27 Ocak Uluslararası Holokost Anma Günü vesilesiyle çeşitli anma törenleri gerçekleştirildi. Bu törenlerin kimi devlet düzeyinde olurken, kimi de kurum ve toplulukların takipçi kitlesi nezdinde gerçekleşti.
2021 yılında gerçekleşen Holokost anma webinardan sonra Avlaremoz, 2022 yılında KAOS GL ile ortak bir söyleşi düzenlemişti. Bu yıl ise Avlaremoz, Holokost günü anması adına bir yine çevrimiçi bir panel gerçekleştirdi. Bu panel 29 Ocak 2023, Pazar, Türkiye saatiyle 18:30’da Avlaremoz’un Facebook sayfası üzerinden ve eşzamanlı olarak Zoom’dan canlı yayın olarakizleyiciyle buluştu.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’nin 2005 yılında aldığı karar ile Holokost kurbanları dünyanın dört bir yanında 27 Ocak tarihinde anılıyor.
27 Ocak tarihi, Auschwitz Toplama Kampı’nın Kızıl Ordu tarafından özgürleştirildiği gündür ve anma günü olarak seçilmiştir. Avrupa’da 6 milyonu Yahudi olmak üzere, Roman, Sinti, engelli, Yehova Şahitleri, LGBTİ+, sosyalist ve muhalif tam 11 milyon insan Holokost’ta katledildi.
Bacalarında duman tüten fabrikaları, yeni yapılmış gıcır yolları, ulaşım sistemleri, saat kadar dakik üç gücüyle Nazi Almanyası tüm imkânlarını kitlesel katliamlar için kullandı. Avrupa’yı Yahudilerden arındırmak, Nazi ideolojisinin varlık nedeniydi.
Karaosmanoğlu, açılış konuşmasının sonuna doğru Holokost’u “anma” hakkında şu sözleri söyledi: “Tarihin en karanlık dönemi, dehşet veren yarayı hatırlıyoruz, geçen koskoca 78 yılı sorguluyoruz. Nefret, antisemitizm ve ırkçılıkla kuşatılan dünyamızın Holokost’u anlamadığı aşikâr. Hatırlamaya, Holokost’a giden süreçle başlamak gerek. 1 gün içerisinde kurulmadı gaz odaları, faşizm adım adım, göz göre göre yükseldi. Holokost kurbanları ve kurtulanlarını anmak, Holokost inkarcılarının yüzleşmesini sağlamak, komplo teorisyenlerinin zehir saçan antisemit fikirleriyle mücadele etmek zorundayız. Holokost’un unutulmasına asla izin vermemeliyiz.
Konuşmacılar ise Holokost’un farklı yönlerinden, mekanlarından ve kişilerinden bahsetmek üzere hazır bulundular.
Konuşmacılardan ilki akademisyen Umut Tümay Arslan, Mimar Sinan Üniversitesi sosyoloji bölümünde “Temsil, Anlatı ve Soykırım” başlıklı konuşmasıyla bir sürü düşünür ve yazarın fikirlerine değinerek farklı bakış açıları sunuyor.
Arslan Holokost’u şimdi de düşünmeye dair kişisel düşünme haritası sunarak başlıyor.
Soykırımı anlam alanını içine alan her türlü anlam pratiğini, kurmaca veya değil, çok büyük; çok boyutlu ve katmanlı bir topoğrafya gerektirdiğinden bahsederek başlıyor. İlginç kısmı ise, “Bir daha asla” ifadesi daha sonuna varmadan neden 4’e katlanıyor?
Arslan konuşmasında 4 katmandan bahsediyor:
imkânsızlık ve imkân gerilimi ile birlikte düşünmek, yani ikisin arasındaki bağı koparmadan düşünmek;
Tekillikleri düşünme gereksinimi, öte yandan bunların arasındaki bağlantıları kurmak;
Zamanı düşünmek;
Hem tanıklığı hem de hakikatı belki de soykırımların olgusallığı bir çerçeveden çıkarmak.
Arslan, Zygmunt Bauman’ın “Modernity and Holocaust” metninden, Susan Neiman’ın “Evil in Modern Thought: An Alternative History of Philosophy”sinden (Modern Düşüncede Kötülük), Hannah Arendt’ten, Adorno’dan, Dori Laub’dan, Primo Levi’den, Shoshana Felman’dan, Marc Nichanian’dan, Jean Améry’den, Nietzche’den, Alain Resnais’in “Gece ve Sis”inden (Nuit et Brouillard, 1955), Griselda Pollock, Max Silverman ve David Rousset’in çalışmalarından ve daha pek çok önemli düşünür ve yazarın çalışmalarından ve bunların Holokost ile bağlantısından bahsetti.
Arslan ayrıca, Holokost’un da başka soykırımların da hatırlama mücadelesinin aktif parçası olduğunu hatırlattı.
İkinci konuşma direnişleri ele alacaktı. Madalyonun öteki yüzünde, bireysel ya da toplu olarak yapılan direnişler, kamplarda çıkarılan isyanlar, umutsuzluğa Nazi karanlığının tam ortasında boyun eğmeyi reddedenler vardı.
İkinci konuşmacı olan Norayr Olgar Nor Zartonk platformundan. “Misak Manuşyan (Missak Manouchian), 23’ler ve Nazizm’e karşı Mücadele” başlıklı konuşmasında Fransa’da antifaşizmin sembollerinden olmuş Adıyamanlı Ermeni bir direnişçinin hikayesini izleyicilerle paylaştı.
Holokost tarihinin yanı sıra bu bir direniş tarihi. Olgar, bir örnek üzerinden dinleyiciye bir porte sunuyor.
Nazilerin yükselişinde Fransa’nın işgali ile birlikte 2. Dünya Savaşı’nda, Fransa’da Nazi işgali üzerinden mülteci ve işçilerden oluşan gönüllü partizan savaşçılar grubu kuruluyor, Olgar için bunlardan en ilgi çekicisi, bu insanlardan 8 tanesinin hem Ermeni hem de yaşadığımız topraklardan olması:
Misak Manuşyan, Adıyamanlı
Alper Manukyan, Şuşili
Arsen Çakaryan, Sapancalı
Henri Karayan, İstanbullu
Hay Tibiryan, Adapazarlı,
Diran Oskeriçyan, Diyabakırlı
Aleksander Konstantinyan, Adanalı
Dikran Lorenyan, İstanbullu
Olgar Misak Manuşyan’ın 1915’ten sağ kalarak önce Marsilya sonra Paris’te devam eden hayatından, işçi hareketinin önderi olmasına, soykırımdan sonra yetim kalan Ermenilerle ilgilenmesinden, direniş örgütü kurmasına uzanan ve en son kurşuna dizilmeleriyle sona eren soluk kesen hikayesini dinleyicilere aktardı.
Olgar, direnişçilerin hepsinin faşizmden, antisemitizmden ve Ermenilerin de İttihat ve Terakki’den kaçarak grubu bir araya getirdiklerinin ayrıca altını çiziyor.
3. ve son konuşmacı Avlaremoz editör ve yazarlarından Nesi Altaras’tı
“Rodoslu Holokost kurtulanı Stella Levi ve Rodoslu Yahudilerin Holokost’ta Yok Edilişi” başlıklı konuşmasında Rodoslu Yahudilerin evlerinden yüzlerce kilometre uzakta yok edildiklerini anlattı.
Altaras, Naziler’in 1944 temmuzunda adadaki 1650 Yahudiyi önce gemiyle, ardından trenle Auschwitz ölüm kampına gönderdiklerini ve bu ölüme gidiş yolculuğunun Holokost’un en uzun yolculuğu olduğunun altını çiziyor. Altaras anlatısını Michael Frank’in “One Hundred Saturdays: Stella Levi and the Search for a Lost World” (Yüz Cumartesi, 2022) kitabında Stella Levi’nin anlattıklarına dayandırdığını belirtti.
Altaras, Stella Levi’nin çocukluğundan başlayan anılarından, okula gitmesinin yasaklanışından, İtalyanlarla her şeye rağmen arkadaş olmasından, mülteci gemilerinde gelen Yahudilerle ilgilenmelerinden, ABD için vize alamayışından, Rodos’un işgalinden, Nazi çağrısıyla gittikleri hava üssünden, gemi yolculuğundan, gemiye binmekten kurtulanlardan, Selahattin Ülkümen’in cesur davranışından, hapisteki günlerinden, Dachau kampına gönderilişinden, kurtuluşuna dek yaşadıklarını dinleyicilerle paylaştı.
Altaras konuşmasını şu sözlerle bitiriyor: “Holokost’u anmak, tatlıya bağlanan masallar arayıp kendimizi avutmak değil, bu korkunç gerçeğin yüzüne dimdik bakmak demek.”
Farklı temalara değinen, farklı hayat hikâyelerinden ilham alan bu birbirinden önemli ve ilgi çekici konuşmaların sonuna gelirken moderatör Melike Karaosmanoğlu şu sözlerle paneli kapıyor: Holokost’u yalnızca 27 Ocak’ta veya Yom HaŞoa’da hatırlamak yeterli değil. Holokost, “Şimdi duyduk öğrendik, her şeyi biliyoruz” gibi bir sınırlamayı aşıyor. Yeni araştırmalar sürekli çıkıyor, çünkü bazı acılar çok derinlere gömülmüş.
27 Ocak Uluslararası Holokost Anma Günü vesilesiyle çeşitli anma törenleri gerçekleştirildi. Bu törenlerin kimi devlet düzeyinde olurken, kimi de kurum ve toplulukların takipçi kitlesi nezdinde gerçekleşti.
2021 yılında gerçekleşen Holokost anma webinardan sonra Avlaremoz, 2022 yılında KAOS GL ile ortak bir söyleşi düzenlemişti. Bu yıl ise Avlaremoz, Holokost günü anması adına bir yine çevrimiçi bir panel gerçekleştirdi. Bu panel 29 Ocak 2023, Pazar, Türkiye saatiyle 18:30’da Avlaremoz’un Facebook sayfası üzerinden ve eşzamanlı olarak Zoom’dan canlı yayın olarakizleyiciyle buluştu.
Kaçıranlar için, panel Facebook sayfasında mevcut ve bu linkten ulaşılabilir: https://fb.watch/iqpBdA8oxC/
Avlaremoz yazarlarından Melike Karaosmanoğlu moderatörlüğü üstlenirken, paneldeki 3 konuşmacı Umut Tümay Arslan, Norayr Olgar ve Nesi Altaras’tan oluşuyordu.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’nin 2005 yılında aldığı karar ile Holokost kurbanları dünyanın dört bir yanında 27 Ocak tarihinde anılıyor.
27 Ocak tarihi, Auschwitz Toplama Kampı’nın Kızıl Ordu tarafından özgürleştirildiği gündür ve anma günü olarak seçilmiştir. Avrupa’da 6 milyonu Yahudi olmak üzere, Roman, Sinti, engelli, Yehova Şahitleri, LGBTİ+, sosyalist ve muhalif tam 11 milyon insan Holokost’ta katledildi.
Bacalarında duman tüten fabrikaları, yeni yapılmış gıcır yolları, ulaşım sistemleri, saat kadar dakik üç gücüyle Nazi Almanyası tüm imkânlarını kitlesel katliamlar için kullandı. Avrupa’yı Yahudilerden arındırmak, Nazi ideolojisinin varlık nedeniydi.
Karaosmanoğlu, açılış konuşmasının sonuna doğru Holokost’u “anma” hakkında şu sözleri söyledi: “Tarihin en karanlık dönemi, dehşet veren yarayı hatırlıyoruz, geçen koskoca 78 yılı sorguluyoruz. Nefret, antisemitizm ve ırkçılıkla kuşatılan dünyamızın Holokost’u anlamadığı aşikâr. Hatırlamaya, Holokost’a giden süreçle başlamak gerek. 1 gün içerisinde kurulmadı gaz odaları, faşizm adım adım, göz göre göre yükseldi. Holokost kurbanları ve kurtulanlarını anmak, Holokost inkarcılarının yüzleşmesini sağlamak, komplo teorisyenlerinin zehir saçan antisemit fikirleriyle mücadele etmek zorundayız. Holokost’un unutulmasına asla izin vermemeliyiz.
Konuşmacılar ise Holokost’un farklı yönlerinden, mekanlarından ve kişilerinden bahsetmek üzere hazır bulundular.
Konuşmacılardan ilki akademisyen Umut Tümay Arslan, Mimar Sinan Üniversitesi sosyoloji bölümünde “Temsil, Anlatı ve Soykırım” başlıklı konuşmasıyla bir sürü düşünür ve yazarın fikirlerine değinerek farklı bakış açıları sunuyor.
Arslan Holokost’u şimdi de düşünmeye dair kişisel düşünme haritası sunarak başlıyor.
Soykırımı anlam alanını içine alan her türlü anlam pratiğini, kurmaca veya değil, çok büyük; çok boyutlu ve katmanlı bir topoğrafya gerektirdiğinden bahsederek başlıyor. İlginç kısmı ise, “Bir daha asla” ifadesi daha sonuna varmadan neden 4’e katlanıyor?
Arslan konuşmasında 4 katmandan bahsediyor:
Arslan, Zygmunt Bauman’ın “Modernity and Holocaust” metninden, Susan Neiman’ın “Evil in Modern Thought: An Alternative History of Philosophy”sinden (Modern Düşüncede Kötülük), Hannah Arendt’ten, Adorno’dan, Dori Laub’dan, Primo Levi’den, Shoshana Felman’dan, Marc Nichanian’dan, Jean Améry’den, Nietzche’den, Alain Resnais’in “Gece ve Sis”inden (Nuit et Brouillard, 1955), Griselda Pollock, Max Silverman ve David Rousset’in çalışmalarından ve daha pek çok önemli düşünür ve yazarın çalışmalarından ve bunların Holokost ile bağlantısından bahsetti.
Arslan ayrıca, Holokost’un da başka soykırımların da hatırlama mücadelesinin aktif parçası olduğunu hatırlattı.
İkinci konuşma direnişleri ele alacaktı. Madalyonun öteki yüzünde, bireysel ya da toplu olarak yapılan direnişler, kamplarda çıkarılan isyanlar, umutsuzluğa Nazi karanlığının tam ortasında boyun eğmeyi reddedenler vardı.
İkinci konuşmacı olan Norayr Olgar Nor Zartonk platformundan. “Misak Manuşyan (Missak Manouchian), 23’ler ve Nazizm’e karşı Mücadele” başlıklı konuşmasında Fransa’da antifaşizmin sembollerinden olmuş Adıyamanlı Ermeni bir direnişçinin hikayesini izleyicilerle paylaştı.
Holokost tarihinin yanı sıra bu bir direniş tarihi. Olgar, bir örnek üzerinden dinleyiciye bir porte sunuyor.
Nazilerin yükselişinde Fransa’nın işgali ile birlikte 2. Dünya Savaşı’nda, Fransa’da Nazi işgali üzerinden mülteci ve işçilerden oluşan gönüllü partizan savaşçılar grubu kuruluyor, Olgar için bunlardan en ilgi çekicisi, bu insanlardan 8 tanesinin hem Ermeni hem de yaşadığımız topraklardan olması:
Olgar Misak Manuşyan’ın 1915’ten sağ kalarak önce Marsilya sonra Paris’te devam eden hayatından, işçi hareketinin önderi olmasına, soykırımdan sonra yetim kalan Ermenilerle ilgilenmesinden, direniş örgütü kurmasına uzanan ve en son kurşuna dizilmeleriyle sona eren soluk kesen hikayesini dinleyicilere aktardı.
Olgar, direnişçilerin hepsinin faşizmden, antisemitizmden ve Ermenilerin de İttihat ve Terakki’den kaçarak grubu bir araya getirdiklerinin ayrıca altını çiziyor.
3. ve son konuşmacı Avlaremoz editör ve yazarlarından Nesi Altaras’tı
“Rodoslu Holokost kurtulanı Stella Levi ve Rodoslu Yahudilerin Holokost’ta Yok Edilişi” başlıklı konuşmasında Rodoslu Yahudilerin evlerinden yüzlerce kilometre uzakta yok edildiklerini anlattı.
Altaras, Naziler’in 1944 temmuzunda adadaki 1650 Yahudiyi önce gemiyle, ardından trenle Auschwitz ölüm kampına gönderdiklerini ve bu ölüme gidiş yolculuğunun Holokost’un en uzun yolculuğu olduğunun altını çiziyor. Altaras anlatısını Michael Frank’in “One Hundred Saturdays: Stella Levi and the Search for a Lost World” (Yüz Cumartesi, 2022) kitabında Stella Levi’nin anlattıklarına dayandırdığını belirtti.
Altaras, Stella Levi’nin çocukluğundan başlayan anılarından, okula gitmesinin yasaklanışından, İtalyanlarla her şeye rağmen arkadaş olmasından, mülteci gemilerinde gelen Yahudilerle ilgilenmelerinden, ABD için vize alamayışından, Rodos’un işgalinden, Nazi çağrısıyla gittikleri hava üssünden, gemi yolculuğundan, gemiye binmekten kurtulanlardan, Selahattin Ülkümen’in cesur davranışından, hapisteki günlerinden, Dachau kampına gönderilişinden, kurtuluşuna dek yaşadıklarını dinleyicilerle paylaştı.
Altaras konuşmasını şu sözlerle bitiriyor: “Holokost’u anmak, tatlıya bağlanan masallar arayıp kendimizi avutmak değil, bu korkunç gerçeğin yüzüne dimdik bakmak demek.”
Farklı temalara değinen, farklı hayat hikâyelerinden ilham alan bu birbirinden önemli ve ilgi çekici konuşmaların sonuna gelirken moderatör Melike Karaosmanoğlu şu sözlerle paneli kapıyor: Holokost’u yalnızca 27 Ocak’ta veya Yom HaŞoa’da hatırlamak yeterli değil. Holokost, “Şimdi duyduk öğrendik, her şeyi biliyoruz” gibi bir sınırlamayı aşıyor. Yeni araştırmalar sürekli çıkıyor, çünkü bazı acılar çok derinlere gömülmüş.
Önemli olan korumak ve anlatmaya devam etmek.
Paylaş: