Kültür Sanat Makaleler Yahudi/Edebiyat

Türkçe Yazan Unutulmuş Yahudi Bir Kadın Şair: Matild Alçe – Suat Baran

Yahudilerin Ladino, Fransızca ve Türkçe arasında gidip geldiği bir dönemde yazmaya başlayan Matild Alçe, Türkçe yazan, bilinen ilk Yahudi kadın şairdi. Aynı zamanda gazeteci olan Alçe, incelenmeyi hak eden, unutulmuş bir isim. 

Osmanlı-Türk modernleşmesi tartışmaları ekseninde, bugünden geçmişe retrospektif şekilde bakarken gayrimüslim kalemlerin Türkçe yazmaları son yıllarda giderek daha fazla ele alınan konulardan biri haline gelmiştir. Konu -”ilginç” olması bir yana- modernlik, dil temelli Türk milliyetçiliği açısından da anlamlı ve oldukça verimli tartışmalara imkan sağlayabilecek bir içeriğe sahiptir. 

Bu bağlamda, evrensel olarak yersiz yurtsuzlukla, “gezgin Yahudi” imgesiyle özdeşleşen, Yahudilerin Türkçeyi benimseme biçimleri Türkofon Ermeni veya Rumlardan farklıdır. Bu farkın yüzeyde görünen en temel nedeni Yahudilerin yüzyıllar boyunca, yerleşik oldukları birçok farklı ülkedeki yerel dilleri benimsemede gösterdikleri hızlı uyumla açıklanabilir. Osmanlı coğrafyasında ise 19. yüzyıl sonuna doğru ortaya çıkan İsak Ferera, Avram Naon gibi şairler, Avram Galanti ve Moiz Kohen (Munis Tekinalp) gibi ideolog ve aydınlar, Yahudiler arasında Türkçenin yaygınlaşması için kurulan Tâmim-î Lisân-i Osmanî Cemiyeti (1900) gibi dernekler ve Osmanlı Yahudilerinin Türkçe yazmasını teşvik etmek için Raşi harfleriyle Türkçe çıkarılan Ceride-i Lisan gibi dergiler önemli kültür duraklarını oluşturur.1 19. yüzyıl sonunda Alliance okullarının da etkin olmasıyla beraber Fransızcanın yanında Türkçenin Yahudi cemaati içinde itibar kazandığını ve giderek teşvik edildiğini söylemek mümkün.2 Elbette Avram Naon’un Cumhuriyetle beraber adını İbrahim Nom, Moiz Kohen’in Munis Tekinalp olarak değiştirmesi gibi örneklerin dışında Türkçe yazmak genelde Yahudi kimliğini ve dinini etkileyen bir fenomen olarak ortaya çıkmaz. Yine de Yahudi toplumunda aynı yazarlar bazen Fransızca, bazen Ladino (Yahudi İspanyolcası)  bazen de sadece Türkçe eserler neşretmişler. Üç dilin egemen olduğu bu azınlık toplumunda dilsel parçalanma oldukça yoğundu.3 Burada özetlediğim bu tarihsel, edebi ve kültürel arka planda ortaya çıkan Türkçe yazmış, bilinen ilk kadın şair, gazeteci Matild Alçe’dir. Alçe hem Yahudi hem kadın hem de Türkçe yazan bir Yahudi olarak incelenmeyi, araştırılmayı hak eden önemli, unutulmuş bir isim. Kendisinden sonra gelen Beki. L. Bahar, Stella Acıman, Raşel Rakella Asal, Vivet Kanetti, Berta Özgün Brudo, Estreya Seval Vali ve Anita Sezgener gibi şair ve yazarların “öncüsü” sayılabilecek Alçe’nin şiirleri dikkate değer.  

Matild Alçe’nin Hayatını Araştırma Yolculuğu 

Hayatı hakkında sınırlı bilgiye sahip olduğumuz Matild Alçe 1923 İstanbul doğumlu. 1939’da Musevi İlkokulu’nda, daha sonra İtalyan Lisesi ve Ticaret Enstitüsü’nde okumuş, bir dönem Türk Sesi (1954-56) ve Gündüz (1957-58) gibi gazetelerde çalışmış. Alçe’nin iki çeviri kitap çalışması dışında elimizdeki tek yayını 1953’te İstanbul’da basılan Martı adlı şiir kitabı.4 Çevirdiği iki eser Paul Naudon ve Jules Boucher’in Masonluk Bu Meçhul (1966) ve Marianne Monastier’in Gizli Kadın Cemiyetleri (1966) kitapları, gazeteci Atıf Sakar’la evliliğinden sonra Matilda Sakar imzasıyla çıkmıştı. Alçe’nin yaşamına dair daha detaylı araştırmaya giriştiğimde telefon rehberinde Alçe soyadında yalnızca tek bir isme denk geldim: Luna Alçe. Kendisiyle yaptığım telefon görüşmesinde şairin yengesi olduğunu öğrendiğim Luna’ya göre, Matild Alçe gazeteci Arif Sakar ile evlenmiş, çocuk sahibi olmamıştı.  Yılını tam hatırlayamadığı bir tarihte Alçe eşiyle beraber Yugoslavya’dayken bir trafik kazasında vefat etmişti. Kendisi de oldukça ileri bir yaşta olan Luna Alçe’ye göre kendisinden başka Matild Alçe’nin herhangi bir yakını veya mirasçısı yoktu.5 Gazete arşivlerinde Arif Sakar’ın ölümüne dair herhangi bir bilgi var mı diye baktığımda; 19 Eylül 1967 tarihli Milliyet gazetesinin haberine göre yanında kazada onunla beraber vefat eden Matild Alçe de vardır.6 1910 Selanik doğumlu, Arif Sakar gazeteciliğe 1939 yılında başlamış, Yenisabah, Tasvir, Cumhuriyet, Kudret gibi birçok gazetede çalışmış, genel yayın müdürlüğü yapmıştı. Matild Alçe’nin çeviri çalışmaları da Kudret gazetesinde tefrika edilmişti.7 Tüm bu bilgiler ışığında, Matild Alçe’nin bir yandan Yahudi toplumu dinamikleri, diğer yandan da 1950 sonrası kadın yazarların dünyasında öne çıkan unsurlar düşünülerek ele alınması gerektiği kanaatindeyim. Yahudilik deneyiminin hemen hemen görünmediği şiir kitabında Alçe kendi etnik-dini kimliğini örten, önünü kapatan bir yaklaşımla daha evrensel bir insan deneyimini önceler gibi.  

Türk/Türkçe edebiyat tarih yazımında selefleri gibi Matild Alçe de isminin anıştırdığı yabancılıkla unutulmuştur. Tespit edebildiğim kadarıyla yazar ve şair sözlüklerinin sadece ikisinde adı geçer: Yapı Kredi Yayınları’nın 2000 yılında çıkardığı iki ciltlik Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi ile Nermin Ağaoğlu ve Zerrin Saral’ın hazırladığı Edebiyatımızda Kadın Yazarlar Sözlüğü.8 Ancak Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi’nde yer alan on dört Yahudi yazardan, aralarında Matild Alçe’nin de yer aldığı üç kişi (diğerleri Selim Albukrek ve Alberto Modiano) kitabın üçüncü baskısında (2010) gerekçesi belirtilmeden çıkarılmıştır.9 Dolayısıyla çok uzak bir tarihte kalmış, artık neredeyse unutulmuş, modern Türk edebiyatında 1950 sonrası eser vermiş nadir kadın edebiyatçılardan biri olarak Matild Alçe’yi tekrar hatırlamanın önemli olduğunu düşünüyorum.  

Yazdığı tek telif kitabı Martı’nın girişinde yer alan, “Onuncu Yıl Marşı” şairi Behçet Kemal Çağlar’ın “Martı’ya dair” adlı kısa takdimi Alçe’nin alımlanmasının elimizdeki ilk ve galiba -tespit edebildiğim kadarıyla- tek örneğidir. Behçet Kemal Çağlar ile Matild Alçe arasındaki ilişki muhtemelen Behçet Kemal’in 1952 yılında Resimli Yirminci Asır dergisinde idare ettiği “Genç Şairlerle Başbaşa” sayfası üzerinden gerçekleşir. Çünkü Alçe de bu sayfaya eklenen “Yetişenler” sütununda adı geçen şairlerdendir.10 Böylelikle Yahudi bir genç kadın şair ile milliyetçi çizgiye yakın bir Türk şair arasındaki ilişki biraz daha anlaşılır hale gelir. Behçet Kemal’in kitabın başında yer alan takdimi esasında, şiirlerinde kendi Yahudiliğine dair hiçbir imada bulunmayan Matild Alçe’nin edebiyat kanonu içerisinde sahip olabileceği pozisyonu ortaya koyma hususunda önemlidir:  

“Benim gibi, denizi on altı yaşından sonra görenlerin, kuşlar içinde en geç tanıdığı Martıdır. Belki kıyı çocukları, bu cehalete güleceklerdir. Fakat ben de onlara ibibik kuşunu sorsam bakalım bilirler mi? Henüz öğrenmeyenleri vardır. 

Ben geç de olsa Martıyı öğrendim. İşte bu kitap dolayısıyla öğrendiğim “Martı” değil, bu isim altında toplanan şiirlerdeki genç kabiliyettir.  

Eğer, iyi niyetle ve selim zevkle hareket ederse din kaydını bir tarafa bırakarak, her Türk vatandaşı, Türk dilinin zevkine ve dehasına ermekte ötekilerle yarışa çıkabilecektir. 

Bana bu küçük kitap, bu güzel gerçeği müjdeliyor. Türkçeye bir Türk kızı olarak tasarruf eden ilk kadın Musevi vatandaş… Kendisini candan yürekten tebrik ederim. 

Bu cihet işin milliyet gayretiyle belirtilecek tarafı, peki ya, sanat cephesi? Eğer, o tarafta da başarılı bir şeyler olmasaydı bu mukaddimeyi yazmaz başka makalede öteki fikrimi söylerdim. 

Genç Matild Alçe, yeni Türk şiirinin “Güzel”i aramaya çıkan yolunda tuhaftan ve hoştan kurtularak, gerçek güzele doğru ilerlemektedir. Vezinden ve kafiyeden faydalanmağa lüzum görmediği denemelerde satırları kendi ahengi ile yer yer kanatlandırıp mısra yapmasını biliyor. İsabetli yoldadır: yürümesini bilir ve sürçmese muvaffak olması mukadderdir.”11

Martı’yla tanışıp onu öven Behçet Kemal’in “iyi niyet ve selim zevkle” hareket edildiğinde “din kaydının” terk edilebileceğini söylemesi oldukça ilginçtir. Bu açıklama Türk edebi kanonunun sınırlarının kırılganlığına işaret ettiği gibi bu sınırların aynı zamanda ne kadar da sert ve geçilmez olduğunu da gösterir. O yüzden iyi niyet önemlidir; milli, sosyal ve siyasi kaygılardan evvel selim zevki, estetiği önerir. Çünkü Behçet Kemal bu kitabın dünyasında Türk dilinin zevkinin ve dehasının ortaya çıktığını, “Türklerle” rekabet edebilecek seviyede bir edebi estetiğin görünür olduğunu söyler. Haliyle “Türkçeye bir Türk kızı olarak tasarruf eden ilk kadın Musevi vatandaş” olur Alçe; gözlerimizi çevirip bakıp kabul edeceğimiz bir Türk kızı. Buna rağmen nedense Behçet Kemal’in zihni sanat ile milliyet arasındaki kopukluk ve gerilim arasında huzur bulmaz. Sanatı iyi olmasaydı Alçe’nin kitabına bu mukaddimeyi yazmayacağını da açıkça ifade eder. Ancak ilginç ve trajikomik olan; Behçet Kemal gibi milli kimliği önemseyen ve bir Türk kızı olarak Alçe’nin kitabını gururla bağrına basarak teşvik etmeye çalışan birinin tüm çabasına rağmen bugün Matild Alçe unutulmuştur.  

Kitapta yer alan şiirler yalnızlık, aşk, geçip giden zaman, geçmiş, umutsuzluk, İstanbul yüklü imgelerle doludur. Şiirlerinde arzulayan, seven, özleyen, kederlenen, aşk dolu kadının bakış açısı, Alçe’yi kadın duyarlılığı ile yazıp insanın evrensel kaygılarına ve arzularına ve yitimlerine yakın bir yere yerleştirir. Martı’da kendi Yahudi kimliğine hiçbir şekilde atıfta bulunmayan Alçe, “Ayrılış” şiirinde çan seslerinden bahsederek Tanpınar’ın Huzur’da hiçbir şekilde görünür kılmadığı Hristiyanları İstanbul’da Türklüğün karşısına konumlandırır: 

Şehre bakıyorum, 
Her İstanbullunun ezeli arkadaşına, şehre! 

Sert çan sesleri, 
Kumandalar, 
Minarelerden gelen yumuşak seslerle, 
Çarpışıyor karışarak… 
Bu madde ile ruhun çarpışması 
Arttırıyor karanlıkta yası.12

Şehre, İstanbul’a baktığında duyduğu sesler Müslüman ve Hristiyan dünyaların kesiştiği daha melez bir İstanbul’dur. İlginç olan Alçe’nin kendi döneminin İstanbul’unda yakaladığı bu işitsel enstantanede, bırakın Yahudilerin tek başına görünür olmasını, Yahudi, Hristiyan ve Müslüman unsurların birlikte var olduğu klişe bir “mozaik” bile söz konusu değil. Aksine Yahudi’nin silindiği bir şehir tahayyülünde kendi kimliğini hiçleyen bir ima vardır. Başka bir deyişle, Behçet Kemal Çağlar’ın “din hanesi”ne rağmen Alçe’nin sanatından etkilenip yazdığı önsözde görmezden gelmeyi tercih ettiği Yahudiliği Alçe tarafından da bizzat kendi şiirinde yok edilir, anılmaz, hatta “çalınan çanlar”ın kullanılmasıyla Türklük karşısındaki ötekiliği Hristiyan bir imge ile ikame edilir. Kendini Türkçe üzerinden Türklük içinde “eritirken”, isminde taşıdığı “yabancılığı” ise Behçet Kemal bir “Türk kızı”na dönüştürecektir. Türklüğe doğru yanaşılan bu tarz bir konumlanma bile Alçe’yi “itildiği” edebi gettodan sağ çıkartmaz, aksine unutuluşa terk eder. 

Boğaziçi Türk Edebiyatı bölümünde doktora eğitimine devam eden Suat Baran karşılaştırmalı perspektifle Ortadoğu ve Balkan edebiyatları yanında dil, sessizlik ve travma gibi konular üzerine de çalışmaktadır. 

Fotoğraf: Martılar. Ara Güler.

Kaynakça 

1 Oğuz Karakartal. Tevfik Fikret’in İzinde İki Şair: Avram Naon ve İsak Ferera, İstanbul: Eren Yayıncılık, 2006. ss. 10-46; Avram Galanti, Türkler ve Yahudiler: Tarih, Siyasi Tetkik, İstanbul: Tan Matbaası, 1947, 147-162.  
2 Laurent Mignon, “Türkçe Yahudi Edebiyatının Doğuş Sancıları: İsak Ferera Efendi ve Mirat Dergisi”, Ana Metne Taşınan Dipnotlar: Türk Edebiyatı ve Kültürlerarasılık Üzerine Yazılar, İstanbul: İletişim, 2009, ss. 11-24.
3 Rıfat N. Bali, “Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatına Yahudilerin Katkıları”, Virgül Mart 1997, ss. 48-51.  
4 Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, 1. Cilt, İstanbul: YKY, 2003. s. 79.
5 Tam tarihini hatırlamıyorum ama 2022 Mart veya Nisan ayında yaptığım bir telefon görüşmesinden. Kendisine daha sonra ulaşmaya çalıştım ama telefonu açan “yaşlı hizmetçi” evde olmadığını, ne zaman geleceğini bilmediğini söyledi.
6 Milliyet gazetesi arşivi: http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Arsiv/1967/09/19 
7 https://demokrasibirlikdayanisma.com/2020/07/08/tkpnin-yuzuncu-yildonumu-sekizinci-yazi-gazeteciligi-birakip-universiteye-basliyorum-cavli-culfaz/ (İlgili kısım: 15:10) 
8 Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, Cilt 1-2, İstanbul: YKY, 2003; Neriman Ağaoğlu ve Zerrin Saral, Edebiyatımızda Kadın Yazarlar Sözlüğü, Ankara: Phoenix, 2013. 
9 Yapı Kredi Yayınları’ndan Murat Yalçın, kendisiyle 2021 Haziran ayında gerçekleştirdiğim e-posta yazışmalarında net bir cevabı olmamakla beraber Alçe ve diğer iki ismin çıkarılmasının sansürle ilgilisi olmadığını belirtti. Bu durumda gayrimüslim olmayan başka yazarların da çıkartılmış olabileceği ihtimalinden bahsetti. Tüm yazarları tek tek tarama şansım olmadığı için buna benim de net bir cevabım yok.
10 Nuran Özlük, Siyasetten Edebiyata Türk Basınında Dergiler (1883-1957), İstanbul: Başlık, 2011. 
11 Behçet Kemal Çağlar, “Martı’ya Dair”, Martı, İstanbul: Yenilik Basımevi, 1953.  
12 Matild Alçe, “Ayrılış”, Martı, İstanbul: Yenilik Basımevi, 1953.