Arşiv Göze Çarpanlar

Roni Margulies’in sosyalizm anlayışı – Şenol Karakaş

Kaynak: K24

“Roni Margulies açısından milliyetçilik, zengin bir tarihin işçi sınıfının zihninde yer edinmesini engelleyen hurafeler bütünü anlamına geldiği için çok tehlikelidir. İşçi sınıfı, milliyetçilikten arındığı oranda kendisini egemen sınıfa bağlayan tüm halatları kesip atma şansına sahip olabilir.”

Lauren ve Nubar için

Türkiye solunda sosyalizm parti ya da kadro faaliyetine indirgenmiştir, eğer parlamenter faaliyete indirgenmemişse. Birkaç gün önce kaybettiğimiz büyük devrimci Marksist Roni Margulies ise sosyalizmi tıpkı Marx, Rosa Luxemburg, Engels, Lenin, Troçki, Gramsci ve çağdaşları gibi yığın hareketinin ta kendisi olarak görürdü. “Sosyalizm büyük çoğunluğun büyük çoğunluk adına bağımsız eylemidir”[1] diyen Marx ve Engels, Roni’nin omuzlarında yükseldiği iki devdi. Sol içi tartışmalar Marx’a sayısız göndermeyle dolu olsa da Marx’ın sosyalizm anlayışının oldukça uzağında fikirler ortalıkta cirit atıyordu.

Yıllar önce bir tatilde akşam vakti elinde şarap kadehi, balkondan bir dereye bakarak bana “ulusalcı sosyalistler yenilmeden işçi sınıfının başının kaldırması bana çok zor görünüyor” demişti. Ben ise elimde çay bardağı, işçi hareketi gerçekleşeceğinden asla şüphe duymadığımız patlamasını gerçekleştirdiğinde ulusalcı dar kafalılığı da aşacağını söylemiştim. Muhtemelen Roni parti faaliyetinin merkezî hedeflerinden birisine vurgu yapmışken ben de aşağıdan kitle hareketinin silip süpüren gücüne vurgu yapmaya çalışmıştım. Marx’ın omuzlarında yükselmeye çalışan Marksistler için sıradan bir tartışma gibi görünebilir bu yazdıklarım ama Roni sadece sol içinde bir tartışma olarak görmüyordu teorinin ve eylemin işçi sınıfı hareketini merkezine alması meselesini. Tek tek tüm sosyalistlerin davranışlarını, kurdukları örgütlerin sloganlarını, kitlelerle kurdukları ilişkileri tayin eden bir tartışmaya yanıt vermek üzere çok daha önemli bir adım atmıştı: Tony Cliff’in Rusya’da Devlet Kapitalizmi kitabını Türkçeye kazandırmıştı.[2]

Rusya’da Devlet Kapitalizmi tarihî önemi açısından benzersiz bir kitaptır. Dünya solunun Stalinist rejimleri sosyalizmin yıkılmaz kaleleri olarak gördüğü bir dönemde dünyaya dağılmış küçük Troçkist gruplar bu rejimleri eleştiriyor ama Stalinist ekonominin ve siyaset ve devlet örgütlenmesinin karakterini tam olarak açıklayamıyorlardı. Cliff eserinde iki zorlu görevi aynı anda yerine getiriyordu: Birincisi, Marx’ın kapitalizm analizinde kullandığı temel kavramların Rusya’yı açıklamak için de kullanılabileceğini gösteriyor ve aynı zamanda bu devlet merkezli ekonominin sosyalist bir toplumsal örgütlenmeyle uzaktan yakından alakası olmayan emperyalist bir kampın askerî lideri olduğunu sergiliyordu. En az bu analiz kadar önemli olan ise şuydu ki işçi sınıfının bürokrasi, devlet, fabrika yöneticileri, tanklar ya da polisler tarafında ezildiği, yani işçilerin devlet iktidarını kontrol eden özyönetim organlarından tasfiye edildiği rejimlerin sosyalizm olamayacağını göstererek, yeniden teorinin ve eylemin merkezine işçi sınıfı hareketinin yerleşmesini sağlıyordu. İşçileri ezen rejimler işçi devleti olamazlar! Roni bu rejimlere haklı bir şekilde bürokratik devlet kapitalizmi adını veren Cliff’in analizinin Türkçeye kazandırılmasında rol oynamakla kalmadı sadece, bu rejimlerin 1989-1991 yıllarında yaşadığı çöküşü 1940’larda öngören Cliff’in kurucusu olduğu Uluslararası Sosyalizm Akımı’nın Marx’ın orijinal sosyalizm yorumu üzerinde yükselen geleneğinin yaygınlaşması için kolları sıvadı ve ısrarlı bir sosyalist mücadele sürdürdü. Öldüğü güne kadar bu mücadeleden bir milim geri adım atmadı ve ikameci olmayan, sosyalizmi akıllı bireylerin ve sarsılmaz örgütlenmelerin kararlı faaliyetine indirgemeyen, tersine, işçi sınıfı hareketinin ta kendisi, birleşmesi, bir adım daha ilerlemesi olarak ele alan yaklaşımı genç kuşaklar arasında yaygınlaştırmak için mücadele etti.

Boşuna kendisinden “devrimci, şair, tercüman” diye söz etmiyordu. Tercümanlık ekmek parasını kazanmak için yaptığı işti. Başka türden bir hayat sürebilirdi ama iki ayda bir örgütte şöyle bir görünüp, daha sonra akademik kariyer için örgütlü mücadeleyi bırakıp daha sonra Roni hakkında kötü komitacıydı diye yazı yazma hadsizliğini sergileyenlerden farklı olarak Roni akademik kariyerini devrimci faaliyet için bıraktı, hayatını örgütlü ya da o meşhur ifadeyle komitacı olarak geçirdi.

Her bir saniyesi üretmekle geçen hayatında asli düşmanı ise devletler ve egemen sınıf milliyetçiliğiydi. 2007 yılında kaleme aldığı Larda Yüzen Alsancak kitabında söylediği gibi:

“… bugün milliyetçiliğe, Atatürkçülüğe, sakın ha, ödün vermemek, teslim olmamak gerek. Bugün Türkiye’de zurnanın zırt dediği yer bu. Bu noktada yenilirsek, geçmiş olsun demokrasiye, barışa, adalete, insan haklarına.”[3]

Sol içinde ikameciliğin ve ulusalcılığın gerilemesiyle genel olarak milliyetçiliğe, Kemalizme karşı tavizsiz bir mücadele Roni’nin sosyalizm anlayışı açısından kopmaz bir bütünlük içindeydi. Kemalizmin solla ilişkilendirilmesine karşı Türkiye sosyalistleri arasında en etkin mücadeleyi Roni Margulies’in sürdürdüğünü söylemek abartı olmayacaktır. Bu Roni’nin solun çeşitli, özellikle ulusalcı kesimleri tarafından düşmanlaştırılmasının da asli nedeni olageldi. Çünkü Roni şunları açık açık yazmaktan, anlatmaktan, savunmaktan hiçbir zaman imtina etmedi:

Açık ki, Kemalizmin “sol” olduğunu düşünmek için, 1938 öncesinde bile (“bile” diyorum, çünkü Mustafa Kemal’in ölümü ve İsmet İnönü’nün “ihanetleri” sonrasında her şeyin değiştiğini sananlar var), başka hiçbir neden yok. Demokratik mi? Eşitlikçi mi? Özgürlükçü mü? Ticaret burjuvazisinin amaç ve taleplerini formüle eden, sonra da devletin ideolojik çimentosu görevini gören bir dünya görüşü bu sıfatlara nasıl uygun olabilir; yeni bir yüzyılda ilerici bir değişimin temelini nasıl oluşturabilir; hangi anlamda “sol” olabilir?

Kaldı ki, gerçekte ne Kemalizm anti-emperyalist, ne de günümüzün sözde solcuları.[4]

Bu kitap kelimenin tam anlamıyla milliyetçilikle hesaplaşmak için kaleme alınan güncel makalelerin yazarı tarafından yeniden gözden geçirilmesiyle oluşan bir eser. Roni’nin milliyetçiliğe bu kadar öfke duyması, milliyetçiliğin yenilmesini ölüm-kalım meselesi olarak ele alması, tarihin aynı anda iki yönüne bakma yeteneğini gösterebilen nadir devrimcilerden olmasındandır. Roni Cumhuriyet’in kuruluşunu kavramadan geleceğin sosyalist toplumunun inşa edilemeyeceğini ama bugünkü ve yarınki mücadeleye yardımcı olmayacak bir geçmişe dönüklüğün politikasız bir tarihçilik anlamına geleceğini çok iyi kavramıştı. Bu yüzden şu yönde sürekli olarak okuyor, araştırıyor ve tartışıyordu:

Kemalizm, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve Cumhuriyet’in kuruluşu yıllarında, yeni bir burjuva devlet yaratma sürecinin ideolojisidir. Tek ve temel anlamı ve işlevi budur. Bu ideoloji, yerli ve Müslüman ticaret burjuvazisinin kendisini egemen sınıf olarak oluşturmak ve pekiştirmek için gerekli gördüğü her şeyi teorize etmiş; ulus bilinci olmayan yerde ulus, sınır olmayan yerde millî sınırlar ve yerel bir pazar yaratmıştır. Bu arada, ülkede yabancı işgal güçleri olduğundan ve bunların olduğu yerde ulus-devlet yaratılamayacağından, bir de anti-emperyalizmi andıran bir dil tutturmuştur. Kemalizmin “sol” zannedilmesinin; solcuların Kemalist, Kemalistlerin solcu olabileceği düşüncesinin tek nedeni budur.[5]

Doğan Tarkan, Roni Margulies

Roni’nin arkadaşlarından ve birçok eylemde omuz omuza yürüdükleri yoldaşlarımızdan Ümit Şahin, “Eskiye kazı yapar gibi bakan, ama bugüne dairse ve değerse bir şeyler söylemeyi anlamlı bulan bir tavrı vardı” dediğinde, aslında onun Osmanlı dönemine, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına dair merakını da açıklamış oluyor.

Aras Yayınları, Roni Margulies’i Vor şiirini paylaşarak andı. Bu şiir, 1996 yılında yayınlanan Bilirim Niye Yanık Öter Ney kitabında yer alıyor. Şöyle:

Yaz aylarında Yeşilköy’de saatlerce basketbol
oynardık, Mişel’le ben, Agop, Ara ve Aret eski
Rum okulunun bahçesinde.
“Vor dedik” cevabını verirdik
“Vor” diye selâm verdiklerinde ve kahkahalarla
karşılıklı gülerdik:
“Göt” demekmiş Ermenice.

Alabildiğine büyüktü Aret’lerin bahçesi (sonradan
üç apartman olacak kadar): ağaçlardan incir toplar
bir ucunda, bir ucunda top oynardık beş kafadar.
Amerika’ya gittiler Aret’le Ara sonra.
Ben Londra’ya. Agop’tansa haber yok.
Salt Mişel İstanbul’da kalan hâlâ.
Beş bire düşmüş işte yirmi yılda.
Sokaklarında vor denilmiyorsa artık bir kentin,
İstanbul değildir, kentim değildir benim.
Beni yaratan bir başka kenttir.
Onu bilir ben, onu söyler, onu özlerim.

“beş bire düşmüş işte yirmi yılda”: Roni Margulies açısından milliyetçilik, zengin bir tarihin işçi sınıfının zihninde yer edinmesini engelleyen hurafeler bütünü anlamına geldiği için çok tehlikelidir. İşçi sınıfı, milliyetçilikten arındığı oranda kendisini egemen sınıfa bağlayan tüm halatları kesip atma şansına sahip olabilir. En azından işçi sınıfı içinde daha önde duran kesimlerin milliyetçilikle hesaplaşmış olması daha büyük kitlelerin katılacağı hareketler içinde egemen sınıfın fikirlerinin etkisinin kırılması açısından hayati bir önem taşır.

Roni Margulies, Kürt halkının özgürlüğünü 32. Gün programında bir eski generale karşı savunurken, ya da 24 Nisan anmalarına katılıp Ermenilerden özür dilenmesi kampanyalarına omuz verirken, başörtüsü özgürlüğü mücadelesinin yanında tavizsiz dururken devletin ezdiklerinin yanında, milliyetçiliği teşhir ederek sadece bir yüzleşme/hesaplaşma mücadelesinin içinde yer almıyordu; bunu aynı zamanda bugün sosyalizm mücadelesinin asli öğesi olarak ele alıyordu.

Chris Harman, Žižek’in Yeniden Lenin kitabındaki makalesini eleştirirken şunları söylüyor:

“Daha da kötüsü Žižek, çokkültürlülüğü savunmak sadece orta sınıfın işiymiş ve bugünkü modern ve farklı etnik gruplara mensup işçilerin birliğinin bir önkoşulu değilmiş gibi ‘çokkültürlü açıklıkta ısrarın işçi düşmanlarının sınıf mücadelesinin en hain biçimi’ olduğunu ileri sürüyor.”

Roni tüm dünyada işçilerin birden çok şey olduğunu, sadece işçi değil ama aynı zamanda kadın, Ermeni, Kürt, LGBTİ+, Alevi ya da başörtülü olduğunu biliyordu. Milliyetçilik hâkim sınıfların işçi sınıfını bölmek için kullandığı en etkin ideoloji olduğu için Roni sosyalizm mücadelesinin hedef tahtasına özellikle milliyetçiliği, bunun Türkiye’deki yaygın hali olan Kemalizm’i oturtmuştu.

Cliff’in kısa ama öz açıklamalarını Roni geliştirerek kullanırdı. Cliff, Marx’ın iki önermesinin çelişkili olduğunu söylüyordu: İlki, egemen sınıfın fikirlerinin egemen fikirler olduğuydu, ikincisi ise sosyalizmin işçi sınıfının kendi eyleminin ürünü olacağı görüşüydü. Fakat egemen fikirler egemen sınıfın fikirleriyse, işçi sınıfı bu fikirlerden nasıl kurtulacaktı? Çünkü bu fikirler egemenliğini sürdürdüğü sürece sosyalizm mücadelesi mümkün değildi. Roni’nin sadece yazar, çevirmen ve bir entelektüel olduğunu düşünenlerin ne kadar yanıldığını bu tartışma bağlamında göstermek mümkün. Bu çelişkili görülen durumu aşmayı sağlayan kilit kavram, mücadeledir. Özellikle 1990’lı yıllar ve 2000’li yılların başında Roni’den defalarca bu tartışmaları dinleme fırsatını bulan şanslı kuşaktan birisi olarak, mücadele kavramının tarihsel bir yaygınlık ve kök kazandığı devrimci duruma dair Marx’tan yapılan şu alıntıyı kafalarımıza kazıdığını söyleyebilirim:

“Yalnızca egemen sınıfın başka herhangi bir yolla yıkılmasının imkânsız olması nedeniyle değil, aynı zamanda, yıkan sınıfın da ancak devrim yoluyla kendini eskinin tüm pisliğinden kurtarabilecek ve toplumu yeni baştan kurabilecek duruma gelebilmesi nedeniyle de zorunlu.”[6]

İngiltere’de 17 yaşlarında sosyalist olan, sosyalist bir örgüte katılan Roni, üyesi olduğu örgütün devrim beklentisiyle avunan sekter bir siyasal yapı olmaması nedeniyle, ölene kadar kopmadığı bir aktivizm içinde buldu kendisini. Bu aktivizmin önde gelen bir öznesi oldu.

Roni Margulies, Osman Kavala. 2007 Baskın Oran kampanyasında yürüyüşteler.

1990’lı yılların sonunda antikapitalist hareket patlak verdiğinde, Roni hepimizden farklı bambaşka bir perspektifle bu hareketin benzersiz önemini anlattı. Küçük bir örgütün milyonlarca işçiyi kapsayan sendikal örgütlenmeleri harekete geçirmesi için, yine Cliff’ten ödünç aldığı küçük çark / ara çark / büyük çark benzetmesiyle herkesi, küçük bir örgütün büyük kitleleri harekete geçirebilmesinin mümkün olduğuna ikna etti. Küçük bir çarkın çok büyük bir çarkı harekete geçirmesi için daha büyük ara çarklara ihtiyacı vardır. İşte bu ara çarklar, Roni’nin her birinde aktif bir şekilde yer aldığı yeni türden birleşik cephe modelleri olan kampanyalardı. Bu kampanyaların işçi kitlelerini, işçi sendikalarını etkileme ihtimali Roni’yi her şeyden çok cezbediyordu. Bu yüzden Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nun öncesinde kurduğumuz Savaşa Hayır Platformu’nu tüm gücüyle destekledi.[7] İklim kampanyası, Küresel Eylem Grubu eylemleri, darbelere karşı koalisyonlar Roni’nin kar, kış, soğuk, yağmur, çamur demeden katıldığı eylemlerden bazıları. Bu yüzden karşımızda sadece bir entelektüel yok, bir eylem insanı var. Üstelik cesur bir eylem insanı var. O da Troçki gibi “sadece politikayla yaşanmaz” diyor ama ezilenler politik iktidarı kendi ellerine almadan politika dışındaki alanların ayrıcalıklı grupların tekelinde kalmaya devam edeceğini de çok iyi biliyordu. Devlete meydan okuyan bir sosyalistten söz ediyoruz. Tüm hayatını işçi sınıfının sosyalizm mücadelesine adamış bir insandan. Onu Kilyos’ta Musevi Mezarlığı’nda toprağa verdiğimizde, vatanı dünya işçi sınıfı olan bir devrimciyi kaybettiğimizi biliyorduk. Boşluğunu doldurmak imkânsız. Ama kulaklarımızda çınlayan kahkahası, devlete sürekli nanik yapma yeteneği, bir yerde ezen, bir başka yerde ezilen varsa güdüsel olarak daima ezilenden yana tavır alma prensibi atacağımız adımların sağlam olmasında belirleyici olacak.

“Metrodan Çıktığım An” şiirinde Londra’ya ilk gidişinde, on yedi yaşında yaşadığı şaşkınlığı anlatıyor. Ertesi gün ise sokağa çıktığında anlattıkları sayısız şiirine sinen yalnızlık duygusunu gösteriyor:

Bir de çıkışım var ertesi sabah yurttan sokağa: ne
dil yabancıydı bana, ne kıyafetler, ne de kentin
ortasında kıvrılıp giden o nehir. Ama ben
yabancıydım hepsine; ben, Roni, tek bir bilen
yoktu bunca insan arasında beni. Bilen yoktu
doğduğum evi, gittiğim mektebi.

Çoktandır binlerce insan biliyor Roni Margulies’i. Yunanistan’da, Kanada’da, İngiltere’de, dünyanın dört bir yanından Roni’yle aynı fikirler için mücadele eden Uluslararası Sosyalistler, şairler, Kürt aktivistler, hastanede ziyaretine gelen Suriyeli göçmenler, sendikacılar, işçiler Roni’yi biliyor. “Bir daha gelsem yine aynısını yapardım” diyen Roni’ye, yaptığın hiçbir şey boşa gitmedi diyen arkadaşları biliyor.

NOTLAR:

[1] “Proletarya hareketi ise ezici çoğunluğun ezici çoğunluk yararına bağımsız hareketidir.”Karl Marx, Friedrich Engels, Komünist Manifesto, Can Yayınları, 1. Basım, İstanbul, 2008, s. 52.
[2] Kitabın ilk baskısı Metis Yayınları’nca, ikinci baskısı ise Roni’nin de varını yoğunu gelişmesi için harcadığı Z Yayınları’nca yapılmıştı. Ortak çevirmenler Roni Margulies ile Tarık Kaya.
[3] Roni Margulies, Larda Yüzden Al Sancak, Kanat Kitap, İstanbul, 2007, s. 5-7.
[4] a.g.e., s. 9.
[5] a.g.e., s. 8-9.
[6] Karl Marx, Friedrich Engels, Alman İdeolojisi, Evrensel Basım Yayın, 2013, İstanbul.
[7] Daha sonra bu benzersiz kampanyayı kitaplaştırmam için bana cesaret veren ve kitabımın içinde olduğu Antikapitalist Kılavuzlar serisinin editörlüğünü yapan da Roni’ydi. Biz Bu Savaşı Durdurabiliriz kitabına yazdığı önsöz, kısalığına rağmen Roni’nin kavrayış ve anlatım gücünü gösterir.