Göze Çarpanlar

Hasköy’ün Unutulmuş Hafızası: Azınlık Nüfus ve Mimari Yapıları

Kaynak: Artkolik, Derya Kutsal

“Hasköylü ne ikiyüzlüdür, ne yapmacıktır ve ne de doğru konuşur, karışıktır ahlaki değeri. İstikrarları yalnızca kavga çıkarmakta geçerlidir. Bunlar gemiye bindiğinde önce soğan, sonra odun konusunu tartışırlar. En sonunda da kömür üstüne sorgulama yaparlar. Oysa Museviler fiyat ve ücretler, Rumlar da ticaret hakkında konuşurlar.”

İstanbul, kent yaşantısı olarak gündelik pratiğini, kuruluş tabiatından alan çok kültürlülük ekseninde inşa eder. Şehir, Yunan kolonisi olduğu ilk döneminden itibaren gerek ticari, gerek yerleşik olarak farklı kültürlerin kesişme noktasında yer alması sebebiyle şehrin, Müslüman-Türk yerleşmesi haline gelmesinin akabinde bu özelliğini korumuştur. Ne var ki, sosyokültürel dokunun tarihsel seyri, bu heterojen yapının aynı şekilde korunmasına imkân vermemiştir. Müslüman nüfusun artışına paralel olarak, şehir nüfusunda gayrimüslim nüfusta azalma görülür. Buna mukabil, azalan nüfus belli semtlerde yoğunlaşarak kendi gettolarını oluşturur. Ne var ki bu gettoların Batı tipi dışlanmış nüfus bölgeleri değil, merkezi ticari hayatın bir yansıması olarak görmek gerekir. 

İspanya’dan bir dönem gelen Yahudi/Levanten nüfus ile, Anadolu kentlerinden gelen özellikle Ermeni iç göçü (Adana/Kilikya Bölgesinden) şehrin azınlık nüfusunun İstanbul’un belli bölgelerine yerleştirildiğini görüyoruz. 

Osmanlı İstanbul’unda en renkli ve çok kültürlü yaşantının Tanzimat sonrası gündelik yaşam pratiklerinde kendini gösterdiği dile getirilebilir. Bu dönem hem Müslüman nüfus için hem de azınlıklar için bir ferahla anlamına gelmiş, gerek mimari açıdan gerekse gündelik ve sosyal yaşam açısından her kesimin kendini özgürce ifade edebildiği bir dönemi imkânlı kılmıştır. Erken devirlerden beri yoğun bir yerleşim yeri olan Haliç’in önemi Bizans devrinde de artmış. İstanbul’un gelişmesiyle bağlantılı olarak II. Theodosius zamanında Ayvansaray’a kadar Haliç surları tamamlanmıştır. Hasköy ile Kağıthane arasında kalan bölge av arazisi olarak da kullanılmış. 

Hasköy, İstanbul’un Beyoğlu ilçesine bağlı en eski semtlerden birisidir. Haliç’in kuzey kıyısında Kasımpaşa ile Sütlüce semtleri arasında yer alır. İstanbul’un en eski Yahudi yerleşmelerinden biri Hasköy ve çevresindedir. Osmanlı döneminde Hasköy’de 11 mahalle Yahudilerden, 2 mahalle Rumlardan, 1 mahalle Ermenilerden, 1 mahalle Türklerden oluşmaktadır. 20. yüzyıla kadar kültür ve eğitim alanında en önemli Yahudi yerleşimi haline gelen Hasköy, bünyesinde birçok yapı barındırıyor. Bu yapıların günümüze ulaşmamasının en büyük sebeplerinden biri Hasköy’ün çok fazla yangın geçiren bir semt olmasıdır. Aynı zamanda semte 1712, 1717, 1810, 1865, 1871, 1913 yıllarında veba salgınıyla hastalıklar yayılmış. Bu salgın ve yangınlar beraberinde göçü de getirmiş. 19. ve 20. yüzyılda meydana gelen yangınlarda birçok yapı yanmış, yıkılmış, tahrip olmuş. Günümüzde bu yapıların bazılarının izlerine rastlamak mümkün. Çoğu tahrip olan bu yapıların çok az bir kısmı günümüzde işlevine uygun olarak kullanılıyor. Cemaati olmadığı için dini yapıların çoğu hem ziyarete hem de ibadete sınırlı günlerde açık.

Hasköy adı 

Bizans döneminde adı “picridion” olarak bilinen Hasköy, Arabant Kasabası olarak da bilinirdi. Hasköy adını ise bilindiği gibi Osmanlı döneminde almıştır. Arapça bir sözcük olan has “ayrı, özel, seçkin” anlamlarına gelir. Osmanlı döneminde bu ismin verilmesinin sebebini farklı görüşlerle açıklayanlar var. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u kuşatması sırasında otağını burada kurmuş olmasına bağlanır. Hasbahçelerin bu bölgede yoğunlukta olmasından dolayı bu bölgeye adını verdiği de bilinir. Limon, turunç ve nar ağaçlarının Hasköy’de bolca bulunduğunu Ahmet Refik naklediyor. Bölgedeki ilk ve en önemli yerleşim Kalaycıbahçe – İliyos Deresi çevresindedir. 

Bölge nüfusu Bizans döneminde Orta Asya kökenli bir Türk boyu olan Karay Yahudilerinin yoğunluğu -çoğunluğu ile dikkat çeker. Bizans dönemindeki yoğunluk Osmanlı döneminde de devam etmiş ve bölge Yahudi mahallesi olarak kalmıştır. Fetih sonrasında her bölgede olduğu gibi Hasköy’de de efsaneler almış başını yürümüş. Bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’in Hasköy’de “Çemşirlik Havuzu” denen yere bir servi fidanı diktiği ve bu servinin diğerlerinden daha çabuk büyüdüğü görülür. Hızlı büyüyen servinin yeşil değil de ak olduğu rivayet edilir. Fatih Sultan Mehmet’in de buraya 12.000 servi dikilmesini ferman buyurduğu bilinir. 

Evliya Çelebi’nin anlattığına göre: “Bu bahçeye bizzat Fatih Hazretleri kendi eliyle yedi servi dikmiştir ki, hepsinden uzun boylu, havadar, yeşil servilerdir. Bir servi de Akşemseddin Hazretleri’nin mübarek elleriyle dikilmiştir ki, bu da çok uzundur. O güne kadar servilerin yeşil olması adet iken, Akşemseddin’in diktiği servi ak olmuştur. Hala şimdi bile herkes tarafından seyredilir. Çemşirlik Havuzu’nun yanında idi.” 

Sultan II. Bayezid 1492’de Sefarad Yahudilerini, İspanya ve Portekiz’den kovulan Endülüs Yahudilerinin belli bir kısmını Hasköy’e yerleştirmiş. 16. yüzyılda Eminönü’ndeki Karay Yahudilerinin de Hasköy’e yerleştirilmesiyle bölge nüfusu artmıştır. Ancak Yahudi yerleşimin yanında Rum yerleşimi de görülür. Hristiyan din mensuplarının bu bölgeye tatil yapmak için gelip konakladığı bilinir.

Hasköy, Maccabi Jimnastik Kulübü, Kaynak: Alaattin Kurt

Bölge, Haliç kıyısında olduğu için gelişime açık konumdadır. 17. yüzyılda sanayileşmeyle küçük çapta atölyeler, tersaneler kurulmaya başlamış. Gitgide büyüyen bir sanayi merkezi haline gelen Hasköy, azınlıkların da kurduğu atölyelerle ticari anlamda gelişmeye başlamıştır. 

1936 yılında Atatürk tarafından Türkiye’ye davet edilen Fransız kent tasarımcısı Henri Prost İstanbul’un ilk kent planını hazırlar. Bu planda Haliç sanayi alanı olarak gösterilmiş. Yıllarca sanayi atıkları Haliç’e dökülerek kıyıda yerleşimi uzaklaştırmıştır. Haliç’teki kirlenme 19. yüzyılda başlamış ve sonrasında sanayileşmeyle birlikte devam etmiştir. Hagop Baronyan bu sıkıntıyı şöyle dile getirmiştir:“Dikensiz gül olmadığı gibi, lağımsız bir Kasımpaşa da düşünülemez ve gülü seven dikenini de sevmelidir.” 

1997 yılında dünyada yankı uyandıran “Haliç Çevre Projesi” başlatıldı. Mezbahalar kapatılmış, tersaneler haricinde diğer sanayi yapıları kaldırılmış. Dereler ve kanalizasyonlar ıslah edilmiş.“Altın Boynuz” eski haline kavuşturulmaya çalışılmış. 

Hasköy ve Azınlıklar 

Osmanlı Devleti döneminde Galata kadılığına bağlı olan Hasköy, İstanbul’un en eski Musevi yerleşim bölgelerinden biridir. Karay Yahudileri dışında 1492’de İspanya’dan göç eden Sefarad Yahudileri’nin büyük bir kısmı Hasköy’e yerleştirilmiş. Ahmet Refik, Hasköy için Türk toprağında bir Yahudi köyü oldu, diyor. 

17. yüzyılın en temel kaynaklarından biri olan Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu dönemde Hasköy’de 3000 evin varlığını, Yahudi evlerinin ve bahçelerinin güzelliğini uzun uzun anlattığını görürüz. “Küpeli Yahudi’nin kokulu elma suyu ile “Tiryandafile” adlı Rum’un misket şarabı erenler arasında pek meşhurdur. Çünkü bağlarındaki misket üzümünün bir eşi ancak Akdeniz boğazındaki Bozcaada’da bulunur” Yine Hasköy’ü anlatan Evliya Çelebi kasaba için ”Bu kasabayı gören Rumeli’nde Selanik’e, Arabistan’da Safed şehrine benzetir ki Yahudi ile malamalıdır. Yedi kenisaları, on iki sinagog hahamlar vardır… 
…Bütün Yahudi taifesinin kabirleri bu Hasköy daggezinde beyaz çakıl taşı gibi görünürler. Ölünün başka yere gömülmek ihtimali yoktur. Üsküdar ve Galata’dan dahi ölülerini buraya getirirler.” 

Osmanlı döneminde ilk sanatsal faaliyetlerden tiyatro, 19. yüzyılda Hasköy’de başlamıştır. Arakel isimli bir Ermeni tarafından yaptırılan tiyatro binası Yahudiler’in isteği üzerine yıkılmış. Ünlü zengin Yahudi ailelerinden Kamondo ailesinin girişimleri üzerine tekrar tiyatro binası kurulmuş. Ayrıca eğitim alanında da bölgede gerek okullar gerek eğitim veren binalar çoğalmıştır. Şehirde ilk İbranice baskı yapan matbaa yine Hasköy’de kurulmuş.

19. ve 20. yüzyıl başlarında Hasköy’de Yahudi nüfusu 25.000 civarındaydı. 1950’den sonra bölgede birkaç büyük aile dışında Yahudi nüfusu büyük oranda silinmiş. Sokaklara ismini veren Yahudi aileler bile Hasköy’den göçünce sokak isimleri de değiştirilmiş. Basmacı Avram Sokağı, Basmacı Ruşen Sokağı olarak değiştirilmiş. Terzi Hayim Sokağı ise Terzi Kasım Sokağı olarak değiştirilmiş. Yine cemaatin azalmasıyla da birçok yapı işlevini kaybederek yok olmuştur.

19.yüzyıldan itibaren bölgede Ermeni nüfus çoğalmaya başlamıştır. Evliya Çelebi Ermenilerden şöyle bahseder: “bir mahalle Ermeni vardır. Dükkanı 600’ü geçer. Bedestanı yoktur; fakat dükkanlarda çok kıymetli mallar bulunur. Elli dükkan debbağ boyahanesi, yüz meyhane ve 300 de evi vardır” Ermeniler genelde sahil boyu yerleşimi tercih etmişler. 

Yahudilerden kalan yapılar 

Karay Yahudilerinin çoğunlukta olduğu Hasköy’de birçok dini ve sivil yapı görülür. Çoğu harap olan bu yapılardan birkaç tanesine değineceğim. Karaylar dini kuralları doğrudan Tevrat’tan alırlar. Sonradan yapılan tefsirleri ve yorumları kabul etmezler. Kendilerini “Bnei ha Mikra” yani Tora’nın evlatları olarak adlandırırlar. Karaim kelimesi de “kutsal yazıyı bilenler” anlamına gelir. 

Kal ha Kadoş be Kuşta Bene Mikra Sinagogu, Hasköy’de Mahluk Sokağı’nda yer alan ve hizmetine hala devam eden bir sinagogdur. Hazreti Davud’un “yer altının engin derinliklerinde sana sesleniyorum.” sözünden yola çıkılarak yer altına inşa edilmiş bir sinagogdur. Yapı birçok yangın geçirmiş. Hasköy’de günümüzde faaliyette olan diğer iki yapı da Maalem Sinagogu ve restorasyondan sonra kafe olarak kullanılan Esgher Sinagogu’dur.

Hasköy, Esgher Sinangogu, Kaynak: Turan Akıncı

Maalem Sinagogu, Harap Çeşme Sokağı ve Basmacı Ruşen sokağının köşesinde yer alır. İsminin mahalle, mahallem sözcüklerinin zamanla değişmesiyle Maalem olduğu rivayet edilir. Yapı birçok onarım geçirmiş ve yangınlarda tahribata uğramıştır. Bir süre ibadete kapanan ve harap olan yapı 1990 yılında Moris Behar ve arkadaşlarının uğraşlarıyla dini hizmete açılmıştır. Sinagog süslemeleriyle Osmanlı mimari özelliklerini yansıtır. Bu benzerlik onarımlarda Osmanlı hassa mimarlarının çalışmalarına bağlanır. 

Esgher Sinagogu ise Galata Köprüsünün tam karşısında harap haldeyken restore edilmiş. Rivayete göre sinagog gizli tünellerle Hasköy iç taraflarına bağlanırmış. sinagogun 19. yüzyılın ilk yarısında inşa edildiği düşünülür. Bir dönem zift deposu, dökümhane olarak kullanılan yapı günümüzde kafe-restoran olarak kullanılıyor. Bölgedeki diğer sinagoglar; Parmakkapı Sinagogu, Mayor Sinagogu, Mizrahi Sinagogu, Naftali Sinagogu, Sinyora Sinagogu, Kula Sinagogu.

İhtiyarlar Yurdu Derneği ise I. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’ye göç eden kadınlar için kurulmuş. Or-Hadas Sinagogu’na bağlı olan yapı 1912 yılında faaliyete başlamış. Kapının üstündeki kitabede Abdülhamid’e övgüler yağdırır:

“Hazret-i Abdülhamid Han devrinin asarına 
Adl ihsan-ı amimi gibi yoktur intiha 
İşte ez cümle bu ra’na mekteb-i sibyan içün 
Museviler ruz u şeb eyler ana şükr ü sena” 

Fotoğraf, Haliç Postası

Alliance İsraelite Universelle adındaki cemiyet 1860 yılında Paris’te kurulan bir Yahudi eğitim cemiyetidir. Cemiyet cahillikten ve fakirlikten “eğitim, müspet ilimler ve lisan öğrenimine dayalı bir sistemle” kurtulabileceklerini savunmuştur. Bu görüşle dünyanın birçok yerinde aynı adla okullar kurmaya başladılar. Türkiye’de iste 1874 yılından itibaren Hasköy ve Balat başta olmak üzere farklı bölgelerde eğitim vermek amacıyla kurulmuştur. Bu okullar 1924 yılından sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı birer eğitim kurumları olarak varlıklarını devam ettirdiler. 

Bizans devrinde Yahudi mezarları Kasımpaşa ve Balat’ta yer alırmış. Günümüzde Hasköy’de büyük bir Yahudi mezarlığı yer almaktadır. 

Hristiyanlardan kalanlar 

Ayia Paraskevi Ayazması 
Hasköy Ayazması olarak da bilinir. Musevi mezarlığı ile İslam mezarlığı arasında bulunur. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre sıtma hastalığına iyi gelirmiş ve “İnce Ayazma”nın bu olduğu rivayet edilir. 

Ayia Paraskevi Rum Ortodoks Kilisesi 
Bizans döneminden kalan bir yapı olduğu bilinir. Kilisede çok değerli ikonalar bulunuyor. Kilise dönem dönem efsanelere konu olmuş. Ayia Argiri’nin mumyalanmış başsız cesediyle ilgili efsaneler son bulmayınca yok edilmiş. 1950′li yıllarda Patrikhane’nin kararı ile bu mumya kiliseden uzaklaştırılmış. Kilisenin bahçesinde Eğin’den gelen Ermenilerin mezarları bulunuyor. 

Hristiyanlardan kalan diğer yapılar: Ayios Pandeleion Ayazması, Hasköy Rum Okulu, Hasköy Rum İlkokulu. 

Evliya Çelebi Hasköy’ün çok kültürlülüğünü kısaca şöyle anlatıyor: “Bu kasaba her ne kadar Hasköy namı ile tanınırsa da, emsalsiz ve güzel bir şehirdir. Çünkü üç bin kadar bahçeli ve çok katlı evleri vardır. Bazı bağlarında limon ve turunç yetiştirilir. Havası güzel, neşeli bir yerdir. Denize bakan kat kat evleri vardır. Bilhassa Küpelioğulları, Mordakay, Nesim ve Kemal adlı  Yahudilerin evlerinin bağ ve bahçelerinde öyle limon ve narlar yetişir ki, benzeri hiçbir bağda bulunmaz… Bir camii, İskele Mescidi, Saraçhane Mescidi adı ile de iki mescidi vardır. Han, imaret ve medrese gibi şeyleri yoktur. Bir hamamı, bir Müslüman mahallesi vardır. Geri kalan onbir mahalle Yahudi mahallesidir… 

İstanbul’da çıkan yangında… Yahudiler de Hasköy’e yerleşerek yirmiden fazla cemaat teşkil ettiler. Nüfus olarak toplam onyedi bin kadardırlar. Bu kasabayı görenler Rumeli’nde Selanik’e, Arabistan’da Safed şehrine benzetir ki, Yahudi ile doludur. Oniki sinagog ve hahamları vardır. Bundan başka iki mahalle Rum ve bunlara ait üç kilise vardır. Bir mahallede Ermeni vardır. Dükkanı altı yüzü geçer. Bedesteni yoktur; fakat dükkanlarda çok kıymetli mallar bulunur. Elli dükkan debbağ boyahanesi, yüz meyhane ve üç yüz de evi vardır… Bu Hasköy yakınında, deniz kenarında, padişahlara mahsus Tersane Bahçesi vardır. Bizans devrinde de burası krallara ait imiş. Fakat Fatih, fetihten sonra evvela 9 çadırını burada kurup, gazâ malını Müslüman gazilerine burada taksim ettiğinden, fermanıyla mamur hale getirilmiş ve çeşitli avlular, hamam, köşkler, birçok odalar, sofalar ile havuz ve şadırvanlar yapılmıştır.”