Sabahın erken saatleri olmasına rağmen mahkemenin önünde kalabalıklar toplanmaya başlamıştı. Yunanistan’da ırkçı saldırılar ve cinayetlerle gündeme gelen, geçmiş dönemlerde mecliste yer alan Neonazi Altın Şafak Partisi’nin davası vardı. Altın Şafak’ı mahkemeye götüren süreç parti üyesinin anti-faşist rap sanatçısı Pavlos Fyssas’ı öldürmesiyle başlamıştı. Neredeyse 6 yıldır devam eden dava, dile kolay 453 oturumun ardından nihayete ulaşacaktı. 7 Ekim’di günlerden, beklenen karar açıklandı ve mahkeme Neonazi Altın Şafak Partisi’ni suç örgütü ilan etti.
Karar açıklandığında Aleksandras Bulvarı’nda binlerce kişi vardı. Sendikalar, federasyonlar, öğrenci birlikleri, kadın örgütleri, ırkçılık ve faşizm karşıtları, sanatçılar, göçmen ve mülteci dernekleri, futbol takımlarının taraftarları, genci, yaşlısı, işçisi, işsizi. Altın Şafak çetesi tarafından şiddete maruz kalanlar ve onların yakınları. “Naziler cezaevine!” diye slogan atan on binler oradaydı. Zafer günüydü anti-faşist geleneği güçlü bir ülke olan Yunanistan için. Adalet kazanmıştı.
Anti-faşist kitlelerin davaya etkisi
Altın Şafak çetelerinin şiddet eylemlerini arttırması 2012 seçimleriyle başladı. Parlamento’daki meşruiyetlerinden aldıkları maddi güç ile sokakta daha görünür olmaya başladılar. Hızla bürolar açtılar. Irkçılıklarının hedefinde mülteciler, göçmenler, sosyalistler, eşcinseller ve Yahudiler vardı. Mısırlı balıkçılara saldırdılar, Pakistanlı göçmen genç Şahzat Lokman’ın ölümüne sebep oldular ve faşizm karşıtı şarkılarıyla bilinen Pavlos Fyssas’ı katlettiler. Bu bardağı taşıran son damla olmuştu.
Siyasi çözülmüşlük ve ekonomik kriz atmosferi Altın Şafak’ı meclise taşımıştı, bu doğru. Halkın ekonomik krize öfkesini krizle ilgisi olmayan “ötekilere” yönlendirmeye çalışan Neonazi çeteler bir noktada hüsrana uğradı; çünkü aynı dönemde işten çıkarmaları ve kesintileri protesto için düzenlenen büyük grevlere katılanlar Fyssas cinayetine tepkisiz kalmadılar. Grevlerde “Pavlos Fyssas için adalet” talebinin sesi yavaş yavaş yükselmeye başladı. Pavlos’un annesi Magda Fyssa’nın davalara ve eylemlere katılması dayanışmayı daha da güçlendirdi. Irkçılık karşıtı ve çok katmanlı bir hareket böylelikle oluşmaya başladı.
Bu davanın peşini kimsenin bırakmaya niyetinin olmadığı çok açıktı. Anti-faşistler 3 hedef koymuşlardı: Altın Şafak’ın parti değil suç örgütü olduğunun ilan edilmesi, Pavlos Fyssas’ın katillerinin müebbet hapis cezasına çarptırılması ve bu yaşananların tekrarının kabul edilemez olduğunu vurgulayan “Bir daha asla” söyleminin yaygınlaşması. Hedeflerine ulaşabilmek için usanmadan yürüyüşler düzenlediler. İşyerlerinde, okullarda, üniversitelerde, mahallelerde mücadeleye devam ettiler. 7 ekimde alınan o karar aniden oluşmadı. Uzun ve emek verilmiş bir yolculuğun sonucuydu.
Holokost İnkarı, Hitler Hayranlığı ve Antisemitizm
Kendisine Führer diye hitap edilmesinden hoşlandığını söyleyen Altın Şafak lideri Nikos Mihaloliakos parti tüzüğünü hazırlarken Hitler’in Kavgam isimli kitabından esinlendiğini belirtmiştir. 1945’te kaybedenlerin yolunda olduğunu, nasyonal sosyalizmin kazanacağını ve yurdun Yahudilerden temizlenmesi için gerekenin yapılacağını açıklamıştır
Hitler’in büyük bir deha olduğunu her fırsatta vurgulayan Mihaloliakos “Bize Nazi diyenler hırsızlardan bahsetmiyorlar, bu eller Nazi selamı veriyor olabilir ama temizler, kirli ve hırsız değil.” “Bize engel olmak isteyenleri Yahudilerle birlikte sabun yapacağız.” gibi ifadeleriyle gündeme gelmişti. Gazeteci Stavros Theodorakis ile yaptığı röportajda ise şunları söylemişti:” Yahudi soykırımı diye bir şey yoktur. İkinci Dünya Savaşı boyunca ölen Yahudi sayısı çok az olduğu için bu soykırım değildir. Ve gaz odaları yalandır. Nihai çözüm Yahudilerin Doğu Avrupa’ya göç ettirilmesiydi. İkinci Dünya Savaşı’nın baş sorumlusu Hitler Almanya’sı değildir. Komünistler soykırım yapmıştır. Komünizm Yahudi icadıdır.”
Bu gibi antisemit ve inkarcı söylemleri sadece Mihaloliakos’tan değil, diğer Altın Şafak üyelerinden de duyabiliyordunuz. Neonazi çetenin sempatizanlarının sinagog duvarlarına svastika çizdiği, Yahudi mezarlıklarına saldırıp, Holokost anıtlarını tahrip ettiği ve imza olarak da Hrisi Avgi (Yunanca Altın Şafak) yazdıkları pek çok olay yaşanmıştır.
Nazizm Bir İdeoloji Ya Da Görüş Değil, Suçtur
Sonuç olarak 7 Ekim kararıyla Nazizm ağır bir darbe aldı. Nazilerin yerinin cezaevi olduğu hukuki olarak tescillendi. Bundan sonrası rehavete kapılmadan ırkçı ve faşist fikirlere yakın olan kesimlerin yeniden güç kazanmaması için mücadeleyi sürdürmek. Sadece Yunanistan’da değil tüm dünyada.
Sabahın erken saatleri olmasına rağmen mahkemenin önünde kalabalıklar toplanmaya başlamıştı. Yunanistan’da ırkçı saldırılar ve cinayetlerle gündeme gelen, geçmiş dönemlerde mecliste yer alan Neonazi Altın Şafak Partisi’nin davası vardı. Altın Şafak’ı mahkemeye götüren süreç parti üyesinin anti-faşist rap sanatçısı Pavlos Fyssas’ı öldürmesiyle başlamıştı. Neredeyse 6 yıldır devam eden dava, dile kolay 453 oturumun ardından nihayete ulaşacaktı. 7 Ekim’di günlerden, beklenen karar açıklandı ve mahkeme Neonazi Altın Şafak Partisi’ni suç örgütü ilan etti.
Karar açıklandığında Aleksandras Bulvarı’nda binlerce kişi vardı. Sendikalar, federasyonlar, öğrenci birlikleri, kadın örgütleri, ırkçılık ve faşizm karşıtları, sanatçılar, göçmen ve mülteci dernekleri, futbol takımlarının taraftarları, genci, yaşlısı, işçisi, işsizi. Altın Şafak çetesi tarafından şiddete maruz kalanlar ve onların yakınları. “Naziler cezaevine!” diye slogan atan on binler oradaydı. Zafer günüydü anti-faşist geleneği güçlü bir ülke olan Yunanistan için. Adalet kazanmıştı.
Anti-faşist kitlelerin davaya etkisi
Altın Şafak çetelerinin şiddet eylemlerini arttırması 2012 seçimleriyle başladı. Parlamento’daki meşruiyetlerinden aldıkları maddi güç ile sokakta daha görünür olmaya başladılar. Hızla bürolar açtılar. Irkçılıklarının hedefinde mülteciler, göçmenler, sosyalistler, eşcinseller ve Yahudiler vardı. Mısırlı balıkçılara saldırdılar, Pakistanlı göçmen genç Şahzat Lokman’ın ölümüne sebep oldular ve faşizm karşıtı şarkılarıyla bilinen Pavlos Fyssas’ı katlettiler. Bu bardağı taşıran son damla olmuştu.
