LGBTİ+ Dosyası Makaleler

İsrail’de Yeni Hükümet ve LGBTİ+ Hakları

İsrail’de 1 Kasım’da gerçekleşen ve Benjamin Netanyahu’yu yeniden iktidara getiren yerel seçimlerin ardından yeni koalisyon hükümeti 2022’nin son günlerinde yemin ederek görevine başladı. Aşırı sağın hükümetteki konumu, ülkedeki LGBTİ+ topluluğunu gelecek için endişelendirirken yeni ve güçlü bir mücadele zeminini de hazırlıyor.

Yeniden seçilen Başbakan Netanyahu’nun yoğun müzakerelerle bir araya getirilen koalisyonu, ülkenin şimdiye kadarki en aşırı sağ hükümetini oluşturuyor ve yakın zamana kadar kaderinde politik uçlarda kalacağı düşünülen aşırılık yanlısı figürlere benzeri görülmemiş bir güç veriyor. Netanyahu’nun seçimi kazanmasına önemli katkısı olan ve seçimde üçüncü en büyük oy oranını toplayan Dinî Siyonizm Partisi (RZP) ve RZP’nin ortak listesinden İsrail parlamentosu Knesset’e giren Noam Partisi lideri Avi Maoz, ayrımcılık karşıtı yasa ve özellikle LGBTİ+ haklarına yönelik saldırgan ifadeleri nedeniyle dikkat çekiyor.

Netanyahu’nun lideri olduğu Likud Partisinin RZP ile yaptığı koalisyon anlaşmasının bir kısmı, hizmet sağlayıcıların kendi inançlarına dayalı olarak belirli kişilerle çalışmayı reddetmesine izin verecek bir yasanın denenmesine ve ayrımcılık karşıtı yasanın değiştirilmesine ortam hazırlıyor. Nitekim, aynı zamanda RZP lideri ve yeni Maliye Bakanı olan Bezalel Smotrich, din temelli ekonomi modeline geçişte bu yasayı çıkarmakta kararlı olduğunu gösterdi. RZP Milletvekili Orit Struck yeni yasa ile doktorların LGBTİ+ hastaları tedavi etmeyi reddedebileceğini ifade ederken aynı partiden Simcha Rothman da otel yöneticilerinin eşcinsel müşterilere oda vermeme hakkına sahip olduğunu iddia etti.

Yalnızca birkaç sene önce kurulan ve Avi Maoz’un liderlik ettiği aşırı sağcı Noam Partisi ise seçim kampanyasını doğrudan LGBTİ+ karşıtı politikalarla öne çıkarmıştı. Yedioth Ahronoth gazetesinden Nadav Eyal’ın haberine göre, Noam Partisi 2019’da İsrail medyasında çalışan LGBTİ+’ların bir listesini derlemiş ve bu ‘kara liste’de açık kimlikli 50 LGBTİ+ medya çalışanının ismine yer vermişti. Noam’ın ‘normatif aile’ politikası, İsrail toplumuna yönelik en​ ciddi tehdit olarak algıladıkları LGBTİ+ aile biçimlerini hedef alıyor. Resmî belgelerde yer alan ve cinsiyet belirtmeyen ‘ebeveyn’ ibaresinin ‘anne’ ve ‘baba’ olarak değiştirilmesi talep ediliyor. Avi Maoz, 2021’de verdiği bir röportajda arzuladığı aile modeline atıfta bulunarak “Kadınların devlete yapabileceği en büyük katkı, evlenmek ve onurlu bir aile kurmaktır” demişti. Benzer söylemlerini sürdüren Maoz, geçtiğimiz Kasım ayında İsrail medya organlarını ziyaret etmiş, eski Eğitim Bakanının trans gençlere yönelik yardım çalışmalarına ve sözde ‘dönüştürme terapileri’nin engellenmesine saldırmıştı. Seçimlerin hemen ardından iktidardaki koalisyonda yer alacağı kesinleştiğinde ise ülkede, özellikle Kudüs’te, Onur Yürüyüşlerinin yasaklanması dahil olmak üzere eşcinsel erkeklerin kan bağışı yapmasını yasaklamaktan cinsiyet uyum ameliyatlarına erişimin engellenmesine kadar hemen çok sayıda homofobik ve transfobik politika önerisinde bulunmaya başladı.

Endişe verici olan sadece Maoz’un bu söylemleri değil çünkü benzerlerini, neredeyse birebir cümlelerle, Doğu Avrupa ve Türkiye başta olmak üzere pek çok yerde duyduk. Şimdi bu söylemler faşist kişi ve grupların açıklamalarına da sızıyor. Örneğin, LGBTİ+ karşıtı nefret grupları hazırladıkları broşürlerde kapsamlı cinsellik eğitimini hedef alıyor. Geçtiğimiz Eylül ayında 8 yaşındaki bir trans oğlan çocuğunun oğlanlar sınıfında eğitimine devam etmesi eski Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanmış olsa da onlarca din görevlisi, öğrencinin atanmış cinsiyetine göre öğrenim görmesi için yerel ve ulusal kampanyalar düzenledi. Bu kampanyanın bir parçası olarak olayın yaşandığı Giv’at Şmuel’de trans karşıtı bir konferans organize edildi. Bu sorunu güçlendiren nokta, Maoz’un Başbakanlık Ofisinde bakan yardımcısı olarak göreve başlamasının yanında daha önce Eğitim Bakanlığı bünyesindeki müfredat dışı eğitim programlarını denetleyen üst düzey bir rolü üstlenecek olması. Bu durumda, bu tür etkinliklerin bundan sonra bizzat hükümetten daha fazla destek alacağı tahmin edilebilir.

2022’nin ilk aylarında eski Sağlık Bakanı Nitzan Horowitz, LGBTİ+’ları heteroseksüelliğe yönlendirdiği iddia edilen sözde ‘dönüşüm terapileri’nin tedavi değil şiddet olduğunu söyleyerek meslek kuruluşları ve tıp uzmanları tarafından önerilmesinin ve uygulanmasının yasaklandığını duyurmuştu. İsrail’de LGBTİ+ hareketinin bu ve bunun gibi önemli kazanımlarına zarar verebilecek kabinedeki bir diğer isim ise Şas Partisinden yeni Sağlık Bakanı Aryeh Deri. Deri, özellikle Kudüs’teki Onur Yürüyüşleri dahil olmak üzere, eşcinselliğin her türlü kamusal ifadesine karşı çıkıyor.

Mevcut koalisyonun elementlerinin Filistinlilere ve LGBTİ+’lara karşı düşmanca olduğunu gizlemeyen Başbakan Netanyahu ise tüm bu söylemler karşısında şimdilik yalnızca mevcut LGBTİ+ haklarının kısıtlanmayacağını ve Onur Yürüyüşlerinin aynı şekilde devam edeceğini söylemekle yetiniyor.

İsrailli LGBTİ+’lar: “Burada ve Her Yerdeyiz”

Aralık başında henüz koalisyon duyurulmadan 200’den fazla okul müdürü, eğitim kurumlarına müdahalenin yolunu açacak olası değişiklikleri protesto etmek için imzacı oldu ve Avi Maoz’un “ırkçı, homofobik, karanlık ve aşırıcı görüşlerine” tepki gösterdi. Onlarca belediye başkanı ve bölge konseyi sorumlusu da bu isyana katıldı ve Maoz’un aşırılıkçı görüşlerinin okullarında asla dayanak bulamayacağını taahhüt etti.

İsrail’in en büyük tıp merkezi ve ülkenin dört bir yanındaki hastanelerden sağlık çalışanları, Netanyahu’nun müttefiklerinin hastanelerde ve işyerlerinde LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığa izin verecek yasa çağrılarına karşı çıktı. Sheba Tıp Merkezi Instagram’da ülkenin pek çok yerinden sağlık çalışanlarının “Herkesi tedavi ediyoruz” dediği bir video yayınladı. Hayfa’daki Rambam Tıp Merkezi ve Aşkelon’daki Barzilai Hastanesindeki doktorlar ve yöneticiler tarafından da benzer açıklamalar yapıldı.

Birkaç İsrailli şirket, müşterilere dinî nedenlerle ayrımcılık yapan işletmelerle çalışmayacaklarını duyurdu. İsrail’in en büyük üçüncü bankası olan Bank Discount, yönetim kurulunun “müşterilerine din, ırk, cinsiyet veya cinsel yönelim temelinde ayrımcılık yapan işletmelere veya kuruluşlara kredi vermeyeceğine” karar verdiğini açıkladı. İsrailli bir siber güvenlik şirketi olan Wiz de RZP temsilcilerinin açıklamalarıyla ilgili ciddi endişelerini dile getirerek hizmetlerini kiralayan şirketlerin müşterilerine karşı ayrımcılık yapmama taahhüdü vermeleri beklediklerini söyledi.

Netanyahu hükümetinin yemin ettiği 29 Aralık’ın akşam saatlerinde binden fazla LGBTİ+ ve destekçi Tel Aviv’de bir protesto düzenledi; “Burada ve her yerdeyiz” ve “Homofobi devlet dairelerinde başlıyor” sloganları attı. Protesto gösterisi başlamadan önce Kudüs Onur Yürüyüşünü düzenleyen Kudüs Açık Ev temsilcileri, Knesset’in ilk açık kimlikli eşcinsel Meclis Başkanı seçilen Likud’dan Amir Ohana’ya bir mektup göndererek Ohana’dan bulunduğu pozisyon sayesinde LGBTİ+ topluluğunun hakları için mücadele etmesini ve aşırılıkçı önerilerin parlamento katına ulaşmasını engellemesini umduklarını ve beklediklerini iletti.

Aynı hafta İsrail’deki LGBTİ+ topluluğunun şemsiye örgütü The Aguda’nın yaptığı ankete göre ise ülkede LGBTİ+ haklarına geniş bir destek bulunduğu söylenebilir. Ankete yanıt verenlerin %77’si LGBTİ+ yurttaşların tam eşitliğini desteklediklerini söylerken karşı olanlar %14’lük, kararsızlar %9’luk dilimi oluşturdu. Yanıt verenler arasında %51’lik kesim hükümetin LGBTİ+ haklarını genişletmesini isterken %31’i koalisyonun mevcut durumu korumasını tercih ettiğini, %9’u bu tür hakların geri alınmasını istediğini ve %8’i ise kararsız olduğunu paylaştı.

Sonuç olarak, bir yanıyla aşırı LGBTİ+fobik, kadın düşmanı ve ırkçı üyelerle doldurulmuş hükümetin yükselmesinin İsrail toplumunun kimliğine bir tehdit oluşturduğunu ve bu düşüncelerin yurttaşların büyük çoğunluğunun yaklaşımını yansıtmadığını söylemek de mümkün. Yine de İsrail’de LGBTİ+’ların karşı karşıya bırakıldığı bu zorlu politik atmosfer, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi kuir topluluklar için insan haklarının ve toplumsal yaşamda güvenliğin korunması için yeni ve daha güçlü bir mücadele alanını zorunlu kılıyor. Dolayısıyla, bu atmosferin aşırı sağın iktidarda yer aldığı her ülkede ortak olduğunu, her biri tekil ve ‘milli’ gündemlerini yarattıklarını iddia etse de karşımızda global bir faşist ideolojinin varlık gösterdiğini ve insan haklarının LGBTİ+ ve kadın haklarından ayrı düşünülemeyeceğini unutmamak gerekiyor. Bugün İsrail’de şimdilik bir fikir olarak ortada duran ve destek bulması bazı açılardan beklenmeyen aşırılıkçı talepler, Türkiye’de Anayasanın ‘din ve vicdan hürriyeti’ başlıklı 24. ve ‘ailenin korunması ve çocuk hakları’ başlıklı 41. maddelerine ilişkin değişiklik önerilerini içeren bir teklifle somutlaşıyor. Bu nedenle, yaratmayı amaçladığımız dünyada herkes için mücadele etmekten ve hem kesişimsel hem uluslararası hak hareketlerini sürdürerek dayanışmaktan başka çaremiz yok.