soykırıma son verin” ve “Gazze’nin yaşamasına izin ver” yazan bir çağrı yayınlamıştı. Son zamanlarda Im Tirzu, akademik personel tarafından imzalanan dilekçeleri inceliyor ve imzalayan isimleri öğrenci gruplarına göndererek üniversitelerinden imzacıların kovulmalarını talep ediyor. Gazze Şeridi’ne çok da uzak olmayan Sapir Koleji’nde Regev Nathansohn adlı bir öğretim görevlisi, Biden yönetimini İsrail’e silah ve ilgili fon transferini durdurmaya çağıran bir dilekçeyi imzaladığı için terör destekçisi olarak iftiraya uğradı ve rektöre kampüste kendisini güvende hissetmediğini yazdı. Yanıt olarak ise kendisi böyle bir talepte bulunmamasına rağmen üniversite tarafından altı aylık ücretsiz izninin onayladığı belirtildi.
24 Ekim’de, bu yazinin yazarlarından biri olan Neve Gordon’un başkanlığını yaptığı İngiliz Orta Doğu Araştırmaları Derneği’nin Akademik Özgürlük Komitesi, tüm İsrail üniversitelerinin rektörlerine, bireylerin, bazı insanların kırıcı veya zorlayıcı bulabileceği görüşleri ifade etme haklarını savunmanın önemini vurgulayan bir mektup gönderdi. Ayrıca, saldırı altındaki Filistinli öğrencilerle ilgilenmenin kurumsal bir görev olduğuna da vurgu yapıldı. Üç kolejin liderleri İsrail’i barbarlığın ortasında bir medeniyet adası olarak nitelendirerek yanıt verdiler. Altı gün sonra, meslek derneği olarak bilinen BRISMES, David Yellin Akademik Eğitim Koleji’nin Başkanı Frost’a, Peled-Elhanan’ın metnine ilişkin yorumunun önyargılı olduğunu iddia eden bir mektup gönderdi. Frost, diğer şeylerin yanı sıra “dikkatli davranın” yazan bir mektupla yanıt verdi.
Baskılar geçtiğimiz sürede azalmadı. Pazartesi günü, mevcut koalisyonun parlamentodaki kırbacı Knesset üyesi Ofir Katz, “terörü akademiden uzaklaştırmaya” yönelik bir yasa tasarısı sundu. The Jerusalem Post’un ifadesiyle bu yasa tasarısı, “akademik kurumları, İsrail’in bir Yahudi devleti ve demokratik bir devlet olarak karakterini inkar eden veya terör faaliyetlerini destekleyen açıklamalar yapan öğretim üyelerini kovmaya zorlayacak.” Yasa tasarısında söz konusu öğretim üyelerinin kıdem tazminatı alamayacakları belirtiliyor. Buna uymayan akademik kurumlar ise mali yaptırımlara maruz kalabilecek.
İsrailli Öğrenciler Ulusal Birliği tasarıyı desteklemek icin, iyi koordine edilmiş bir kampanyayla Tel Aviv’in Ayalon Otoyolu’na Shalhoub-Kevorkian ve Profesör Anat Matar’dan bağlam dışı alıntıların yer aldığı reklam panolarını astılar. Matar otuz yedi yıl hapis yattıktan sonra, 2022 yılında kanser teşhisi konmasına rağmen geçen Nisan ayında gözaltında ölen Filistinli siyasi mahkum Walid Daqqa’nın yasını alenen tuttuğu için hedef seçildi. Daqqa’nın cenazesi hapishane yetkilileri tarafından iade edilmiyor.
Adalah’ın Genel Müdürü Hassan Jabareen, geçtiğimiz Nisan ayında Shalhoub-Kevorkian’ı duruşmalarda temsil etti. Kapanış konuşmasında, orduya yönelik eleştirileri de dahil olmak üzere tüm yorumlarının meşru ifade özgürlüğü kapsamına girdiğini vurguladı. Jabareen, davanın birçok açıdan emsalsiz olduğunu kaydetti. İsrail tarihinde ilk kez Ceza Yasası’nın 144d maddesi -kamuoyunu kışkırtmayı ve ırkçılığa kışkırtmayı suç sayan hüküm- “bir akademisyenin tutukluluğunun uzatılması için kullanıllmıştı.”. Bu dava, “bir akademisyenin İngilizce uluslararası dergilerde yayınlanan bilimsel makaleleri nedeniyle polis tarafından soruşturulması” ve polisin ilk kez birisini, İsrail’in ölü Filistinlilerin cesetlerini sakladığına dair gerçeklere dayanan ifadeleri öne sürdüğü için tutukladığı olaylar zinciri olarak kayda gecti.
Jabareen ayrıca İbrani Üniversitesi’nden 150 profesörün Shalhoub-Kevorkian’ın gözaltına alınmasını kınayan açık bir mektuba imza attığını vurguladı. Ancak, muhalif bilim adamlarından oluşan küçük bir grubun İsrail’in yüksek öğretim sistemi içindeki ifade özgürlüğüne yönelik saldırıyı durdurma şansı çok az. Tam tersine, son 7 ayda yaşananlar, ülkedeki üniversitelerin devletin zorbalığıyla ne kadar uyumlu olduğunu gösteriyor.
Neve Gordon
Neve Gordon, her ikisi de University of California Press tarafından yayınlanan, Nicola Perugini ile birlikte İsrail’in İşgali ve ortak yazarı, Human Shields: A History of People in the Line of Fire’ın yazarıdır. (Mart 2024)
Penny Green
Penny Green, devlet suçu ve soykırım konusunda uzmandır. Londra Queen Mary Üniversitesi’nde Hukuk ve Küreselleşme Profesörü ve Tony Ward ile birlikte Devlet Suçu: Hükümetler, Şiddet ve Yolsuzluk ve Devlet Suçu ve Sivil Aktivizm: Baskı ve Direniş Diyalektiği Üzerine. (Haziran 2024)
Kaynak: The New York Review of Books, Neve Gordon ve Penny Green
Çeviri: Avi Haligua
Geçtiğimiz Ekim ayında, Filistinli öğrenciler ve İsrail’deki akademik personel konuşmaları yüzünden benzeri görülmemiş cezalarla karşı karşıya kaldılar. Baskılar hâlen devam ediyor.
18 Nisan’da İsrail polisi akademisyen Nadera Shalhoub-Kevorkian’ı Kudüs’ün Ermeni Mahallesi’ndeki evinde tutukladı. 63 yaşında olan Shalhoub-Kevorkian uzun yıllardır Doğu Kudüs’teki Filistinli çocuklara uygulanan devlet baskısı üzerine çalışan bir akademisyen. Ancak polisin kapısına gelişi onun icin yine de bir şok olmuş. Cep telefonuna, bilgisayarına, bir sivil toplum örgütü olan Uluslararası Çocuk Savunması tarafından hazırlanan posterlere ve Mahmud Derviş’in birçok kitabına el konulmus. Shalhoub-Kevorkian, “Siyonizm aleyhine yaptığı açıklamalar sebebiyle İsrail Devleti’ne karşı şiddetli kışkırtma” ve “İsrail’in Gazze’de soykırım yapıyor olduğunu iddia ettiği” şüphesiyle gözaltina alındı.
İsrail vatandaşı bir Filistinli olan Shalhoub-Kevorkian, Kudüs İbrani Üniversitesi’nde Lawrence D. Biele Hukuk Kürsüsü başkanı (Kendisi aynı zamanda Londra Queen Mary Üniversitesi’nde meslektaşımız). Polis onu 7 Ekim’den bu yana yazdigi akademik makaleler ve kamuoyuna yaptığı açıklamalarla ilgili olarak altı saat boyunca sorguladı. Daha sonra da el ve ayak bileklerinden kelepçeleyip Kudüs belediye binasının yakınında bulunan Rus Yerleşkesi adlı gözaltı merkezine götürdü. Shalhoub-Kevorkian Haaretz’e , bir polis memurunun kendisini soyarak aradığını, kendisine küfrettiğini, Hamas’ın parçası olmakla suçladığını ve kendisine “yan” ve “öl” dediğini aktardı .
İkinci bir memur onu bir hücreye götürdü, yere bir şilte fırlattı ve içeri kilitledi. Shalhoub-Kevorkian “Soğuktan titriyordum” diyor.[MOU1]
“Bir battaniye istedim, bana çöp ve idrar kokan, ıslak bir battaniye getirdiler. Sabaha kadar yatakta oturdum, kulaklarım ve burnum kanamaya başladı, kustum, yüzümü yıkadım ve tekrar yatağa girdim. Benim yaşımdaki birinin başına böyle bir şey nasıl gelir bilmiyorum. Işıklar çok parlaktı ve gürültü vardı. O kadar soğuktu ki dişlerim takırdıyordu. Kötü kokması ve ıslak olmasına rağmen, sonunda soğuğa dayanamadığım için üzerimi battaniyeyle örttüm.”
Ertesi sabah yapılan duruşmada savcı, Kudüs Sulh Ceza Mahkemesi’nden Shalhoub-Kevorkian’ın tutukluluk süresinin uzatılmasını talep etti. Hakim, Shalhoub-Kevorkian’ın herhangi bir tehlike oluşturduğuna dair delil bulunmadığından talebi reddetti ve kefaletle serbest bırakılmasina karar verdi. Yakın zamanda yaptığımız bir görüşmede bize o günden sonra üç sorgulama için daha çağrıldığını söyledi.
Shalhoub-Kevorkian’ın akademik çalışmaları İsrail’in Filistinli çocuklara ve gençlere yönelik aşağılayıcı ve insanlık dışı muamelesine ışık tutuyor: Uluslararası Çocuk Savunması’na göre, mevcut Gazze savaşından önceki on yıl içinde bine yakın çocuk İsrail askerleri ya da yerleşimciler tarafından öldürüldü ve binlercesi de hapsedildi. BM’nin raporuna göre yalnızca 2019’da yaklaşık 1500 çocuk İsrail güçleri tarafından sakat bırakıldı. Kevorkian bu tür uygulamaları, “çocukluktan çıkarma” yani sert bir boyun eğdirme süreci olarak adlandırıyor. Shalhoub-Kevorkian Haaretz’e verdiği röportajda “bu konuları araştırmama rağmen daha önce bedenimde bu denli hissetmemiştim” dedi.
İsrail’in Gazze’de yaklaşık üç bini çocuk olmak üzere yedi binden fazla Filistinliyi öldürdüğü 26 Ekim’de Shalhoub-Kevorkian , “Çocukluk Araştırmacıları ve Öğrencileri Gazze’de Derhal Ateşkes Çağrısında Bulunuyor” başlıklı bir dilekçeyi imzalayıp, dağıttı . Şu anda dünyanın dört bir yanındaki akademisyenlerden 2.492 imza toplayan dilekçe, derhal ateşkes sağlanmasını ve “Batı destekli İsrail soykırımına” ve “Filistinli çocukların haklarının korkunç ihlaline” son verilmesini talep ediyor.
Bildiriden üç gün sonra İbrani Üniversitesi başkanı Asher Cohen ve rektörü Tamir Sheafer, Shalhoub-Kevorkian’a bir mektup gönderdiler. Bildiriyi imzalama kararından dolayı “şaşırdıklarını, tiksindiklerini ve derin bir hayal kırıklığına uğradıklarını” belirttiler. Onlara göre bu, “kışkırtma ve isyana teşvik suçlarından pek de uzak olmayan” bir eylemdi. İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin “soykırım tanımına uymadığı” konusunda ısrar ettiler. Onlara göre asıl Hamas’ın 7 Ekim katliamı bu tanıma “tam anlamıyla” uyuyordu. “İbrani Üniversitesi’nde sizin gibi bir öğretim üyesinin yer alması nedeniyle üzgünüz ve utanıyoruz” diye bitirdiler mketuplarını: “Duygularınız ışığında görevinizden ayrılmayı düşünmenizin uygun olduğuna inanıyoruz.”.
Üniversite topluluğunun üyeleri mektubu sosyal medyada yaymaya devam ederken, Shalhoub-Kevorkian nefret dolu mesajlar ve şiddet içeren tehditlerle karşılaştı. Söylediği ve yaptığı her şey kanuna uygundu, akademik güvencesi (tenure) de onu işten çıkarılmaktan korudu. Bunun üzerine Üniversitenin liderleri onu istifa etmeye zorlamak için zorbalığa başvurmuştu.
Shalhoub-Kevorkian kalmaya karar verdi. Ertesi Mart ayında Makdisi Caddesi’ndeki podcast’te kendisi ile röportaj yapıldı; röportajda daha fazla hedef alınmasıyla sonuçlanacak yorumlarda bulundu. İsrail’in en azından 1981’den beri devam eden, askeri operasyonlarda öldürdüğü veya gözaltında ölen Filistinlilerin cesetlerini alıkoyma politikasına değindi. Bu uygulama, B’Tselem ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi insan hakları gruplarının yanı sıra bir dizi Yüksek Mahkeme davasında da geniş çapta belgelenmişti. Konuşmasının devamında, İsrail’in 7 Ekim’de Hamas militanları tarafından gerçekleştirilen cinsel şiddet iddialarını Gazze’deki şiddeti meşrulaştırmak için nasıl kullandığına değindi. Shalhoub-Kevorkian cinsel istismarı kesin bir dille kınadı. “Bunu ne İsraillilere ne Filistinlilere yapıldığında, kendi adıma asla onaylamayacağım. Bir kadın tecavüze uğradığını söylerse ona inanırım” dedi. “Sorun şu ki, İsrail delillerin gerektiği gibi toplanmasına izin veriyor mu?… Kadınların çıkıp ne olduğunu söylediğini görmüyoruz, dolayısıyla kadınların bedenleri siyasi silah olarak kullanılıyor.”
İsrail televizyonunda bir muhabirin bu sözlerden bahsetmesinden kısa bir süre sonra, İsrail parlamentosu Knesset’in Sharren Haskel adlı bir üyesi, İbrani Üniversitesi’ni duruma müdahale etmeye çağırdı. Buna cevaben yapılan basın açıklamasında başkan ve rektör, Shalhoub-Kevorkian’ın üniversitelerinde olmasından dolayı utandıklarını yinelediler. Onu, ifade özgürlüğünü ve akademik özgürlüğü “bölmek ve kışkırtmak” için “alaycı bir şekilde” kullanmakla suçlayarak, tüm öğretim görevlerinden yetkilerini aldiklarini açıkladılar. Sonunda kurumu Siyonist bir üniversite olarak ilan ederek, üniversitede Siyonist olmayan ya da Siyonizm karşıtı öğrencilere, öğretim üyelerine ve personele yer olmadığını ima ettiler. Haaretz’in haberine göre, üniversite başkanı ve rektörün yetkilerini aştığını savunan öğretim üyeleri ve yurt dışındaki akademisyenlerden gelen bir dizi mektubun ardından üniversite komitesi, tecavüz suçlamalarıyla ilgili pozisyonunu açıklığa kavuşturduğu gerekçesiyle Shalhoub-Kevorkian ile görüşerek uzaklaştırma kararını iptal etti. Shalhoub-Kevorkian bundan üç hafta sonra tutuklandı.
Shalhoub-Kevorkian’a yönelik saldırıların ağırlığı nasıl açıklanabilir? Hikayesi bizlere, akademik özgürlüğün siyasi baskı altına girdiğinde ne kadar kırılgan olabileceğinin altını çiziyor. Aynı zamanda İsrail yüksek öğrenim kurumlarında Filistinli öğrenci ve personelin 7 Ekim’den bu yana maruz kaldığı saldırıya da bir pencere açıyor. Hamas’ın saldırısını takip eden üç hafta içinde İsrail’de, yaklaşık yüzde 80’i kadın, yüzden fazla Filistinli öğrenci, Gazze kuşatmasının sona ermesini destekleyen özel sosyal medya paylaşımları, Gazze sınır çitinin buldozerlerle yıkılmasını kutladıklarI, Şerit’teki Filistinlilerle empati kurduklarI ya da sadece paylaşımları gerekcesiyle disiplin cezalarıyla karşı karşıya kaldı. Tutuklamalar, soruşturmalar, uzaklaştırmalar ve sınır dışı edilmelerle ilgili haberler duyulunca birçok Filistinli öğrenci ve öğretim üyesi sosyal medyada paylaşım yapmayı bıraktı. Shalhoub-Kevorkian’ın aylar sonra gördüğü muamele, bu baskı dalgasının neredeyse hiç azalmadığını açıkça ortaya koyuyor.
İsrail’de iki milyondan fazla çocuğun sadece iki binine hizmet veren bir avuç karma ilk ve orta okul dışında, İsrail üniversiteleri Filistinli ve Yahudi öğrencilerin biraraya geldikleri tek eğitim kurumudur. Ülke vatandaşlarının yüzde 20’sini oluşturan Filistinliler, lisans öğrencilerinin yüzde 16’sından biraz fazlasını, yüksek lisans öğrencilerinin yüzde 11’ini ve doktora eğitimi alanların ise yüzde 8’ini oluşturuyorlar. Filistinliler arasında yüksek öğrenim oranı yıllar içinde artış gösterdi. Antropolog Maya Wind , Fildişi ve Çelikten Kuleler adlı kitabında (Towers of Ivory and Steel: How Israeli Universities Deny Palestinian Freedom; Verso, 2024), 2002 yılında İsrail’in Batı Şeria’daki askeri saldırıları yoğunlaştığında, Hayfa Üniversitesi’ndeki Filistinli öğrenciler barışçıl protesto yaptıkları için okuldan uzaklaştırıldıklarını anlatıyor. 2002-2010 arasında disiplin kurullarına çağrılan öğrencilerin yüzde 90’ından fazlasını Filistinli öğrenciler oluşturuyordu. 2010 ile 2015 yılları arasında disiplin kurullarına çağrılma olasılıkları Yahudi akranlarına göre üç kat daha fazlaydı.
2007 yılında Knesset’te kabul edilen “Öğrenci Hakları Yasası”, “bir kurumun, bu yasanın hükümlerine uygun olarak, başvuranların ve öğrencilerin kurumdaki çalışmalarına ve davranışlarına ilişkin davranış kuralları oluşturacağını ve yayınlayacağını”, “ders sırasında, kurumun tesislerinde ve öğrenci yurtlarındaki davranışların da bu yasaya tabi” olduğunu kabul etti. Yasanın hiçbir yerinde yükseköğretim kurumlarına, sosyal medya hesaplarındaki bireysel paylaşımlar da dahil olmak üzere, öğrencileri okul dışı açıklamaları veya faaliyetleri nedeniyle izleme ve soruşturma yetkisi verilmedigi halde, pek çok disiplin komitesi o zamandan bu yana tam olarak bunu yaparak yetkilerini aştı.
Daha önceki baskı dönemlerinin büyük ölçüde farkında olan Filistinli öğrenciler bile, Hamas’ın saldırısından sonra üniversitelerin yasal korumaları bu denli geniş çapta göz ardı edebilecegini tahmin edemediler. Uzaklaştırmalar ilk birkaç gün içinde başladı. İsrail’in Filistin vatandaşlarıyla çalışan insan hakları örgütü Adalah, 9 Ekim’e kadar kadar Hayfa Üniversitesi’nden geçici olarak uzaklaştırılan yedi Filistinli öğrenciden hukuki yardım talebi aldıklarını açıkladı . Shalhoub-Kevorkian’ın aksine, bu öğrenciler arkadaş cevrelerinde veya sosyal medya hesaplarındaki özel paylaşımları nedeniyle cezalandırıldılar. Üniversitenin rektörü Gur Alroey, Haaretz’e yaptığı açıklamada, bu sosyal medya gönderilerinin saldırıya destek anlamına geldiğini söyledi . İsrail medyasında yer alan haberlere göre rektör öğrencilere şöyle bir e-posta gönderdi: “Sosyal medyadaki açıklamalarınız, Gazze’yi çevreleyen yerleşim yerlerine yönelik terör saldırıları ve masum insanlarin öldürülmesine verdiğiniz destek sebebiyle, soruşturma sonuçlanana kadar üniversiteden uzaklaştırıldınız.”. Diğer taraftan Adalah yasal dilekçesinde öğrencilerin, “sivillere yönelik şiddete karşı olduklarını defalarca, açıkça belirttiklerini” vurguladı .
Savaştan önce Adalah, her yıl sadece bir avuç öğrencinin şikayetiyle ilgileniyordu. Ancak şimdi, düzinelerce hukuki temsil talebiyle meşguller. “Anti-Siyonist İsrailli Profesörü Tanıyın” projesi kapsamında öğretim üyelerini izleyen ve Kudüs Bölge Mahkemesi’nin kararına göre, “faşist özelliklere sahip” olan Im Tirtzu gibi sağcı örgütlerin Filistinli Israil vatandaşlarınin sosyal medya gönderilerini takip ettigi ortaya çıktı. Çok geçmeden ise Siyonist öğrenciler Filistinli sınıf arkadaşlarının özel hesaplarından oluşan portföyler oluşturmaya başladılar. İsrail Teknoloji Enstitüsü Technion öğrencileri, WhatsApp ve Telegram üzerinden 16 Filistinli öğrenci hakkında akademik bilgilerin yanı sıra, sosyal medya paylaşımlarının ekran görüntülerini ve işledikleri “suçlara” ilişkin kısa açıklamalar içeren bir PowerPoint sunumu yayınladılar. Adalah’ın bizimle paylaştığı belgede, bir öğrencinin Gazze’yi çevreleyen çitleri aşan bir buldozerin Instagram fotoğrafını beğendiği için ifşa edildiği ortaya çıktı. Bu süreçte üniversitelerdeki ve kolejlerdeki Siyonist öğrenciler, Filistinli sınıf arkadaşlarına dair çok sayıda şikayette bulundular. Filistinli öğrenciler şikayetlerden hemen birkaç gün sonra, çoğu kez ifadeye bile çağrılmadan, disiplin soruşturmalarına, uzaklaştırmalara ve ihraçlara maruz kaldılar. Pek çok kurum suçlanan öğrencileri yurtlarından tahliye etti.
Ülkenin Yüksek Öğrenim Konseyi’ne başkanlık eden İsrail Eğitim Bakanı Yoav Kish 12 Ekim’de üniversitelere ve kolejlere, “İsrail Devleti’nde yaşanan barbarca terör eylemlerini destekleyen veya bu eylemleri gerçekleştiren bir terör örgütünü, bir terör eylemini, bir düşmanı veya düşman devleti destekleyen tüm öğrenci ve çalışanları derhal uzaklaştırma” talimatı veren bir mektup yayınladı. Mektupta ayrıca buna benzer yapılacak her açıklamanın da terörizmi teşvik anlamına geleceğini yazdı. “Terörizme teşviğin doğrulandığı durumlarda, “üniversitelerin kalıcı olarak ihraç veya işten çıkarma kararı vermesi” gerektiğini de sözlerine ekledi. Kish 17 Ekim’de ise, üniversitelerin “Hamas’ı teşvik eden veya destekleyen bu tür kişilerle nasıl başa çıktıklarını konseye bildirmelerini gerektiren” bir kararı kabul etti. Üniversite yöneticileri hükümetin onlara güvenmiyor görünmesinden dolayı öfkeliydi.
Bazı üniversiteler şikayet yağmuruna tutuldu. Tüm bunlar yaşanırken bir kaç üniversite, sosyal medya paylaşımlarını incelemek ve hangi öğrencilerin okuldan uzaklaştırılacağını belirlemek için tarama komiteleri kurdu. Disiplin komiteleri ise söz konusu öğrencilerin eğitimlerine devam edip edemeyeceklerini karara bağladı. Bu komiteler, isteyerek ya da istemeden, öğrencilerin sansürlenmesi konusunda universitelere alet oldular.[MOU2] Bar Ilan Üniversitesi, üniversite camiasının kendisini terörizmle özdeşleştiren, kışkırtma veya ırkçılığa karışan üyelerinin yaptığı açıklamaları incelemek üzere akademi, hukuk ve güvenlik uzmanlarından oluşan bir komite kurduğunu tweetledi . Tweette şikayetlerin gönderilebilmesi icin rektörün e-posta adresi de yer alıyordu.
25 yüksek öğretim kurumunda 74 Filistinli öğrenciyi temsil ederken bulduk. Bunların arasında 13’ü Bezalel Sanat ve Tasarım Akademisi’nden, 7’si de Hayfa Üniversitesi’nden öğrenciler bulunuyor. Bazı diğer öğrenciler Eşitlik icin Akademi veya kendi avukatları tarafından temsil edildiler. Mansour’a göre büyük çoğunluk, Gazze’deki Filistinlilerle dayanışma içinde oldukları, onların acılarına dair şefkat gösterdikleri veya Kuran’dan ayetler alıntıladıkları için açığa alındılar. Çoğu durumda kurumlar prosedürün bir parçası olarak, soruşturma altındaki öğrencilerin bilgilerini polisle de paylaştılar.
Adalah’ın başka bir avukatı olan Lubna Tuma, birkaç öğrencinin tutuklanıp sorguya çekildiklerini ve hatta 7 Ekim’de ele geçirilen bir askeri cipteki sevinen Filistinli çocukları gösteren bir fotoğrafı yayınlamakla suçlandkılarını aktardı. Öğrenciler soyularak arandı ve aşağılanmalara ve hakaretlere maruz kaldılar. Yirmi üç yaşındaki bir Technion öğrencisi The Washington Post’a , 8 Ekim’de “bugün zafer sakşukası yiyoruz” başlıklı yemek pişirme videosunu sosyal medya hesabından paylaştıktan sonra üç kez çıplak aramaya tabi tutulduğunu, sonra da her saat başında yoklama için uyandırıldığını ifade etti. Bazı öğrenciler tokatlandı ve itildi; birçoğu gardiyanların kendilerini soğuğa maruz bıraktığını, “hayvanların bile yiyemeyecegi yiyecekler verdiklerini”, tesisten tesise nakledilip, aşırı kalabalık hücrelere yerleştirilmeden önce saatlerce kapalı odalarda tutulduklarını iddia etti. Aynı Technion öğrencisi PBS Newshour’a, hücresindeki diğer kız öğrencilerin başına gelenleri şu şekilde aktardı: “Ben başörtülüydüm ama diğer kızlar gözaltina yatak odalarından yakalandılar ve başlarını örtecek vakitleri bile olmadı. Başlarını çöp poşetiyle örtmek zorunda kaldılar” dedi.
Başka bir olayda ise yaklaşık 60 polis memuru bir öğrencinin ailesinin evine baskın düzenledi. İş yerindeyken baskını öğrendiğinde polis karakoluna giden öğrenci sorguya çekilmesinin ardından Megiddo Hapishanesine götürüldü. Avukatlarinin “korkunc” olarak tanımladığı koşullarda tutulduktan iki hafta sonra bir gece yarısı serbest bırakıldı. Kendisine karşı hiçbir suçlama yapılmadı.
Adalah’ın avukatları üniversite öğrencilerine disiplin duruşmalarında eşlik ediyorlar. Geçtiğimiz sekiz ayda, 70’in üzerinde disiplin soruşturmasına katılan Tuma, öğrenciler aleyhine açılan bu soruşturmalari saçma ve gaddar olarak tanımlıyor. Bir vakada, “Onların belirlenmiş vakti sabahtır. Sabah yakın değil mi?” seklindeki Kuran ayetini paylaştığı için uzaklaştırılan bir öğrenciyi temsil ediyordu. Tuma, masumiyet karinesinin tersine çevrilmesiyle yargıçların öğrencilerden, kendilerini terörizmi desteklemediğine ikna etmesini beklediklerinin altını çiziyor. Öğrencilere, neden Hamas’ı kınayan veya İsrailli rehinelerin iadesini talep eden paylaşımlar yapılmadığı soruluyor.
Pek çok duruşmada can alıcı suç, “kamuoyunun duygularını incitmek” olarak görünüyor. Ancak Tuma, yalnızca özel hesaplarda, küçük arkadaş gruplarıyla paylaşılan gönderilerin halkın duygularını nasıl incitebileceğini sorguluyor. Peki “kamu” derken kim kastediliyor? “Disiplin heyetlerinde oturan akademik yargıçların çoğunun hayalinde bu, yalnızca İsrail’in Yahudi vatandaşlarını kapsıyor gibi görünüyor” diyen Tuma, Ben-Gurion Üniversitesi’nde disiplin kurulunun 7 Ekim’de aile üyeleri öldürülen bir öğrenciyi, söz konusu paylaşımın incitici olduğunu kanıtlamak üzere davet ettiği bir duruşmayı hatırlatıyor.
Bazı durumlarda disiplin kurulları, sağcı öğrencilerin meseleyi kendi ellerine almasına izin verecek kararlar verdi. Ben-Gurion’da bir kurul, 7 Ekim’de meydana gelen şiddet olaylarının bir kısmını inkar eden bir video klibi paylaşan Filistinli bir hemşirelik öğrencisinin açığa alınmamasına onayladı. Bunun yerine kurum, öğrenciyi kınayarak kırk saatlik toplum hizmeti için gönüllü olmasını istedi. WhatsApp grubundaki öğrenciler ise karara tehditle karşılık verdi: “Eğer bu bölümde kalırsa kimse bu sene okula başlamayacak, üniversite alt üst olacak.”
Üniversite, panelin kararına itiraz edeceğini duyurdu ve Haaretz’e göre rektör Chaim Hames, öğrenciye zorba retorikler iceren bir e-posta gönderdi: “Sanki hiçbir şey olmamış gibi yarın okula dönmen bana yanlış geliyor. Yarın derse gelmemenizi ve önümüzdeki birkaç gün kütüphanede veya uygun gördüğünüz herhangi bir yerde kendi başınıza çalışmanızı öneririm.” İtirazda öğrenci suçlu bulunarak bir dönem uzaklaştırma cezasına çarptırıldı; ancak hemşirelik fakültesindeki tüm dersler bir yıl olduğundan, bu sürenin iki katı kadar uzaklaştırma cezası almış oldu.
Bu, halk adaletine dayanarak yapilan tek ya da ilk başvuru değil. Henüz 16 Ekim’de İsrailli Öğrenciler Ulusal Birliği başkanı, terörizmi desteklediği iddia edilen Filistinli öğrencilerin üniversitelerden ve kolejlerden uzaklaştırılmasını öneren bir mektup yayınladı . Aradan iki hafta geçmeden bir grup Siyonist öğrenci Netanya kentinde, polis izlerken üniversite yurtlarına girmeye çalıştı ve “Araplara ölüm” sloganları attı. Ocak ayında, Facebook’ta Emek Yezreel Akademik Koleji öğrencileri İsrail bayraklarına bürünup sınıf kürsüsünden, “terörizmi destekleyenlerle aynı sınıfta oturmayacaklarını” ilan eden bir video klip yayınladı. Noel tatili zamani öğrenciler Filistinliler avukatlara, Gazze’deki enkazın ortasında duran Noel Baba’nın fotoğraflarını sosyal medyada paylaşıp paylaşamayacaklarını soruyordu[MOU3] [AH4] [AH5] . İmkanı olan birçok Filistinli öğrenci yurtdışında alternatif üniversite seçenekleri aramaya başlamıştı bile.
Öğretim üyeleri de öğrencilere yönelik bu düşmanca iklime katkıda bulunuyordu. Ekim ayında İbrani Üniversitesi’nden bir profesör, Hamas’ı Nazilerle karşılaştırdığı ve Gazze’de “Nakba 2”yi savunduğu, daha sonra ise sildigi bir video yayınladı. Tel-Aviv Üniversitesi’nden siyaset bilimci Eviatar Matania, sağcı Makor Rishon gazetesi için 27 Ekim’de yazdığı ve daha sonra kaldırılan makalede, Gazze Şehri’nin tamamen yok edilmesi ve yerine bir otopark kurulması çağrısında bulundu. Her iki profesör de disiplin cezasına tabi tutulmadı. Ancak 14 Ekim’de Hayfa Üniversitesi’ndeki yirmi beş universite personeli, Filistinli öğrencilerin yasal süreç olmaksızın uzaklaştırılmasını eleştiren bir mektup yazdığında, 10 bin’den fazla insan personelin görevden alınmasını talep eden bir dilekçeyi imzaladı .
Filistinli akademik öğretim üyeleri İsrail’de küçük bir azınlık olarak ülkedeki üniversite öğretim kadrosunun yalnızca yüzde 3,5’ini oluşturmalarının yanı sıra, akademik bölümlerde Yahudi olmayan tek personel kadrosunu oluşturuyorlar. Onlar da bu süreçte hedef alındı. 29 Ekim’de Kaye Akademik Eğitim Koleji başkanı Arye Rattner, okul personeline, üniversite yönetiminin öğrencilerden ve öğretim üyelerinden sosyal medyayla ilgili çok sayıda şikayet aldığını bildiren bir mektup gönderdi. “Yönetim” diye yazdı, “bu vakalara karşı sert davranmaya ve sıfır tolerans göstermeye karar verdi.” Bu önlemlere bir öğrenciyi okuldan ihraç etmek ve bir akademik personeli işten çıkarmak da dahildi. Başkan, “IDF askerlerinin İsrail Devleti’ni savunan faaliyetlerini kınayan yayınlar sıfır toleransla karşılanacak” diye de vurguladı.
Yahudi öğretim üyeleri de olan bitene yer yer dahil oldular. 25 Ekim’de David Yellin Akademik Eğitim Koleji’nin başkanı Yoseph Frost, İbranice ders kitaplarında Filistinlilerin tasvirini inceleyen tanınmış akademisyen Nurit Peled-Elhanan’ı disiplin duruşmasına çağırdı . Kendisi bir WhatsApp grubuna, Nazilerin Hamas’la ilişkilendirilmesini eleştiren ve Jean-Paul Sartre’ın sömürgecilik karşıtı şiddet tartışmasını hatırlatan mesajlar göndermekle suçlanmıştı. Frost’a göre bu WhatsApp notları, “Hamas’ın korkunç eyleminin anlaşılması” ve “suç niteliğindeki eyleminin haklılığını” ortaya koymak anlamına geliyordu.
Disiplin kurulu Peled-Elhanan’ı sadece kınamakla yetindi ancak Peled-Elhanan istifa etti. Haaretz‘de yayimlanan makalesinde kararını açıklarken, “Bildiğimiz değerler çoktan alt üst edildiler” diyerek ekliyordu :
Hamas’ın saldırı ve katliamının belli bir bağlamda gerçekleştiğini ve bunun sebepsiz ortaya çıkan antisemitik bir pogrom olmadığını söylemek, bu ülkede cinayetten daha korkunç bir suç sayılıyor…. Sözler tehlikeli, öldürücü kurşunlar meşru hale geldiler. Katiller cezasız kalırken, sözcükleri kullanan insanlar sorusturuluyorlar. Bütün bir aileyi yakarak öldüren bir kişi erdemli kabul edilirken, Gazze veya Batı Şeria sakinlerinin acılarını dile getirmeye cesaret eden herkes terörün destekçisi olmakla suçlanıyor.
Kasım ortasında, Tel-Aviv ile Beer-Sheva arasında bulunan Achva Akademik Koleji, Uri Horesh adlı bir öğretim görevlisini kişisel Facebook sayfasındaki iki paylaşımı nedeniyle kovdu: 7 Ekim’de kapak fotoğrafını İbranice “Özgür Getto Gazze” yazan bir fotoğraf yapmış, bir hafta sonra ise “soykırıma son verin” ve “Gazze’nin yaşamasına izin ver” yazan bir çağrı yayınlamıştı. Son zamanlarda Im Tirzu, akademik personel tarafından imzalanan dilekçeleri inceliyor ve imzalayan isimleri öğrenci gruplarına göndererek üniversitelerinden imzacıların kovulmalarını talep ediyor. Gazze Şeridi’ne çok da uzak olmayan Sapir Koleji’nde Regev Nathansohn adlı bir öğretim görevlisi, Biden yönetimini İsrail’e silah ve ilgili fon transferini durdurmaya çağıran bir dilekçeyi imzaladığı için terör destekçisi olarak iftiraya uğradı ve rektöre kampüste kendisini güvende hissetmediğini yazdı. Yanıt olarak ise kendisi böyle bir talepte bulunmamasına rağmen üniversite tarafından altı aylık ücretsiz izninin onayladığı belirtildi.
24 Ekim’de, bu yazinin yazarlarından biri olan Neve Gordon’un başkanlığını yaptığı İngiliz Orta Doğu Araştırmaları Derneği’nin Akademik Özgürlük Komitesi, tüm İsrail üniversitelerinin rektörlerine, bireylerin, bazı insanların kırıcı veya zorlayıcı bulabileceği görüşleri ifade etme haklarını savunmanın önemini vurgulayan bir mektup gönderdi. Ayrıca, saldırı altındaki Filistinli öğrencilerle ilgilenmenin kurumsal bir görev olduğuna da vurgu yapıldı. Üç kolejin liderleri İsrail’i barbarlığın ortasında bir medeniyet adası olarak nitelendirerek yanıt verdiler. Altı gün sonra, meslek derneği olarak bilinen BRISMES, David Yellin Akademik Eğitim Koleji’nin Başkanı Frost’a, Peled-Elhanan’ın metnine ilişkin yorumunun önyargılı olduğunu iddia eden bir mektup gönderdi. Frost, diğer şeylerin yanı sıra “dikkatli davranın” yazan bir mektupla yanıt verdi.
Baskılar geçtiğimiz sürede azalmadı. Pazartesi günü, mevcut koalisyonun parlamentodaki kırbacı Knesset üyesi Ofir Katz, “terörü akademiden uzaklaştırmaya” yönelik bir yasa tasarısı sundu. The Jerusalem Post’un ifadesiyle bu yasa tasarısı, “akademik kurumları, İsrail’in bir Yahudi devleti ve demokratik bir devlet olarak karakterini inkar eden veya terör faaliyetlerini destekleyen açıklamalar yapan öğretim üyelerini kovmaya zorlayacak.” Yasa tasarısında söz konusu öğretim üyelerinin kıdem tazminatı alamayacakları belirtiliyor. Buna uymayan akademik kurumlar ise mali yaptırımlara maruz kalabilecek.
İsrailli Öğrenciler Ulusal Birliği tasarıyı desteklemek icin, iyi koordine edilmiş bir kampanyayla Tel Aviv’in Ayalon Otoyolu’na Shalhoub-Kevorkian ve Profesör Anat Matar’dan bağlam dışı alıntıların yer aldığı reklam panolarını astılar. Matar otuz yedi yıl hapis yattıktan sonra, 2022 yılında kanser teşhisi konmasına rağmen geçen Nisan ayında gözaltında ölen Filistinli siyasi mahkum Walid Daqqa’nın yasını alenen tuttuğu için hedef seçildi. Daqqa’nın cenazesi hapishane yetkilileri tarafından iade edilmiyor.
Adalah’ın Genel Müdürü Hassan Jabareen, geçtiğimiz Nisan ayında Shalhoub-Kevorkian’ı duruşmalarda temsil etti. Kapanış konuşmasında, orduya yönelik eleştirileri de dahil olmak üzere tüm yorumlarının meşru ifade özgürlüğü kapsamına girdiğini vurguladı. Jabareen, davanın birçok açıdan emsalsiz olduğunu kaydetti. İsrail tarihinde ilk kez Ceza Yasası’nın 144d maddesi -kamuoyunu kışkırtmayı ve ırkçılığa kışkırtmayı suç sayan hüküm- “bir akademisyenin tutukluluğunun uzatılması için kullanıllmıştı.”. Bu dava, “bir akademisyenin İngilizce uluslararası dergilerde yayınlanan bilimsel makaleleri nedeniyle polis tarafından soruşturulması” ve polisin ilk kez birisini, İsrail’in ölü Filistinlilerin cesetlerini sakladığına dair gerçeklere dayanan ifadeleri öne sürdüğü için tutukladığı olaylar zinciri olarak kayda gecti.
Jabareen ayrıca İbrani Üniversitesi’nden 150 profesörün Shalhoub-Kevorkian’ın gözaltına alınmasını kınayan açık bir mektuba imza attığını vurguladı. Ancak, muhalif bilim adamlarından oluşan küçük bir grubun İsrail’in yüksek öğretim sistemi içindeki ifade özgürlüğüne yönelik saldırıyı durdurma şansı çok az. Tam tersine, son 7 ayda yaşananlar, ülkedeki üniversitelerin devletin zorbalığıyla ne kadar uyumlu olduğunu gösteriyor.
Neve Gordon
Neve Gordon, her ikisi de University of California Press tarafından yayınlanan, Nicola Perugini ile birlikte İsrail’in İşgali ve ortak yazarı, Human Shields: A History of People in the Line of Fire’ın yazarıdır. (Mart 2024)
Penny Green
Penny Green, devlet suçu ve soykırım konusunda uzmandır. Londra Queen Mary Üniversitesi’nde Hukuk ve Küreselleşme Profesörü ve Tony Ward ile birlikte Devlet Suçu: Hükümetler, Şiddet ve Yolsuzluk ve Devlet Suçu ve Sivil Aktivizm: Baskı ve Direniş Diyalektiği Üzerine. (Haziran 2024)
Paylaş: