Röportajlar

Ege Yahudilerinin Tarihçisi: Siren Bora ile Röportaj

Ege’de Yahudi toplumları üzerine çalışan araştırmacı Siren Bora ile konuşma fırsatım oldu. Birbirinden ilginç, kitapları ve son projeleri hakkında kendisiyle konuştuk.

Kendinizi biraz tanıtabilir misiniz? Nerede doğup büyüdünüz? Nerede yaşıyorsunuz?

İzmir doğumluyum. Kısa süreli ayrılıklar hariç, hayatımı İzmir’de geçirdim. Hala İzmir’de, Karşıyaka/Bostanlı’da yaşıyorum.

Türkiye ve Osmanlı Yahudileriyle ilgili araştırma yapmaya nasıl başladınız? Konuya ilginiz nasıl başladı?

Kozmopolit bir kentte doğdum büyüdüm. Farklı coğrafyalardan gelen, farklı kültürel birikime sahip iki ebeveyn tarafından yetiştirildim. Bir yanım annem aracılığıyla, Girit- Rum ve Bektaşi- Alevi kültürüyle yoğrulurken; diğer yanım, cumhuriyeti’nin kuruluşuna şahit olmuş, pek çok gayrimüslim dostu olan bir babaydı.

İzmir Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü mezunuyum. Üniversitede kariyer yapmaya karar verdiğim zaman ilk aklıma gelen, İzmir’in tarihinde ve kültüründe önemli izler bırakan hatta onu şekillendiren Rumlar ya da Yahudiler hakkında tez hazırlamaktı. Annemden dolayı Giritçeye (Rumcanın Girit lehçesi) aşinaydım. Üniversitede de iki yıl Yunanca ders almıştım. Yüksek Lisans tezimi, İzmirli Rumlar üzerine yaptım.

Annemden Giritçeye (Rumcanın Girit lehçesi) aşinaydım.

Doktora tezimi seçme aşamasında, danışmanım olan Prof. Ergün Aybars vasıtasıyla değerli dostum Avram Ventura ile tanıştım. Onun önerisiyle, doktora tezi olarak, İzmir Yahudi tarihini seçtim. Avram Ventura, rahmetli Baruh Şalom ve özellikle ağabeyi Natan Şalom’un çabaları sonucu Lady Davis Fellowship Trust’tan burs temin ettim. Adlarını zikrettiğim üç değerli dostuma, hayatımın sonuna kadar müteşekkir kalacağım.

1990 yılında bu bursla Kudüs’e gittim. Kudüs İbrani Üniversitesi’nin Scopus Dağı kampüsünde İbranice derslerine (Ulpan) iki yıl devam ettim. İbranice zor bir dil ancak iki avantajım vardı. Kudüs’te yaşıyordum. Her an, öğrendiğim dilin pratiğini yapabiliyordum. Osmanlıca bildiğim için, tıpkı onun gibi sağdan sola yazılan ve okunan İbraniceyi yadırgamamıştım. İki yılın sonunda İsrail’de kolayca yaşamımı idame ettirecek kadar İbranice öğrenmiştim. Basit ve yalın İbranice metinleri okuyup anlayabilecek ve yazabilecek düzeydeydim. İbranice’de, bazı kelimeler harflerle kısaltılarak ifade ediliyor. Ya da ağdalı bir dille yazılmış metinleri çözmek zor. Bu konuda hala zorlanıyorum. Adeta bilmece çözer gibi, bu metinlerin üzerinde çalışmak gerekiyor.

‘Bodrum, Milas, Manisa, Tire, Turgutlu (Kasaba), Bergama, Girit ve İzmir’in banliyöleri olan Bornova, Karataş ve Karşıyaka Yahudilerini yazdım.’

Bu yüzden, İbranice eğitimim hala devam ediyor. Öğretmenim, Türkiye Hahambaşılığı Genel Sekreteri değerli ağabeyim Yusuf Altıntaş. İbranice mezar taşları ve yazıtlar üzerindeki metinlerin transkripsiyonu konusunda birlikte çalışıyoruz. Bu konuda, epey yol kat ettiğimi söyleyebilirim. Öte yandan, konuşma pratiğim ihmal ettiğim için uykuda diyebilirim. Ta ki, uyandırıncaya dek uykuda kalacak… Sonuç olarak, İbraniceden hiç kopmadığımı söyleyebilirim. İbranice, mesleğimin önemli bir parçası ve ben bu mesleği devam ettirdiğim sürece, yani ölünceye dek, İbraniceyi öğrenmeye ve kullanarak geliştirmeye devam edeceğim.

Çalışmalarınızın birçoğu, artık Yahudi cemaatlerinin bulunmadığı küçük yerleşimler üzerine yoğunlaşıyor. Bu yerleri çalışınca nasıl zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

O kadar çok zorlukla mücadele etmem gerekiyor ki….Bodrum, Milas, Manisa, Tire, Turgutlu (Kasaba), Bergama, Girit ve İzmir’in banliyöleri olan Bornova, Karataş ve Karşıyaka Yahudilerini yazdım. Bugün saydığım yerleşim yerlerinin hiçbirinde Yahudi yaşamıyor.

Önce yerleşim alanının tarihine yoğunlaşıyorum. Bölgeyi tanımaya özen gösteriyorum. Eğer yerleşim alanının tarihi hakkında akademik araştırmalar yapılmışsa, işim biraz kolaylaşıyor. Eğer yapılmamışsa, o yerleşimin tarihini de ben araştırıyorum. Uzak geçmişi araştırmak da kolay değildir: Savaşlar, işgaller, rejim değişiklikleri, nüfus hareketliliği, kentlerdeki büyüme ve yayılma, yapılaşma ve ülkemizin, her yirmi yılda bir eskiyi yıkıp yerine yenisini inşa etme alışkanlığı. Saydığım etkenler, bir dedektifin kullandığı yöntemleri kullanarak araştırma yapmayı gerektiriyor.

Bugün bu yerleşim yerlerinin hiçbirinde Yahudi yaşamıyor.

Yerleşim yerine gidip, yerel rehber eşliğinde bölgeyi geziyorum. Sonra, gördüklerimi ve araştırmalarımdan edindiğim bilgiyi kullanarak tarihi ve güncel haritalar üzerinde çalışıyorum. Yakın geçmişi yazmadığım için, sözel tarih ve anılar işime yaramıyor. Çünkü çok daha eskiye uzanıp, Antik Dönemden başlıyorum ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına kadar geliyorum. Bu yüzden başlıca araştırma ve çalışma alanım, yurtiçindeki ve yurtdışındaki arşivlerde yer alan farklı dillerde arşiv belgeleri. Kısacası, son derece zahmetli, özverili ama bana müthiş keyif veren bir çalışma maratonu.

Kitaplarınızın birisi Bodrum’daki eski Yahudi mezarlığını ele alıyor. Bodrum Yahudilerini kısaca anlatabilir misiniz? Ne zamana kadar Bodrum’da bir Yahudi cemaati yaşadı? Bodrum Sinagogu’na ne oldu?

Bodrum Yahudi Mezarlığı’ndaki mezar taşlarının fotoğraflarını çekerek envanterini çıkarttım ve mezar taşlarının üzerindeki yazıtların çevirisini yaptım. Ayrıca, Bodruma ait tarihi haritalar üzerinde Yahudi mahallesinin ve sinagogun yerini tespit etmeye çalıştım.

Bodrum Yahudilerinin kökeni, Roma dönemine değin uzanıyor. Bodrum yakınlarında, Bizans döneminin en zengin Yahudilerinin yaşadığı Strobilos antik liman kenti mevcuttu. Strobilos, saldırılar sonucu yakılıp yıkıldığı zaman, orada yaşayan Yahudilerin büyük bir bölümü, Bodrum’a ve Milas’a göç etmişti.

Bodrum’da en azından 1573’ten beri Yahudiler var.

Avraham Galante Bodrum’da 1573 tarihli bir mezar taşının varlığından söz ediyor. Bu yüzden 1573 tarihinde Bodrum’da Yahudi cemaatinin varlığından söz edebiliyoruz. Muhtemelen, Sefarad kökenli Yahudiler, önce Rodos’a, sonra da Bodrum’a gelmişlerdi. Bodrum Yahudileri, Roma ve Bizans’tan gelen Romaniyot kökenlilerle Sefarad Yahudilerinden oluşmaktaydı.

Denizde bir teknede olduğunuzu düşünün. Bodrum Kalesini karşınıza alıp yerleşim alanına baktığınız zaman, kalenin solunda kalan ve limandan arkadaki çarşıya değin uzanan alan Yahudi mahallesiydi. Sinagog Belediye Başkanlığı binasının olduğu yerin yakınındaydı. Bodrum Sinagogu bugün mevcut değil. Yerine inşa edilen yapı, sanırım belediyeye ait. Bodrum Yahudi Mezarlığında yer alan en geç tarihli mezar taşları 1939 ve 1949. Tahminen 1950li yıllara değin Bodrum’da Yahudi yaşıyordu. Fakat sözünü ettiğim bir Yahudi cemaatinin varlığı değil.

Son zamanlarda Sibel Haleva’nın çabalarıyla Bodrum’daki eski Yahudi Mezarlığının koruma altına alındığını gördüm. Bu nasıl gerçekleşti?

Bodrum’un eski Yahudi Mezarlığının korunmasını sağlayan kişi Sibel Haleva’dır. Benim en ufak bir bireysel katkım olmadı. Benim bir katkım mevcutsa ancak Libra Yayınevi’nden İngilizce basılan Bodrum Yahudi Mezarlığı kitabımın katkısıdır.

Mezarlığın korunması Sibel Haleva sayesinde

Sibel Haleva, bir yıl önce beni aradı. Bodrum Yahudi Mezarlığı’nın korumaya alınması için çalışacağını söyledi. Ben de kendisine kitabımdan söz ettim. İbranice mezar taşlarının çevirisini içeren kitabın varlığı, etkili oldu sanırım.

Bu kitabımın öyküsü bir hayli uzun. 2013 yılında pek çok kez Bodrum’a giderek mezarlık alanında çalıştım. Yanımda bahçe makası, testere, kalın eldiven ve süpürge götürdüm. Önce, mezar taşlarının üzerini tamamen örten dikenli ağaç dallarını makasla ya da testereyle tek tek kestim. Sonra, taşların üzerini süpürdüm ve yıkadım. Bu şekilde mezar taşlarının okunaklı fotoğraflarını çekebildim. Yaptığım araştırmanın sonuçlarını 2013 yılında Bodrum’da düzenlenen 3. Uluslararası Bodrum Sempozyumu’nda bildiri olarak sundum. 2017 yılında Mehmet Kösemen beni arayıp sözünü ettiğim makalemin, Libra’da İngilizce kitap olarak basılmasını teklif etti. Mezar taşlarının fotoğraflarını tekrar çekecek ve metni İngilizceye çevirecekti.

Bir zamanlar koyunların ve develerin gecelediği mezarlık, Sibel Haleva’nın bir yıl süren çabası sonucunda bugün demir parmaklıklarla çevrili. Kilitli demir bir kapısı var.

Yakın zamandaki çalışmalarınız, gelecekteki projelerinizden bahsedebilir misiniz?

Ladino’yu okumayı ve yazmayı öğrenmek istiyorum ve bunun için Oxford Üniversitesi’nin online Ladino kursuna başladım. Raşi harflerini çok kolay okuyabiliyorum. Solitreo’yu okuyabilmek için ise, epey uğraşmam gerekiyor. El yazısı Osmanlıca metinleri okurken bir alışkanlık edindim. Metindeki el yazısına gözümün alışması için kendime zaman tanıyorum. Gözüm alıştığı zaman, eğer harflerin temel yazım biçimlerini de biliyorsam metni çözebiliyorum. Sonuç olarak, benim tek yapmam gereken, Ladino dilini tam manasıyla kavramak. Rahatça konuşma ve yazma becerisini elde etmek. Kısacası, henüz yolun başındayım. Emekleme safhasındayım.

Karşıyaka (Kordelyo) Yahudileri hakkında çalışmam yakında basılacak.

Sırada üç kitabımın gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni baskıya hazırlanması var. Nesim Bencoya ile birlikte İzmir Yahudi Basını ve İzmir Yahudi Kadını içerikli iki kitap projesi üzerinde çalışıyoruz. 2022 yılının sonunda teslim etmeyi umut ediyorum. Bu arada sempozyumlar ve bilimsel dergilere hazırladığım makaleler var. Karşıyaka (Kordelyo) Yahudileri hakkında 24 Kasım’da sempozyumda sunduğum bildiri önümüzdeki yıl sempozyumda sunulan diğer bildirilerle birlikte Karşıyaka Belediyesi tarafından basılacak. İzmir Hamursuz Fabrikası (1945-1947) hakkında hazırladığım makale, Aralık’ta Katip Çelebi Üniversitesi Cihannuma Dergisi’nde yayımlanacak.

Okuyuculardan ricam, ellerinde mevcut aile fotoğrafları ve belgeler varsa, bunların dijital kopyalarını benimle paylaşmaları. Karşıyaka Yahudi yerleşimi, İzmir Yahudi kadını, İzmir kortijoları ve yahudihaneleri, Havra Sokağı’ndaki Şaraphane, Hahamhane, Birinci Juderia sokakları ne varsa…

Bu röportajın Ladino versiyonu El Amaneser’in Ocak sayısında yayınlanmıştır.