Maskeler, kostümler derken anlamını kolayca kaçırdığım bayram, Purim bayramı yaklaşıyor…
Yahudi inanışına göre Purim bayramı gizli mucizelerin bayramı, amacı ise, baktığımızda göremediğimiz dünyanın yöneticisini (ya da bizim kontrolde olmadığımızı) hatırlamak diyebiliriz. Üstelik, yaygın bir inanışa göre Yahudilikteki en üst seviye bayram… Benim sandığımın aksine, en yüksek bayram diye bildiğim Kipur gününden bile daha yüksekmiş. Hatta Yom Kipurim, Yom KePurim’i temsil ediyormuş. ‘’Ke’’ İbranice’de ‘’gibi’’ demek yani ‘’Kipur günü’’ aslında ‘’Purim gibi gün’’ denen bir günmüş. Purim öylesine yüksek bir bayrammış… Ama Purim günü geldiği zaman hiç de öyle bir his olmuyor. Kipur’da mesela birçok Yahudi belki oruç tutuyor, belki sinagoglara gidiyor, en azından o günü biliyor. Purim’in ne zaman olduğunun hiç o kadar önemsediğimi hatırlamıyorum.
Meğer zaten Purim’in bu kadar özel olmasının arkasındaki fikir de burdaymış. Hayatın akışı içinde, hatta hayatta giymemiz gereken çeşitli maskelerin/kostümlerin ardında (anne, baba, iş sahibi, kardeş, sorumlu bir birey veya hayatınızda yüklendiğiniz diğer roller) aslında bizim kontrolde olmadığımızı hatırlayabilmek var bu bayramın anafikrinde. Maskeleri indirdiğimizde kim olduğumuzu ve kontrolde olmadığımızı hatırlayabilmek. Bir çeşit teslim oluş, akışına bırakma, kontrolü bırakış ve rahatlama… Çünkü gerçekten kontrolde miyiz?
En sevdiğim şarkılardan biri olan İtalyanca ‘Buon Viaggio’ adlı şarkıda Cesare Cremonini’nin söylediği gibi:
‘’Il mondo è solo un mare di parole
E come un pesce puoi nuotare
Solamente quando le onde sono buone
E per quanto sia difficile spiegare
Non è importante dove, conta solamente andare
Comunque vada, per quanta strada ancora c’è da fare’’
* * * *
‘’Dünya sadece kelimelerden oluşan bir deniz
Ve sadece denizde dalgalar iyi olduğu zaman
Yüzebilecek bir balık gibi
Anlatması çok zor da olsa
Nereye olduğu önemli değil, değerli olan sadece gitmek
Sadece git, ne kadar yol kaldıysa’’
Hepimiz bir yere gidiyoruz, nereye olduğunu seçmeye çalışıyoruz ama aslında dalgalar bizimle aynı yönde gitmiyorsa, onlar nereye götürürse biz de oraya gidiyoruz. İşte hayat bu kadar basit aslında. Bütün o maskeleri giyelim, giyelim ki elimizde olan dalgalarla bir şeyler yapmaya çalışalım. Çünkü giydiğimiz maseler hayattaki farklı sorumluluklarımızı temsil ettiğinde, aslında bizim seçimlerimizi gösteriyor. Ne güzel seçebiliyor olmak. Hayatımızdan bir şeyler yapabiliyor olmak. Dünyaya bir şeyler katmaya çalışıyor olmak. Ama günün sonunda dalgalar bizim yönümüze akmadığında, – ki hayatın küçük oyunları işte, o dalgalar çokça zaman bizim yönümüze gitmez – işte tam o zaman bilelim ki biz büyük resme hakim değiliz. Koca okyanusun bizi götürdüğü bambaşka muhteşem bir ada vardır belki, kim bilir. İşte o zaman maskeyi indirip arkasında kim olduğunu ve kim olmadığını görelim. Seçimler bizim, hayat bizim ama kontrolün tamamı bizde değil. İşte o zaman hayatımızı yönetenin biz olmadığımızı anlayıp kendimizi yavaşça suya bırakıp güneşi suratımızda hissedebilmenin getirdiği dayanılmaz hafiflik ve derin bir rahatlama…
Senenin en yüksek bayramı madem, ben de size en yüksek seviye teslimiyet, rahatlama ve iç huzur diliyim. Ama o maskeleri tamamen de bırakmayın ha! Seçebiliyor olmak ne değerli şey! Her seferinde varmasak da gideceğimiz yerlerin hayalini kurup o konularda bir şey yapmazsak; o yola çıkmazsak; o denize girmezsek hiç; dalgalar da bizi hiç bir yere götüremez.
Mutlu bayramlar diliyorum kutlayanlara! Kutlayanlara da kutlamayanlara da hep sakin bir deniz diliyorum, nereye varacaksak keyifle varalım dileklerimle.