Siyasi çözülmüşlük ve ekonomik kriz atmosferi Altın Şafak’ı meclise taşımıştı, bu doğru. Halkın ekonomik krize öfkesini krizle ilgisi olmayan “ötekilere” yönlendirmeye çalışan Neonazi çeteler bir noktada hüsrana uğradı; çünkü aynı dönemde işten çıkarmaları ve kesintileri protesto için düzenlenen büyük grevlere katılanlar Fyssas cinayetine tepkisiz kalmadılar. Grevlerde “Pavlos Fyssas için adalet” talebinin sesi yavaş yavaş yükselmeye başladı. Pavlos’un annesi Magda Fyssa’nın davalara ve eylemlere katılması dayanışmayı daha da güçlendirdi. Irkçılık karşıtı ve çok katmanlı bir hareket böylelikle oluşmaya başladı.
Bu davanın peşini kimsenin bırakmaya niyetinin olmadığı çok açıktı. Anti-faşistler 3 hedef koymuşlardı: Altın Şafak’ın parti değil suç örgütü olduğunun ilan edilmesi, Pavlos Fyssas’ın katillerinin müebbet hapis cezasına çarptırılması ve bu yaşananların tekrarının kabul edilemez olduğunu vurgulayan “Bir daha asla” söyleminin yaygınlaşması. Hedeflerine ulaşabilmek için usanmadan yürüyüşler düzenlediler. İşyerlerinde, okullarda, üniversitelerde, mahallelerde mücadeleye devam ettiler. 7 ekimde alınan o karar aniden oluşmadı. Uzun ve emek verilmiş bir yolculuğun sonucuydu.
Holokost İnkarı, Hitler Hayranlığı ve Antisemitizm
Kendisine Führer diye hitap edilmesinden hoşlandığını söyleyen Altın Şafak lideri Nikos Mihaloliakos parti tüzüğünü hazırlarken Hitler’in Kavgam isimli kitabından esinlendiğini belirtmiştir. 1945’te kaybedenlerin yolunda olduğunu, nasyonal sosyalizmin kazanacağını ve yurdun Yahudilerden temizlenmesi için gerekenin yapılacağını açıklamıştır
Hitler’in büyük bir deha olduğunu her fırsatta vurgulayan Mihaloliakos “Bize Nazi diyenler hırsızlardan bahsetmiyorlar, bu eller Nazi selamı veriyor olabilir ama temizler, kirli ve hırsız değil.” “Bize engel olmak isteyenleri Yahudilerle birlikte sabun yapacağız.” gibi ifadeleriyle gündeme gelmişti. Gazeteci Stavros Theodorakis ile yaptığı röportajda ise şunları söylemişti:” Yahudi soykırımı diye bir şey yoktur. İkinci Dünya Savaşı boyunca ölen Yahudi sayısı çok az olduğu için bu soykırım değildir. Ve gaz odaları yalandır. Nihai çözüm Yahudilerin Doğu Avrupa’ya göç ettirilmesiydi. İkinci Dünya Savaşı’nın baş sorumlusu Hitler Almanya’sı değildir. Komünistler soykırım yapmıştır. Komünizm Yahudi icadıdır.”
Bu gibi antisemit ve inkarcı söylemleri sadece Mihaloliakos’tan değil, diğer Altın Şafak üyelerinden de duyabiliyordunuz. Neonazi çetenin sempatizanlarının sinagog duvarlarına svastika çizdiği, Yahudi mezarlıklarına saldırıp, Holokost anıtlarını tahrip ettiği ve imza olarak da Hrisi Avgi (Yunanca Altın Şafak) yazdıkları pek çok olay yaşanmıştır.
Nazizm Bir İdeoloji Ya Da Görüş Değil, Suçtur
Sonuç olarak 7 Ekim kararıyla Nazizm ağır bir darbe aldı. Nazilerin yerinin cezaevi olduğu hukuki olarak tescillendi. Bundan sonrası rehavete kapılmadan ırkçı ve faşist fikirlere yakın olan kesimlerin yeniden güç kazanmaması için mücadeleyi sürdürmek. Sadece Yunanistan’da değil tüm dünyada.
Paylaş: