Avlaremoz edebiyat dosyasının parçası olarak Tom Haviv’in Hiçbir Milletin Bayrağı (A Flag of No Nation) adlı şiir kitabından bir çeviriler sunuyoruz. ABD’de yaşayan Haviv, Yahudi ve Sefarad kimliklerine eleştirel bir şekilde, geçmişten öğrenerek ve geleceğe yüzünü dönerek bakıyor. İngilizce’den çeviriler Nesi Altaras’a ait.
SADAKAT
HABIB | GERRERA | ACEMAN
1946. Dedem lycée’yi bitirdiği gibi o ve iki yakın arkadaşı
İstanbul’dan ayrılırlar gizlice
ve güneye, Türkiye ve Suriye arasındaki yeni sınıra giderler.
İstedikleri Filistin’e ulaşmak.
Filistin’de savaş kızışıyor.
Eskiden Osmanlı İmparatorluğu olan toprakların her köşesinde sınırlar beliriyor.
1923. Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Milli Hareketi Anadolu’yu geri alıyor;
Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor.
1946. Fransız manda yönetimi sona eriyor;
Suriye ve Lübnan cumhuriyetleri kuruluyor.
1946. Üç gence Türk ordusundan askerlik celbi geliyor.
Karar veriyorlar devletlerini tamamen terk edip zorunlu askerlikten kaçıp yeni
bir orduya katılmaya.
[…]
Bu üç genç – adları Habib, Gerrera ve Aceman – ortaya çıkmakta olan başka
bir milliyetçi hareketin üyesiydiler.
Adını Türkçe ve Fransızca şakıyorlardı: Yeraltı Siyonist Gençlik Hareketi.
1923. Yeni Türk devleti tüm Siyonist faaliyetleri suç olarak tanımlar.
Osmanlı İmparatorluğu yıkılmadan önce Sefarad toplumları Siyonist olmaya ikna etme
mücadelesi kolay olmamıştı.
Kamusal bir kavgaydı: Avrupalı Yahudiler, Fransız kolonici Yahudiler, Yunan & Türk milliyetçileri – ki birçokları Yahudiydi – Osmanlı kadroları, ve Sefarad hahambaşılığı arasında. Atatürk iktidara geldikten sonra bu karmaşa – bir kanat – iki ideoloji, iki ulus olma hali arasında bir çarpışmaya doğru daraldı: Türk milliyetçiliği ve Siyonizm.
Türkiye’de birçokları Türkleşme uğraşına giriştiler ilk defa.
Devletin gözünde – oklar – Siyonizm bütünün birliğini tehdit eden bir karşı-milliyetçilikti.
Bugün biliyoruz ki:
bu milliyetçilikler aslında birbirinin aynasıdır – daralma – daha önce Ortadoğu’ya
girmemiş Avrupa tarzı bir milliyetçiliğin yankıları.
Babaannemle dedem faaliyetlerini ailelerinden gizli yürüttüler; bu işlerin parçası olmak,
bunlara karışmak, canlarına ve işlerine tehdit olabilirdi.
Babaanneme göre kapı kapı gezdikleri zaman çoğu Yahudi onları geri çevirirdi – bir
kanat. Yeni bir kimlik fikri
herkes için çekici değildi. Yüzlerce yıldır bir sürüsü Osmanlı olmakla gayet müsterihlerdi –
çünkü o imparatorluk sıklıkla
Sefaradlar tarafından İberya Yarımadası’ndan düşenlerin sevgili kurtarıcısı olarak görülüyordu. Şimdiyse Türkleşmek ile Siyonist olmak arasında bir karar vermeleri gerekiyordu.
[…]
Olmak için, -leşmek için, yüzyıllar vermişlerdi – neden şimdi ayrılış?
Bir kuzenden, 2018 yazında Rosh HaAyin’de, öğrendim ki Sefarad hahamlar – oklar –
varmış 50lerde ve 60larda Ladino diskurlarında Yahudilere İsrail’e taşınmayı salık
veren. Bu Yahudilerin çoğu gerginlik arttıkça bile kaldılar; babaannemin annesi Alice dışında o neslin hepsi son yıllarını İstanbul’da geçirdi.
Bugün Türkiye’nin Yahudi toplumu – daralma – Ortadoğu’da kalan İsrail’den sonraki en
büyük Yahudi toplumu.
CHEMIN DE RÊVE
Yol aldılar
sınıra doğru bir rüyayla. Suriye’den, Lübnan’dan geçmek,
Filistin’e,
katılmak
silahlı bir mücadeleye yaratmak için Yahudi bir
ulus devleti.
Bu gençler Suriye ve Lübnan yamaçlarını nasıl hayat etmişti?
Sınır yolunda Antalya’da durdular
orada buluştular ücret karşılığı onları öte tarafa kaçırmayı kabul eden sınır polisiyle.
Ardından, babamın bana dediğine göre, bir gece orada kalmayı seçtiler, belki de birkaç
gün, bilmiyoruz. Dinlenmeleri gerekti.
Tarihin dışına adım atabileceklerini mi düşündüler? Sadece bir gün için dahi olsa / un
seul jour?
Onlar Türk müydüler? Yahudi miydiler? Osmanlı mıydılar?
Onlar İsrailli miydiler? İbrani miydiler?
İnsan figürleri bir manzarada, karanlıkta hareket eden, ışığın düştüğü açıklıkta duran.
Hepsi savaşa doğanlardandı, ellerindeki seçenekler bir millet veya
başka bir milletti; millete karşılık millet; bir milletin yerine öbür millet; pencereler
daralıyor / pencereler kapanıyor
onların da hakkıydı ergenlik.
Biliyorlar mıydı geri dönüş yolu olmadığını?
Bu gençler Suriye ve Lübnan yamaçlarını nasıl hayal etmişlerdi?
Biliyorlar mıydı öte tarafa asla varamayacaklarını?
Sabah sınıra gittiler. Gittikleri gibi
tutuklandılar.
הלשינו עליהם | ispiyonlanmışlardı
ve hemen
Geri yollandılar Antalya’ya, bir askeri hapishaneye.
Hapishanede, dedem Israel Habib ve iki arkadaşı Bülent Aceman ve Yaacov Gerrera
beyaz peynir, zeytin, domates ve ekmek yediler, ve, dedem bana anlatırdı, mutluydular.
Bunun bana aktarılışında onun kara mizahının ve gururunun izi var; haysiyeti onu
sorunların eşiğine kadar takip edecekti; hakkıyla elde ettiği inançsızlığı.
İki suçtan yargılanıyorlardı: Türk ordusundaki askerlikten kaçmak ve illegal Siyonist
harekete katılmak.
Hakim karşısına çıktıklarında, aile hikayelerine göre, dedemin üç gencin adına
konuşması istenmiş. Derler ki, misyonlarını, hayallerini savunan coşkulu bir konuşma
yapmış: siz devletinizi kurdunuz, şimdi bizimki de hakkımızdır. Ailelerimiz önce Osmanlı,
sonra Yahudi idi, onlardan farklı olarak biz şimdi her şeyden önce Yahudiyiz: kendi
tarihimize dönmeyi hak ediyoruz.
1948. Devlet Arap-İsrail Savaşı’nın yıkından ortaya çıkar; sınırlar yeniden çizilecekler.
Pencereler kırılacak ve genişleyecekler; pencereler daralacak ve tek bir nokta olup
kaybolacaklar. Kanatlar kırılır. Kaç hikaye asla sakinleşmeyen çatışma uğruna
kayboldu? Daralma. Israel – dedem, Izzy, bilinen adıyla – kendisi Türk askerinin
üniformasını giyerken, devletin Türkçesini, kolonyal eğitiminin Fransızcasını
konuşurken, Endülüs Yahudilerinin İspanyolcasının anısıyla, hayallerinin gerçek
oluşunu izledi – İsrailli olmak üzereydi.
Hiçbir Milletin Bayrağı‘ndan Diğer Şiirler
Sunuş
DAVID | GILDA
MAH | SUZAN
BİR SORU OLARAK BAYRAK
Kitabın orijinalini buradan edinebilirsiniz: https://shop.ayinpress.org/products/a-flag-of-no-nation
Avlaremoz edebiyat dosyasının parçası olarak Tom Haviv’in Hiçbir Milletin Bayrağı (A Flag of No Nation) adlı şiir kitabından bir çeviriler sunuyoruz. ABD’de yaşayan Haviv, Yahudi ve Sefarad kimliklerine eleştirel bir şekilde, geçmişten öğrenerek ve geleceğe yüzünü dönerek bakıyor. İngilizce’den çeviriler Nesi Altaras’a ait.
SADAKAT
HABIB | GERRERA | ACEMAN
1946. Dedem lycée’yi bitirdiği gibi o ve iki yakın arkadaşı
İstanbul’dan ayrılırlar gizlice
ve güneye, Türkiye ve Suriye arasındaki yeni sınıra giderler.
İstedikleri Filistin’e ulaşmak.
Filistin’de savaş kızışıyor.
Eskiden Osmanlı İmparatorluğu olan toprakların her köşesinde sınırlar beliriyor.
1923. Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Milli Hareketi Anadolu’yu geri alıyor;
Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor.
1946. Fransız manda yönetimi sona eriyor;
Suriye ve Lübnan cumhuriyetleri kuruluyor.
1946. Üç gence Türk ordusundan askerlik celbi geliyor.
Karar veriyorlar devletlerini tamamen terk edip zorunlu askerlikten kaçıp yeni
bir orduya katılmaya.
[…]
Bu üç genç – adları Habib, Gerrera ve Aceman – ortaya çıkmakta olan başka
bir milliyetçi hareketin üyesiydiler.
Adını Türkçe ve Fransızca şakıyorlardı: Yeraltı Siyonist Gençlik Hareketi.
1923. Yeni Türk devleti tüm Siyonist faaliyetleri suç olarak tanımlar.
Osmanlı İmparatorluğu yıkılmadan önce Sefarad toplumları Siyonist olmaya ikna etme
mücadelesi kolay olmamıştı.
Kamusal bir kavgaydı: Avrupalı Yahudiler, Fransız kolonici Yahudiler, Yunan & Türk milliyetçileri – ki birçokları Yahudiydi – Osmanlı kadroları, ve Sefarad hahambaşılığı arasında. Atatürk iktidara geldikten sonra bu karmaşa – bir kanat – iki ideoloji, iki ulus olma hali arasında bir çarpışmaya doğru daraldı: Türk milliyetçiliği ve Siyonizm.
Türkiye’de birçokları Türkleşme uğraşına giriştiler ilk defa.
Devletin gözünde – oklar – Siyonizm bütünün birliğini tehdit eden bir karşı-milliyetçilikti.
Bugün biliyoruz ki:
bu milliyetçilikler aslında birbirinin aynasıdır – daralma – daha önce Ortadoğu’ya
girmemiş Avrupa tarzı bir milliyetçiliğin yankıları.
Babaannemle dedem faaliyetlerini ailelerinden gizli yürüttüler; bu işlerin parçası olmak,
bunlara karışmak, canlarına ve işlerine tehdit olabilirdi.
Babaanneme göre kapı kapı gezdikleri zaman çoğu Yahudi onları geri çevirirdi – bir
kanat. Yeni bir kimlik fikri
herkes için çekici değildi. Yüzlerce yıldır bir sürüsü Osmanlı olmakla gayet müsterihlerdi –
çünkü o imparatorluk sıklıkla
Sefaradlar tarafından İberya Yarımadası’ndan düşenlerin sevgili kurtarıcısı olarak görülüyordu. Şimdiyse Türkleşmek ile Siyonist olmak arasında bir karar vermeleri gerekiyordu.
[…]
Olmak için, -leşmek için, yüzyıllar vermişlerdi – neden şimdi ayrılış?
Bir kuzenden, 2018 yazında Rosh HaAyin’de, öğrendim ki Sefarad hahamlar – oklar –
varmış 50lerde ve 60larda Ladino diskurlarında Yahudilere İsrail’e taşınmayı salık
veren. Bu Yahudilerin çoğu gerginlik arttıkça bile kaldılar; babaannemin annesi Alice dışında o neslin hepsi son yıllarını İstanbul’da geçirdi.
Bugün Türkiye’nin Yahudi toplumu – daralma – Ortadoğu’da kalan İsrail’den sonraki en
büyük Yahudi toplumu.
CHEMIN DE RÊVE
Yol aldılar
sınıra doğru bir rüyayla. Suriye’den, Lübnan’dan geçmek,
Filistin’e,
katılmak
silahlı bir mücadeleye yaratmak için Yahudi bir
ulus devleti.
Bu gençler Suriye ve Lübnan yamaçlarını nasıl hayat etmişti?
Sınır yolunda Antalya’da durdular
orada buluştular ücret karşılığı onları öte tarafa kaçırmayı kabul eden sınır polisiyle.
Ardından, babamın bana dediğine göre, bir gece orada kalmayı seçtiler, belki de birkaç
gün, bilmiyoruz. Dinlenmeleri gerekti.
Tarihin dışına adım atabileceklerini mi düşündüler? Sadece bir gün için dahi olsa / un
seul jour?
Onlar Türk müydüler? Yahudi miydiler? Osmanlı mıydılar?
Onlar İsrailli miydiler? İbrani miydiler?
İnsan figürleri bir manzarada, karanlıkta hareket eden, ışığın düştüğü açıklıkta duran.
Hepsi savaşa doğanlardandı, ellerindeki seçenekler bir millet veya
başka bir milletti; millete karşılık millet; bir milletin yerine öbür millet; pencereler
daralıyor / pencereler kapanıyor
onların da hakkıydı ergenlik.
Biliyorlar mıydı geri dönüş yolu olmadığını?
Bu gençler Suriye ve Lübnan yamaçlarını nasıl hayal etmişlerdi?
Biliyorlar mıydı öte tarafa asla varamayacaklarını?
Sabah sınıra gittiler. Gittikleri gibi
tutuklandılar.
הלשינו עליהם | ispiyonlanmışlardı
ve hemen
Geri yollandılar Antalya’ya, bir askeri hapishaneye.
Hapishanede, dedem Israel Habib ve iki arkadaşı Bülent Aceman ve Yaacov Gerrera
beyaz peynir, zeytin, domates ve ekmek yediler, ve, dedem bana anlatırdı, mutluydular.
Bunun bana aktarılışında onun kara mizahının ve gururunun izi var; haysiyeti onu
sorunların eşiğine kadar takip edecekti; hakkıyla elde ettiği inançsızlığı.
İki suçtan yargılanıyorlardı: Türk ordusundaki askerlikten kaçmak ve illegal Siyonist
harekete katılmak.
Hakim karşısına çıktıklarında, aile hikayelerine göre, dedemin üç gencin adına
konuşması istenmiş. Derler ki, misyonlarını, hayallerini savunan coşkulu bir konuşma
yapmış: siz devletinizi kurdunuz, şimdi bizimki de hakkımızdır. Ailelerimiz önce Osmanlı,
sonra Yahudi idi, onlardan farklı olarak biz şimdi her şeyden önce Yahudiyiz: kendi
tarihimize dönmeyi hak ediyoruz.
1948. Devlet Arap-İsrail Savaşı’nın yıkından ortaya çıkar; sınırlar yeniden çizilecekler.
Pencereler kırılacak ve genişleyecekler; pencereler daralacak ve tek bir nokta olup
kaybolacaklar. Kanatlar kırılır. Kaç hikaye asla sakinleşmeyen çatışma uğruna
kayboldu? Daralma. Israel – dedem, Izzy, bilinen adıyla – kendisi Türk askerinin
üniformasını giyerken, devletin Türkçesini, kolonyal eğitiminin Fransızcasını
konuşurken, Endülüs Yahudilerinin İspanyolcasının anısıyla, hayallerinin gerçek
oluşunu izledi – İsrailli olmak üzereydi.
Hiçbir Milletin Bayrağı‘ndan Diğer Şiirler
Sunuş
DAVID | GILDA
MAH | SUZAN
BİR SORU OLARAK BAYRAK
Kitabın orijinalini buradan edinebilirsiniz: https://shop.ayinpress.org/products/a-flag-of-no-nation
Paylaş: