Göze Çarpanlar

100 yaşında bir delikanlı: Moris Gabbay

Yazan: Zeynep Oral Kaynak: Cumhuriyet

Kimi insanlar yaşları kaç olursa olsun hep ama hep genç kalırlar. Moris Gabbay onlardan biri. Dün Nâzım Hikmet Kütür ve Sanat Vakfı’nda, onun 100. yaş gününü kutlarken onu tanımanın, yıllardır onunla birlikte omuz omuza çalışmanın onurunu, kıvancını yaşıyorduk tüm yönetim kurulundaki arkadaşlar. Varlığıyla, bilgisiyle, birikimleriyle bizi sürekli aydınlatan, deneyimlerini paylaştığında tadına  doyamadığımız, aynı zamanda vakfımızın saymanlığını, muhasebesini üstlenen bir arkadaşımız.

Moris Gabbay

CUMHURİYETLE BÜYÜDÜ 

Moris Gabbay, Cumhuriyet kurulmadan önce doğdu. 27 Şubat 1922’de. Yaşamı başka kimseninkine benzemeyen serüvenlerle dolu. Ama öne çıkan hep  “insan olma”, vicdan sesine kulak verme, ilkelerinden ideallerinden hiç ama hiç ödün vermeme, bilgiye, öğrenmeye verdiği önem… İlkeler deyince onun için en önemli değer, insanın emeği ve insanın onuru! 

Yüz yıllık bir yaşamı birkaç satırda özetlemem imkânsız. (Tüm ayrıntıları yıllar önce Sarı Defter Yayınları’ndan çıkmış “Cumhuriyetle Birlikte Büyüdüm” adlı kitabında bulabilirsiniz.) Olsa olsa satırbaşlarını aktarabilirim.  

Nişantaşı’nda geçen çocukluk… Yedi yaşında Atatürk’ü görmenin heyecanı…  Harf Devrimi, Tevhidi Tedrisat, Medeni Kanun… Varlık Vergisi… Robert Kolej’de Bülent Ecevit, Ahmet İsvan’la arkadaşlık… Yahudi asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, sol düşünceye gönlünü ve aklını vermesi…

Üniversiteye başladığında “artık bir şeyler yapmak gerekir” anlayışıyla İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği’ni kuması… Hür Gençlik gazetesini çıkarması… Türkiye Sosyalist Partisi, Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nde çıkış yolu arayışları… Ve elbet ardından gözaltılar, tutuklamalar gelir… Soğuk Savaş yıllarıdır…

Türkiye İşçi Partisi’ne katılması, “Yaşamımım en güzel günlerini partide geçirdim. 15 sosyalist milletvekilini TBMM’ye yolladık” dediği; kendini nihayet “öteki gibi” hissetmediği yıllar… Sonra… sonra BM’ye bağlı FAO (Uluslararası Gıda Örgütü’nde) tam 18 yıl boyunca Afrika ülkelerinde çalışma… Sömürünün, ırkçılığın, etnisitenin, yokluğun, yoksulluğun egemenliğine karşı savaş verdiği dönem, emperyalizme karşı korkunç  tanıklıklar… Yaşam denilen o müthiş serüven…  Satırbaşları bile insanı soluksuz bırakıyor!

NÂZIM HİKMET’E HAYAT SUYU 

Bu “eski tüfek” arkadaşımız, yeniden Türkiye’ye döndüğünde Nâzım Hikmet Vakfı’nı kurmak için kollar sıvanmıştı bile. Moris Gabbay, ilk andan girişimciler arasında yer aldı… Ancak o, hepimizden önce Nâzım Hikmet’i tanımış hatta ona hayat suyu taşıyanlardan biri olmuştu.

İstanbul Kapalıçarşı’da babadan kalma minik dükkânı sürdürmeye çalışırken, kendileri zar zor geçinirken, bir yandan da Nâzım Hikmet ve arkadaşlarının Bursa Cezaevi’nde dokudukları kumaşları, dükkâna gelip giden aracılara gizli gizli sattırıp gelirini Nâzım Hikmet’e ulaştıran Moris Gabbay’dan başkası değildi! Ve taa o zamandan Nâzım’ı ve ailesini yakından tanımıştı! 

Ve yine taa gençliğinden bu yana, Türkiye Cumhuriyeti’nde şimdiki kadar olmasa bile her zaman var olan “ayırımcılığı” sosyalizm inancıyla aşan da Moris Gabbay’dı. İnançları doğrultusunda kendini “öteki gibi hissetmediğini” defalarca açıkladı. 

ESKİ TÜFEKTEN GENÇLERE 

Dün, 100. yaş kutlaması sırasında sevgili Moris Gabbay’a sordum: Onca şey yaşadıktan sonra gençlere bir önerisi var mı diye. Hiç duraksamadan, madde madde sıralayıverdi: 

“Kendilerini ve düşüncelerini geliştirsinler!”

“Atacakları her adımda, o adımla ilgili sonsuz bilgilensinler.”

“Atacakları her adımla ilgili, seçim yapabilmek için önce kendilerini çok iyi tanısınlar.”  

“Ne yaparlarsa yapsınlar, yeter ki en iyisini yapmaya çalışsınlar. Oğluma, ‘İstersen çöpçü ol, ama  çöpçülerin en iyisi ol’ demiştim…” 

Teşekkürler Moris Gabbay! İyi ki varsınız! İyi ki hâlâ bize güç veriyorsunuz!