Kulüp birçok açıdan ilklere imza attı ve Yahudileri gerçekçi olarak ekrana taşıyışıyla övgü aldı. Ancak, dizide aynı özenin ve klişelerden uzak yaklaşımın Rumlar için gösterildiğini söylemek maalesef zor. Bu yazıda Rum karakterlerden Tasula ve (dönme) Orhan/Niko üzerinden Yeşilçam Rum klişesinin yeniden üretilmesini eleştireceğiz.
Yeşilçam’ın neredeyse doğuşundan bu yana, ender örnekler dışında, Rumlar hep belli klişelerle karikatürize edilerek yansıtıldı. Rum erkeklerin ‘meyhaneci’ kadınlarınsa ‘hafif meşrep’ olması, Rumların tümünün (devlete, topluma, ahlaka…) ihanet etmesi Türk sinemasının ve dizilerinin değişmez bir kuralı oldu. İstanbul’da Yunanistan vatandaşı Rumların toplu sürgünüyle aynı yılda çıkan 1964 yapımı Gurbet Kuşları gibi filmler dahi bu klişeleri tekrarlamıştır.[1]
Sinema İmajlarının Etkisi
Popüler sinema, hem imaj üretme hem imaj düzeltme konusunda son derece etkilidir. ’20 dolar 20 kilo’ adlı proje için 2013’de Atina’da 1960lı yıllardan itibaren göç etmiş/etmek zorunda bırakılmış Rumlarla gerçekleştirdiğimiz kapsamlı saha araştırmasında görüşmecilerimiz Türk sinemasında, özellikle 1970’li yıllarda, Rum karşıtı filmlerden nasıl tedirgin olduklarını belirtmişlerdi. Diğer yandan Yabancı Damat dizisinin Yunanistan’da Türk imajına, Bir Tutam Baharat (Politiki Kuzina) filminin de İstanbullu Rum imajına olumlu katkılar sunduğunu anlatmışlardı.
Diziler ve filmler ‘öteki’nin insani özelliklerini, yaşadıkları koşulları ve sorunları geniş kitlelere gösterdiklerinde önyargıları kırabilirler. Klişeler ürettiklerinde ise tam aksine önyargı oluşturur ya da var olan önyargıları güçlendirirler. Kurgu filmler ve dizilerden tarihi gerçeklere bire bir uymaları, belgesel “sadakati” beklenemez. Bu eserler, gerçek kişileri farklı kurgulayabilir ya da yoktan karakter yaratabilir. Tarihi gerçekler hikâye için eğip bükebilir. Ancak, tarihi filmlerden öğrenen bir toplumda yaşıyoruz. Dolayısıyla, ‘öteki’yi anlatmanın yüklediği bir sorumluluk vardır. Sinema-dizi piyasasını iyi bilen bir görüşmecimiz, popüler sinemanın Rumlar üzerindeki olumsuz etkisini şöyle anlatıyordu:
Bu devlet [Türkiye Cumhuriyeti], bizi hiçbir zaman Türk vatandaşı olarak görmedi. Ecnebi olarak gördü… Kendimizi Batı Trakyalılara karşı rehin tutuluyor hissettik hep. 1970li yıllarda Rum karşıtı filmleri korku içinde seyrediyorduk. Ah bu milliyetçilik yaptı tüm bu kötülükleri ve bizi bu hale getirdi
Çeşitlilik Olmayınca Temsilcilik
Dizide Rumlar konusunda birkaç önemli sorun ve dizinin ruhuyla çelişkili klişe Rum temsili var. Öncelikle, o dönemde, İstanbul nüfusunun onda birinden fazlasını oluşturan ve kent hayatında etkin olan Rumlar sadece kripto Rum olan anne-oğul (Orhan ve annesi) ve açık Rum kimliğiyle var olan Tasula karakteriyle temsil ediliyor. Dizide Rumlar bu kadar az karakterle temsil edilince Rum toplumunun çeşitliliği gösterilemiyor. Sadece bu durum bile dizinin klişelerin tuzağına düşme riskini ortaya çıkarır. Çünkü toplum, gayrimüslim azınlık mensubu kişileri “birey” değil cemaatlerinin temsilcisi olarak algılar. Bunu kırmanın belki de tek keskin yolu karakterleri çoğaltmaktır. Her ne kadar dizi Yahudilere odaklanmış olsa da Rum karakterlerin (ve tabii ki Ermeni karakterlerin) daha çok olması hem toplumsal çeşitliliği hem de azınlıklar konusundaki imaj dengesini biraz olsun gözetmek açısından gerekliydi.
Üstelik, dizi 6-7 Eylül 1955 Pogromunu da ele alıyor. Bu pogrom tüm gayrimüslimleri derin bir şekilde etkilese de bilindiği gibi öncelikli hedef Rumlardı. Dizide meyhaneci Rum klişesini şık haliyle canlandıran Orhan (Niko) ve hafif meşrep Rum kadın klişesinin tam merkezinde duran Tasula’yı görüyoruz. Bu nedenle Kulüp, Yahudiler özelinde klişe kıran bir yapımken Rum toplumunun yansıtılması klişe üreten bir yapım. Üstelik, bu iki karakter, izleyenlerin gözlemleyecekleri gibi dizinin kişilik olarak en zayıflarıdır. Bu kişilik zayıflıkları onları hep ürkek davranmaya ve zaman zaman ihanet etmeye yönlendirmektedir.
“Sinsi, hafif meşrep” Tasula
“Hafif meşrep” Rum kadını klişesini canlandıran Tasula ile başlayalım. Belki de en zayıf kişilikli kadın karakter olarak yansıtılan Tasula’yı neredeyse hep üzgün, yapayalnız ve ağlamaklı görüyoruz. Böyle olmadığı zamanlardaysa planlar kuruyor. Diğer iyi/kötü karakterlerin aksine neredeyse hiçbir olumlu özelliği veya güçlü yanı yok demek pek abartı olmaz. Diğer kadın karakterler daha çok güçlü yanlarıyla ortaya çıkarken, Tasula yardıma muhtaç bir karakter.
Buna rağmen, 6-7 Eylül Pogromu esnasında bir tecavüz girişiminden zar zor kurtuluyor. Hemen sonrasında gerçekleşen toplu tecavüz girişimi sırasında kendisine kötülük yapan ama o sırada onu saldırgan topluluktan kurtarmaya çalışan Bahtiyar’a Rumca seslenip onu linç ettiren bir “sinsi” planı hemen kurgulayıp uygulayabiliyor. Pogromcu Bahtiyar’ın Rum sanılarak öldürülmesi trajik bir kurgu olabilir ancak bu örgü “hafif meşrep Rum kadının ihaneti” klişesiyle oluşturulunca gücü zayıflamış oldu.
“Hain” Orhan/Niko
Kripto Rum Orhan (Niko)’ya gelince… On binlerce Rumun yaşadığı bir metropolde, üstelik gayrimüslimlerin varlığına alışık eğlence sektörü içinde biri olarak Orhan’ın gizlice yaşamayabilmesi inandırıcı değil. Bir yandan Rum olduğunun anlaşılmamasını için uğraşıp öte yandan gayrimüslimlerin etkin olduğu eğlence sektörünün duayeni olması, yani göz önünde bir kişi olarak yaşaması, çelişkili bir durum.
Dizide Orhan, sürekli olarak hırsları ve zaaflarıyla yansıtılıyor. Annesi dahil (yani mahrem alanında bile) hiç kimseyle samimi bir ilişki kurmuyor. Kötülüğün en somut ifadesi olarak görünen Çelebi dahi karmaşık bir karakter olarak sunulurken Orhan neredeyse karikatürize edilmiş hırslı bir girişimci. Orhan (Niko) ifşa olma kaygısına o kadar saplantılı ki dizideki annesine yardımcı olan Hacı’yı öldürmeye yelteniyor. Bunun da üstüne çıkıp kısa bir süre sonra annesini öldürüyor. Orhan sadece ifşa olmamak için seri cinayet işleyebilecek bir kişi. Üstelik, bunu on binlerce Hristiyan’ın yaşadığı bir kentte ve ölüm korkusu altında olmadan yapıyor.
Son bölümde annesi Orhan’ı Kürşad tarafından öldürülmekten kurtarıyor. Bunun ardından, herhangi bir tehlike yokken Orhan’ın annesini öldürmesi karakteri daha da gaddarlaştırıyor. Üstelik, bu ağır bencilliği, Çelebi gibi kötü bir karakterin pogromdan insanları kurtarmak için büyük cesaret sergilediği sırada gösteriliyor. Bu yan yana durum diziye trajik bir boyut mu katıyor yoksa klişeleri mi yineleniyor bizce tartışmalı! En azından ikinci algıya kapı aralıyor.
Mütareke Karmaşası ve Hainlik İthamı
Oysa Kulüp temelde azınlık klişelerine hassas bir yapım. Mesela Yahudilerle ilgili hiçbir klişe, hiçbir sahnede yer almamaktadır. Buna kıyasla Rumların grup olarak zan altında bırakılmasına fırsat verecek bir sahne de vardır.
Kürşad Varlık Vergisi sırasında Aseo ailesine ‘gayrimüslimlerin Mütareke dönemindeki ihanetleri’ konusunda nutuk atarken işgal güçlerinin komutanlarından olan fransız generalin İstanbul’a giren Fatih Sultan Mehmed gibi beyaz bir atın sırtında Cadde-i Kebir’i [İstiklal Caddesi] baştan sona kat ettiğini ve çevredeki “azınlıkların” onu alkışladığını söylüyor. Kürşad’ın sözlerine karşı Yahudi ailenin reisi “ama biz her zaman devletimizin yanında olduk” der.
Mütareke döneminde Fransız generalin beyaz at üzerinde İstiklal Caddesinde yürümesi olayı gerçektir. Mütareke döneminde Yahudilerin devlete sadık oldukları de doğrudur. Ancak, tüm Hristiyanlar işgal güçlerini alkışlamıştır ne de sadece gayrimüslimler alkışlamıştır. Mütareke döneminde, İttihatçılardan bıkmış veya onlara karşıt, ya da elindekileri yitirmekten çekinen Müslümanlardan işgali fırsat olarak gören birçok kişi vardı. Bu nedenlerle birçok Müslümanın da işgale ve işgalcilere alkış tuttukları, ayrıca bunu yapmaktan imtina eden Hristiyanların olduğu da bir başka gerçektir. Dizide bu bağlam verilmediği için Yahudiler dışındaki gayrimüslimlerin zan altında kalma ihtimali oluşuyor.
Başka türlü söylersek; bu tür sahnelerde dönemin koşulları hakkında bilgi verilmediğinde, tarih bilgisi ezbere dayanan izleyicinin, “bu Rumlar/Ermeniler hainmiş” diye düşünmesinin, daha doğrusu ezberinin yinelenmesine yol açılabilir.
Sonuç
Sonuç olarak Kulüp, İstanbul Yahudi toplumunu ilk kez bu kadar ayrıntılı ve nesnel olarak kitlelere aktarması bakımında uzun süre tartışılacak etkili bir dizidir. Öte yandan, aynı dizi, Hristiyan imajları, Varlık Vergisi Faciası, 6-7 Eylül 1955 Pogromu aktarımı üzerinden farklı yönleriyle tartışılacak ve belki de eleştirilecektir. Muhtemelen diziyi farklı yönleriyle ve toplum üzerindeki etkisiyle inceleyen birçok akademik çalışma da yapılacaktır ve yapılmalıdır. Bu satırları yazanların da böyle bir niyeti vardır. Bu yazının, diziye verilen emeğe saygı duyan ve İstanbul Yahudi toplumunu geniş topluma doğru bir şekilde aktaran bir eser olduğunu takdir eden bir dost eleştirisi olarak anlaşılmasını umar, ilerleyen sezonlarında klişeler konusuna daha da dikkat edilmesini arzularız.
[1] Yeşilçam’ın ürettiği Rum klişeleri için özellikle bkz. Gül Yaşartürk, Eleni, Niko, Maria ve Yorgo: Türk Sinemasında Rumlar, İstanbul, Agora Kitaplığı, 2012.
Kulüp birçok açıdan ilklere imza attı ve Yahudileri gerçekçi olarak ekrana taşıyışıyla övgü aldı. Ancak, dizide aynı özenin ve klişelerden uzak yaklaşımın Rumlar için gösterildiğini söylemek maalesef zor. Bu yazıda Rum karakterlerden Tasula ve (dönme) Orhan/Niko üzerinden Yeşilçam Rum klişesinin yeniden üretilmesini eleştireceğiz.
Yeşilçam’ın neredeyse doğuşundan bu yana, ender örnekler dışında, Rumlar hep belli klişelerle karikatürize edilerek yansıtıldı. Rum erkeklerin ‘meyhaneci’ kadınlarınsa ‘hafif meşrep’ olması, Rumların tümünün (devlete, topluma, ahlaka…) ihanet etmesi Türk sinemasının ve dizilerinin değişmez bir kuralı oldu. İstanbul’da Yunanistan vatandaşı Rumların toplu sürgünüyle aynı yılda çıkan 1964 yapımı Gurbet Kuşları gibi filmler dahi bu klişeleri tekrarlamıştır.[1]
Sinema İmajlarının Etkisi
Popüler sinema, hem imaj üretme hem imaj düzeltme konusunda son derece etkilidir. ’20 dolar 20 kilo’ adlı proje için 2013’de Atina’da 1960lı yıllardan itibaren göç etmiş/etmek zorunda bırakılmış Rumlarla gerçekleştirdiğimiz kapsamlı saha araştırmasında görüşmecilerimiz Türk sinemasında, özellikle 1970’li yıllarda, Rum karşıtı filmlerden nasıl tedirgin olduklarını belirtmişlerdi. Diğer yandan Yabancı Damat dizisinin Yunanistan’da Türk imajına, Bir Tutam Baharat (Politiki Kuzina) filminin de İstanbullu Rum imajına olumlu katkılar sunduğunu anlatmışlardı.
Diziler ve filmler ‘öteki’nin insani özelliklerini, yaşadıkları koşulları ve sorunları geniş kitlelere gösterdiklerinde önyargıları kırabilirler. Klişeler ürettiklerinde ise tam aksine önyargı oluşturur ya da var olan önyargıları güçlendirirler. Kurgu filmler ve dizilerden tarihi gerçeklere bire bir uymaları, belgesel “sadakati” beklenemez. Bu eserler, gerçek kişileri farklı kurgulayabilir ya da yoktan karakter yaratabilir. Tarihi gerçekler hikâye için eğip bükebilir. Ancak, tarihi filmlerden öğrenen bir toplumda yaşıyoruz. Dolayısıyla, ‘öteki’yi anlatmanın yüklediği bir sorumluluk vardır. Sinema-dizi piyasasını iyi bilen bir görüşmecimiz, popüler sinemanın Rumlar üzerindeki olumsuz etkisini şöyle anlatıyordu:
Çeşitlilik Olmayınca Temsilcilik
Dizide Rumlar konusunda birkaç önemli sorun ve dizinin ruhuyla çelişkili klişe Rum temsili var. Öncelikle, o dönemde, İstanbul nüfusunun onda birinden fazlasını oluşturan ve kent hayatında etkin olan Rumlar sadece kripto Rum olan anne-oğul (Orhan ve annesi) ve açık Rum kimliğiyle var olan Tasula karakteriyle temsil ediliyor. Dizide Rumlar bu kadar az karakterle temsil edilince Rum toplumunun çeşitliliği gösterilemiyor. Sadece bu durum bile dizinin klişelerin tuzağına düşme riskini ortaya çıkarır. Çünkü toplum, gayrimüslim azınlık mensubu kişileri “birey” değil cemaatlerinin temsilcisi olarak algılar. Bunu kırmanın belki de tek keskin yolu karakterleri çoğaltmaktır. Her ne kadar dizi Yahudilere odaklanmış olsa da Rum karakterlerin (ve tabii ki Ermeni karakterlerin) daha çok olması hem toplumsal çeşitliliği hem de azınlıklar konusundaki imaj dengesini biraz olsun gözetmek açısından gerekliydi.
Üstelik, dizi 6-7 Eylül 1955 Pogromunu da ele alıyor. Bu pogrom tüm gayrimüslimleri derin bir şekilde etkilese de bilindiği gibi öncelikli hedef Rumlardı. Dizide meyhaneci Rum klişesini şık haliyle canlandıran Orhan (Niko) ve hafif meşrep Rum kadın klişesinin tam merkezinde duran Tasula’yı görüyoruz. Bu nedenle Kulüp, Yahudiler özelinde klişe kıran bir yapımken Rum toplumunun yansıtılması klişe üreten bir yapım. Üstelik, bu iki karakter, izleyenlerin gözlemleyecekleri gibi dizinin kişilik olarak en zayıflarıdır. Bu kişilik zayıflıkları onları hep ürkek davranmaya ve zaman zaman ihanet etmeye yönlendirmektedir.
“Sinsi, hafif meşrep” Tasula
“Hafif meşrep” Rum kadını klişesini canlandıran Tasula ile başlayalım. Belki de en zayıf kişilikli kadın karakter olarak yansıtılan Tasula’yı neredeyse hep üzgün, yapayalnız ve ağlamaklı görüyoruz. Böyle olmadığı zamanlardaysa planlar kuruyor. Diğer iyi/kötü karakterlerin aksine neredeyse hiçbir olumlu özelliği veya güçlü yanı yok demek pek abartı olmaz. Diğer kadın karakterler daha çok güçlü yanlarıyla ortaya çıkarken, Tasula yardıma muhtaç bir karakter.
Buna rağmen, 6-7 Eylül Pogromu esnasında bir tecavüz girişiminden zar zor kurtuluyor. Hemen sonrasında gerçekleşen toplu tecavüz girişimi sırasında kendisine kötülük yapan ama o sırada onu saldırgan topluluktan kurtarmaya çalışan Bahtiyar’a Rumca seslenip onu linç ettiren bir “sinsi” planı hemen kurgulayıp uygulayabiliyor. Pogromcu Bahtiyar’ın Rum sanılarak öldürülmesi trajik bir kurgu olabilir ancak bu örgü “hafif meşrep Rum kadının ihaneti” klişesiyle oluşturulunca gücü zayıflamış oldu.
“Hain” Orhan/Niko
Kripto Rum Orhan (Niko)’ya gelince… On binlerce Rumun yaşadığı bir metropolde, üstelik gayrimüslimlerin varlığına alışık eğlence sektörü içinde biri olarak Orhan’ın gizlice yaşamayabilmesi inandırıcı değil. Bir yandan Rum olduğunun anlaşılmamasını için uğraşıp öte yandan gayrimüslimlerin etkin olduğu eğlence sektörünün duayeni olması, yani göz önünde bir kişi olarak yaşaması, çelişkili bir durum.
Dizide Orhan, sürekli olarak hırsları ve zaaflarıyla yansıtılıyor. Annesi dahil (yani mahrem alanında bile) hiç kimseyle samimi bir ilişki kurmuyor. Kötülüğün en somut ifadesi olarak görünen Çelebi dahi karmaşık bir karakter olarak sunulurken Orhan neredeyse karikatürize edilmiş hırslı bir girişimci. Orhan (Niko) ifşa olma kaygısına o kadar saplantılı ki dizideki annesine yardımcı olan Hacı’yı öldürmeye yelteniyor. Bunun da üstüne çıkıp kısa bir süre sonra annesini öldürüyor. Orhan sadece ifşa olmamak için seri cinayet işleyebilecek bir kişi. Üstelik, bunu on binlerce Hristiyan’ın yaşadığı bir kentte ve ölüm korkusu altında olmadan yapıyor.
Son bölümde annesi Orhan’ı Kürşad tarafından öldürülmekten kurtarıyor. Bunun ardından, herhangi bir tehlike yokken Orhan’ın annesini öldürmesi karakteri daha da gaddarlaştırıyor. Üstelik, bu ağır bencilliği, Çelebi gibi kötü bir karakterin pogromdan insanları kurtarmak için büyük cesaret sergilediği sırada gösteriliyor. Bu yan yana durum diziye trajik bir boyut mu katıyor yoksa klişeleri mi yineleniyor bizce tartışmalı! En azından ikinci algıya kapı aralıyor.
Mütareke Karmaşası ve Hainlik İthamı
Oysa Kulüp temelde azınlık klişelerine hassas bir yapım. Mesela Yahudilerle ilgili hiçbir klişe, hiçbir sahnede yer almamaktadır. Buna kıyasla Rumların grup olarak zan altında bırakılmasına fırsat verecek bir sahne de vardır.
Kürşad Varlık Vergisi sırasında Aseo ailesine ‘gayrimüslimlerin Mütareke dönemindeki ihanetleri’ konusunda nutuk atarken işgal güçlerinin komutanlarından olan fransız generalin İstanbul’a giren Fatih Sultan Mehmed gibi beyaz bir atın sırtında Cadde-i Kebir’i [İstiklal Caddesi] baştan sona kat ettiğini ve çevredeki “azınlıkların” onu alkışladığını söylüyor. Kürşad’ın sözlerine karşı Yahudi ailenin reisi “ama biz her zaman devletimizin yanında olduk” der.
Mütareke döneminde Fransız generalin beyaz at üzerinde İstiklal Caddesinde yürümesi olayı gerçektir. Mütareke döneminde Yahudilerin devlete sadık oldukları de doğrudur. Ancak, tüm Hristiyanlar işgal güçlerini alkışlamıştır ne de sadece gayrimüslimler alkışlamıştır. Mütareke döneminde, İttihatçılardan bıkmış veya onlara karşıt, ya da elindekileri yitirmekten çekinen Müslümanlardan işgali fırsat olarak gören birçok kişi vardı. Bu nedenlerle birçok Müslümanın da işgale ve işgalcilere alkış tuttukları, ayrıca bunu yapmaktan imtina eden Hristiyanların olduğu da bir başka gerçektir. Dizide bu bağlam verilmediği için Yahudiler dışındaki gayrimüslimlerin zan altında kalma ihtimali oluşuyor.
Başka türlü söylersek; bu tür sahnelerde dönemin koşulları hakkında bilgi verilmediğinde, tarih bilgisi ezbere dayanan izleyicinin, “bu Rumlar/Ermeniler hainmiş” diye düşünmesinin, daha doğrusu ezberinin yinelenmesine yol açılabilir.
Sonuç
Sonuç olarak Kulüp, İstanbul Yahudi toplumunu ilk kez bu kadar ayrıntılı ve nesnel olarak kitlelere aktarması bakımında uzun süre tartışılacak etkili bir dizidir. Öte yandan, aynı dizi, Hristiyan imajları, Varlık Vergisi Faciası, 6-7 Eylül 1955 Pogromu aktarımı üzerinden farklı yönleriyle tartışılacak ve belki de eleştirilecektir. Muhtemelen diziyi farklı yönleriyle ve toplum üzerindeki etkisiyle inceleyen birçok akademik çalışma da yapılacaktır ve yapılmalıdır. Bu satırları yazanların da böyle bir niyeti vardır. Bu yazının, diziye verilen emeğe saygı duyan ve İstanbul Yahudi toplumunu geniş topluma doğru bir şekilde aktaran bir eser olduğunu takdir eden bir dost eleştirisi olarak anlaşılmasını umar, ilerleyen sezonlarında klişeler konusuna daha da dikkat edilmesini arzularız.
[1] Yeşilçam’ın ürettiği Rum klişeleri için özellikle bkz. Gül Yaşartürk, Eleni, Niko, Maria ve Yorgo: Türk Sinemasında Rumlar, İstanbul, Agora Kitaplığı, 2012.
Paylaş: