Makaleler

Antisemitizm ve Britanya Kraliyet Ailesi

Çeviri: Rivka Bihar Waldman

Tahtta beşinci sırada yer alan Prens Harry’nin tüm gizliyi saklıyı ortalara döktüğü anı kitabının yayımlanmasını takiben Britanya Kraliyet Ailesi mensuplarının dava ve çalkantıları yeniden gündemde.

Kraliyet Ailesi, Prenses Diana’nın dışlanmasından Prens Andrew’un cinsel açıdan uygunsuz davranış iddialarına kadar beklenenden çok daha fazla konuda çıkan tartışmalardan kesinlikle nasibini aldı. Bir de tabii son birkaç yıldır Prens Harry’nin eşi aktris Megan Markle’a yönelik iddia edilen ırkçı tavırlar var. 

Irkçılık ve ayrımcılık konusunda Monarşinin, antisemitizm ve Birleşik Krallık’taki 250.000 üyeli güçlü Yahudi toplumu ile ilgili sicili nedir? Gelin bir göz atalım…

Yahudiler, 1656 yılında, monarşiyi kısa bir süreliğine ortadan kaldıran Koruyucu Lord Oliver Cromwell’in emriyle Britanya Adaları’na geldi. Cromwell, Kral I. Edward’ın 1290 tarihli Yahudileri sınır dışı etme fermanını bozdu. 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar yüz binlerce Yahudi, İngiltere’yi Rus zulmüne karşı sığınılacak bir liman olarak gördü. Tabii, Britanya’daki herkes bu durumu sıcak karşılamadı. 1905’te, Yahudi göçünü sınırlayan Yabancılar Yasası kabul edildi ama bu, Yahudilerin şehir merkezlerinde, özellikle de Doğu Londra’da bulunmasını hoş karşılamayan bazılarını tatmin etmeye yeterli olmadı. 1932’de, Adolf Hitler Almanya’da ön plana çıkarken, eski bir muhafazakâr ve Parlamento’da bağımsız üye olan Sör Oswald Mosley, 1931’de yapılan genel seçimlerde Parlamentodaki koltuğunu kaybettikten sonra İngiliz Faşistler Birliği’ni kurdu. Mosley, Kara Gömlekli kabadayılarıyla İngiltere sokaklarında Yahudilere saldıran bir antisemitti. Mosley, şehir merkezlerindeki çetin çatışmaların ardından ancak 1930’lu yılların sonlarına doğru mağlup edilebildi.

2015’te The Sun dergisi, 1933 veya 1934 yıllarında çekilmiş Kraliyet Ailesi’ne ait bir video sızdırdı. Görüntülerde, tahtın varisi Prens Edward’ın ileride Kraliçe II. Elizabeth olacak yeğeni Elizabeth’e ve Elizabeth’in annesi ile kız kardeşine Sieg Heil’ı yani Nazi selamını öğretmesi yer alıyordu. Hep beraber Sieg Heil yapıyorlardı.

Daha sonraları Kral VIII. Edward olan Prens Edward’ın Nazilere olan sempatisi zaten bilinen bir durumdu. Videonun çekilmesinden sadece üç veya dört yıl sonra, o ve eşi, Almanya’ya gittiler ve Adolf Hitler ile el sıkıştılar. Edward, 1936’da kısa bir süre kral olduktan sonra, Nazi sempatisi nedeniyle değil, dini ve anayasal nedenlerle izin verilmeyen boşanmış biriyle evlenmek istediği için tahttan çekilmek zorunda kaldı.

Tabii ki, sadece 7 yaşında olan müstakbel kraliçe Elizabeth, Hitler selamının önemi hakkında herhangi bir fikre sahip olmak için çok gençti, ancak annesinin kesinlikle daha akıllı davranması gerekirdi. Ana Kraliçe, II. Dünya Savaşı sırasında İngiliz halkının moralini yüksek tuttuğu için İngiltere’de çok sevilen biriydi. Ancak, kendisine karşı önyargılar da yok değildi. Söylenti o ya, yıllar içinde Asyalı ve Afrikalılar hakkında tuhaf ırkçı şakalar yapmışlığı vardı. Merhum İngiliz siyasetçi ve yazar Woodrow Wyatt’a göre Ana Kraliçe, “Yahudiler hakkında bazı çekinceleri olduğu” yorumunda da bulunmuştu.

Sieg Heil videosuna Kraliyet Ailesinin resmi tepkisi, videonun sızdırılmış olmasına karşı duyulan öfke ve bazı tarihçilerin, Kraliyet Ailesinin II. Dünya Savaşı sırasındaki faaliyet ve tutumlarıyla ilgili Kraliyet Arşivlerinde saklanan belgeleri yok ettiği ya da sakladığı yönündeki iddialarından tamamen kaçınması oldu.

Aslında ilginç olan, İngiliz Yahudilerinin videoya tepkisiydi. İngiliz Yahudileri Temsilciler Kurulu Başkanı şu açıklamayı yaptı:

“Bu olayı geriye dönüp bakarak değerlendirmemek bizim için gerçekten önemli. Şu anda, Nazi selamı artık bizim için tabii ki korkunç anılar ve acılar taşıyor ama Nazi Almanya’sının tüm dehşetinin bilindiğini var saymamın uygun olacağını bir an bile düşünmedim.”

Ancak video çekildiğinde, Naziler çoktan Yahudilere ait işletmeleri boykot etmiş, okullara ve üniversitelere giden Yahudilerin sayısını sınırlamış ve “Alman olmayan” kitapların yakılması eylemini düzenlemişti. Nazi Almanya’sında Sieg Heil‘in son derece nahoş olmasına yetecek kadar olay olmuştu. Kraliyet Ailesinin komiklik olsun diye bunu yaptığını düşünmeyin. Nazi selamının alaya alınması, Charlie Chaplin’in 1940 tarihli The Great Dictator (Büyük Diktatör) filminin sonrasına kadar popüler değildi.

Komediden bahsetmişken, 2005’te genç bir yetişkin olan Prens Harry, bir partiye kostüm olarak Nazi üniformasıyla katıldığında, aslında uygunsuz bir tavır sergiliyordu. Prens William ve o zamanki kız arkadaşı Kate Middleton’ın bunun komik olduğunu düşünmesi ve Harry’yi bu üniformayı giymeye teşvik etmesi de Harry’nin, ailesi hakkındaki, en azından gençlik yıllarında Yahudi hassasiyetlerine duyulan saygısızlıklarını gösteren son ifşalarından biridir.

Merhum Kraliçe Elizabeth’in kendisine gelince, sicili karışık. Çocukluğundaki Sieg Heil‘i bir kenara bırakırsak, merhum Kraliçe, Holokost’u Anma Günü’ne katıldı ve 2015’te St. James Sarayı’nda Holokost’tan sağ kurtulan 300 kişiyi ağırladı. Aynı yıl, Almanya ziyareti sırasında Bergen-Belsen’e de çelenk koydu. Ancak, 1996’nın başlarında Polonya’yı ziyaret ettiğinde, Auschwitz, seyahat programına girmedi.

Buckingham Sarayı, yetmiş yıl boyunca İsrail’i boykot etti. II. Elizabeth tahtta bulunduğu süre boyunca Ortadoğu’nun tek demokrasisi olan Yahudi Devleti’ni ziyaret etmeyi reddetti. Bunun yerine, insan hakları karnesi zayıf olmasına rağmen Umman, Ürdün, Suudi Arabistan, Katar, Tunus ve BAE’ye uçtu.

Kraliyet Ailesinin İsrail’e yaptığı ziyaretlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez: Prens Charles’ın sırasıyla 1995 ve 2016 yıllarında Yitzhak Rabin ve Shimon Peres’in cenazelerine katılması, Prens Edward’ın 2007 ziyareti, Kraliçe’nin eşi merhum Prens Philip’in 1994’te Yad Vashem’de merhum annesi adına verilecek II. Dünya Savaşı sırasında Yahudileri kurtardığı için Uluslararası Dürüstler ödülünü almak için gerçekleştirdiği ziyaretiydi –ki annesininki gerçek bir cesaret eylemiydi ve Prens Philip de hayatı boyunca Yahudi davalarının savunucusu olmuştu. Ancak Buckingham Sarayı, bu ziyaretlerin özel olduğunu ve resmi olmadığını açıklamaya özen gösterdi. İsrail’e yönelik kraliyet boykotu ancak 2018’de Prens William’ın nihayet Kudüs’ü varlığıyla şereflendirdiğinde kaldırıldı.

Cumartesi günü yapılan dini törenlerde Birleşik Krallık’ta hükümdar için dua edilir. II. Elizabeth’in ölümü ve Kral III. Charles’ın tahta çıkışının bu soruyu gündeme getireceği düşünülse de nadiren Kraliyet Ailesinin bunu hak edip etmediği sorgulanır.

Bunun yerine, Monarşi, Britanya’nın Yahudi toplumu tarafından itaatkâr bir kamuoyu övgüsü almaya devam ediyor. Toplumdaki bazı kişilerin, Kraliyet mensuplarının Yahudilere ve Yahudi amaçlarına olumlu tutum içinde olduklarına içtenlikle inandıklarına şüphe yok. Ancak diğerleri için bu susuş, Türkiye’deki Yahudi ailelerde bazen duyulan “sessiz ol” anlamına gelen kayadez‘in İngiliz Yahudisi versiyonu olarak düşünülebilir. Bazı İngiliz Yahudileri, İngiltere’nin liberal bir demokrasi olmasına rağmen topluluk üyeleri monarşiye ve geniş İngiliz toplumuna karşı eleştirel görüşler dile getirirse, onları ya sadakatsiz ya da İngiliz değilmiş gibi göreceklerinden korkuyor.

Simon A. Waldman, King’s College London’da misafir öğretim görevlisidir. @SimonWaldman1