İzak Suriye ve Türkiye asıllı bir Yahudi. Hem ailesi hem de kendisi epey göç deneyimi yaşamışlar. Kendisi şu an İsrail’de yaşıyor. Kendi deyimiyle aşırı uçlara kaçmadan, Haredi Ortodoks doktrinine sadık, dini bütün bir hayat yaşayan İzak İsrail’e olan bağlılığını, devlete genel bir saygısı olmakla birlikte, devletten çok, toprak ve vatan bağı olarak belirtiyor. Aslında İsrail’de, benim deneyimime göre, Ultra-Ortodoks olan ve Türkiye’den göç etmiş birini bulmak oldukça nâdir. Genellikle gözlemlediğim, dine yakınlık zamanla artıyor. İzak bu sürecini de bu röportajda bizimle paylaşıyor.
İzak, 7 Ekim hakkında konuşmaya başlamadan önce, 15 Kasım 2003’deki sinagog saldırılarının kurtulanlarından olduğunu ve geçen 20 yılda bunu kimseyle çok paylaşmadığını aktarıyor. Her iki günün de kendisi ve toplumu için zor ve sıkıntılı günler olduğunu vurgulayan İzak, kendisini İsrail’de güvende hissettiğini ve İsrail’den ayrılmayı düşünmediğini anlatırken ekliyor: “Gerekirse belki İsrail’den ayrılırım. Ama inşallah gerekmez.”
Bunun dışında İzak’ın bu dosyaya en değerli katkılarından biri dindar toplum dışına da epey açık olan bir Ortodoks Yahudi olması. Fikirlerini ve paylaşımlarını hem bu röportajda hem de çevrimiçi Türkçe forumlarda ve sosyal medyada paylaşmaktan çekinmiyor. Türkiye’deki antisemitizmin artışı İzak’ı hem ailesi hem de Türk Yahudi toplumu adına endişelendirirken, Türkiye-İsrail toplumları ve devletleri arasında iyi ilişkiler olmasını temenni ediyor. Sözü İzak’a bırakıyorum.
Rozi: Öncelikle seni tanıyalım.
İzak: 39 yaşındayım, İstanbul’da doğdum, İsrail’in merkez-güney bölgesinde bir şehirde yaşıyorum. Liseye kadar Türkiye’de eğitim gördüm. Aslında İstanbul’da iyi bir özel üniversitede işletme bölümünü kazanmıştım, fakat birinci sınıfın sonunda üniversiteyi bırakmaya ve İsrail’e taşınmaya karar verdim. İsrail’de anneannem ve teyzelerim yaşıyordu. Dayılarım Amerika’da. Önce kısa süre İsrail’de anneannemin yanında yaşadım ve bu dönemde İbranice dil kursuna gittim. Tora öğrenebileceğim ortamlar da aradım. Bir gün dayım bana Amerika’ya gelip onun yanında çalışmayı teklif etti. Kabul ettim. Bu vesileyle bir yeşivaya yazıldım ve 5 yıllık öğrenci vizesi aldım. Yeşiva, aslında Türkiye standartlarına göre düşünürsen Kur’an kursu gibi bir şey, fakat Yahudi dinine odaklanan bir okul. Dini kaynaklar içinde Tevrat’ın yazılı metninden çok daha geniş sözlü kaynağı olan Talmud ve aynı zamanda Yahudi dini kanunlarını öğrendiğin bir okul. Tabii ki bunun üzerinden Tora1’yı da öğreniyorsun. Başta yarım gün iş yarım gün yeşiva gibi bir plan düşündük. Ancak zamanla bende daha fazla Tora öğrenme isteği ağır bastı. Kayıtlı olduğum yeşivanın seviyesi bana göre yüksekti, bana uygun bir yeşiva buldum ve vizemi yenileyerek 5 sene Amerika’da kaldım. Eğitimimin sonunda First Talmudic Degree olarak geçen, Bachelor’s Degree muadilinde bir diploma aldım.
R: Senin galiba iki göç hikayen var o zaman.
İ: Evet. Eğer Türkiye’ye döndüğüm 2013-2015 arasını saymazsak 19 yaşından beri yurtdışında yaşıyorum. Her göç sürecini tek başıma yaşadım, gittiğim yerlerde ise akrabalarım vardı.
‘Bugün İran’da olduğu gibi 1980’lerde Suriye’de Yahudiler çok zor durumdaydı. Suriye asıllı annem, babamla 1980 yılında evlenip İstanbul’a yerleşti.‘
R: Peki, neden üniversiteyi bırakıp İsrail’e taşınma kararı aldın?
İ: 17 yaşında iken içimde dini daha çok uygulama isteği gelişti. Yakın bir arkadaşım benden daha çok kal’a2 gidiyordu. Sosyal olmak adına ona katılmaya başladım ve birlikte o dönem İstanbul’a yeni yerleşmiş Mendy Chitrik’in evinde Şabat sabahı yemeklerine gitmeye başladık. Tabii ki hayatımdaki ilk Şabat yemeğim değildi. Ancak bu sefer bana farklı geldi ve hoşuma gitti. Sonrasında böyle bir yaşamı kendime uyarlamaya başladım. Ailem, özellikle annem, çok aşırıya kaçar mıyım diye endişelendiler. 20 sene sonra geriye baktığımda görüyorum ki bence endişelenecek bir şey yokmuş.
O zamanlar üniversitede işletme bölümünde okuyordum. Cuma gününe koyulan bir matematik sınavı vardı3, öğretim görevlisinden mazeret sınavı istedim fakat izin vermedi. Onun yüzünden Şabat’ta sınava girmek zorunda kaldım. Bu çok içime oturdu. Şöyle ki, hemen bir sonraki gün saatleri ileri aldık ve eğer sınavı sonra olsaydım hem eve erken dönebilirdim hem de belki bu vesileyle sınava iyi hazırlanabilirdim. Şimdi olsa hayatta yapamazdım, çünkü eve Şabat’tan önce nasıl yetişeceğim diye endişe etmekten iki saat İstanbul trafiğinde kafayı yerdim. Böyle sıkıntılar oldu. Sonunda radikal bir karar verdim ve üniversiteyi bıraktım. İsrail’e gideyim dedim.
Annemin ailesi Suriye asıllı Yahudi bir aile. Bugün İran’da olduğu gibi 1980’lerde Suriye’de Yahudiler çok zor durumdaydı. Suriye asıllı annem, babamla 1980 yılında evlenip İstanbul’a yerleştikten sonra, iki teyzem aileleriyle birlikte bir kâfile dolusu insana katılarak, Suriye sınırında görev yapmış para karşılığı tutulan bir TSK askerinin rehberliğinde Türkiye’ye kaçtılar. Antakya’da bir süre durduktan sonra İstanbul’a geçtiler ve İstanbul’da İsrail konsolosluğu üzerinden aliya yaptılar.
R: Daha sonra Amerika’ya gidişin ve İsrail’e dönüşün nasıl oldu?
İ: Dediğim gibi, dayım bana yanında çalışmayı teklif etti. Amerika’da vize işleri zor oluyor. O yüzden bir yeşiva aracılığıyla öğrenci vizesi almam için bana yardım etti. Amerika’ya vardığımda yeşivaya aralıklarla gitmeye başladım.
Sonraları Talmud öğrenmek konusunda bana bir şevk geldi. Tabii Amerika Ortadoğu’dan çok farklıydı. Ortama ve kültüre alışmam de zaman aldı. Talmud öğrenmek ve sosyalleşmek için daha iyi bir yeşiva aradım, buldum, yazıldım, vizemi değiştirdim ve daha sonra aktif olarak yeni yazıldığım bu yeşivada okumaya başladım. Vize süresini aşmadan ayrılmaya karar verdim ve Türkiye’ye dönüp İsrail vatandaşlığı başvurusu yaptım. Birkaç ay sonra da İsrail’e resmi olarak göç ettim.
R: Peki, şu anki mesleğin nedir?
İ: Şu anda İbranice, İngilizce ve Türkçe dillerinin her türlü kombinasyonunda tercüme işi yapıyorum. Onun dışında ayrıca bir yazılım kursuna kaydoldum. Çalışma Bakanlığı’ndan onaylı, Haredi (ultra-Ortodoks) cemaati için açılan bu kurs İsrail Devleti’nin fon ayırdığı bir proje. Şu anda yazılım teknisyenliği, bilgisayara giriş ve veri tabanları öğreniyoruz. Birkaç aya bitiyor. İnşallah sonrasında iş de bulurum bu alanda.
‘Ne kadar sessiz geçiyor bu bayram, hiçbir çatışma falan yok” diye düşündüm. Bir gün sonra böyle şeyler olacağını nereden bilecektim?‘
R: İnşallah! O zaman bugünkü konumuza dönelim. 7 Ekim’de olanlardan nasıl haberdar oldun? O gün ve sonrasında neler oldu?
İ: Biliyorsun, 7 Ekim’den bir önceki akşam Simhat Tora idi. Öncesindeki perşembe akşamı da Hoşana Raba idi, o da çok özel bir gün. Biliyorsun bu bayramların anlamı, önemi var. Hoşana Raba gecesi sabaha kadar ayakta durup okuyor, öğreniyorsun. Simhat Tora’da da Tora’yı bitirip yeniden başlıyoruz. Eşimin son zamanlarda biraz sağlık sıkıntısı olmuştu. O yüzden eşim, Hoşana Raba gecesi için bir gezi ayarlamıştı. Kever Rahel’e ve Kotel‘e dua etmeye gittik. Kotel’e giderken otobüs bizi Kudüs Şehr-i Atik’in Müslüman mahallesine yakın Şam kapısında indirdiği için mecburen oradan geçtik ve her yerin bomboş olduğu dikkatimizi çekti ve bazı yerlerde de askerleri gördük. Oradan geçerken birkaç sene önce yine İbrani takvimine göre yine aynı Hoşana Raba gecesi bir saldırıda öldürülenler için koyulan anıtı gördük. O anda da “Ne kadar sessiz geçiyor bu bayram, hiçbir çatışma falan yok” diye düşündüm. Bir gün sonra böyle şeyler olacağını nereden bilecektim?
Simhat Tora’da Sukot bayramı gibi kayınvalidemdeydik.7 Ekim Şabat sabahı birden roket sesleri, sirenler ile kalktık. Biraz tedirginlik oldu. Zaten sürekli roket attıkları için sığınılacak tek yer olan evin ortasındaki koridorda sığınıyorduk. Kayınçolarımdan biri dışarıda ne olduğuna bakmaya çıktı ve geri döndüğünde anlatmaya başladı ki Gazze yönüne yakın olaylar, saldırılar olmuş, insanlar öldürülmüş falan.
R: Siz tabii Şabat olduğu için ve Şabat’a baktığınız için telefonlarınız kapalı, televizyon açmıyorsunuz, medyadaki olaylardan haberiniz yok, değil mi? Sadece siren duydunuz, saklandınız mı?
İ: Evet. Ben dışarı çıkmadım ama o gün. Bilmiyorum yanlış mı yaptım, sinagoga gitse miydim ama dışarı çıkmadım, tedirgin oldum. Eşimin kardeşleri dışarıdan döndüklerinde biraz anlattılar. Tabii olaylar bizim bulunduğumuz bölgeye sıçramadığı için bizim açımızdan tam olarak bir hayat memat meselesi değildi ve benim olduğum yerde canıma kastedilmediği için Şabat çıkışını bekleyip haber almanın daha mantıklı olduğunu düşündüm. Sonra, orada olan felaketlerin haberini aldık zaten.
R: Senin günlük hayatını nasıl etkiledi bu saldırı?