Maskeler, kostümler derken anlamını kolayca kaçırdığım bayram, Purim bayramı yaklaşıyor…
Yahudi inanışına göre Purim bayramı gizli mucizelerin bayramı, amacı ise, baktığımızda göremediğimiz dünyanın yöneticisini (ya da bizim kontrolde olmadığımızı) hatırlamak diyebiliriz. Üstelik, yaygın bir inanışa göre Yahudilikteki en üst seviye bayram… Benim sandığımın aksine, en yüksek bayram diye bildiğim Kipur gününden bile daha yüksekmiş. Hatta Yom Kipurim, Yom KePurim’i temsil ediyormuş. ‘’Ke’’ İbranice’de ‘’gibi’’ demek yani ‘’Kipur günü’’ aslında ‘’Purim gibi gün’’ denen bir günmüş. Purim öylesine yüksek bir bayrammış… Ama Purim günü geldiği zaman hiç de öyle bir his olmuyor. Kipur’da mesela birçok Yahudi belki oruç tutuyor, belki sinagoglara gidiyor, en azından o günü biliyor. Purim’in ne zaman olduğunun hiç o kadar önemsediğimi hatırlamıyorum.
Meğer zaten Purim’in bu kadar özel olmasının arkasındaki fikir de burdaymış. Hayatın akışı içinde, hatta hayatta giymemiz gereken çeşitli maskelerin/kostümlerin ardında (anne, baba, iş sahibi, kardeş, sorumlu bir birey veya hayatınızda yüklendiğiniz diğer roller) aslında bizim kontrolde olmadığımızı hatırlayabilmek var bu bayramın anafikrinde. Maskeleri indirdiğimizde kim olduğumuzu ve kontrolde olmadığımızı hatırlayabilmek. Bir çeşit teslim oluş, akışına bırakma, kontrolü bırakış ve rahatlama… Çünkü gerçekten kontrolde miyiz?
En sevdiğim şarkılardan biri olan İtalyanca ‘Buon Viaggio’ adlı şarkıda Cesare Cremonini’nin söylediği gibi:
‘’Il mondo è solo un mare di parole
E come un pesce puoi nuotare
Solamente quando le onde sono buone
E per quanto sia difficile spiegare
Non è importante dove, conta solamente andare
Comunque vada, per quanta strada ancora c’è da fare’’
* * * *
‘’Dünya sadece kelimelerden oluşan bir deniz
Ve sadece denizde dalgalar iyi olduğu zaman
Yüzebilecek bir balık gibi
Anlatması çok zor da olsa
Nereye olduğu önemli değil, değerli olan sadece gitmek
Sadece git, ne kadar yol kaldıysa’’
Hepimiz bir yere gidiyoruz, nereye olduğunu seçmeye çalışıyoruz ama aslında dalgalar bizimle aynı yönde gitmiyorsa, onlar nereye götürürse biz de oraya gidiyoruz. İşte hayat bu kadar basit aslında. Bütün o maskeleri giyelim, giyelim ki elimizde olan dalgalarla bir şeyler yapmaya çalışalım. Çünkü giydiğimiz maseler hayattaki farklı sorumluluklarımızı temsil ettiğinde, aslında bizim seçimlerimizi gösteriyor. Ne güzel seçebiliyor olmak. Hayatımızdan bir şeyler yapabiliyor olmak. Dünyaya bir şeyler katmaya çalışıyor olmak. Ama günün sonunda dalgalar bizim yönümüze akmadığında, – ki hayatın küçük oyunları işte, o dalgalar çokça zaman bizim yönümüze gitmez – işte tam o zaman bilelim ki biz büyük resme hakim değiliz. Koca okyanusun bizi götürdüğü bambaşka muhteşem bir ada vardır belki, kim bilir. İşte o zaman maskeyi indirip arkasında kim olduğunu ve kim olmadığını görelim. Seçimler bizim, hayat bizim ama kontrolün tamamı bizde değil. İşte o zaman hayatımızı yönetenin biz olmadığımızı anlayıp kendimizi yavaşça suya bırakıp güneşi suratımızda hissedebilmenin getirdiği dayanılmaz hafiflik ve derin bir rahatlama…
Senenin en yüksek bayramı madem, ben de size en yüksek seviye teslimiyet, rahatlama ve iç huzur diliyim. Ama o maskeleri tamamen de bırakmayın ha! Seçebiliyor olmak ne değerli şey! Her seferinde varmasak da gideceğimiz yerlerin hayalini kurup o konularda bir şey yapmazsak; o yola çıkmazsak; o denize girmezsek hiç; dalgalar da bizi hiç bir yere götüremez.
Mutlu bayramlar diliyorum kutlayanlara! Kutlayanlara da kutlamayanlara da hep sakin bir deniz diliyorum, nereye varacaksak keyifle varalım dileklerimle.
Paylaş: