Makaleler

Peter Gingold: Her şeye rağmen özgürlük için…

Kızılca kıyamet kopuyordu benliğinde. 1933 yılı iyi başlamamıştı ve kötü devam ediyordu. Veda vakti gelmişti. Birkaç metre uzakta bekleyen arabanın egzozundan çıkan dumanın kesif kokusu ciğerlerine işliyordu. Nasıl da büyük bir hüzünle beklemişti sabahın gelmesini. Yorgundu, acı çökmüştü ruhuna.

Yazan: Özgür Çoban

Annesinin narin, minik elini avucuna aldı, yürüdüler bir süre. Annesi “Yaptığım çörekleri yemeyi unutma. Bir süre idare eder seni” dedi, yaşlı gözlerle bakarken evladına. Arabanın kapısına geldiklerinde Peter son kez öptü, kokladı annesinin ellerini. Çörek hamuru kokuyordu parmakları. Doyamadı, bir kez, bir kez, bir kez daha öptü o elleri. Derin derin içine çekti kokuyu. Kavuşana dek ruhuna sinen o kutsal kokuyu hiç çıkarmayacaktı aklından.

BAŞLANGIÇ…

Yıl 1916… Frankfurt yakınlarında bulunan Aschaffenburg’taki evde yaşayanlar, büyük bir sevinç içerisinde ailenin yeni üyesi, annesinin kucağındaki bebek Peter’in gelişini kutluyorlardı. Gingold ailesi, Yahudi karşıtlığının hızla arttığı Polonya’daki evlerini, “daha iyi bir yaşam sürmek umuduyla” geride bırakarak Almanya’ya göç edeli uzun bir zaman olmamıştı. Aile, hükümetten ülkede çalışabilmek için bir oturum belgesi almıştı ancak henüz vatandaşlığa kabul edilmemişlerdi.

Peter’in çocukluğu, ebeveynlerinin her an sınır dışı edilme korkusu yaşadıkları, bu nedenle kesintisiz bir endişenin hakim olduğu bu evde geçti. Peter’in babası bir konfeksiyonda terzi olarak çalışıyordu. Kendisi de Frankfurt’ta, Yahudi çocuklarının eğitim gördüğü ilkokulu bitirdikten birkaç yıl sonra, müzik aletleri satılan bir dükkânda çıraklığa başladı. Çevresinde giderek artan Yahudi karşıtlığının etkisiyle antifaşist mücadeleye ilgi duymaya başlayan Peter, 1930 yılında Türkçe’ye Genel Özgür Çalışanlar Gençlik Birliği olarak tercüme edilebilecek Gewerkschaftsjugend des Allgemeinen freien Angestelltenbundes’e (AfA-bund) üye oldu. Bunu 1931’de Almanya Komünist Gençlik Derneği üyeliği izledi.

ÖZGÜRLÜK İÇİN…

Hasret dolu zamanların başlangıcı olacaktı 1933 yılı… Mayıs ayının serin bir sabahında ailesini Fransa’ya uğurlamıştı Peter. Aile bir kez daha göç ediyordu. Kalplerinde yeni umutlar, arkalarında özlemle. Göç etmek yazgılarının ayrılmaz bir parçası haline gelmişti. Nefret… Avrupalı toplumların yüzyıllardır Yahudilere karşı ruhlarında biledikleri bu duygu çok tanıdıktı onun için. Bu duygu şimdi Naziler tarafından Almanların arkaik, cinai yanlarını açığa çıkarmak için kullanılıyordu. Sokaklar artık güvenli değildi. Çok dükkan vardı kentte, camında beyaz boyayla, “Kauft nicht bei Juden!” yazılmıştı. “Yahudilerden satın almayın!” cümlesi mottosu olmuştu o gaddarlıkla dolu dönemin adeta. En çok yaralayan ise yıllarca komşuluk yaptığı insanların düşmanca bakışlarına muhatap olmaktı. Almanların büyük bir bölümünün zihnini, Yahudi nefreti etrafında mobilize eden bir sürü psikolojisi kuşatmıştı. Bir daha hiç silinmemek üzere hızlıca kültürel kodlara kadar sinen bir nefret…

Gidiyorlardı işte. Yine, yeniden… Annesi, araba evlerinin önünden geçen toprak yolda uzaklaşırken bir kez daha arkasına dönüp Peter’ine bakmıştı yaşlı gözlerle. Evladını bir daha ne zaman bağrına basacağını, kokusunu ne zaman ciğerlerine çekeceğini bilmiyordu. Peter, vedalaşırken, “Son nefese kadar özlemle yüreğimde tüteceksin anne” diye fısıldamıştı kulağına. Korkuyordu. Arkasında, Almanya’daki antifaşist mücadeleye destek verip, özgürlük için savaşmak amacıyla kendileriyle gelmeyi reddeden, daha 17 yaşında bir gencecik evlat bırakıyordu. Korkuyordu…

CARLEBACH İLE TANIŞMA

Günler buhranlı ve sancılı geçiyordu. Almanya’da sıkıntı giderek büyüyordu. Azgın Naziler örgütledikleri çetelerle yaşamı zehirliyor, sokakları insanlara dar ediyordu. İşte böyle günlerden birinde bir adam tanıdı. Antifaşist direnişin lider kadrosunda yer alan gözüpek, yürekli ve atılgan bir gençti. O da Yahudi bir aileden geliyordu. Ona herkes “Norbert” diye sesleniyordu. Devrimci Norbert’in Haziran ayının sıcak bir akşamında, Nazi çetelerinin liderlerine bir barda insanlık ve özgürlük adına yaptığı bir konuşmayla verdiği o dersi hiç unutmadı. Öyle bir dersti ki o Nazi rejimi bundan sonra destekçilerine barlarda düzenlenen bu tip tartışma buluşmalarına katılmalarını yasaklayacaktı. Norbert, kendilerine öğretilen dışında hiçbir birikimi olmayan Nazi cahilllerini, yüzleri kızarana kadar edep, bilgi ve entelektüelite ile dövmüştü. Çok sonraları öğrendi gerçek adını Norbert’in. Emil Carlebach’tı o. Carlebach, yıllar sonra gönderildiği Buchenwald Toplama Kampı’nda binlerce masumun yaşama tutunmasını sağlayacaktı. Adı parlak yıldızlarla yazıldı antifaşist mücadele tarihine.

Haziran ayının son günlerinde Peter Gingold, faşist çete SA tarafından düzenlenen bir baskında tutuklandı, birkaç ay hapis yattıktan sonra Almanya’yı terk etmesi istendi. Peter, Fransa’ya ailesinin yanına gitti, hasret bitmişti.

FRANSA YILLARI VE ALMANYA’YA DÖNÜŞ

Fransa’da 1934-1936 yılları arasında hız kazanıyordu antifaşist mücadele. Buradaki antifaşist mücadeleye yürekli katkılarıyla ile adını duyurdu Peter. Faşizm ile mücadelenin kararlı ve dirençli bir şekilde sürdürülmesi gereken zamanlardı. Burada Almanca yayımlanan antifaşist günlük gazete “Pariser Tageblatt ” için çalıştı. Haziran 1936’da Paris’te diğer genç Alman antifaşistlerle birlikte Özgür Alman Gençliği’ni (FDJ) kurdu ve burada müstakbel eşi Ettie Stein-Haller ile tanıştı.

Gingold, 1937’de Almanya’da Nazilere karşı onurlu ve kararlı bir direnç gösteren Almanya Komünist Partisi’ne katıldı. Takvim yaprakları 1940 yılını gösterdiğinde yaklaşık 4 yıldır birlikte olduğu Ettie Stein-Haller ile evlendi. Aynı yıl kucaklarına ilk çocukları olan Alice’i aldılar. Peter, Alice’in pembe minik ellerini ilk tuttuğunda, kızının nefesi yüreğine ilk kez değdiğinde “Umut hiç tükenmiyor, bir bebeğin gözlerinde büyüyor” diye düşünmüştü.

Peter Gingold’un mücadeleyle geçen yaşamında bir dönüm noktası olarak kabul edilecek olay 1944’te yaşandı. Yüreği heyecandan pır pır ediyordu. “Belki de son mücadele olacak. Özgürlük için son bir çaba” diye düşündü. Gingold, bu heyecanla katıldı Nazi işgali altında olan Paris’in kurtuluşu için organize edilen büyük ayaklanmaya. 1945 yılında Paris’e giren ABD askerleri tarafından “yanlış gerekçelerle” tutuklanarak savaş esirlerinin bulunduğu bir kampa gönderildi. Bir süre sonra buradan çıkan Gingold için mücadele daha bitmemişti. Yeniden başladı. Durmadı, yorulmadı. Buradan Kuzey İtalya’ya geçerek devrimcilerle birlikte bu ülkenin özgürlüğü için savaştı. Orada, cephede sevinç gözyaşları içerisinde 2. Dünya Dünya Savaşı’nın sona erişine bizzat tanık oldu.

Peter, 1945’te savaşın hemen ardından Frankfurt’a geri döndü. Orada karısı Ettie ile tekrar Almanya Komünist Partisi’ne katıldı ve aktif oldu. Partinin sekreterliğine kadar yükseldi. 1956 yılı sonbaharında Alman vatandaşlığı iptal edildi. Çünkü Gingold, Almanlar için hâlâ “Polonya kökenli” idi. Aileye yabancılar için ikâmet izni yerine geçen bir çeşit “yabancılar pasaportu” verildi. Vatandaşlığa, mücadele ile geçen uzun yılların ardından tekrar kabul edilecekti.

SON

Gingold’un, cephelerde mücadele içerisinde geçen yaşamını hiçbir yorgunluk belirtisi göstermeden tam 90 yıl taşıyan bedeni 2006 yılında aramızdan ayrıldı. Peter Gingold, bu dünyadan medeniyete karşı görevini eksiksiz tamamlamış bir insan olarak ebediyete göçtü. Son göçtü bu… 1939-1943 yılları arasında Almanya Yahudi toplumu önderliği yapan Leo Baeck’in, “Hiçbir şey sessizlik kadar acıklı değildir” sözüne atfen bağıra bağıra yaşadı. Doğru bildiğine sahip çıktı, eğilmedi, bükülmedi. Evlatlarına ömürlerinin sonuna kadar gurur duyacakları şerefli mücadelesini miras bıraktı. Sanıyorum yaşamında iki kelime çok önemli oldu hep “göç” ve “mücadele”. Bu derece direngen bir ruh haline sahip olmasında çektiği acılar ve ayrılıkların güçlü bir etkisi olduğuna inanıyorum. İnsanlar arkasından, “yüreğinde alev alev yanan özgürlük ateşinin onu neredeyse bir asır boyunca mücadeleye bağladığını” söylecekti. Sarsılmaz inancıyla son nefesine kadar anlatmaya devam etti. Yaşadıklarını, yaşadıklarının hissetirdiklerini paylaştı yeni kuşaklarla. Gingold’un gidişiyle özgürlük mücadelesi verenler gür bir sesi kaybetti. Adı antifaşist mücadele tarihine altın harflerle yazıldı.

Gingold, faşizmle mücadelesi kapsamında 26 Eylül 2000 tarihinde, Münih Marienplatz’da yaptığı bir konuşmada, “Faşizm, ırkçılık, antisemitizm ve neofaşizmin her tezahürüne karşı direnmekten daha önemli bir şey olamaz. Faşizm çok fazla ölüm, yıkım getirdi” demişti.

Konuşmalarında, antifaşist hareketlerin hangi seksiyondan geliyorsa gelsin mutlaka birlikte hareket etmeleri gerektiğini ısrarla vurgulayan Gingold, bunun önemini şu sözlerle dile getirdi: “Nazilerin muhalifleri kendi aralarındaki kavgayı erteleyip birlikte hareket etselerdi, 1933 önlenebilirdi. Ailemin neslinde Hitler’e karşı çıkanlar için bu ortak eylemin gerçekleşmemesinin tek bir bahanesi vardı. Faşizmin iktidarı aldığında ne anlama geldiğine dair hiçbir deneyimleri yoktu. Ama bugün hepimiz bu tecrübeye sahibiz, bugün herkes faşizmin ne anlama geldiğini bilmek zorunda. Faşizm engellenmezse gelecek nesiller için hiçbir mazeretleri olamaz.”

Yazıyı Bertolt Brecht’in “Sanat” şiiriyle bitirelim:

Karanlık dönemlerde peki,
Şarkı da söylenecek mi?
Elbette şarkılar da söylenecek
Belgeleyen karanlık dönemleri…

Umutsuzluğun baskın olduğu dönemlerde yüreklice “şarkı söylemekten” hiç vazgeçmeyen, yaydığı ışıkla karanlığı aydınlatan tüm insanlara selam olsun. Bir dahaki yazıda sağlıkla buluşabilmek dileğiyle şimdilik hoşçakalın.

Dayanışmayla…


Özgür Çoban Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu gazeteci ve yazar. 1999 yılından itibaren 12 yıl muhabir olarak çalıştığı Anadolu Ajansı’ndan ayrılarak, Arjantin’e gitti. 2 yıl Arjantin’de ve bir süre Uruguay’da gazetecilik yaptı. Türkiye’ye dönüşünde parlamentoda 1.5 yıl kadar milletvekili danışmanlığı yaptı. Sonrasında 1 yıl boyunca Habertürk gazetesi Ankara Eki’ni yönetti. Almanya’da gazeteciliğe devam ediyor. Yazıları Gazete Duvar, BirGün, PolitikYol ve Gazetelink’te yayımlandı.