İki hafta önce yazdığım ve Avlaremoz’da yayınlanan İşleri Kılıfına Uydurma Kültürü: Şalom Gazetesi’nde Seçim Varmış başlıklı yazıma Şalom Gazetesi Seçim Kurulu Başkanı Silvyo Ovadya tarafından gönderilen cevabi nitelikli açıklama, yine Ceki Hazan’ın Avlaremoz’u Despertar’lamak Şalom mu Avlaremoz mu? başlıklı yazısında dile getirdiklerinden ve sosyal medyada oluşan infialden ötürü ilk yazımın her ne kadar açıklayıcı olduğunu düşünüyor olsam da yeni bir yazı kaleme alma gereksinimi duydum.
Aşağıda değineceğim her şey eşit anlamda önemli ve üzerine düşünülmesi gereken şeyler. Bu sebeple yazdığım şeylerin bir önem sırasına göre dizilmiş olmadığını peşinen söylemem gerekiyor.
Kayadezle mücadele
Avlaremoz kurulduğu ilk günden beri kayadezle mücadele etmeyi hedefliyor. Ancak kayadez sadece başımızdan geçen antisemit olayları gün yüzüne çıkarmamak, sessiz kalmak anlamına gelmiyor. Aynı zamanda Yahudilerin kendi meselelerini kendi aralarında çözmesi de bu kapsamda değerlendiriliyor. Kendi meselelerimizi basın duymasın, yargı duymasın, yetkili merci duymasın ve kimi zaman kendi toplumumuz duymasın seviyesinde kayadez kendisini hala gösteriyor.
İşte bir önceki yazıyı da bu kayadezi kırmak amaçlı yazdım. Ortada bilinmezliklerle dolu bir seçim vardı ve aslında bu yazıyı yayınlamamız sayesinde pek çok kişi meseleyi öğrenmiş oldu. Bu kadar tepkinin gelmesi ise kayadeze alışkın beyinlerimizin bunu kavramakta zorlanması. Meseleleri içimizde çözme merakımız bizi zaten bu hale getirdi. Ve şimdi dünya gitgide daha antidemokratik bir yere dönüşürken, mensup olduğum topluluğun dünden biraz daha demokratik olmasını istemem suç mu?
Yahudi toplumunun hatası aslında gerçek anlamda eşit vatandaşlık hakkını talep etmemesi. Eğer haksızlığa uğradığını düşünüyorsan gidip hukuk yoluna başvuracaksın mesela. Bizim toplumumuzun her kesiminde ise maalesef işleri arka yollardan halletme kültürü baskın ve bu aslında kayadezcilerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değil.
Başka aday yok ve olamaz
Silvyo Ovadya’nın cevabi yazısında üzerinde en çok durulan nokta İvo Molinas’tan başka bir aday çıkmamış olması ve bu sebeple seçimlerin tek aday ile yapıldığı hususundaydı. Oysa ki ben zaten ilk yazımda bir başka aday çıktığını iddia etmedim. Benim iddiam başka aday(lar)ın çıkartılmadığıydı. Yani başka bir aday çıkmaması için gerekli koşulların sağlanmasından sonra seçime gidilmesiydi. Ayrıca yazımda özellikle belirtmemiştim fakat ben de Ovadya’nın dediği gibi aday(lar)ın Şalom Gazetesi yazarları arasından belirlenmesini gerektiğini doğru buluyorum. Sosyal medyada bazı hesapların iddia ettiği gibi seçilme talebim hiçbir zaman olmadı, olmaz.
Peki bahsettiğim gerekli koşullar nedir, neden Şalom Gazetesi’nde başkaca bir kişi Genel Yayın Yönetmeni olmak üzere aday olamıyor?:
1- Pozisyonun en azından şimdiye kadar tamamen gönüllülük esasıyla yapılması. Şalom Gazetesi’nin bu politikasını bordrolu çalışanları olmasına rağmen değiştirmemesi, bu görevin ancak halihazırda parası olan ve hayatını bu işten kazanmayacak kişilere yıkılması veya yıkılmak istenmesi. Günümüz koşullarında hangi genç çalıştığı işten zaman ayırıp bu işi yapabilir? Kaliteli bir bireyi genel yayın yönetmenliğine getirmek için en azından yarı zamanlı olarak çalıştırıp karşılığını vermeniz gerekir. Bu iş artık profesyonelleşmeli.
2- Yine bir önceki maddenin devamı niteliğinde, genel yayın yönetmenliği sorumluluğunun çok büyük olması sebebiyle yeni bir aday çıkması zorlaşıyor. Böyle bir sorumluluk için ayrılması gereken vakit hangi beyaz yakalı veya serbest çalışan Şalom çalışanında var? Yok. Bu işi cazip kılan hiçbir şey kalmıyor.
3- Bunlardan kesinlikle daha önemsiz olmayan bir diğer sebep ise hiçbir potansiyel adayın senelerdir usulsüzce taht kurmuş bir genel yayın yönetmeninin karşısına çıkmak istememesi. Onunla rakip olmak istememesi. İlk hatasında onunla karşılaştırılmak istememesi. Maalesef böylesine önemli görevler bu denli uzun süre aynı kişi tarafından işgal edilince bir sonraki adayın belirlenmesinde problem yaşanıyor.
4- Bir an için son yapılan seçimin usulüne uygun şekilde gerçekleştirildiğini varsaysak bile İvo Molinas’ın senelerdir usulsüzce genel yayın yönetmenliği yaptığı gerçeğini değiştirmiyor. Bu seneler boyunca Molinas’a rakip çıkmak isteyen adaylar oldu. Fakat seçim tertip edilmedi. Şimdi seçim nedense rakip varken değil yokken tertip ediliyor. Ey seçim komisyonu, seçimin usulünce yapılması gereken zamanda NEREDEYDİNİZ?
5- Kısacası gerçek amaç zaten yeni bir aday çıkartmak değildi. Duruma bir meşruiyet kazandırmaktı. Bu koşullar sağlandığında da seçime gitmek, bu işten kârlı çıkanlar için doğru zamandı.
Oysa ki yönetim kurulunun seçim tertip kurulunun amacı bunu daha demokratikleştirmek olmalı, oldu bittiye getirmek değil.
Anonim Şirkettir, istediğini yapar
İlk yazımda değinmediğim bir konu ise Şalom Gazetesi’nin bağlı olduğu Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın AŞ’nin bir anonim şirketi olmasıydı. Gözlem Gazetecilik’in hisselerin tamamı her ne kadar Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde açıkça ilan edilmemiş olsa da toplum arasında Yahudi toplumuna ait olarak biliniyor. Aslında cevabi yazıları bu konuda bekliyordum. Çünkü haklılar, istedikleri gibi tüzük değişikliği yapabilirler. İsterlerse GYY’yi bir ömürlük seçerler. İsterlerse seçim yapmazlar, atama yoluyla belirlerler GYY’lerini. (Tabii tüm bu kararların da hukuka uygun şekilde alınması gerekiyor fakat oraya değinmiyorum şimdilik)
Asıl mevzu şu: Türkiye Yahudi Toplumu’nu temsil eden veya temsil ettiğini iddia eden bir kurum olan Şalom Gazetesi, seçimi, yönetimi konusunda şeffaflığı sağlayamazsa artık Türkiye Yahudi Toplumu’nu temsil edemez. Konusunu Yahudilerden alan (veya almayan) herhangi bir haftalık gazete olmanın ötesine gidemez.
Cadı avını engellemek
İlk yazıma gelen en büyük tepki yazıyı hiçbir bilgi bilmeksizin yazdığımdı. Oysa ki yazıyı yazmadan önce 3 farklı Şalom yazarı ile konuşmuştum. Yazı yayınlandıktan sonra ise 2 farklı Şalom yazarı daha kendileri benimle iletişime geçerek deneyimlerini paylaştılar. Bu yazarların/seçmenlerin iddia edildiği gibi tüzük değişikliğinden haberleri yok. Yine kimin nasıl seçmen olduğundan, pozisyonun kaç senelik bir görevi üstlendiğinden, seçimin hangi tüzüğe göre tertip edildiğinden bihaberdiler. Yani seçmen iddia edilenin aksine bilgisiz.
Burada bir varsayımda bulunmak durumundayım. Herhalde yönetime daha ‘yakın’ olanların kullandığı ayrı bir iletişim aracı var. Tahminim o ki, kendilerini parçalarcasına sosyal medyada laf yetiştirenler bu yakın çemberdendi ve her şeyden haberdardı. Benim konuştuğum yazarlar ise herhalde sisteme yeterince ‘yakın’ değiller ve nedense her şeyden bihaberler.
Evet, dediğim gibi yazımda 3 kişiyle konuştuğumu belirtmedim. Oysa ki düzgün bir gazeteciden belirtmesi gerekirdi. Neden mi belirtmedim? Çünkü Şalom’un içerisinde bir cadı avı var. Ben o gün üç kişiyle görüştüğümü söylesem hangi 3 kişinin boş oy attığını düşünürken çıldırdıkları gibi, o gün de hangi üç kişinin benimle konuştuğunu tahmin etmeye çalışmaktan uykuları kaçacaktı. Bu gece kaçacak ya, ne yapalım…
Çoğunluk değil çoğulculuk önemli
Tekrar Ovadya’nın yazısına dönersek: Şabat günü oy kullanmak hakkında söyledikleri konusunda en basit şekilde ‘özrü kabahatinden beter’ diyebiliriz. Daha önce de söylediğim gibi, Şabat günü oy kullanamayacağını söyleyen yazarlar olmasına rağmen o gün seçim düzenlemek kendi toplumunun dini değerlerine saygı göstermemenin en basit örneğidir. Bunu “laik” olmakla açıklayamazsınız. Ayrıca Ovadya’nın literatüre kattığı yeni bir terim olan ‘seçmenlikten feragat etmek’ diye bir şey yoktur. Şalom gazetesi yazarı olan Ravların seçmenlikten çekilmesini bu şekilde açıklayamazsınız. Bir kişi oy kullanmamayı tercih edebilir veya buna itilebilir. Burada bariz ki sadece Ravlar değil Şabat hassasiyeti olan başka yazarlar da oy kullanmamaya itilmişler.
Bu mesele aslında çoğunluk ile çoğulculuk arasındaki farkı kavrayamamakla alakalı. Çoğunluk Şabat günü oy vermek konusunda problem yaşamıyor veya Şabat günü toplantı yapmayı problem etmiyor diye o gün seçim yapmak meşru olmuyor. Bunu 2023 senesinde bir Yahudi kurumuna yazarak anlatmam gerektiğine ise gerçekten inanamıyorum. Ama gerçek.
Bazı yanlış anlaşmalar
Yazının sonuna yaklaşırken dikkat çekmek istediğim bir iki mesele daha var. İlk yazıyı dikkatli okuyanlar zaten farkındadırlar. Yine iddia edilenin aksine amacım Şalom’u itibarsızlaştırmak değil. Aksine Şalom’un ne kadar değerli olduğunu alegorik bir biçimde belirtmiştim. Benim amacım Şalom’a gölge edenleri deşifre etmekti. İlk yazı zaten Şalom Gazetesi önemli olduğu için yazılmıştı. Önemli olmasaydı neden bu topun altına gireyim ki?
Dikkatli okuyanlar yine ‘beyin göçü’ kavramını Şalom Gazetesi’nde yazı yazmayı bırakanlar veya yazmayı azaltanlar için kullandığımı anlamıştır. Nedense bazıları beyin göçü alegorisini Avlaremoz’u kuruşumuzla bağlantılı sanmış, fakat o yazının Avlaremoz ile hiçbir ilgisi yoktu.
İlk yazıyı sert bir üslupla ve köşe yazısı formatında yazmıştım. İyi ki de öyle yapmışım! Bu yazı bu yumuşak üslubu ve uzunluğuyla ne kadar okunur bilmem ama ilk yazının adresine ulaştığı kesin!
He, bir de bunun üzerine Avlaremoz’u ısrarla “blog” diyerek itibarsızlaştırmaya çalışanlar olmuş sosyal medyada. Açıkçası bu tanımlama bizi üzmüyor, sinirlendirmiyor ve itibarsızlaştırmıyor. Biz aynı şekilde antisemitizmle mücadelemize, kayadeze karşı duruşumuzla devam edeceğiz.
Hiç kimsenin Şalom veya Avlaremoz’dan birini seçmesini istemiyoruz. Herkes her iki mecrayı da okusun her ikisine de katkı sunsun isteriz.
Avlaremoz platformunun ne olduğuna bir kişi karar vermiyor. Bu platform çoğulcu düşünceye açık, konuşulamayını konuşan, antisemitizmle, kayadezle mücadele eden, her türlü ayrımcılığa ve ırkçılığa ses çıkartan çok sesli bir platform olmaya devam edecek.
[…] ayın başında Betsy Penso’nun Şalom, Seçim, Kayadez, Cadı Avı ve daha fazlası başlıklı yazısında da dikkatimi çeken bölümünü sizlerle […]