Makaleler

Ra’anana, Batyam ve Tel Aviv’de Türkiyeli Yahudi Olma Halleri [2] – A. Muzaffer Erol

2. Bölüm: Türkiye Nostaljisinin ve Sefarad Hafızasının Şehri: Batyam

“Denizin Kızı” anlamına gelen Batyam, Türkiyeli Yahudilerle ilgili yapılmış birçok çalışmada defalarca rastladığım, Tel Aviv’in güneyinde bulunan bir sahil şehri. Türkiyeli Yahudilerin 1948-1951, 1956-1957, 1961-1965 ve 1969-1972 yılları arasında gerçekleşen kitlesel göç dönemlerinden itibaren yerleşmeye başladıkları, günümüzde Rusya’dan gelen Yahudilerin de izlerinin çok net izlenebildiği bir şehir aynı zamanda[1]. Türkiye ile İsrail’i birbirine bağlayan Batyam’ın belki de en önemli özelliklerinden birisi tarihi, 1937 yılında Türkiyeli Yahudiler tarafından kurulan Irgun Ole Türkiya adlı derneğe dayanan İsrail’deki Türkiyeliler Birliği’nin (Itahdut Yotsey Turkia BeIsrael) bulunduğu şehir olması.

Türkiyeliler Birliği, aliyah yapmış Yahudileri havaalanında karşılamakla başlayarak onlara akla gelebilecek her konuda destek olan Türkiyeli Yahudiler tarafından kurulmuş bir organizasyon. İsrail’e yeni gelen Yahudilerin büyük bir çoğunluğu için İbranice gündelik hayata entegrasyonda önemli bir bariyer oluşturuyor; saha çalışmam sırasında birçok görüşmecinin altını kalın çizgilerle çizdiği bu bariyer aşılana kadar ise Türkiyeliler Birliği yeni göçmenlerin bürokratik işlemlerinin halledilmesinde yaşamsal bir destek sağlıyor. Bunun dışında öğrencilere burs veriyor ve düzenlediği organizasyonlarla göç etmiş Yahudiler arasındaki ilişkilerin canlı tutulmasını sağlarken aynı zamanda yeni aliyah yapanlarla, yerleşik olan cemaatin kaynaşmasına da büyük bir katkı sunuyor.

Ben de doktora tez çalışmam için İsrail’de bulunduğum sırada Türkiyeliler Birliği tarafından gerçekleştirilen organizasyonlardan birisine katılmanın keyfini yaşadım. Türkiyeliler Birliği’nin salonunda gerçekleştirilen gecede, masamızda Sefarad mutfağından mezeler ve Türkçe şarkılar eşliğinde, “rakının yerini tutamaz” cümlesiyle havaya kaldırılan araklarımızı içtik. Hava almak için her dışarı çıkışımda ise uzun yıllardır İsrail’de yaşayan veya İsrail’e yeni yerleşmiş birçok Türkiyeli Yahudi ile tanışma şansı yakaladım. Her kapı önü sohbetimizde neden böyle bir konuyu doktora tezi olarak çalışmak istediğim meraklı bir şekilde soruldu. Nereliydim? Bu konu nereden aklıma gelmişti? Bu soruların cevaplarının ardından hafızalar kurcalandı, can yakan anıların üstünden şöyle bir geçildi, hafızalar kimi anıları hemen öne çıkarttı, kimilerini ise derinlerde bırakmaya devam etti, bazense ifadeler keskinleşti. Konu Türkiye, doğduğumuz şehir, anılar ve çocukluktan gelen dostluklar biriktirdiğimiz, güçlü duygusal bağlarla ait olunan toprakları farklı nedenlerle terk etmek olunca ve rakı niyetine içilen araklar da tükendikçe, ortaya çıkan baskın duygu “göçmenlik” oldu. Gülümseme yüzleri hiç terk etmeden, “Buraya kadar gelmişsin bizim evde bir kahve içelim, ne istersen sor”, “tabii ki görüşelim, ne zaman istersen ara beni”, “Kayades, İsrail’e kadar!” ya da “Kayades içimize işlemiş bir kere ama ben konuşurum” cümleleri eşliğinde telefon numaraları alışverişi yapıldı.

İçimde “acaba görüşmecilere ulaşmakta ne tür zorluklar yaşayacağım, ya kabul görmez isem” endişeleri ile geldiğim Batyam’da yakaladığım bu sıcak iletişim sayesinde, Türkiye’den farklı yıllarda gelmiş Yahudilerle görüşmeler yaptım. Bu görüşmeler sonucunda Batyam ve yazımın ilk bölümünde anlattığım Ra’anana’yı birbirinden ayıran önemli bir nokta gözüme çarptı. Ra’anana 2000li yıllar Türkiye’sinin ekonomik ve politik gelişmelerinin, Türkiyeli Yahudilere yansımasının okunabileceği bir şehir iken, Batyam, 1950’li yıllardan günümüze Türkiye ve İsrail tarihi hakkında araştırmacılara çok şey söyleyebilen bir şehir. Farklı dönemlerde İsrail’e göç eden Yahudilerin bir arada yaşadığı bir şehir olarak Batyam, aynı zamanda Ladinoya, 1950li yıllarda İzmir’de pişirilen Pesah ve Kipur’a özel yemeklere, İstanbul’da Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül Pogromu öncesine ait sosyal ve ekonomik hayata, darbe dönemlerine, ekonomik kriz dönemlerine ve Türkiye’deki iktidar değişimleri gibi birçok konuya dair hafızanın canlı tutulduğu bir kent. Batyam kimin zaman, Türkiye diasporasının inşa edildiği mekan olarak görünürken, kimi zamansa göçten sonra gerçekleştirilen ekonomik faaliyetler, İsrail siyasetine dair politik yönelimler, İsrail’in sorunlarına yönelik yaklaşımlar ve İsrail vatandaşı olarak devletle kurulan ilişkiler gibi konular üzerinden İsrail’deki “Türkiye kökenli İsrailli” kimliğinin ayrıntılarını görmenizi sağlıyor.  Uzun ve geniş kumsalında görüşmelerim sonrasında dinlenirken, “Türkiye nostaljisinin ve Sefarad hafızasının şehri” olarak tanımladığım Batyam, görünen o ki yakın gelecekte orta yaş üstü aileleri kendine çeken bir şehir olmaya da devam edecek.

Yahudi Kozmopolitizminin Küreselleşme ile Buluştuğu Şehir: Tel Aviv

Dinamik ve karmaşık yapısıyla Tel Aviv, dünyanın farklı coğrafyalarından, farklı kültürlerle etkileşime girmiş birçok Yahudi ile Yahudi olmayan göçmenler ve İsrail’de bulunan diğer etno-dinsel azınlıkların bir arada yaşadığı küresel bir kent. Bu kentin dinamiklerini anlamaya çalışırken, politik coğrafyacı ve kent bilimci Edward Soja’nın “Thirdspace” (Üçüncü yer) kavramına başvurmanın faydalı olabileceğini düşünüyorum.

“Üçüncü yer” kavramı, Soja’nın Jorge Luis Borges’in “Alef” adlı kısa hikâyesinden esinlenerek ürettiği bir kavramdır. Buna göre “birinci yer”, maddi ve nesneldir. Tel Aviv özelinde, kentin fiziksel bileşenlerinin, gündelik hayat rutinlerinin hüküm sürdüğü fiziksel alana işarete eder. “İkinci yer”, toplumsal ilişkilerin deneyimlendiği temsilin mekanları olarak adlandırılan yerdir. “Üçüncü yer” ise toplumsal ilişkileri ve kentin fiziksel bileşenlerini içine alarak, dualitelerin ve diyalektiklerin kırılarak yeni bir varoluş biçimine dönüşmesini tanımlar. Tel Aviv bu bağlamda küresel etki alanına sahip birçok sektörün temsilciliklerinin bulunduğu, bununla beraber, küreselleşme trendlerinin kültür-sanat etkinlikleri, moda ve gastronomi alışkanlıklarıyla yaşanabildiği fiziksel bir alana sahiptir. Bu alan üzerinde dünyanın farklı coğrafyalarından ve farklı motivasyonlarla aliyah yapmış Yahudiler ile İsrail coğrafyasında yaşayan diğer etno-dinsel gruplar ve yabancı göçmenler bir arada yaşayıp etkileşime girmektedir. Dualiteler, ikili karşıtlıklar ve diyalektikler ise Yafo’da farklı kültürlerin melodilerini bir araya getiren bir konserde, Şabat zamanı açık kalan mekanlarda,  farklı toplumsal cinsiyetlerin ve cinsel yönelimlerin özgürce yaşanabildiği sokaklarda ve protesto gösterilerinin korkusuzca yapılabildiği alanlarda kırılmaktadır. Bu haliyle Tel Aviv melez kültürlerin serpildiği bir alan olarak kendini göstermektedir.

Tel Aviv son yıllarda, bu dinamik ve değişime açık haliyle, Türkiyeli Yahudilerin de yerleşmek için seçtikleri bir şehir olma özelliği göstermekte. Yapmış olduğum görüşmelere göre 25-40 yaş arası, bekar ve beyaz yakalı Türkiyeli Yahudiler Tel Aviv’e yerleşmeyi tercih ediyorlar. Tel Aviv’de yaşamak ve kentte bulunan High-Tech firmalarından birisinde çalışmak, İsrail’deki kimi Türkiye Yahudileri tarafından “başarılı bir aliyah” olarak nitelendiriliyor. Bu noktada akıllara gelen soru ise yazımın ilk bölümünde de anlattığım gibi, Türkiye’de belli şehirlerin belli bölgelerinde yaşayan, belli okullara giden, belli mesleklere yönelen yani ikili karşıtlıkların hüküm sürdüğü bir coğrafyadan, Tel Aviv’e yerleşen Türkiyeli Yahudilerin kimliklerinde nasıl bir değişimin ortaya çıktığıdır. 

Tel Aviv’de yaptığım görüşmelerin hemen hepsinde Türkiye’deki Yahudilerin korunaklı bir alan içinde yetiştikleri belirtildi. Görüşmecilerim, “fanus”, “korunaklı alan”, “bubble”, “belli bir çevre” gibi kalıpları çokça kullandılar ve göç deneyimlerini bu kavramları merkeze alarak aktardılar. Türkiye’deki yaşam bu kavramlarla tanımlanırken, İsrail’e birkaç yıl önce göç edip, Tel Aviv’e yerleşen görüşmecilerimden bir tanesi, Yahudilerin İstanbul’da yaşadıkları bu “kapalılığın” belki de sıkışmışlığına referans verircesine İsrail’deki yaşamını “herkes gibi olmak” kalıbıyla tanımladı. Özellikle İstanbul’dan göç eden Yahudilerde daha net bir şekilde kendini gösteren korunaklı alan ya da bubble, Türkiye’de azınlık olmanın beraberinde getirdiği gündelik hayattaki antisemitizme, ayrımcılık tecrübelerinin ve travmaların yarattığı güvensizliğe karşı oluşturulmuş güvenli bir alan olarak tanımlanabilir. Bu güvenli alan, Yahudilerin şehirlerin belli muhitlerinde yaşamalarını, belli okullara gitmelerini ve belli meslekleri seçmelerini beraberinde getirmektedir.  Bu seçim “zorunluluğunu”, azınlık olmanın getirdiği bir koruma mekanizması olarak değerlendirmek mümkündür. Tel Aviv şehrine baktığımızda ise göçten sonra başka bir “bubble[2]”ın oluştuğunu düşünebiliriz. Ancak burada oluşan “bubble”ın, kişilerin gönüllü tercihleri ve yönelimleriyle gelişen ve güvende olma istediğinden öte “rahat ve özgür yaşama” arzusunun etkisiyle şekillendiği fikri biraz daha ağır basıyor. Tel Aviv “bubble”ı, küresel bir kent olarak Tel Aviv’in kozmopolit yapısından beslenen, diğer taraftan göçmenler için azınlık psikolojisinin yerini “herkes gibi olma” halinin aldığı ve başlarda biraz zorlanılan yeni bir alan olarak kendini ortaya koyuyor.

Bu noktada hem kendime hem de bu meseleye ilgi duyanlara sormak istediğim başka bir soru ile yazımın ikinci bölümünün sonuna ulaşabileceğimi düşünüyorum. Türkiye’de yaratılan adına “fanus”, “korunaklı alan” denilen alanın önemli bir bileşeninin “Kayades” olduğunu düşünürsek, Kayades’in göç sonrasında değişime uğrayabileceğini düşünebilir miyiz? Başka bir ifadeyle herhangi bir devletle kurulan hukuksal bir ilişki olarak vatandaşlık olgusunun yükümlülükler içerdiği kadar haklar da içerdiği fikrine dair farkındalığın olgunlaşması, eşit ve aktif vatandaşlığın savunulması, antisemitizme, sınırları içerisinde yaşanılan devletin politikalarına karşı kendi sözünü söyleyebilme ve tarihin “gri sayfalarıyla”[3] hesaplaşabilmek olarak Avlaremoz İsrail’de mümkün mü? 

Görüşmeleri gerçekleştirdiğim dokuz şehirde, otuz farklı göç hikayesi dinleme şansına sahip oldum. Yukarıda belirttiğim, Türkiye’de “korunaklı alan” yaratma zorunluluğu, görüşmelerin hepsinde kendisini farklı şekillerde gösterdi. Bu korunaklı alanların devamlılığını sağlayan etmenlerden birisinin ise yine yukarıda belirttiğim gibi Kayades olduğunu tespit ettim. Ancak yaratılan korunaklı alanların sınırlarının net olmadığını belirtmek de gerekiyor, kimi zaman üniversitede kimi zaman askerde kimi zamansa iş yerlerinde bu alanın sınırları kaybolabiliyor veya hiç beklenmedik bir anda, hiç beklenmeyen birisi tarafından tek bir soruyla dahi yıkılabiliyor. Örneğin, çok sevilen bir arkadaşın İsrail-Filistin sorununda yaşanan bir çatışma sonrasında “sizinkiler yine” kalıbıyla başlayan bir cümlesi, korumaya alınan alanın aniden hayal kırıklığı ile yıkılmasına ve hayat boyu unutulmayacak bir an haline gelmesine neden olabiliyor. Bu da bizlere, korunaklı alanın bu kadar kırılgan olduğu Türkiye’den İsrail’e göçün bireysel bir karar olduğu kadar meselenin toplumsal çehresini de okuma zorunluluğunu gerektiren bir olgu olarak ele alınması gerektiğini gösteriyor. Konuya bu çerçeveden bakmanın Türkiye’den İsrail’e göçün özgünlüğünün anlaşılabilmesi ve tartışılabilmesi adına önemli olduğunu düşünüyorum.

İsrail’e gelindiğinde ise yine bütün görüşmecilerin vardığı ortak noktanın, korunaklı alandan özgürleşme olduğunu söyleyebilmek mümkün. Özgürleşmenin ise bu alanın bileşenlerinden de kurtulmayı beraberinde getirip getirmeyeceğini zaman gösterecek. Karel Valansi’nin tanımladığı şekliyle Kayades, yüzlerce yılda oluşmuş ve nesilden nesile aktarılan bir yaşam biçimi ve bir felsefe ise, İsrail’de kaybolması imkansız olmasa da biraz zaman alacak gibi görünüyor.

Tel Aviv hakkında yazarken “Üçüncü Yer” kavramına başvurmamın nedeni, bu kentin barındırdığı dualiteden kurtulma, değişim, dönüşüm ve melezleşme potansiyeliydi. Tel Aviv’in Türkiye Yahudileri özelinde Kayades’in aşınmasında büyük bir rol oynayacağını düşünüyorum. Türkiye Yahudilerinin, üçüncü yer ve çevresindeki konumlanışları Kayades’in dönüşümünü beraberinde getirebilir ve Avlaremoz’u ulus-ötesi bir yerde var edebilir. Başka bir ifadeyle, İstanbul fanusu, Tel Aviv’in dinamik ve karmaşık üçüncü alanında Avlaremoz ismi ile dönüşebilir.


[1] Türkiye’den İsrail’e yönelen kitlesel göçler için bkz. Israel Central Bureau of Statisticts, Immigration To Israel In 1948-2006, https://www.cbs.gov.il/he/publications/doclib/2009/1365/pdf/tab05.pdf (Erişim tarihi: 20.06.2022). Walter F. Weiker, The Unseen Israelis, The Jews from Turkey in Israel, University Press of America, Jerusalem Center for Public Affairs/Center for Jewish Community Studies, 1988, s.22.

[2] İstanbul’da oluşan Bubble ile Tel Aviv’de oluşan Bubble’ın farklılığını göstermek amacıyla tırnak içerisinde kullanılmıştır.

[3] Bu tanımlama Moris Levi’den ödünç alınmıştır. Bianet, 25.02.2016, Türkiyeli Yahudileri Tanımak İster misiniz, Buyrun Müzeye https://m.bianet.org/bianet/print/172450-turkiyeli-yahudileri-tanimak-ister-misiniz-buyrun-muzeye (Erişim Tarihi 21.06.2022)