Makaleler

İmamoğlu’nun Kaçırdığı ‘Vakıf’ Fırsatı – Nesi Altaras

Rum vakıf başkanını fırçaladığı telefon görüşmesini paylaşan İmamoğlu AKP’den farkını göstermek yerine azınlıklara karşı üstenci tavrı sürdürmüş oldu. Bunun yerine sorunun asıl kaynağını işaret edebilirdi.

4 Ağustos günü Balıklı Rum Hastanesi’nde büyük bir yangın çıktı ve tarihi bina hasar aldı. Yangından kısa süre sonra Cumhurbaşkanı dahil farklı yetkililer, hastanenin bulunduğu AKPli Zeytinburnu Belediyesi, ve Büyükşehir’den ziyaretler ve müdahaleler oldu. Tadilat masraflarının çoğunluğunun devlet tarafından karşılanacağı defaatla açıklandı.

Böylesi bir ortamda Balıklı Rum Hastanesi’ni yöneten vakfın başkanı Konstantin Yuvanidis’in devlet erkanını öven ve muhalefet veya “karşıt” olarak algılanan figürleri yeren açıklamalar yapması Türkiye’de azınlıkların siyasal konumunu bilenler için şaşırtıcı değil. Yuvanidis “Allah devletimizden razı olsun. Cumhurbaşkanımız bizi hiç yalnız bırakmadı. Önce Allah’a sonra Recep Tayyip Erdoğan’a minnettarım” demiş, Sabah’a göre ne Yunan Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın ne de Yunan büyükelçisinin aradığını belirtmiş. Ayrıca Yuvanidis, “Kılıçdaroğlu da ne aradı ne de ziyaret etti” ve “İmamoğlu İstanbul’un belediye başkanı, her kesimin sorunlarıyla yakından ilgilenmeli. İmamoğlu bir tek yangın günü geldi, sonra gelmedi de aramadı da.” sözleriyle CHP’nin önde gelen cumhurbaşkanı adayı isimlerini de eleştirmiş.

Yuvanidis’in tüm bunları demiş olması olağan zira azınlık toplumları, özellikle vakıf yöneticileri, devletten ciddi baskı altında. Yeni yönetmelikten de görüldüğü gibi devlet vakıflar üzerinde kimin oy verip aday olabileceği dahil birçok konuda kuvvete sahip. Tadilat masraflarının devletten geleceği durumda hastane vakfının başkanının devlete ve cumhurbaşkanına methiyeler dizmesi de beklenti haline gelmiş. Daha önce azınlık toplumlarına “yukarıdan” kimi övüp kimi yermeleri gerektiği konusunda örtük veya açık emirler geldiği de yaygınca bilinen bir gerçek. Yuvanidis’e doğrudan bir yönerge gelip gelmediğini bilemeyiz ancak onun bu tarz açıklamalar yapma ihtiyaç hissetmesi anlaşılır. Devlete yakınlıklık güden, hatta bunu abartılı şekillere sokan örnekler bulmak da kolay.

Buna karşılık eleştirilerden payını alan İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı anlaşılamaz bir siyasi hata. Bu sözlere cevap olarak İmamoğlu, Yuvanidis’e telefon açıp onu fırçalıyor. Yetmiyor bir de üstencil bir dille vakıf başkanına dayılandığı telefon görüşmesinin videosunu internette paylaşıyor.

Bu konuşmadan anlaşılan birinci şey İmamoğlu’nun siyasi refleksinin kendisini eleştiren herkesi düşman olarak görüp saldırıya geçmek olduğu. Bu maalesef Türk siyasetinde alalade bir yaklaşım. Diğer görünen ise İmamoğlu’nun ve onun iletişim ekibinin Türkiye’de azınlık toplumlarının karşı karşıya olduğu devlet baskısından ya bihaber olduğu yada bu baskıyı anlayamadığı. 

Vakıf Başkanını paylayarak İmamoğlu küçük grubun küçük liderine çatan bir kabadayı imajı verdi. Ama tek yol bu değildi. Daha sağlam bir okuma yapsaydı, İmamoğlu hedef alınması gerekenin vakıf başkanı değil, tadilat masraflarına karşılık bu sözleri mecbur eden devlet erkanı olduğunu çözebilirdi. 

Yapması gereken açıklama şöyle olabilirdi:  “Azınlık toplumları Türkiye’de bugün öyle bir baskı altında ki kendilerine hizmet eden, belki de oy verdikleri, İstanbul belediyesini havuz medyasında eleştirmeleri bekleniyor. Biz bu baskılara rağmen tüm vatandaşlarımıza hizmet etmeyi sürdüreceğiz ve devran döndüğünde azınlıklar her vatandaş gibi kendi fikrini hür bir şekilde ifade edebilecek.” Eğer buna benzer bir açıklama yapsaydı, veya telefonda Yuvanidis’e bu sözlerle, “baskının farkındayız, alınmıyoruz, hizmete devam ediyoruz” diyebilseydi senaryo baştan yazılırdı. İmamoğlu sorunun kaynağının Ankara’da olduğunu işaret eder, kendini yerel seviyenin üstünde bir siyasetçi olarak konumlandırır, getirmek istediği değişimlerin mesajını verir ve “hizmet belediyeciliğine” vurgu yapardı. İmamoğlu bu vakadan haksız çıktığını fark ederse, ders çıkarırsa, bir dahaki “yukarıdan” emirle eleştiride azınlık toplumlarına köstek değil destek olabilir.


Görüşmeye dair Rober Koptaş’ın şu tepkisi İBB Haber tarafından da bir savunma olarak kullanılmış: ‘Azınlık vakıflarında karanlık işler çeviren, mülkleri kendi çıkarları için kullanan, hükümette olana yaslanıp yaltaklanarak güç devşiren, böylece yedikleri haltları perdeleyen ağababalar var, çürümüşlerdir ama devirleri geçmiyor. az demiş bence.’ Koptaş’ın işaret ettiği vakıflar üzerinden çıkar ilişkileri var tabi ki ancak bu telefon görüşmesi durumu düzeltmek için bir adım değil. Eğer yukarıda anlattığım gibi bir strateji seçilseydi bu ilişkiler kamusal alanda tartışmaya açılmış olabilirdi.