Makaleler

Sukot: Mutluluk Zamanı – Zman Simchatenu – Anita Kaneti

Anlamını İstanbul’da bilmediğim, Londra’da öğrendiğim, Tel Aviv’de anladığım bayram

Sukot için mutluluk zamanı denirmiş. Mutluluk zamanıysa neden dünyanın dört bir tarafındaki Yahudiler rahat evlerinden çıkıp rahatsız, Londra’da gördüğüm üzere soğuk, küçük ama harika dekore edilmiş alanlara girip sıkış pıkış zaman geçiriyorlar? Bunun neresi mutlu?

Bütün bunların cevabı tabii mutluluğu nasıl tanımladığımıza bağlı. İşte bence Sukot’un güzelliği, hayattaki en önemli kavramlardan birinin tanımını sorgulamamıza sebep olması. Ben eğer mutluluk benim için ne demektir diye hiç düşünmezsem, nasıl mutluluğum adına bir eylemde bulunabilirim? Veya mutluluk benim için nedir bilmezsem mutlu olduğumu anlayabilir miyim? Anlasam bile değerini bilebilir miyim?

Gerçek mutluluk (İngilizce ‘joy’) bence kısa süreli olmamalı. Yani eğer çikolatalı pasta yemek bana mutluluk getiriyor derken, bahsettiğim mutluluk gerçek mutluluk ise bu çok üzücü. Çünkü o çikolatalı keki yiyip bitirdiğim zaman mutluluğum da bitmiş oluyor, ve dahası yedikten hemen sonraki o an muhtemelen o kadar şeker yemenin getirdiği ağırlıkla fiziksel olarak iyi bile hissetmiyorum. Veya alışveriş yapınca mutlu oluyorum dediğimdeki mutluluk da gerçek mutluluksa çok üzücü çünkü o zaman mutluluğumu kendi kontrolümde olmayan bir şeye yaslamış oluyorum ve eğer param olmazsa veya eğer almak istediğim şey bitmiş olursa o zaman mutlu olamamış oluyorum. Veya da sürdürülemez oluyor. Mutlu olmak için hep bir tane daha, bir tane daha…

Bunlar mutluluk getirmez demiyorum, alışveriş yapmaya bayılıyorum, çikolatalı bir keke de hayır demem. Ama bunlar benim mutluluk kaynağım olmasın diyorum. Hakkında çok araştırdığım, yoga eğitmenliği kursumda felsefesini etraflıca düşündüğüm, bir çok düşüncesini de çok beğendiğim Budizm ve Hinduizm gibi inanışların aksine Yahudilik diyor ki: kendimizi aşırıya kaçmamak üzere eğitmek için dünyanın güzelliklerinden tamamıyla elimizi eteğimizi çekmemize gerek yok. Yahudilikle ilgili duyduğum çok güzel yorumlardan biriydi bu. Kendi sınırlarımızı bilerek bunlardan faydalanmamızdan daha güzel bir şey yok. İnzivaya çekilirsek stresten, aşırılıklardan uzakta kalmak çok daha kolay. Ama asıl güzel olan, bize verilen dünyanın güzelliklerinden, güzel tatlardan, dünyanın içinde, yaşayış koşuşturmamızın içinde, kendi limitlerimizi koyma savaşını vererek faydalanmak. Diğeri sanki biraz kaçış olmuyor mu?

Tamam, peki o zaman sınırlarımızı bilerek o çikolatalı kekten, o yeni arabadan/çantadan veya diğer bir şeyden mutluluğumuzu alacağız. Ama gerçek mutluluk, peşinde koşmamız gereken mutluluk, bizim kendi içimizden gelsin ve kontrol edebileceğimiz bir şeye yaslı olsun diyorum ben.  Yani mutluluğumuzu kendi içimizde ve kontrol edebildiğimiz şeylere yaslamak daha mantıklı oluyor. Güzel, peki nasıl? Bence gerçek mutluluk bir bakış açısı. Daha da güzeli her ne zaman istersek o zaman ulaşabileceğimiz, her zaman çok basit ama bir çok zaman da bir o kadar zor bir perspektif değişikliği.

Yaşadığımız her saniye hayatta kalmamız için gerçekleşen, saymakla bitmeyecek çok koşul var. Mesela, oksijen alabiliyoruz ve solunum sistemimiz çalışıyor ve bu oksijen vücut tarafından değerlendirilebiliyor, kalbimiz çalışıyor ve bu oksijen vücuda pompalanabiliyor ve susuz kalmamış olmamız gerekiyor ki kan vücudumuzda dolaşabilsin ve yemek yemiş olmamız gerekiyor ki vücudun çalışmaya devam edebilecek enerjisi olsun ve bu yemekleri alabilecek paramız olması gerekiyor ki beslenebilelim ve kendimizi bir şekilde değerlendirebilmemiz gerekiyor ki depresyona girmeyelim, bunun için yeteneklerimiz olması gerekiyor ki kullanabilelim, yeteneklerimizi kullanabileceğimiz alanlar olması gerekiyor ki yeteneklerimizin olması bir işe yarasın ve ve ve…. Binlerce başka koşul. Yani aslında hayatımızın devam ettiği herhangi bir saniye içinde mutlaka ve mutlaka gerçekleştiği için şanslı olduğumuz, ayrıcalıklı olduğumuz binlerce koşul gerçekleşiyor. Bana kalırsa gerçek mutluluğun tek yolu bunları görebilmek. İçinde olduğumuz durumun değerini bilebilmek.

Herkesin hayatı çok zor. Bazı dönemler diğerlerinden daha zor. Ama kimsenin hayatı kolay değil. Hepimizin olmasına ihtiyacımızın olduğu, olmasını istediğimiz, uğruna çalışmamız gereken, arkasından üzülmeye ihtiyacımızın olduğu bir çok durum var. Ama bütün bunlara ek olarak da, hayatta olduğumuz her saniye bizim hayatta olmamız için gerçekleşen bir çok koşul var. Eğer olmasını istediklerimize, beklediklerimize, ihtiyacımız olanlara odaklanırsak, bu bizi eksiklik zihniyetine sokuyor, ve bir çok zaman da hayat performansımızı negatif etkiliyor. Hayat koşuşturmamıza devam ederken, istediklerimiz uğruna çalışırken, kimi zaman da yitirdiklerimiz veya gerçekleşmeyenlere üzülürken yine de olan bir çok şey için müteşekkir olmayı hatırlarsak o zaman mutluluğu tadabilmek adına bir adım atmış oluruz. Yoga eğitimimde de sık sık söylendiği gibi, mutluluk elindekilerin değerini bilmektir. Veya Yahudi kültürünün bilgeleri Pirke Avot’ta söylendiği gibi: ‘’Kim zengindir? Elindekinin değerini bilen’’.

Ben hayatın amacının mutlu olmak olduğunu düşünmüyorum, gelişmek olduğunu düşünüyorum, yoksa dünyada o kadar mutsuzluk da olmazdı. Ama gelişmek için bazen zorlu yollardan geçmek gerekir. Bu yollardan geçerken de mutlu olmanın da bir seçim olduğunu ve bakış açısı değiştirerek geldiğini düşündüğüm için Sukot bayramının arkasındaki yatan fikre hayranım. İçinde olduğumuz rahatı bırakıp, ondan uzaklaşıp, sıkış pıkış bir yere girip mutluluğu aramak işte gerçek mutluluk felsefesi. Sahip olduğumuz bütün bereketin, bolluğun bizim sayemizde değil de bazılarının da ‘büyük şans’ ya da başka bir bakış açısıyla ‘mucize’ olduğunu bilebilmek. Kendimizi dünyamızın merkezine koymak yerine, benim hayatta kalmam için ne kadar çok (aslında çok kolayca bozulabilecek) şey yolunda gidiyormuş diye bakabilmek. Sahip olduğumuz bütün güzellikler için müteşekkir olabilmek adına evimizin rahatından çok kısa bir süre için uzakta kalmak. Londra’da sukaların altında çokça başıma gelen, bir rüzgarla yıkılabilecek olduğunu gördüğüm, bir düzeneğin altına girip, sıkış pıkış ama coşkuyla, sevdiklerimizin arasında, gülüşmeler ve kahkahalarla değerini bilerek bir yemek yemek. İşte sukot bize gerçek mutluluğu gösteren bayram. En çok da şu anda elimizden bir çok rahatımızın alındığı, sınırsız belirsizliğin olduğu bir dönemde şanslı olup sahip olduğumuz sağlık ile başlayan uzun bir liste dolusu güzellikleri görebilmek. Belki de haftada bir bir akşam müteşekkir olduğum şeyler listesi yapıp kendimize hatırlatma pratiğine girip gerçek mutluluğu arama yolunda bir adım atma zamanıdır. Herkese mutlu bayramlar, suka altına giremeseniz de elinizdekilerin değeri üzerine düşündüğünüz bir bayram olması dileğiyle, Hag Sukot Sameah!

Bu yazıdakiler benim kişisel görüşlerim, lütfen beni bu konuda bir otorite olarak almayın. Kendi görüşlerim ile ilgili soru ve tartışmaya her zaman açığım ama bu konularda bilirkişi değilim. Bu yazıdaki fikirlerimin oluşmasında etkili olan Dov Ber Cohen ve Avi Hill’in isimlerini de anmazsam içim rahat etmezdi. Eğer daha fazlası ilginizi çekerse benim onları takip ettiğim kaynaklar: Youtube’da Dov Ber Cohen veya Facebook ya da Instagram’da Jnetwork‘ü bulabilirsiniz.

1 comment on “Sukot: Mutluluk Zamanı – Zman Simchatenu – Anita Kaneti

  1. […] Sukot veya Çardaklar Bayramı… […]

Comments are closed.