Makaleler

Türk Siyasetinde Yahudi Karşıtlığının Nedenleri – Türkay Salim Nefes

Bu yazı orijinali İngilizce olan makalenin yazar tarafından hazırlanmış özetidir. Tümünü okumak ve referans vermek için bu linke tıklayın.

Yahudi karşıtı siyasi dilin sebepleri nelerdir? Bu makale Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tutanaklarında 1983 ve 2016 yılları arasında Yahudi ve/veya Musevi kelimesi geçen 476 milletvekili konuşmasını analiz eden araştırmamın sonuçlarını tartışıyor (Nefes, 2019). Özetle, sağ görüşlü siyasi parti üyesi olmanın ve tehdit algısının Yahudiler hakkında olumsuz yorumların yapılması olasılığını arttıran faktörler olduğunun altını çiziyor. Bu iddiayı detaylandırmak için teorik yaklaşımı, araştırma metodunu, bulgularını ve sonucu kısaca tartışacağım.

Teorik Çerçeve

Sosyolojide etnik ve dini azınlıklara dair olumsuz algıyı açıklayan önemli teorilerden biri sosyal konum teorisidir (group position theory). Bu bakışa göre, diğer gruplara dair olumsuz görüşlerin altında yatan temel neden tehlike algısı. Blumer’e (1958) göre, bir ülkede çoğunluğu oluşturan grup üyeleri çeşitli ayrıcalıkları kendilerine hak olarak görüyor ve bu ayrıcalıklara mülteci veya azınlık gibi dış gruplardan tehdit geldiğini düşündüklerinde ayrımcı bir dile yöneliyor. Yani, ayrımcılığın temel nedeni insanların sosyal konumlarını koruma istekleri. Sosyal konum teorisine dayanan araştırmalar azınlık gruplarının üye sayılarının ve görünürlüklerinin artması ve kötüleşen ekonomik koşulların azınlık düşmanlığını arttıracak koşullar olarak tanımlıyor (örnek, Dixon 2010). Quillian (1995, 1996) buna azınlık ve çoğunluk arasındaki tarihsel ve kültürel faktörleri ekliyor. Mesela, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1950 ve 1960’lardaki insan hakları hareketinin Afrika kökenli Amerikalıların nasıl algılandığı üzerinde etkileri olduğunu iddia ediyor.

Sosyal konum teorisine uygun olarak siyasetçilerin tehdit algıları ve tarihsel faktörlerin Yahudi karşıtı dil üzerine etkilerini inceledim. Tarihsel tehdit algısı denilince akla gelen önemli kavram Sevr sendromu: dış mihrakların Türkiye Cumhuriyeti devletinin altını oyması (Göcek 2011; Nefes 2013, 2015, 2018). Sendrom Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminde azınlıklar ve yabancı devletlerle yapmış olduğu savaşların yarattığı bir travmanın dışavurumu olarak görülebilir. Travmaya ismini veren Sevr anlaşmasının yarattığı hezeyanın halen toplumda karşılık bulması Sevr sendromunun ne kadar etkili olduğuna bir örnek olarak görülebilir. Bu nedenle, önemli bir tehdit algısı olarak Sevr sendromu ile Yahudi karşıtı dil arasındaki ilişkiyi özellikle inceledim. İlaveten, hem bu korkuların sağ görüşlü milliyetçi ve İslamcı cenahta daha yaygın ifade edilmesi hem de bu çevrelerin Yahudi karşıtı dili daha çok kullanmasından dolayı siyasal partilerin ideolojik olarak konumları da analizin önemli bir parçası oldu.

Araştırma metodu ve bulgular

Ben ve araştırma asistanım 1983 ve 2016 yılları arasında meclis tutanaklarında Yahudi ve Musevi kelimesinin geçtiği bütün konuşmalardan bir veri seti hazırladık ve üç kategori çerçevesinde bütün konuşmaları sınıflandırdık: (a) Konuşmacının Yahudi/Musevi kelimesini olumsuz kullanıp kullanmadığı; (b) Milletvekilinin siyasi partisinin ideolojik yaklaşımı (sağ, merkez-sağ, merkez-sol, sol); (c) Konuşmanın hangi konuda yapıldığı, özellikle, konunun tehdit algısı ile alakalı olup olmadığı. Ardından, konuşmaları ayrı ayrı kodladık ve karşılaştırdık. Bütün değişkenlerde en az %80 oranında aynı kodlamayı yaptığımız için araştırmanın bulgularını görece nesnel olarak değerlendirdik. Bugüne kadar konu üzerine yapılan çalışmalar genellikle bir araştırmacının öznel görüşlerinin analizlerine dayandı.

Siyasi partilerin ideolojik konumlarını belirlerken kendilerini nasıl konumlandırdıklarını dikkate aldık. Miliyetçi Hareket Partisi (MHP) gibi Türk milliyetçisi ve Refah Partisi gibi siyasal İslamcı partileri sağ partiler olarak kodladık. Doğru Yol Partisi (DYP) ve Anavatan Partisi (ANAP) gibi liberal ekonomiyi savunan partileri merkez-sağ Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) gibi sosyal demokrasiyi savunan partileri merkez-sol olarak kodladık. Sol kategorisinde ise Demokrasi Partisi’nden (DEP) Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) uzanan Kürt kimliği ön planda olan sol görüşlü partiler yer aldı.

Tablo 1 ideolojik konum ve Yahudi algısı arasındaki ilişkinin bir özetini sunuyor. Olumsuz görüş bildirilen 144 konuşmanın 90’i (%62,5) sağ partiler tarafından yapıldı. Sağ partilerin toplamda 158 konuşmada Yahudilerden bahsettiğini hesaba katarsak bu partilerin konuşmalarının çoğunun negatif yönde olduğunu görebiliriz (90/158: %57). Bu oran diğer görüşlerde ters yönde ve negatif görüşler azınlıkta: merkez-sağ için bu sayı 132’de 18, merkez-sol’da 133’te 31 ve sol’da 53’te 5.

Siyasi parti ideolojisiToplam konuşmaOlumsuz görüş bildirilen konuşmaOlumsuz görüş bildirilmeyen konuşma
 Sayı%Sayı%Sayı%
Sağ  15833,29062,56820,5
Merkez- s  13227,71812,511434,3
Merkez-sol  13327,93121,510230,7
Sol  5311,153,54814.,5
Toplam476100144100332100
Tablo 1. Olumsuz Yahudi algısı ve siyasi ideoloji

Tablo 2’de özetlenmiş bir regresyon analizi yaparak ideolojik bakış ve tehdit algısı konuşma ile negatif algı arasındaki ilişkiyi daha detaylı inceledik. İstatistiki model tehdit algısı içeren konular olarak ekonomik yolsuzluk, İsrail-Filistin çatışması, Kürt sorunu, azınlık vakıflarının mülkiyet sorunu ve güvenlik tehditlerini içeriyor; neden seçildikleri makalede detaylı olarak açıklanıyor (Nefes, 2019). Milletvekilleri bu konuları tartışırken Yahudi kelimesinin negatif kullanılmasının niceliksel değerini ölçtük.

Bununla beraber, siyasi partilerin ideolojik konumu da modelin içerisinde incelendi. Tabloda görülebileceği üzere hem ideolojik konum hem de tehditler hakkında konuşmak ile olumsuz Yahudi algısı arasında istatistiki olarak anlamlı bir ilişki var. Ayrıca, Yahudi kelimesi tehdit içeren bir konu tartışılırken bahsedilmişse olumsuz algının ortaya konulması 2,9 ve 12,5 sefer aralığında daha fazla. Ek olarak, konuşmacı sağ görüşlü bir parti milletvekiliyse Yahudilere dair olumsuz görüş bildirme olasılığı diğer partilerden 4 ve 12 katı aralığında daha fazla: merkez-sağ’dan yaklaşık 7 (0,133), merkez-sol’dan yaklaşık 4 (0,258), sol partilerden yaklaşık 12 (0,080) kez daha fazla olasılıkla sağ parti milletvekilleri olumsuz bir dil kullanmakta. Regresyon modeli ideolojik konum ve tehdit algısının negatif Yahudi algısı üzerinde etkili olduğunu istatistiki olarak gösteriyor.

 B (SE)Olasılık
Ekonomik yolsuzluk2,533*** (0,649)12,596
İsrail-Filistin çatışması1,768*** (0,322)5,861
Kürt sorunu1,549*** (0,407)4,705
Azınlık vakıf mülkiyet sorunu1,071* (0,433)2,920
Güvenlik tehditleri2,408** (0,904)11,108
Merkez-sağ parti-2,019*** (0,326)0,133
Merkez-sol parti-1,354*** (0,284)0,258
Sol parti-2,524*** (0,532)0,080
Sabit değer-0,448* (0,199)0,639
Tablo 2. Negatif Yahudi algısı ikili regresyon modeli
Not: R2= 0,32 (Hosmer & Lemeshow), 0,259 (Cox & Snell), 0,367 (Nagelkerke). Model χ2 (8) = 147,70, * p<0,05, ** p<0,01, *** p<0,001

Niceliksel analizi derinleştirmek için niteliksel içerik analizi yaptık. Bu istatistiki modelin sonuçlarını onaylamakla kalmayıp olumsuz görüşlerin nasıl açıklandığının detaylarını ortaya koydu. Örneğin, sağ parti milletvekilleri Kürt sorunu tartışırken, eğer Yahudilerden bahsediyorlarsa, Sevr sendromuna uygun olarak bölücü güçlerin bir parçası olarak Yahudileri gösterme eğilimindeler. Bu bakış ekonomik yolsuzluk hariç bütün tehdit içeren konular üzerine olan tartışmarda geçerli.

Sağ parti milletvekillerinin çoğu tehdit içeren bir konu hakkında konuşurken Yahudileri bir komplonun parçası olarak gösteriyor. Bu tavır, merkez-sağ milletvekillerinde de ufak bir oranda mevcut; diğer siyasi görüşler ise bu tür bir tavır ortaya koymuyor. Ekonomik yolsuzluk tartışmalarında ise görüş farketmeksizin bütün ideolojik konumlar Yahudi kimliği ile yolsuzluk arasında bir ilişki kurma eğilimindeler. Ekonomik tartışmalardaki farkın sebebi, evrensel anti-Semit retoriğin Yahudileri ekonomik komploların arkasında gösteren bakışı olabilir. İlaveten, ekonomik yolsuzluk tartışmalarında merkez-sol ve sol partilerin Yahudilerden bahseden çok konuşma yapmaması da sonuçları etkiliyor olabilir, çünkü bu bağı kurmamaları da böyle bir ilişkiyi mümkün görmediklerinden kaynaklanabilir.

Sonuç

Bu çalışma tehdit algısı içeren siyasi tartışmalarda sağ parti milletvekili olma ile Yahudilere karşı olumsuz görüş bildirme arasında güçlü bir ilişki olduğunu 1983 ile 2016 yılları arasındaki meclis tutanaklarından elde ettiği verilerle açıkça ortaya koyuyor. Akademik çalışmalar benzeri yöntemler kullanarak bu sonuçların diğer gayrimüslim azınlıklar için geçerli olup olmadığını test edebilir. Araştırmanın sonucu siyasette tehdit algısı yönetimi ve nefret söylemi üzerine bilgilenmenin Anti-Semitizm ile mücadelede önemli olduğuna işaret ediyor. Tehdit algısının siyasi tartışmalarda yaygın olduğu günümüzde, bu sonuç siyasi tartışmalar için küresel ölçekte öneme haiz olduğu kadar gayrimüslim azınlıkların Türkiye’deki geleceği içinde belirleyici, özellikle azalan ve yaslanan nüfusları dikkate alındığında.

Dr. Türkay Salim Nefes Oxford Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ve Oxford İnternet Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Detaylı profili için bakınız.

Referanslar

Blumer, H. (1958) ‘Race prejudice as a sense of group position’, The Pacific Sociological Review, vol. 1, no. 1, pp. 3–7.

Göçek, M. (2011) The Transformation of Turkey: Redefining State and Society from the Ottoman Empire to the Modern Era, I. B. Tauris, London.

Nefes, T. S. (2013) ‘Political parties’ perceptions and uses of anti-Semitic conspiracy theories in Turkey’, The Sociological Review, vol. 61, no. 2, pp. 247–264.

Nefes, T. S. (2015) ‘Understanding the anti-Semitic rhetoric in Turkey through the Sevres syndrome’, Turkish Studies, vol. 16, no. 4, pp. 572–587.

Nefes, T. S. (2018) ‘Political roots of religious exclusion in Turkey’, Parliamentary Affairs, vol. 71, no. 4, pp. 804–819.

Nefes, T. S. (2019) ‘Negative perceptions of Jews in Turkish politics: An analysis of parliamentary debates, 1983-2016’, South European Society and Politics, vol. 24, no. 3, pp. 397-419.

Quillian, L. (1995) ‘Prejudice as a response to perceived group threat: population composition and anti-immigrant and racial prejudice in Europe’, American Sociological Review, vol. 60, no. 4, pp. 586–611.

Quillian, L. (1996) ‘Group threat and regional change in attitudes toward African-Americans’, American Journal of Sociology, vol. 102, no. 3, pp. 816–860.