İ: En çok eğitimimi etkiledi. Benim yazılım kursundan koordinatörler hâl hatır sormaya, güvende olup olmadığımızı anlamak üzere aradılar. Bizim bulunduğumuz bölge güney olduğu için bazı şehirlerdeki aileler savaş sebebiyle evlerini boşaltmak zorunda kaldı. Bu sebepten dolayı bizim eğitim de durdu. Tam olmasa da pandemi dönemini andıran, evde olduğumuz bir hayat yaşadık bir süre. Uzaktan eğitimle devam etmeye çalıştık ama aynı olmadı. Sonra zamanla sınıfta doğrudan eğitime döndük.
‘Bu benim ilk geçirdiğim terör olayı değil. Daha kötüsünü de yaşadım. 2003’te İstanbul Neve Şalom ve Bet İsrael Sinagogları saldırısından sağ kurtulanlardanım.‘
R: Savaş gelişmeye devam ettiği bu süreçte nasıl hissettin?
İ: Belirsizlik. Pandemide olduğu gibi. Gerçi pandemi süreci ile arada büyük fark var. Biri terör, biri sağlık olayı. Şu açıdan benziyordu, hani evdesin, ne olacağını bilmiyorsun. Nereye gidecek bu olay? Nasıl bir şey olacak? Belirsizlik kötü bir şey. Ama tabii ki iyi yanlarına baktım. Çok yer kapalıydı, bir kapalılık vardı, ama evden çıkma yasağı gibi bir şey yoktu. Ama etrafta da çok insan yoktu. Belirsiz, karışık bir ortamdı. İlk bir ay içinde zaten her şey yoluna girer gibi oldu.
Açıkçası şunu da belirteyim; bu benim ilk geçirdiğim terör olayı değil. Daha kötüsünü de yaşadım. 2003’te İstanbul Neve Şalom ve Bet İsrael Sinagogları saldırısından sağ kurtulanlardanım. Çok anlattığım bir şey değil. O gün Şişli’de sinagogdaydım. Nasıl diyeyim, her yer etrafımda yıkılmıştı. Hani filmlerde piyano tuşlarına gelişigüzel basılan bir melodinin eşliğinde bir karmaşa ortamının gösterildiği bir sahne gibiydi. Ancak bu olayın tam olarak içinde olmadığım için, 2003’teki gibi, yaşananları çok derinden hissetmedim. Fakat sonuçta uzağımızda da değildi. Haritaya baktığımda Gazze bizim evimizden 50 kilometre uzakta bir mesafe. Yine de dibimizde değildi, fakat çok uzağımızda da değildi.
R: Aileni savaş süreci nasıl etkiledi ve etkiliyor?
İ: Annem hep ne oluyor ne bitiyor diye sordu. Bir roket haberi olduğunda hemen “dikkat edin” dedi. Ben de ona “korunaklı ortama giriyoruz elimizden geldiği kadar” diyerek rahatlatmaya çalıştım. Hâlâ da sürekli soruyor: “Savaş devam ediyor mu? Ne olacak?”. Orduda hizmet vermediğim için doğal olarak daha rahat. Ama tabii ki endişelenmesi tam bitmedi.
R: Sen nasıl hissediyorsun?
İ: Yani böyle kalp atışları yok belki ama endişe var. Ama sana bir şey söyleyeyim. Ben Türkiye’de olanlardan kaygılanıyorum. Türkiye’de olayları tek taraflı yansıtıyorlar. Antalyaspor’da oynayan İsrailli futbolcuya yapılanları düşünürsen, beni eskisinden daha çok endişelendiriyor. Aynı zamanda X platformunda gördüğüm Kahve Dünyası’nın menüsüne hamursuz keki koyması ve Musevi vatandaşların Hamursuz Bayramı’nı kutlaması sonrası olan “İsraillilerin bayramını kutluyorsunuz” veya “Siyonist uşakları” gibi yorumlar, boykot ve kınama çağrıları da beni endişelendiren olaylar arasında.
R: Seni çevrenden başka arayan oldu mu? Geniş toplumdan?
İ: Liseden ve Facebook’tan ulaşan birkaç kişi oldu geniş toplumdan. Benim Türkiye’de çok çevrem kalmadı aslında. Liseden sol görüşlü bir arkadaşım ulaştı ve Hamas’ın yaptıklarını doğru bulmadığını söyleme ihtiyacı hissetti. Yakın zamanda çevrimiçi forumlarda bir sürü insanla tanışma fırsatım oldu. Bir keresinde sosyal medyada bir videoda çıktım fakat sözlerimi, davranışlarımı çarpıttılar. Daha sonra bu videonun altındaki yorumlarda linç yedim. Yorumlarda komplo teorileri ve daha neler neler yazdılar. Daha sonra Türkçe bir forumda başka insanlarla tanıştığımda, bu videomu izlediklerini ve bana hak verdiklerini söylediler. O insanlar 7 Ekim’den sonra bana ulaştılar, hatırımı sordular. Arada bir “Nasıl gidiyor orada?” diye soruyorlar.
‘Yorumlarda “bunlara özellikle Türkçe öğretiyorlar, bunlar İsrailli (Türk değil,) ama Türk’ten daha iyi Türkçe konuşuyor, ajanlık yapıyorlar,” yazmışlar. Halbuki ben Türkiye’de doğduğumu özellikle söylemiştim.‘
R: Ne tarz komplo teorileri vardı?
İ: Bu video İsrail’de çekilmişti. Ben Türkçe konuştum. İnsanlar yorumlarda “Bunlara özellikle Türkçe öğretiyorlar, bunlar İsrailli (Türk değil) ama Türk’ten daha iyi Türkçe konuşuyor, ajanlık yapıyorlar,” yazmışlar. Halbuki ben Türkiye’de doğduğumu özellikle söylemiştim. O kısmı kesmişler. “Gitmem lazım, hayırlı Ramazanlar” diyerek yayından ayrılmıştım. Videoda sanki kaçtım gibi yayınlamışlar o kısmı. İnsanlar “Osmanlı’yı duydu, kaçtı” veya “korkudan altına yaptı” gibi yorumlar yazmışlar. Video görüşmesinde konuştuğum kişi önce bana İspanya sürgününü ve Yahudilerin Osmanlı tarafından kurtarıldıklarını hatırlattı, sonra da o dönemin padişahı Sultan Bayezid’in torunu olduğunu söyledi. Doğal olarak hânedan ailesi olduğunu anladığım ve hânedanın sürgünde olduklarını düşündüğüm için “Sürgün bitti mi?” diye sordum. Bu tepkimi de “Sürgünü nereden biliyor? Belli ki onların [Yahudiler] da parmağı var bunda” diye yorumlamışlar. “Osmanlı onlar tarafından yıkıldı” gibi yorumlar ve daha neler neler yazmışlar.
‘Mesela, “İsrail yıkılsın” diyen var. Peki İsrail’in vatandaşları Yahudi. O zaman, nasıl “ben Yahudi düşmanı değilim” diyebilirsin ki?’
R: Peki senden İsrail, Hamas, Filistin arasındaki ilişkiler konusunda soruları cevaplamanı bekleyen insanlar oldu mu? Veya İsrail söz konusu olduğunda mutlaka yorum yapman gerektiğini düşünen bir algı ile yaklaşılıyor mu sence?
İ: Çevrimiçi arkadaşlıklar kurduğum forumda geçtiğimiz yaz biraz tat kaçmıştı. Daha 7 Ekim yaşanmamıştı ve “İsrail dost mudur düşman mıdır?” diye tartışmalar oluyordu. “İsrail faşist bir ülke” diyenler oldu. O zaman “Nasıl bir faşizm? Ne yapıyor ki?” diye sormuştum. Klasik, “Filistinlileri evlerinden sürüyorlar” gibi şeyler söylediler. Tabii ki İsrail’i dost olarak görenler de çıkıyordu, çok az da olsa. Bu durumu “tabii ki Türkiye’de Suriye’den çok sığınmacı var diye oluşan Arap nefretiniz yüzünden İsrail’i sevmeye başladınız” gibi bir linç yaklaşımına çeviren oluyordu. Böyle şeyler söyleyen, böyle niyetlenen insanlardan bir gün antisemitizm çıkabilir. Mesela, “İsrail yıkılsın” diyen var. Peki İsrail’in vatandaşları Yahudi. O zaman, nasıl “Ben Yahudi düşmanı değilim” diyebilirsin ki diyerek, bu tarz şeyler yazanlara argüman sunuyordum.
Bir kere bu forumda “Yahudilik Üzerine” adıyla, insanların bana Yahudiliğin dini taraflarını sorabilmeleri için bir başlık açmıştım. Ama tabii ki sorular bir noktada hep İsrail devletine geliyordu, ben o başlıkta Yahudilik dinini konuşmak istememe rağmen. “İsrail ile ilgili ne düşünüyorsun?” gibisinden sorular soruluyordu. Ben de onlara hatırlatıyordum: “Ben kendi bakış açımdan cevap veriyorum. Ben İsrail Devleti’ni temsil eden biri değilim ve İsrail Devleti’nin her yaptığını savunmuyorum ve benden bir kınama veya özür gibi şeyler beklemeniz de doğru değil” diye söylüyordum.
‘Ben orduya hükmetmiyorum. Devlete hükmetmiyorum. Ben bir vatandaşım.’
7 Ekim’den sonra böyle yorumlar gelmedi. Fakat başka savaşlara atfen “Gazze’de çocukların ölmesi kötü” diyen oldu benim İsrail’de yaşadığımı öğrenince. Ben de keşke siviller ölmese diyorum. Burada savaş hali var. Bunu doğru bulup bulmadığım meselesi değil. Ve benim elimden de bir şey gelmez. Ben orduya hükmetmiyorum. Devlete hükmetmiyorum. Ben bir vatandaşım. Sonuçta bir devletin aldığı bir nefs-i müdafaa durumu var. Ve bu devletin vatandaşı olarak beni savunması gerekiyorsa, bundan dolayı da ben sorumlu olamam. Olmasa keşke. Ama durum böyle. Ben de içindeyim bunun. Benim elimde olmayan bir şey. Bir yerden ölen sivillerin durumunu anlayıp bunun olmamasına hak veriyorum gibi oluyorum, ama bir yandan da hem bu sivillerin Hamas’ın sorumluluğunda olduğunu ve onların ölümünün vebalinin Hamas’ta olduğunu söylüyorum, hem de “Ne istiyorsunuz? Gelsinler saldırsınlar mı? Türkiye’de aynısı olsa eliniz kolunuza bağlı oturmazsınız herhalde. Biraz da öyle düşünün, o taraftan bakın” diyorum.
R: Liseden tanıdığın arkadaşların tarafından böyle muhabbetler oluyor mu? Ya da daha önce oldu mu?
İ: Çok uzun zamandır lise arkadaşlarımla iletişimim yok. Ben zaten çok uzun zamandır Türkiye’de yaşamıyorum. Facebook’ta görüyorum. Bir arkadaşım var, o da forumdakilerin söylediği minvalde şeyler söyledi. “Gazze’de olanlar kötü. İsrail’in yaptığı şeyler de doğru değil” diye. Ama bir yandan da benim aşırı fikirlerim olmadığını, “Araplar veya Filistinliler yok olsun” gibi şeyler söylemeyeceğimi de biliyor. Tabii ki oturalım gelsinler bizi öldürsünler demiyorum. Uyumlu olduğumu bildiği için, saldırıları da bildiği için, “Hamas’ın yaptığı kötüydü, senin iyi olmana sevindim, kendine iyi bak, kendine mukayyet ol” gibisinden, hak veren şeyler de söyledi. Öte yandan İsrail’in Gazze’de yaptıkları hakkında bir şey söylemeden de geçemedi. Lisede de bu konuları konuşuyorduk. O zamanlarda da zaten biliyorsun hep bir “Filistin mazlum” söylemi vardı. O arkadaşım sola yatkın. Sol tarafta dinden bağımsız bir Filistin ve Filistin halkı yanlılığı da var biliyorsun, Deniz Gezmişler falan. O arkadaşım İsrail’in de meşruiyeti olduğunu, Hamas’ın yaptığını da onaylamadığını söyledi, teselli verdi.
‘Biliyorsun hep önce “bizim derdimiz İsrail ile, Yahudilerle değil” deniyor. Ama bir bakıyorsun sürekli hep Yahudilere gidiyor konu. Yani kimi kandırıyorsunuz? Yaptığınız açık Yahudi nefreti.‘
R: Yaşanan olaylar arkadaşlarınla, işte, ailenle, sosyal medyada ilişkilerini nasıl etkiledi?
İ: Ailemle pek bir şey olmadı. Ailem soruyor, “İyi mi her şey? Ne oluyor?” Bir de bu konular hakkında Türkiye’de olan protestoları anlatıyorlar.
Beni tanıyan insanlar hatırımı sordular. Siren çaldığını söyleyince “aman dikkat et kendine” diyorlar. Daha soğuk davranan da lanet okuyan da oluyor. Yani Hamas’tan geldiğini biliyorlar. Benim konuştuğum insanlar daha samimi minvalde olan insanlar. Öbür türlüsünü ben de istemem. Arada Twitter’da İsrail’e lanet okuyan insanlara denk geliyorum. Gerçekten böyle baya insan var. Hep vardı sosyal medyada, sürekli maruz kalınca yoğun hisler oluşuyor. Linç kültürü en kötüsü.
Mesela o benim olduğum videonun altında bana doğrudan linç oldu. İnsanlar benimle ilgili şeyler yazıyor. Kendimi belli etmeden cevap vermeye çalıştım. Benim üzerimden Yahudiliği kötü lanse ediyor çünkü. Biliyorsun, hep önce “Bizim derdimiz İsrail ile, Yahudilerle değil” denir. Ama bir bakıyorsun sürekli Yahudilere gidiyor konu. Yani kimi kandırıyorsunuz? Yaptığınız açık Yahudi nefreti. Bu tarz yorumlara cevap verdiğimde kötü cevaplar aldım.
7 Ekim’den sonraki olaylarda bana doğrudan gelen bir tepki olmadı. Ama bana olmadıysa bile sosyal medyada karşılaşıyorsun tabii ki. Mesela, bu Antalyaspor’da oynayan oyuncunun kadro dışı bırakılıp savcılık nezdinde tutuklanıp bir gece nezarette kalması, sonra da sınır dışı edilmesi üzerinden ne kadar laf döndü. Bütün yorumları okudum. Ben bir adamın spor yorumlarını dinliyorum. Bir anda bayağı yanlı bir yorum yapmış. Bugün AKP bakışında olmayan düşünceleri olan insanlar bile bu kadar yanlı bakabiliyorsa, ne olacak? O futbolcu “7 Ekim’in üzerinden 100 gün geçtiğini” yazan bir bantla maça çıktı diye, “milli değerlere zarar veriyor” gerekçesiyle bunlar yapıldıysa, sınır dışı edildiyse… Ve bu adam İsrailli, bizim cemaatimizden biri değil. Sonuçta İsrailli ve Yahudi olarak görülüyor. Türkiye’den olan (Yahudi) biri kamusal alanda bu şekilde davransa, konuşsa ne yapılır bilinmez. 6-7 Eylül gibi olabilir her an. Olmaz diyen de var. Ama bilemezsin ki. Olabilir. Daha çok endişe etmeye başladım.
‘Zaten en büyük yalan, “bizim derdimiz İsrail devleti ile” diyen adamın sinagog önünde protesto yapması. İsrail devletinin temsilciliği sinagogda mı?‘
Bu gibi şeylere şahit olunca bizim cemaatimizde benimsenen “Kayadez”e hak veriyorsun. Cemaatten İsrail’i kınaması bekleniyor bu tip kriz durumlarında: “Cemaat nerede? Hahambaşı kınasın”, deniyor. Bir de bu sınır dışı olayı. Bizimkiler konuşsa neler olacak yani… Daha bir endişe etmeye başladım. Zaten en büyük yalan hep “bizim derdimiz İsrail devleti ile” diyen adamın sinagog önünde protesto yapması. İsrail devletinin temsilciliği sinagogda mı? Bu Vatikan mı? Sinagog önünde protesto ediyorsanız o zaman derdiniz Yahudilerle oluyor. İnsanlar evirip çeviriyorlar, çevir kazı yanmasın.
R: 7 Ekim sonrasında herhangi bir antisemit saldırıya maruz kaldın mı?
İ: Yani doğrudan böyle bir şey olmadı. Sosyal medyadaki tatsız olay dışında bir iki tane yorum oldu, ben de cevap verdim. Çok şükür ki dallanıp budaklanmadı. Ailemi ele alırsak, anneme veya ablama da olmadı. Fakat olmamış olması böyle bir saldırı olmayacak anlamına gelmez. Çok endişe ediyorum, daha önceki dönemlere göre çok çok çok daha fazla endişe ediyorum.
‘İsrail ile bağım, 7 Ekim’den ve hatta devletten, Siyonizm’den vesaire bağımsız olarak, benim Yahudi olmam ve benim vatanım olmasıyla alakalı. Vatan.‘
R: 7 Ekim’den sonra yaşanan olaylar şu anda yaşadığın ülkeye, yani İsrail’e veya geçmişte yaşadığın Amerika veya Türkiye’ye olan aidiyet hissini etkiledi mi?
İ: Amerika’ya zaten bir aidiyetim hiç olmadı, orada sadece vizeyle yaşadım ve vatandaşı olmadım. İsrail ile bağım 7 Ekim’den ve hatta devletten, Siyonizm’den vesaire bağımsız olarak, benim Yahudi olmam ve benim vatanım olmasıyla alakalı. Vatan. Benim açımdan 7 Ekim bunu etkilemedi. Şu aralar sürekli anlatılan birliktelik, Yahad Nenatzeah (İbranice, “Birlikte Kazanacağız”) gibi sloganların yarattığı hava ile biraz daha (aidiyetin) içine giriyorsun. Fakat aliya yaparken (İsrail’e vatandaşlık için göç ederken) her ne kadar İsrail devletinin vatandaşı olsam da devletten çok toprak ve vatan bağı bende daha ağır bastı. Sevgim ve aidiyetimde bir değişim olmadı, daha arttı da diyemem. Yahudiliğimi en çok yaşayabildiğim yer şu anda İsrail toprakları ve o yüzden bir bağım var, ondan vazgeçmem. Kimseye de o bağın sadakatini sorgulatmam, onu da söyleyeyim.
Türkiye ile ilgili aidiyetime gelirse, ben İstanbul’da yaşadım, doğdum, büyüdüm. Türkiye’de politik ortam bence çok kopuk. Orada yaşamak, hayat kurmak istemem. Birkaç seneliğine İstanbul’a döndüğüm bir süreç olmuştu. O zaman bile bir ara bu dönemin biteceğini, İsrail’e geri döneceğimi biliyordum. Bana kalırsa annem de Türkiye’den gelsin, İsrail’de yaşasın. Duygusal olarak bir bağım olsa da Türkiye’de ileride (Yahudilere) olabilecek şeylerden endişe ediyorum. (Yahudiler için) yaşanacak bir yer değil. Eskiden de değildi (antisemitizmden bağımsız dini yaşamla alakalı), şimdi daha fazla antisemitizm var. Abime ve ablama İsrail’e taşının demiyorum, çünkü onların Portekiz vatandaşlığı var, belki Portekiz’e giderler.
R: Peki kendini İsrail’de şu anda güvende hissediyor musun?
İ: Ara sıra terör olayları olabiliyor. Yine Allah’a emanetiz, elimizde olmayan şeyler var. Ama savaş hâli tam bizim olduğumuz yere gelmediği için ne diyeyim bilmiyorum. Nispeten güvende hissediyorum. Bu olay olmasa da yine bir terör olayı olabilir. Allah’a emanetiz o açıdan. Ama nispeten güvende hissediyorum İsrail’de.
R: Buradan hiç göç etmeyi düşündün mü?
İ: Yok. Öncede anlattığım gibi kısa bir süre Türkiye’ye döndüm ama o süreçte hep içimden İsrail’e geri dönmek geçiyordu ve kısmet oldu ki geri döndüm. Şöyle anlatayım. Ben bir ara Yeruşalayim’de yaşarken, Tel Aviv çevresinde, Yeruşalayim’e çok ısınmayan, orayı sevemeyen akrabalarım benim hep Tel Aviv’e taşınmamı telkin ediyorlardı. Bu özellikle Yeruşalayim’de terör olayları olduğunda söyleniyordu. Ben de şöyle cevap veriyordum: “Yarın öbür gün, Tel Aviv’de bir şey olsa, o zaman ne yapalım? İsrail’den mi ayrılalım? Yurtdışında mı yaşayayım? Nasıl bir mantık bu?” Demek istediğim, İsrail’den hangi gerekçeyle ayrılayım? Ben burada Yahudiliğimi yaşamak için yaşıyorum. Neden ayrılayım? En fazla, çok kötü bir olay olsa, Türkiye’ye gitmeyi düşünürüm bir süreliğine. Fakat eşimi burada bırakmak istemeyeceğim için ve eğitimim olduğu için bu opsiyonu eliyorum. Uzun süredir de Türkiye’ye gitmedim.
‘Antisemitizmin Türkiye’de bu raddeye gelmiş olmasından bayağı bir endişe ediyorum. Yakın zamanda Brooklyn’de bulunan Chabad cemaati merkezinin binalarının altında tünel buldular diye, İsrail’e bağlayacaklar durumu, durum o kadar vahim.‘
R: Başka bir tarafına değinelim konunun. Türkiye’de farklı politikacılar, parti temsilcileri ve medya birçok konuyu gündeme getirdiler: çifte vatandaş olan İsrail-Türk vatandaşlarının vatandaşlıktan atılması veya Yahudilerin Türkiye’deki fişlenmesi gibi konularda ne düşünüyorsun? Seni nasıl etkiledi?
İ: Fişlenmek etkiler tabii ki. Biraz evvel bahsettiğim futbolcu olayı gibi. Aynı gol atıyor, takımına puan kazandırıyor, savcı şikâyette bulunuyor, polis adamı ailesiyle adamı sınır dışı ediyor. Daha 24 saat geçmiyor bu attığı golün üzerinden, bir önceki akşam Antalya’da gol atmış, ertesi akşam kendisini Tel Aviv’de Ben Gurion’a iniş yapmış buluyor. Böyle şeylerin olabildiği bir ortamda Türkiye’de Yahudilerin fişlenmesi doğal olur. Olmayabilir de ama olsa da şaşırmam. Zaten antisemitizmin Türkiye’de bu raddeye gelmiş olmasından bayağı bir endişe ediyorum.
Yakın zamanda Brooklyn’de bulunan Chabad cemaati merkezinin binalarının altında tünel buldular diye, İsrail’e bağlayacaklar durumu, durum o kadar vahim. Komplo teorisi her şey. Zaten kafalar öyle. Endişe etmek işten değil. Çifte vatandaşlıktan atılma olayını duymamıştım. En kötü ne olacak, pasaportunu mu dert edineyim Türkiye’nin?
R: Dünyada antisemitizmin artması seni nasıl etkiliyor?
İ: Sevilmediğimizi görmek sıkıntı oluyor. Amerika’ya gitmek istersin, orada da ne olacağını belirsiz. Aynı şekilde Fransa. Ummadık şeylerle uğraşmak zorunda kalırsın. Nereden ne geleceğini bilemediğin bir durum. Bir anda Yahudisin diye tepki çekersin. Hep gizlemek zorundasın. Benim elimde olmadığı için ne kadar dert edeyim ki diyorum, bir yandan da. Akışına bırak diyorum. Bir yandan da bir şey olabilir mi diye düşünüyorum. Bir anda herkes bu konuyu konuşmaya başladı, konu çok ön plana çıkmaya başladı. Göze batıyorsun4. Bu iki his arasında gidip geliyorum.
Yurtdışında yaşayacak insanları anlayabiliyorum . İsrail’in varlığı bile antisemitizmin dünyada var olması konusunda bir şey değiştirmiyor. Ne kadar engellemeye çalışsan da antisemitizm var olmaya devam ediyor.
R: Türkiye’ye geri dönersek, bazı antisemitik olaylar oldu. Eminönü’nde bir dükkân kapısına ‘Yahudiler giremez’ yazıldı. Balat sinagogu önünde eylem çağrısı yapıldı. Bunlar seni nasıl etkiledi ve hissettirdi?
İ: İsrail ile Yahudi aynı kefeye konulabiliyor kolaylıkla. İsrail’in Yahudi devleti olduğunu anlayabiliyorlar. İsrail Yahudi demek, tamam. Birisi İsrail devletine eleştiri de bulunduğu zaman, “bu yaptığın antisemit şeyler doğurabilir, dikkat et”, diyorsun. Karşındaki de hemen “ben antisemit değilim, beni böyle lanse edemezsin, benim derdim İsrail’le, Yahudilerle değil” deyip kıvırmaya çalışmaya başlıyor. İsrail’in yaptıkları için Yahudileri suçluyorlar.
R: Peki, sana bu konuda yaptığın argümanı okuyucularımıza biraz daha açabilmen için bir soru daha soracağım. Biraz evvel bana “İsrail benim vatanım. Ben Yahudi’yim. İsrail’e ait hissediyorum. Ve Yahudi olduğum için kendime ait hissediyorum,” dedin. Eğer ki sen bir Yahudi olarak, “İsrail Yahudi devletidir ve o yüzden Yahudiler için önemlidir” diyorsan, o zaman neden Yahudilere ait olan yurtdışındaki herhangi bir sinagog, mekan, insan, şirket, futbolcu, vs. neden bu vatandan sorumlu tutulmasın ki? Yani biz İsrail’e, Yahudi olduğumuz için kendi vatanımız diyorsak, bizim Yahudi olduğumuz için İsrail’den sorumlu tutulmamız ya da İsrail konusunda soru almamız, İsrail’in yaptıklarını bizden hesap sorulması gibi şeyler yapılmasında ne sorun var? İsrail Yahudi vatanıysa, Yahudilerden hesap sormak neden antisemit bir davranış?5
İ: İsrail Yahudi vatanı çünkü amacı Yahudilere bir vatan vermek. Ancak her İsrail vatandaşı Yahudi diye de6 İsrail devletinin her yaptığını onaylamak mı zorunda? Sen ve ben, Netanyahu ile bir miyiz? Türkiye’de mesela herkes Tayyip Erdoğan gibi mi düşünüyor? Türkiyeliyiz diye bütün devlet kararları dünyadaki alakasız Türkiyelilerden mi sorulmalı? Bir kişiden dolayı herkesi o kefeye koymak, genellemek nasıl mantıklı gelmiyorsa, İsrail için de durum aynı. İsrail’de de görüyorsun, sol gruplar hükümeti ne kadar protesto etti. Bir de her Yahudi İsrail vatandaşı mı? Değil. Her İsrail vatandaşı da İsrail devleti yüzünden linç edilmek mi zorunda? Bu bana ters geliyor. Futbolcuya İsrailli diye o cezayı verdiler, diyelim ki anladım. Ama orada “Yahudiler giremez” yazdıklarında kastettikleri sadece İsrailliler değil ki. Ben gitsem, o dükkâna girsem veya taksisine Yahudi almayacak adama “Ben Yahudi’yim” desem, Türkiye’de doğduğum halde, fişimi çekti kafasında. O yüzden antisemitizm oluyor. Bu ayrımı iyi yapmak gerekiyor.
Başka bir şekilde anlatayım. Mesela ben İsrail’de biraz Ortodoks Haredi çizgisinde bir dini hayat yaşıyorum diye, burada yaşayan akrabalarımdan bazıları basında gördükleri “Harediler”le ilgili haberlerden bahsedip, sanki ben üzerime Haredi toplumunun temsiliyetini alma misyonu üstlenmişim gibi benden bunların hesabını sorabiliyor. Bunun benzeri olarak da, İsrail vatandaşı olduk diye her yerde ve her şartta İsrail’in temsiliyeti misyonunu üstlenmeye maruz kalmak zorunda değiliz. Birçok şeyini eleştiriyorum bu ülkenin. Mesela, şu an teknoloji öğreniyorum. İsrail için “hi-tech ülkesi” diye övünüyoruz ki kendilerini de bu imajla dünyaya pazarlıyorlar ama bir bakıyorsun yağmur yağıyor, yollarda sel oluyor. Bunlarla baş edemiyoruz. Baksana İsrail’in övündüğü şey ne, sıkıntı çektiği şey ne. Uzay konusunda ilerleyen bir ülkede, bir çok bürokratik sıkıntı var. Birçok şeyini eleştiriyorum. Çünkü bu devlet yapısı ve devletin işleri ele alış şekliyle alakalı. Ama tabii ki konu vatan, insanlar, Yahudilik olduğunda, bu bağ var. Bu bağ, devletin ötesinde bir bağ.
İsrail devletini eleştirmelerindeki sıkıntı, eleştirirken bir şekilde antisemitizmin sınırlarına yaklaşmalarından kaynaklanıyor. Bunu ben söylemedim, Natan Sharansky, 3 Antisemitizmin üç boyutu yazısında söyledi7. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’deki Yahudi vatandaşlarımla sıkıntım yok, onların bayramlarını kutlarım”, diyor. Sonra Twitter’da “Bak Yahudi’nin bayramını kutluyor, bunlar adam öldürüyor İsrail’de” diyen yorumlarla karşılaşıyorsun. (İzak’ın notu: Bu röportajdan iki ay sonra yerel seçimleri kaybeden AKP, radikal bir kararla İsrail’le ticareti tamamen durdurmaya yeşil ışık yaktı). Türkiye’deki Yahudi’nin bayramını kutluyor ve eleştiriliyor. Niye? İsrail’de adam öldürülüyor diye. Türkiye’deki Yahudi mi öldürdü? Ben mi attım o roketleri?
“Habad tünellerinin İsrail devletiyle ne alakası var? Otur, düşün, bir alaka kur. Ben kuramıyorum. Bunlar kuruyorlar.”
R: Son sorum. Orta Çağ’dan kalma bir sürü komplo teorileri ortaya çıktı, senin de dediğin gibi. Bu Habad’da olan olayların komplo teorileri mesela, kan iftirası tarzı. Bunların ortaya çıkması ve göze batmaları seni nasıl etkiliyor? Sana bu konularda sorular geldi mi? Örnek vermek gerekirse: Son senelerde Koronavirüs, 6 Şubat depremi, Münevver Karabulut cinayeti, tüneller ve Epstein olayının birleştirilmesi… Bunların hepsini Yahudilere atfeden haberler çıktı. Bu konudaki düşüncelerini duymak isterim.
İ: Bu tip komplo teorisi tarzı şeyleri İsrail’de de duymaya başladım. Mesela, İlluminati gibi şeyler var. İsrail’deki yakın çevremden insanlar bile “bazı Yahudiler bunun içinde” diyor. Ben de onlara “Yahudileri bunun içine katıyorsan bil ki Türkiye gibi bir yerde bu konuları Yahudileri suçlamak için kullanıyorlar ve sonuçta bu insanların gözünde Rothschild’le, Soros’la sen ve ben aynı kefeye konuluyoruz”. Dünyada, ama özellikle Türkiye’de Yahudileri linç etme sebebi olarak kullanılıyor. Çünkü Türkiye’de komplo teorisi kafası aşırı derecede. İnsanlar böyle yaşıyorlar. Her bir şeyde İsrail’e suçlama durumu var. Komplo teorilerini yakınlarımın yansıtması bazen gına getirtiyor.
Bu bahsettiğin komplo teorilerinin hepsinden haberdarım. Yani Habad tünellerinin İsrail devletiyle ne alakası var? Otur, düşün, bir alaka kur. Ben kuramıyorum. Bunlar kuruyorlar. Çünkü kafaları hep komplo teorileriyle çalışıyor. Yani ne bileyim, “Yahudi bankerler dünyayı ele geçirdi”. “İsrail devleti yayılmacı.” Ya ne yayılmacısı ya? Gazze’yi idare edemiyor adam. Gidip Suriye’yi mi ele geçirmeyi göze alsın yani? Bu neyin kafası?
“İsrail’in meşruiyetini sorgulamak ve bundan dolayı da Yahudilere nefret söylemlerini arttırmak, güzel şeyler değil.”
R: Eklemek istediğin bir şey var mı?
İ: Bu görüşmenin Türkiye’deki insanlara hitap ettiği için, vurgulamak istediğim şey şu: her şeye rağmen, Türkiye’ye sempati duyan çok İsrailli var. Türkiye’dekilerin verdikleri tepkilerden fikirleri değişebiliyor, ama yine de “ne güzel ülke, seyahat etmek isterim” diyen oluyor. İbrahim Tatlıses’in konserine giden insanlar mesela… Bunları da görüyorum, biliyorum İsrail toplumunda benim gördüğüm kadarıyla İbrahim Tatlıses’i benim sevdiğimden daha çok seven var. Özcan Deniz’in konserine gidenler, Türk yemeklerini sevenler, Türk dizilerini izleyenler… Türkiye’nin birçok şeyini seven insan var hâlâ burada. İsrail’in yaptığı şeyin aynısını Türkiye de yapıyor Kürt bölgelerinde. Gazze’deki sivil ölümleri konusunda da “bu kötüdür” diye bir mesaj verebilirim. Ama İsrail’in meşruiyetini sorgulamak ve bundan dolayı da Yahudilere nefret söylemlerini artırmak, güzel şeyler değil.
Temennim, Türkiye-İsrail ilişkileri bozulmasın, Türkiye’deki Yahudiler ve Türkiye’ye ziyarete gelen Yahudiler zarar görmesin. Dünya’daki Yahudiler zarar görmesin. Bunları temenni edebilirim. Benim söyleyeceklerim bu kadar.
R: Çok teşekkür ederim zamanın için, vakit ayırdığın için.
İ: Ben teşekkür ederim.
- 1 İbranice, Tevrat.
- 2 İbranice kahal kelimesinin Yahudi İspanyolcasında, genellikle İstanbul Yahudileri tarafından, kullanımı. Sinagog anlamına gelir.
- 3 Yazar’ın notu: Yahudilik kanunları arasında Şabat günü yazı yazmamak ve arabaya binmemek da vardır. İzak bu sebepten dolayı Matematik sınavından mazeret istemiştir.
- 4 Yazar’ın notu: Dindar Yahudiler, özellikle erkekler, giydikleri dini aksesuarlar dolayısıyla kamusal alanda belirgin bir şekilde Yahudi olduklarını belli etmektedirler. Ancak bu kıyafetleri beyzbol şapkası veya kıyafetlerinin içine sokmak suretiyle saklarlar ise, bu belirginlik azalabilir.
- 5 Yazarın notu: Bu soruyu sormamın ana sebebi, okuyucuların bu sorunun cevabını, görüşmeci’nin dilinden duymasını sağlamaktır. Bu tarz soruları en yakın dostlarımız bile sormaktan çekinirken, bu vesileyle soruyu da ve görüşmeci’nin cevabını da dobra dobra paylaşmış olduk.
- 6 Yazar’ın notu: İsrail populasyonunun %20’sinden fazlası Yahudi değildir ve Arap Müslüman, Hıristiyan, ve diğer azınlıklardan oluşur.7 Natan Sharansky, 3D Test of Anti-Semitism: Demonization, Double Standards, Delegitimization. Jewish Political Studies Review 16:3-4 (Fall 2004) https://jcpa.org/article/3d-test-of-anti-semitism-demonization-double-standards-delegitimization/
Yazar’ın Notu: Geçtiğimiz günlerde Avlaremozcu’lar başlığıyla yayınlanan açık mektup’un (benim görüşüme göre) antisemitik ve anti-İsrail söylemleri sebebiyle Avlaremoz’da yayınladığım son yazıdır. Görüşmecinin emeğine saygı göstermek amacıyla, Avlaremoz’da devam eden ekip yardımıyla paylaşılmıştır.
“7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor” röportaj dizisinin diğer içeriklerine buradan ulaşabilirsiniz.
Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan röportajlar, kişinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.
İzak Suriye ve Türkiye asıllı bir Yahudi. Hem ailesi hem de kendisi epey göç deneyimi yaşamışlar. Kendisi şu an İsrail’de yaşıyor. Kendi deyimiyle aşırı uçlara kaçmadan, Haredi Ortodoks doktrinine sadık, dini bütün bir hayat yaşayan İzak İsrail’e olan bağlılığını, devlete genel bir saygısı olmakla birlikte, devletten çok, toprak ve vatan bağı olarak belirtiyor. Aslında İsrail’de, benim deneyimime göre, Ultra-Ortodoks olan ve Türkiye’den göç etmiş birini bulmak oldukça nâdir. Genellikle gözlemlediğim, dine yakınlık zamanla artıyor. İzak bu sürecini de bu röportajda bizimle paylaşıyor.
İzak, 7 Ekim hakkında konuşmaya başlamadan önce, 15 Kasım 2003’deki sinagog saldırılarının kurtulanlarından olduğunu ve geçen 20 yılda bunu kimseyle çok paylaşmadığını aktarıyor. Her iki günün de kendisi ve toplumu için zor ve sıkıntılı günler olduğunu vurgulayan İzak, kendisini İsrail’de güvende hissettiğini ve İsrail’den ayrılmayı düşünmediğini anlatırken ekliyor: “Gerekirse belki İsrail’den ayrılırım. Ama inşallah gerekmez.”
Bunun dışında İzak’ın bu dosyaya en değerli katkılarından biri dindar toplum dışına da epey açık olan bir Ortodoks Yahudi olması. Fikirlerini ve paylaşımlarını hem bu röportajda hem de çevrimiçi Türkçe forumlarda ve sosyal medyada paylaşmaktan çekinmiyor. Türkiye’deki antisemitizmin artışı İzak’ı hem ailesi hem de Türk Yahudi toplumu adına endişelendirirken, Türkiye-İsrail toplumları ve devletleri arasında iyi ilişkiler olmasını temenni ediyor. Sözü İzak’a bırakıyorum.
Rozi: Öncelikle seni tanıyalım.
İzak: 39 yaşındayım, İstanbul’da doğdum, İsrail’in merkez-güney bölgesinde bir şehirde yaşıyorum. Liseye kadar Türkiye’de eğitim gördüm. Aslında İstanbul’da iyi bir özel üniversitede işletme bölümünü kazanmıştım, fakat birinci sınıfın sonunda üniversiteyi bırakmaya ve İsrail’e taşınmaya karar verdim. İsrail’de anneannem ve teyzelerim yaşıyordu. Dayılarım Amerika’da. Önce kısa süre İsrail’de anneannemin yanında yaşadım ve bu dönemde İbranice dil kursuna gittim. Tora öğrenebileceğim ortamlar da aradım. Bir gün dayım bana Amerika’ya gelip onun yanında çalışmayı teklif etti. Kabul ettim. Bu vesileyle bir yeşivaya yazıldım ve 5 yıllık öğrenci vizesi aldım. Yeşiva, aslında Türkiye standartlarına göre düşünürsen Kur’an kursu gibi bir şey, fakat Yahudi dinine odaklanan bir okul. Dini kaynaklar içinde Tevrat’ın yazılı metninden çok daha geniş sözlü kaynağı olan Talmud ve aynı zamanda Yahudi dini kanunlarını öğrendiğin bir okul. Tabii ki bunun üzerinden Tora1’yı da öğreniyorsun. Başta yarım gün iş yarım gün yeşiva gibi bir plan düşündük. Ancak zamanla bende daha fazla Tora öğrenme isteği ağır bastı. Kayıtlı olduğum yeşivanın seviyesi bana göre yüksekti, bana uygun bir yeşiva buldum ve vizemi yenileyerek 5 sene Amerika’da kaldım. Eğitimimin sonunda First Talmudic Degree olarak geçen, Bachelor’s Degree muadilinde bir diploma aldım.
R: Senin galiba iki göç hikayen var o zaman.
İ: Evet. Eğer Türkiye’ye döndüğüm 2013-2015 arasını saymazsak 19 yaşından beri yurtdışında yaşıyorum. Her göç sürecini tek başıma yaşadım, gittiğim yerlerde ise akrabalarım vardı.
‘Bugün İran’da olduğu gibi 1980’lerde Suriye’de Yahudiler çok zor durumdaydı. Suriye asıllı annem, babamla 1980 yılında evlenip İstanbul’a yerleşti.‘
R: Peki, neden üniversiteyi bırakıp İsrail’e taşınma kararı aldın?
İ: 17 yaşında iken içimde dini daha çok uygulama isteği gelişti. Yakın bir arkadaşım benden daha çok kal’a2 gidiyordu. Sosyal olmak adına ona katılmaya başladım ve birlikte o dönem İstanbul’a yeni yerleşmiş Mendy Chitrik’in evinde Şabat sabahı yemeklerine gitmeye başladık. Tabii ki hayatımdaki ilk Şabat yemeğim değildi. Ancak bu sefer bana farklı geldi ve hoşuma gitti. Sonrasında böyle bir yaşamı kendime uyarlamaya başladım. Ailem, özellikle annem, çok aşırıya kaçar mıyım diye endişelendiler. 20 sene sonra geriye baktığımda görüyorum ki bence endişelenecek bir şey yokmuş.
O zamanlar üniversitede işletme bölümünde okuyordum. Cuma gününe koyulan bir matematik sınavı vardı3, öğretim görevlisinden mazeret sınavı istedim fakat izin vermedi. Onun yüzünden Şabat’ta sınava girmek zorunda kaldım. Bu çok içime oturdu. Şöyle ki, hemen bir sonraki gün saatleri ileri aldık ve eğer sınavı sonra olsaydım hem eve erken dönebilirdim hem de belki bu vesileyle sınava iyi hazırlanabilirdim. Şimdi olsa hayatta yapamazdım, çünkü eve Şabat’tan önce nasıl yetişeceğim diye endişe etmekten iki saat İstanbul trafiğinde kafayı yerdim. Böyle sıkıntılar oldu. Sonunda radikal bir karar verdim ve üniversiteyi bıraktım. İsrail’e gideyim dedim.
Annemin ailesi Suriye asıllı Yahudi bir aile. Bugün İran’da olduğu gibi 1980’lerde Suriye’de Yahudiler çok zor durumdaydı. Suriye asıllı annem, babamla 1980 yılında evlenip İstanbul’a yerleştikten sonra, iki teyzem aileleriyle birlikte bir kâfile dolusu insana katılarak, Suriye sınırında görev yapmış para karşılığı tutulan bir TSK askerinin rehberliğinde Türkiye’ye kaçtılar. Antakya’da bir süre durduktan sonra İstanbul’a geçtiler ve İstanbul’da İsrail konsolosluğu üzerinden aliya yaptılar.
R: Daha sonra Amerika’ya gidişin ve İsrail’e dönüşün nasıl oldu?
İ: Dediğim gibi, dayım bana yanında çalışmayı teklif etti. Amerika’da vize işleri zor oluyor. O yüzden bir yeşiva aracılığıyla öğrenci vizesi almam için bana yardım etti. Amerika’ya vardığımda yeşivaya aralıklarla gitmeye başladım.
Sonraları Talmud öğrenmek konusunda bana bir şevk geldi. Tabii Amerika Ortadoğu’dan çok farklıydı. Ortama ve kültüre alışmam de zaman aldı. Talmud öğrenmek ve sosyalleşmek için daha iyi bir yeşiva aradım, buldum, yazıldım, vizemi değiştirdim ve daha sonra aktif olarak yeni yazıldığım bu yeşivada okumaya başladım. Vize süresini aşmadan ayrılmaya karar verdim ve Türkiye’ye dönüp İsrail vatandaşlığı başvurusu yaptım. Birkaç ay sonra da İsrail’e resmi olarak göç ettim.
R: Peki, şu anki mesleğin nedir?
İ: Şu anda İbranice, İngilizce ve Türkçe dillerinin her türlü kombinasyonunda tercüme işi yapıyorum. Onun dışında ayrıca bir yazılım kursuna kaydoldum. Çalışma Bakanlığı’ndan onaylı, Haredi (ultra-Ortodoks) cemaati için açılan bu kurs İsrail Devleti’nin fon ayırdığı bir proje. Şu anda yazılım teknisyenliği, bilgisayara giriş ve veri tabanları öğreniyoruz. Birkaç aya bitiyor. İnşallah sonrasında iş de bulurum bu alanda.
‘Ne kadar sessiz geçiyor bu bayram, hiçbir çatışma falan yok” diye düşündüm. Bir gün sonra böyle şeyler olacağını nereden bilecektim?‘
R: İnşallah! O zaman bugünkü konumuza dönelim. 7 Ekim’de olanlardan nasıl haberdar oldun? O gün ve sonrasında neler oldu?
İ: Biliyorsun, 7 Ekim’den bir önceki akşam Simhat Tora idi. Öncesindeki perşembe akşamı da Hoşana Raba idi, o da çok özel bir gün. Biliyorsun bu bayramların anlamı, önemi var. Hoşana Raba gecesi sabaha kadar ayakta durup okuyor, öğreniyorsun. Simhat Tora’da da Tora’yı bitirip yeniden başlıyoruz. Eşimin son zamanlarda biraz sağlık sıkıntısı olmuştu. O yüzden eşim, Hoşana Raba gecesi için bir gezi ayarlamıştı. Kever Rahel’e ve Kotel‘e dua etmeye gittik. Kotel’e giderken otobüs bizi Kudüs Şehr-i Atik’in Müslüman mahallesine yakın Şam kapısında indirdiği için mecburen oradan geçtik ve her yerin bomboş olduğu dikkatimizi çekti ve bazı yerlerde de askerleri gördük. Oradan geçerken birkaç sene önce yine İbrani takvimine göre yine aynı Hoşana Raba gecesi bir saldırıda öldürülenler için koyulan anıtı gördük. O anda da “Ne kadar sessiz geçiyor bu bayram, hiçbir çatışma falan yok” diye düşündüm. Bir gün sonra böyle şeyler olacağını nereden bilecektim?
Simhat Tora’da Sukot bayramı gibi kayınvalidemdeydik.7 Ekim Şabat sabahı birden roket sesleri, sirenler ile kalktık. Biraz tedirginlik oldu. Zaten sürekli roket attıkları için sığınılacak tek yer olan evin ortasındaki koridorda sığınıyorduk. Kayınçolarımdan biri dışarıda ne olduğuna bakmaya çıktı ve geri döndüğünde anlatmaya başladı ki Gazze yönüne yakın olaylar, saldırılar olmuş, insanlar öldürülmüş falan.
R: Siz tabii Şabat olduğu için ve Şabat’a baktığınız için telefonlarınız kapalı, televizyon açmıyorsunuz, medyadaki olaylardan haberiniz yok, değil mi? Sadece siren duydunuz, saklandınız mı?
İ: Evet. Ben dışarı çıkmadım ama o gün. Bilmiyorum yanlış mı yaptım, sinagoga gitse miydim ama dışarı çıkmadım, tedirgin oldum. Eşimin kardeşleri dışarıdan döndüklerinde biraz anlattılar. Tabii olaylar bizim bulunduğumuz bölgeye sıçramadığı için bizim açımızdan tam olarak bir hayat memat meselesi değildi ve benim olduğum yerde canıma kastedilmediği için Şabat çıkışını bekleyip haber almanın daha mantıklı olduğunu düşündüm. Sonra, orada olan felaketlerin haberini aldık zaten.
R: Senin günlük hayatını nasıl etkiledi bu saldırı?
İ: En çok eğitimimi etkiledi. Benim yazılım kursundan koordinatörler hâl hatır sormaya, güvende olup olmadığımızı anlamak üzere aradılar. Bizim bulunduğumuz bölge güney olduğu için bazı şehirlerdeki aileler savaş sebebiyle evlerini boşaltmak zorunda kaldı. Bu sebepten dolayı bizim eğitim de durdu. Tam olmasa da pandemi dönemini andıran, evde olduğumuz bir hayat yaşadık bir süre. Uzaktan eğitimle devam etmeye çalıştık ama aynı olmadı. Sonra zamanla sınıfta doğrudan eğitime döndük.
‘Bu benim ilk geçirdiğim terör olayı değil. Daha kötüsünü de yaşadım. 2003’te İstanbul Neve Şalom ve Bet İsrael Sinagogları saldırısından sağ kurtulanlardanım.‘
R: Savaş gelişmeye devam ettiği bu süreçte nasıl hissettin?
İ: Belirsizlik. Pandemide olduğu gibi. Gerçi pandemi süreci ile arada büyük fark var. Biri terör, biri sağlık olayı. Şu açıdan benziyordu, hani evdesin, ne olacağını bilmiyorsun. Nereye gidecek bu olay? Nasıl bir şey olacak? Belirsizlik kötü bir şey. Ama tabii ki iyi yanlarına baktım. Çok yer kapalıydı, bir kapalılık vardı, ama evden çıkma yasağı gibi bir şey yoktu. Ama etrafta da çok insan yoktu. Belirsiz, karışık bir ortamdı. İlk bir ay içinde zaten her şey yoluna girer gibi oldu.
Açıkçası şunu da belirteyim; bu benim ilk geçirdiğim terör olayı değil. Daha kötüsünü de yaşadım. 2003’te İstanbul Neve Şalom ve Bet İsrael Sinagogları saldırısından sağ kurtulanlardanım. Çok anlattığım bir şey değil. O gün Şişli’de sinagogdaydım. Nasıl diyeyim, her yer etrafımda yıkılmıştı. Hani filmlerde piyano tuşlarına gelişigüzel basılan bir melodinin eşliğinde bir karmaşa ortamının gösterildiği bir sahne gibiydi. Ancak bu olayın tam olarak içinde olmadığım için, 2003’teki gibi, yaşananları çok derinden hissetmedim. Fakat sonuçta uzağımızda da değildi. Haritaya baktığımda Gazze bizim evimizden 50 kilometre uzakta bir mesafe. Yine de dibimizde değildi, fakat çok uzağımızda da değildi.
R: Aileni savaş süreci nasıl etkiledi ve etkiliyor?
İ: Annem hep ne oluyor ne bitiyor diye sordu. Bir roket haberi olduğunda hemen “dikkat edin” dedi. Ben de ona “korunaklı ortama giriyoruz elimizden geldiği kadar” diyerek rahatlatmaya çalıştım. Hâlâ da sürekli soruyor: “Savaş devam ediyor mu? Ne olacak?”. Orduda hizmet vermediğim için doğal olarak daha rahat. Ama tabii ki endişelenmesi tam bitmedi.
R: Sen nasıl hissediyorsun?
İ: Yani böyle kalp atışları yok belki ama endişe var. Ama sana bir şey söyleyeyim. Ben Türkiye’de olanlardan kaygılanıyorum. Türkiye’de olayları tek taraflı yansıtıyorlar. Antalyaspor’da oynayan İsrailli futbolcuya yapılanları düşünürsen, beni eskisinden daha çok endişelendiriyor. Aynı zamanda X platformunda gördüğüm Kahve Dünyası’nın menüsüne hamursuz keki koyması ve Musevi vatandaşların Hamursuz Bayramı’nı kutlaması sonrası olan “İsraillilerin bayramını kutluyorsunuz” veya “Siyonist uşakları” gibi yorumlar, boykot ve kınama çağrıları da beni endişelendiren olaylar arasında.
R: Seni çevrenden başka arayan oldu mu? Geniş toplumdan?
İ: Liseden ve Facebook’tan ulaşan birkaç kişi oldu geniş toplumdan. Benim Türkiye’de çok çevrem kalmadı aslında. Liseden sol görüşlü bir arkadaşım ulaştı ve Hamas’ın yaptıklarını doğru bulmadığını söyleme ihtiyacı hissetti. Yakın zamanda çevrimiçi forumlarda bir sürü insanla tanışma fırsatım oldu. Bir keresinde sosyal medyada bir videoda çıktım fakat sözlerimi, davranışlarımı çarpıttılar. Daha sonra bu videonun altındaki yorumlarda linç yedim. Yorumlarda komplo teorileri ve daha neler neler yazdılar. Daha sonra Türkçe bir forumda başka insanlarla tanıştığımda, bu videomu izlediklerini ve bana hak verdiklerini söylediler. O insanlar 7 Ekim’den sonra bana ulaştılar, hatırımı sordular. Arada bir “Nasıl gidiyor orada?” diye soruyorlar.
‘Yorumlarda “bunlara özellikle Türkçe öğretiyorlar, bunlar İsrailli (Türk değil,) ama Türk’ten daha iyi Türkçe konuşuyor, ajanlık yapıyorlar,” yazmışlar. Halbuki ben Türkiye’de doğduğumu özellikle söylemiştim.‘
R: Ne tarz komplo teorileri vardı?
İ: Bu video İsrail’de çekilmişti. Ben Türkçe konuştum. İnsanlar yorumlarda “Bunlara özellikle Türkçe öğretiyorlar, bunlar İsrailli (Türk değil) ama Türk’ten daha iyi Türkçe konuşuyor, ajanlık yapıyorlar,” yazmışlar. Halbuki ben Türkiye’de doğduğumu özellikle söylemiştim. O kısmı kesmişler. “Gitmem lazım, hayırlı Ramazanlar” diyerek yayından ayrılmıştım. Videoda sanki kaçtım gibi yayınlamışlar o kısmı. İnsanlar “Osmanlı’yı duydu, kaçtı” veya “korkudan altına yaptı” gibi yorumlar yazmışlar. Video görüşmesinde konuştuğum kişi önce bana İspanya sürgününü ve Yahudilerin Osmanlı tarafından kurtarıldıklarını hatırlattı, sonra da o dönemin padişahı Sultan Bayezid’in torunu olduğunu söyledi. Doğal olarak hânedan ailesi olduğunu anladığım ve hânedanın sürgünde olduklarını düşündüğüm için “Sürgün bitti mi?” diye sordum. Bu tepkimi de “Sürgünü nereden biliyor? Belli ki onların [Yahudiler] da parmağı var bunda” diye yorumlamışlar. “Osmanlı onlar tarafından yıkıldı” gibi yorumlar ve daha neler neler yazmışlar.
‘Mesela, “İsrail yıkılsın” diyen var. Peki İsrail’in vatandaşları Yahudi. O zaman, nasıl “ben Yahudi düşmanı değilim” diyebilirsin ki?’
R: Peki senden İsrail, Hamas, Filistin arasındaki ilişkiler konusunda soruları cevaplamanı bekleyen insanlar oldu mu? Veya İsrail söz konusu olduğunda mutlaka yorum yapman gerektiğini düşünen bir algı ile yaklaşılıyor mu sence?
İ: Çevrimiçi arkadaşlıklar kurduğum forumda geçtiğimiz yaz biraz tat kaçmıştı. Daha 7 Ekim yaşanmamıştı ve “İsrail dost mudur düşman mıdır?” diye tartışmalar oluyordu. “İsrail faşist bir ülke” diyenler oldu. O zaman “Nasıl bir faşizm? Ne yapıyor ki?” diye sormuştum. Klasik, “Filistinlileri evlerinden sürüyorlar” gibi şeyler söylediler. Tabii ki İsrail’i dost olarak görenler de çıkıyordu, çok az da olsa. Bu durumu “tabii ki Türkiye’de Suriye’den çok sığınmacı var diye oluşan Arap nefretiniz yüzünden İsrail’i sevmeye başladınız” gibi bir linç yaklaşımına çeviren oluyordu. Böyle şeyler söyleyen, böyle niyetlenen insanlardan bir gün antisemitizm çıkabilir. Mesela, “İsrail yıkılsın” diyen var. Peki İsrail’in vatandaşları Yahudi. O zaman, nasıl “Ben Yahudi düşmanı değilim” diyebilirsin ki diyerek, bu tarz şeyler yazanlara argüman sunuyordum.
Bir kere bu forumda “Yahudilik Üzerine” adıyla, insanların bana Yahudiliğin dini taraflarını sorabilmeleri için bir başlık açmıştım. Ama tabii ki sorular bir noktada hep İsrail devletine geliyordu, ben o başlıkta Yahudilik dinini konuşmak istememe rağmen. “İsrail ile ilgili ne düşünüyorsun?” gibisinden sorular soruluyordu. Ben de onlara hatırlatıyordum: “Ben kendi bakış açımdan cevap veriyorum. Ben İsrail Devleti’ni temsil eden biri değilim ve İsrail Devleti’nin her yaptığını savunmuyorum ve benden bir kınama veya özür gibi şeyler beklemeniz de doğru değil” diye söylüyordum.
‘Ben orduya hükmetmiyorum. Devlete hükmetmiyorum. Ben bir vatandaşım.’
7 Ekim’den sonra böyle yorumlar gelmedi. Fakat başka savaşlara atfen “Gazze’de çocukların ölmesi kötü” diyen oldu benim İsrail’de yaşadığımı öğrenince. Ben de keşke siviller ölmese diyorum. Burada savaş hali var. Bunu doğru bulup bulmadığım meselesi değil. Ve benim elimden de bir şey gelmez. Ben orduya hükmetmiyorum. Devlete hükmetmiyorum. Ben bir vatandaşım. Sonuçta bir devletin aldığı bir nefs-i müdafaa durumu var. Ve bu devletin vatandaşı olarak beni savunması gerekiyorsa, bundan dolayı da ben sorumlu olamam. Olmasa keşke. Ama durum böyle. Ben de içindeyim bunun. Benim elimde olmayan bir şey. Bir yerden ölen sivillerin durumunu anlayıp bunun olmamasına hak veriyorum gibi oluyorum, ama bir yandan da hem bu sivillerin Hamas’ın sorumluluğunda olduğunu ve onların ölümünün vebalinin Hamas’ta olduğunu söylüyorum, hem de “Ne istiyorsunuz? Gelsinler saldırsınlar mı? Türkiye’de aynısı olsa eliniz kolunuza bağlı oturmazsınız herhalde. Biraz da öyle düşünün, o taraftan bakın” diyorum.
R: Liseden tanıdığın arkadaşların tarafından böyle muhabbetler oluyor mu? Ya da daha önce oldu mu?
İ: Çok uzun zamandır lise arkadaşlarımla iletişimim yok. Ben zaten çok uzun zamandır Türkiye’de yaşamıyorum. Facebook’ta görüyorum. Bir arkadaşım var, o da forumdakilerin söylediği minvalde şeyler söyledi. “Gazze’de olanlar kötü. İsrail’in yaptığı şeyler de doğru değil” diye. Ama bir yandan da benim aşırı fikirlerim olmadığını, “Araplar veya Filistinliler yok olsun” gibi şeyler söylemeyeceğimi de biliyor. Tabii ki oturalım gelsinler bizi öldürsünler demiyorum. Uyumlu olduğumu bildiği için, saldırıları da bildiği için, “Hamas’ın yaptığı kötüydü, senin iyi olmana sevindim, kendine iyi bak, kendine mukayyet ol” gibisinden, hak veren şeyler de söyledi. Öte yandan İsrail’in Gazze’de yaptıkları hakkında bir şey söylemeden de geçemedi. Lisede de bu konuları konuşuyorduk. O zamanlarda da zaten biliyorsun hep bir “Filistin mazlum” söylemi vardı. O arkadaşım sola yatkın. Sol tarafta dinden bağımsız bir Filistin ve Filistin halkı yanlılığı da var biliyorsun, Deniz Gezmişler falan. O arkadaşım İsrail’in de meşruiyeti olduğunu, Hamas’ın yaptığını da onaylamadığını söyledi, teselli verdi.
‘Biliyorsun hep önce “bizim derdimiz İsrail ile, Yahudilerle değil” deniyor. Ama bir bakıyorsun sürekli hep Yahudilere gidiyor konu. Yani kimi kandırıyorsunuz? Yaptığınız açık Yahudi nefreti.‘
R: Yaşanan olaylar arkadaşlarınla, işte, ailenle, sosyal medyada ilişkilerini nasıl etkiledi?
İ: Ailemle pek bir şey olmadı. Ailem soruyor, “İyi mi her şey? Ne oluyor?” Bir de bu konular hakkında Türkiye’de olan protestoları anlatıyorlar.
Beni tanıyan insanlar hatırımı sordular. Siren çaldığını söyleyince “aman dikkat et kendine” diyorlar. Daha soğuk davranan da lanet okuyan da oluyor. Yani Hamas’tan geldiğini biliyorlar. Benim konuştuğum insanlar daha samimi minvalde olan insanlar. Öbür türlüsünü ben de istemem. Arada Twitter’da İsrail’e lanet okuyan insanlara denk geliyorum. Gerçekten böyle baya insan var. Hep vardı sosyal medyada, sürekli maruz kalınca yoğun hisler oluşuyor. Linç kültürü en kötüsü.
Mesela o benim olduğum videonun altında bana doğrudan linç oldu. İnsanlar benimle ilgili şeyler yazıyor. Kendimi belli etmeden cevap vermeye çalıştım. Benim üzerimden Yahudiliği kötü lanse ediyor çünkü. Biliyorsun, hep önce “Bizim derdimiz İsrail ile, Yahudilerle değil” denir. Ama bir bakıyorsun sürekli Yahudilere gidiyor konu. Yani kimi kandırıyorsunuz? Yaptığınız açık Yahudi nefreti. Bu tarz yorumlara cevap verdiğimde kötü cevaplar aldım.
7 Ekim’den sonraki olaylarda bana doğrudan gelen bir tepki olmadı. Ama bana olmadıysa bile sosyal medyada karşılaşıyorsun tabii ki. Mesela, bu Antalyaspor’da oynayan oyuncunun kadro dışı bırakılıp savcılık nezdinde tutuklanıp bir gece nezarette kalması, sonra da sınır dışı edilmesi üzerinden ne kadar laf döndü. Bütün yorumları okudum. Ben bir adamın spor yorumlarını dinliyorum. Bir anda bayağı yanlı bir yorum yapmış. Bugün AKP bakışında olmayan düşünceleri olan insanlar bile bu kadar yanlı bakabiliyorsa, ne olacak? O futbolcu “7 Ekim’in üzerinden 100 gün geçtiğini” yazan bir bantla maça çıktı diye, “milli değerlere zarar veriyor” gerekçesiyle bunlar yapıldıysa, sınır dışı edildiyse… Ve bu adam İsrailli, bizim cemaatimizden biri değil. Sonuçta İsrailli ve Yahudi olarak görülüyor. Türkiye’den olan (Yahudi) biri kamusal alanda bu şekilde davransa, konuşsa ne yapılır bilinmez. 6-7 Eylül gibi olabilir her an. Olmaz diyen de var. Ama bilemezsin ki. Olabilir. Daha çok endişe etmeye başladım.
‘Zaten en büyük yalan, “bizim derdimiz İsrail devleti ile” diyen adamın sinagog önünde protesto yapması. İsrail devletinin temsilciliği sinagogda mı?‘
Bu gibi şeylere şahit olunca bizim cemaatimizde benimsenen “Kayadez”e hak veriyorsun. Cemaatten İsrail’i kınaması bekleniyor bu tip kriz durumlarında: “Cemaat nerede? Hahambaşı kınasın”, deniyor. Bir de bu sınır dışı olayı. Bizimkiler konuşsa neler olacak yani… Daha bir endişe etmeye başladım. Zaten en büyük yalan hep “bizim derdimiz İsrail devleti ile” diyen adamın sinagog önünde protesto yapması. İsrail devletinin temsilciliği sinagogda mı? Bu Vatikan mı? Sinagog önünde protesto ediyorsanız o zaman derdiniz Yahudilerle oluyor. İnsanlar evirip çeviriyorlar, çevir kazı yanmasın.
R: 7 Ekim sonrasında herhangi bir antisemit saldırıya maruz kaldın mı?
İ: Yani doğrudan böyle bir şey olmadı. Sosyal medyadaki tatsız olay dışında bir iki tane yorum oldu, ben de cevap verdim. Çok şükür ki dallanıp budaklanmadı. Ailemi ele alırsak, anneme veya ablama da olmadı. Fakat olmamış olması böyle bir saldırı olmayacak anlamına gelmez. Çok endişe ediyorum, daha önceki dönemlere göre çok çok çok daha fazla endişe ediyorum.
‘İsrail ile bağım, 7 Ekim’den ve hatta devletten, Siyonizm’den vesaire bağımsız olarak, benim Yahudi olmam ve benim vatanım olmasıyla alakalı. Vatan.‘
R: 7 Ekim’den sonra yaşanan olaylar şu anda yaşadığın ülkeye, yani İsrail’e veya geçmişte yaşadığın Amerika veya Türkiye’ye olan aidiyet hissini etkiledi mi?
İ: Amerika’ya zaten bir aidiyetim hiç olmadı, orada sadece vizeyle yaşadım ve vatandaşı olmadım. İsrail ile bağım 7 Ekim’den ve hatta devletten, Siyonizm’den vesaire bağımsız olarak, benim Yahudi olmam ve benim vatanım olmasıyla alakalı. Vatan. Benim açımdan 7 Ekim bunu etkilemedi. Şu aralar sürekli anlatılan birliktelik, Yahad Nenatzeah (İbranice, “Birlikte Kazanacağız”) gibi sloganların yarattığı hava ile biraz daha (aidiyetin) içine giriyorsun. Fakat aliya yaparken (İsrail’e vatandaşlık için göç ederken) her ne kadar İsrail devletinin vatandaşı olsam da devletten çok toprak ve vatan bağı bende daha ağır bastı. Sevgim ve aidiyetimde bir değişim olmadı, daha arttı da diyemem. Yahudiliğimi en çok yaşayabildiğim yer şu anda İsrail toprakları ve o yüzden bir bağım var, ondan vazgeçmem. Kimseye de o bağın sadakatini sorgulatmam, onu da söyleyeyim.
Türkiye ile ilgili aidiyetime gelirse, ben İstanbul’da yaşadım, doğdum, büyüdüm. Türkiye’de politik ortam bence çok kopuk. Orada yaşamak, hayat kurmak istemem. Birkaç seneliğine İstanbul’a döndüğüm bir süreç olmuştu. O zaman bile bir ara bu dönemin biteceğini, İsrail’e geri döneceğimi biliyordum. Bana kalırsa annem de Türkiye’den gelsin, İsrail’de yaşasın. Duygusal olarak bir bağım olsa da Türkiye’de ileride (Yahudilere) olabilecek şeylerden endişe ediyorum. (Yahudiler için) yaşanacak bir yer değil. Eskiden de değildi (antisemitizmden bağımsız dini yaşamla alakalı), şimdi daha fazla antisemitizm var. Abime ve ablama İsrail’e taşının demiyorum, çünkü onların Portekiz vatandaşlığı var, belki Portekiz’e giderler.
R: Peki kendini İsrail’de şu anda güvende hissediyor musun?
İ: Ara sıra terör olayları olabiliyor. Yine Allah’a emanetiz, elimizde olmayan şeyler var. Ama savaş hâli tam bizim olduğumuz yere gelmediği için ne diyeyim bilmiyorum. Nispeten güvende hissediyorum. Bu olay olmasa da yine bir terör olayı olabilir. Allah’a emanetiz o açıdan. Ama nispeten güvende hissediyorum İsrail’de.
R: Buradan hiç göç etmeyi düşündün mü?
İ: Yok. Öncede anlattığım gibi kısa bir süre Türkiye’ye döndüm ama o süreçte hep içimden İsrail’e geri dönmek geçiyordu ve kısmet oldu ki geri döndüm. Şöyle anlatayım. Ben bir ara Yeruşalayim’de yaşarken, Tel Aviv çevresinde, Yeruşalayim’e çok ısınmayan, orayı sevemeyen akrabalarım benim hep Tel Aviv’e taşınmamı telkin ediyorlardı. Bu özellikle Yeruşalayim’de terör olayları olduğunda söyleniyordu. Ben de şöyle cevap veriyordum: “Yarın öbür gün, Tel Aviv’de bir şey olsa, o zaman ne yapalım? İsrail’den mi ayrılalım? Yurtdışında mı yaşayayım? Nasıl bir mantık bu?” Demek istediğim, İsrail’den hangi gerekçeyle ayrılayım? Ben burada Yahudiliğimi yaşamak için yaşıyorum. Neden ayrılayım? En fazla, çok kötü bir olay olsa, Türkiye’ye gitmeyi düşünürüm bir süreliğine. Fakat eşimi burada bırakmak istemeyeceğim için ve eğitimim olduğu için bu opsiyonu eliyorum. Uzun süredir de Türkiye’ye gitmedim.
‘Antisemitizmin Türkiye’de bu raddeye gelmiş olmasından bayağı bir endişe ediyorum. Yakın zamanda Brooklyn’de bulunan Chabad cemaati merkezinin binalarının altında tünel buldular diye, İsrail’e bağlayacaklar durumu, durum o kadar vahim.‘
R: Başka bir tarafına değinelim konunun. Türkiye’de farklı politikacılar, parti temsilcileri ve medya birçok konuyu gündeme getirdiler: çifte vatandaş olan İsrail-Türk vatandaşlarının vatandaşlıktan atılması veya Yahudilerin Türkiye’deki fişlenmesi gibi konularda ne düşünüyorsun? Seni nasıl etkiledi?
İ: Fişlenmek etkiler tabii ki. Biraz evvel bahsettiğim futbolcu olayı gibi. Aynı gol atıyor, takımına puan kazandırıyor, savcı şikâyette bulunuyor, polis adamı ailesiyle adamı sınır dışı ediyor. Daha 24 saat geçmiyor bu attığı golün üzerinden, bir önceki akşam Antalya’da gol atmış, ertesi akşam kendisini Tel Aviv’de Ben Gurion’a iniş yapmış buluyor. Böyle şeylerin olabildiği bir ortamda Türkiye’de Yahudilerin fişlenmesi doğal olur. Olmayabilir de ama olsa da şaşırmam. Zaten antisemitizmin Türkiye’de bu raddeye gelmiş olmasından bayağı bir endişe ediyorum.
Yakın zamanda Brooklyn’de bulunan Chabad cemaati merkezinin binalarının altında tünel buldular diye, İsrail’e bağlayacaklar durumu, durum o kadar vahim. Komplo teorisi her şey. Zaten kafalar öyle. Endişe etmek işten değil. Çifte vatandaşlıktan atılma olayını duymamıştım. En kötü ne olacak, pasaportunu mu dert edineyim Türkiye’nin?
R: Dünyada antisemitizmin artması seni nasıl etkiliyor?
İ: Sevilmediğimizi görmek sıkıntı oluyor. Amerika’ya gitmek istersin, orada da ne olacağını belirsiz. Aynı şekilde Fransa. Ummadık şeylerle uğraşmak zorunda kalırsın. Nereden ne geleceğini bilemediğin bir durum. Bir anda Yahudisin diye tepki çekersin. Hep gizlemek zorundasın. Benim elimde olmadığı için ne kadar dert edeyim ki diyorum, bir yandan da. Akışına bırak diyorum. Bir yandan da bir şey olabilir mi diye düşünüyorum. Bir anda herkes bu konuyu konuşmaya başladı, konu çok ön plana çıkmaya başladı. Göze batıyorsun4. Bu iki his arasında gidip geliyorum.
Yurtdışında yaşayacak insanları anlayabiliyorum . İsrail’in varlığı bile antisemitizmin dünyada var olması konusunda bir şey değiştirmiyor. Ne kadar engellemeye çalışsan da antisemitizm var olmaya devam ediyor.
R: Türkiye’ye geri dönersek, bazı antisemitik olaylar oldu. Eminönü’nde bir dükkân kapısına ‘Yahudiler giremez’ yazıldı. Balat sinagogu önünde eylem çağrısı yapıldı. Bunlar seni nasıl etkiledi ve hissettirdi?
İ: İsrail ile Yahudi aynı kefeye konulabiliyor kolaylıkla. İsrail’in Yahudi devleti olduğunu anlayabiliyorlar. İsrail Yahudi demek, tamam. Birisi İsrail devletine eleştiri de bulunduğu zaman, “bu yaptığın antisemit şeyler doğurabilir, dikkat et”, diyorsun. Karşındaki de hemen “ben antisemit değilim, beni böyle lanse edemezsin, benim derdim İsrail’le, Yahudilerle değil” deyip kıvırmaya çalışmaya başlıyor. İsrail’in yaptıkları için Yahudileri suçluyorlar.
R: Peki, sana bu konuda yaptığın argümanı okuyucularımıza biraz daha açabilmen için bir soru daha soracağım. Biraz evvel bana “İsrail benim vatanım. Ben Yahudi’yim. İsrail’e ait hissediyorum. Ve Yahudi olduğum için kendime ait hissediyorum,” dedin. Eğer ki sen bir Yahudi olarak, “İsrail Yahudi devletidir ve o yüzden Yahudiler için önemlidir” diyorsan, o zaman neden Yahudilere ait olan yurtdışındaki herhangi bir sinagog, mekan, insan, şirket, futbolcu, vs. neden bu vatandan sorumlu tutulmasın ki? Yani biz İsrail’e, Yahudi olduğumuz için kendi vatanımız diyorsak, bizim Yahudi olduğumuz için İsrail’den sorumlu tutulmamız ya da İsrail konusunda soru almamız, İsrail’in yaptıklarını bizden hesap sorulması gibi şeyler yapılmasında ne sorun var? İsrail Yahudi vatanıysa, Yahudilerden hesap sormak neden antisemit bir davranış?5
İ: İsrail Yahudi vatanı çünkü amacı Yahudilere bir vatan vermek. Ancak her İsrail vatandaşı Yahudi diye de6 İsrail devletinin her yaptığını onaylamak mı zorunda? Sen ve ben, Netanyahu ile bir miyiz? Türkiye’de mesela herkes Tayyip Erdoğan gibi mi düşünüyor? Türkiyeliyiz diye bütün devlet kararları dünyadaki alakasız Türkiyelilerden mi sorulmalı? Bir kişiden dolayı herkesi o kefeye koymak, genellemek nasıl mantıklı gelmiyorsa, İsrail için de durum aynı. İsrail’de de görüyorsun, sol gruplar hükümeti ne kadar protesto etti. Bir de her Yahudi İsrail vatandaşı mı? Değil. Her İsrail vatandaşı da İsrail devleti yüzünden linç edilmek mi zorunda? Bu bana ters geliyor. Futbolcuya İsrailli diye o cezayı verdiler, diyelim ki anladım. Ama orada “Yahudiler giremez” yazdıklarında kastettikleri sadece İsrailliler değil ki. Ben gitsem, o dükkâna girsem veya taksisine Yahudi almayacak adama “Ben Yahudi’yim” desem, Türkiye’de doğduğum halde, fişimi çekti kafasında. O yüzden antisemitizm oluyor. Bu ayrımı iyi yapmak gerekiyor.
Başka bir şekilde anlatayım. Mesela ben İsrail’de biraz Ortodoks Haredi çizgisinde bir dini hayat yaşıyorum diye, burada yaşayan akrabalarımdan bazıları basında gördükleri “Harediler”le ilgili haberlerden bahsedip, sanki ben üzerime Haredi toplumunun temsiliyetini alma misyonu üstlenmişim gibi benden bunların hesabını sorabiliyor. Bunun benzeri olarak da, İsrail vatandaşı olduk diye her yerde ve her şartta İsrail’in temsiliyeti misyonunu üstlenmeye maruz kalmak zorunda değiliz. Birçok şeyini eleştiriyorum bu ülkenin. Mesela, şu an teknoloji öğreniyorum. İsrail için “hi-tech ülkesi” diye övünüyoruz ki kendilerini de bu imajla dünyaya pazarlıyorlar ama bir bakıyorsun yağmur yağıyor, yollarda sel oluyor. Bunlarla baş edemiyoruz. Baksana İsrail’in övündüğü şey ne, sıkıntı çektiği şey ne. Uzay konusunda ilerleyen bir ülkede, bir çok bürokratik sıkıntı var. Birçok şeyini eleştiriyorum. Çünkü bu devlet yapısı ve devletin işleri ele alış şekliyle alakalı. Ama tabii ki konu vatan, insanlar, Yahudilik olduğunda, bu bağ var. Bu bağ, devletin ötesinde bir bağ.
İsrail devletini eleştirmelerindeki sıkıntı, eleştirirken bir şekilde antisemitizmin sınırlarına yaklaşmalarından kaynaklanıyor. Bunu ben söylemedim, Natan Sharansky, 3 Antisemitizmin üç boyutu yazısında söyledi7. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’deki Yahudi vatandaşlarımla sıkıntım yok, onların bayramlarını kutlarım”, diyor. Sonra Twitter’da “Bak Yahudi’nin bayramını kutluyor, bunlar adam öldürüyor İsrail’de” diyen yorumlarla karşılaşıyorsun. (İzak’ın notu: Bu röportajdan iki ay sonra yerel seçimleri kaybeden AKP, radikal bir kararla İsrail’le ticareti tamamen durdurmaya yeşil ışık yaktı). Türkiye’deki Yahudi’nin bayramını kutluyor ve eleştiriliyor. Niye? İsrail’de adam öldürülüyor diye. Türkiye’deki Yahudi mi öldürdü? Ben mi attım o roketleri?
“Habad tünellerinin İsrail devletiyle ne alakası var? Otur, düşün, bir alaka kur. Ben kuramıyorum. Bunlar kuruyorlar.”
R: Son sorum. Orta Çağ’dan kalma bir sürü komplo teorileri ortaya çıktı, senin de dediğin gibi. Bu Habad’da olan olayların komplo teorileri mesela, kan iftirası tarzı. Bunların ortaya çıkması ve göze batmaları seni nasıl etkiliyor? Sana bu konularda sorular geldi mi? Örnek vermek gerekirse: Son senelerde Koronavirüs, 6 Şubat depremi, Münevver Karabulut cinayeti, tüneller ve Epstein olayının birleştirilmesi… Bunların hepsini Yahudilere atfeden haberler çıktı. Bu konudaki düşüncelerini duymak isterim.
İ: Bu tip komplo teorisi tarzı şeyleri İsrail’de de duymaya başladım. Mesela, İlluminati gibi şeyler var. İsrail’deki yakın çevremden insanlar bile “bazı Yahudiler bunun içinde” diyor. Ben de onlara “Yahudileri bunun içine katıyorsan bil ki Türkiye gibi bir yerde bu konuları Yahudileri suçlamak için kullanıyorlar ve sonuçta bu insanların gözünde Rothschild’le, Soros’la sen ve ben aynı kefeye konuluyoruz”. Dünyada, ama özellikle Türkiye’de Yahudileri linç etme sebebi olarak kullanılıyor. Çünkü Türkiye’de komplo teorisi kafası aşırı derecede. İnsanlar böyle yaşıyorlar. Her bir şeyde İsrail’e suçlama durumu var. Komplo teorilerini yakınlarımın yansıtması bazen gına getirtiyor.
Bu bahsettiğin komplo teorilerinin hepsinden haberdarım. Yani Habad tünellerinin İsrail devletiyle ne alakası var? Otur, düşün, bir alaka kur. Ben kuramıyorum. Bunlar kuruyorlar. Çünkü kafaları hep komplo teorileriyle çalışıyor. Yani ne bileyim, “Yahudi bankerler dünyayı ele geçirdi”. “İsrail devleti yayılmacı.” Ya ne yayılmacısı ya? Gazze’yi idare edemiyor adam. Gidip Suriye’yi mi ele geçirmeyi göze alsın yani? Bu neyin kafası?
“İsrail’in meşruiyetini sorgulamak ve bundan dolayı da Yahudilere nefret söylemlerini arttırmak, güzel şeyler değil.”
R: Eklemek istediğin bir şey var mı?
İ: Bu görüşmenin Türkiye’deki insanlara hitap ettiği için, vurgulamak istediğim şey şu: her şeye rağmen, Türkiye’ye sempati duyan çok İsrailli var. Türkiye’dekilerin verdikleri tepkilerden fikirleri değişebiliyor, ama yine de “ne güzel ülke, seyahat etmek isterim” diyen oluyor. İbrahim Tatlıses’in konserine giden insanlar mesela… Bunları da görüyorum, biliyorum İsrail toplumunda benim gördüğüm kadarıyla İbrahim Tatlıses’i benim sevdiğimden daha çok seven var. Özcan Deniz’in konserine gidenler, Türk yemeklerini sevenler, Türk dizilerini izleyenler… Türkiye’nin birçok şeyini seven insan var hâlâ burada. İsrail’in yaptığı şeyin aynısını Türkiye de yapıyor Kürt bölgelerinde. Gazze’deki sivil ölümleri konusunda da “bu kötüdür” diye bir mesaj verebilirim. Ama İsrail’in meşruiyetini sorgulamak ve bundan dolayı da Yahudilere nefret söylemlerini artırmak, güzel şeyler değil.
Temennim, Türkiye-İsrail ilişkileri bozulmasın, Türkiye’deki Yahudiler ve Türkiye’ye ziyarete gelen Yahudiler zarar görmesin. Dünya’daki Yahudiler zarar görmesin. Bunları temenni edebilirim. Benim söyleyeceklerim bu kadar.
R: Çok teşekkür ederim zamanın için, vakit ayırdığın için.
İ: Ben teşekkür ederim.
Yazar’ın Notu: Geçtiğimiz günlerde Avlaremozcu’lar başlığıyla yayınlanan açık mektup’un (benim görüşüme göre) antisemitik ve anti-İsrail söylemleri sebebiyle Avlaremoz’da yayınladığım son yazıdır. Görüşmecinin emeğine saygı göstermek amacıyla, Avlaremoz’da devam eden ekip yardımıyla paylaşılmıştır.
“7 Ekim ve Sonrasına Dair: Türkiyeli Yahudiler Anlatıyor” röportaj dizisinin diğer içeriklerine buradan ulaşabilirsiniz.
Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan röportajlar, kişinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.
Paylaş: