Makaleler

Berlin Sıradan Bir Kent Değil – Nesim Bensusan

Berlin sıradan bir kent değil. Değerli anıtlarla birlikte çok sayıda anıyı bünyesinde barındırıyor. 1894 yılında açılışı yapılan Reichstag görkemli mimarisi ile etkilerken tarihten bir kare olarak zihnimize düşüyor. 1934 yılında bu parlamentonun yaktırılması birçok muhalifin tasfiyesini sağlar. Reichstag komplosu karanlık bir zaman tünelinin girişinde elinde meşale tutanları hatırlatıyor.

Biraz yürürsek Alman kralının gücünü simgeleyen muhteşem bir yapı görürüz; Brandenburger Kapısı. Yalnız kralların değil, bir dönem Nazilerin de güç sembolü idi. Almanya şimdilerde de güçlü. ABD Konsolosluğu’nun bu kapının dibinde nöbet tutması, bir tez konusu olabilecek ölçüde düşündürücü.

Birkaç dakika mesafede ise Avrupa’da katledilen Yahudilerin anısına yapılmış dev bir anıt mezar var. 2000 yılında açılmış yapıyı Amerikalı ünlü mimar Peter Eisenman tasarlamış. Hitler’in karargahı, Branderburger Kapısı, Reichstag arasındaki konumu ile Nazi Almanyası’na meydan okuyor.

İnişli çıkışlı, eğri büğrü, üzerinde yürürken her an düşeceğinizi hissettiğiniz bir zemin üzerine kurulmuş. 2711 adet koyu gri insan boyunda dikili taşlardan oluşuyor. Biraz yüksekten bakabilseniz bütünlüğü algılayabilirsiniz. Gerçeği eksik yansıtan bir bütünlük bu. Her bir dikili taşın özgün olduğunu, birbirinden farklı olduğunu yaklaşınca görüyorsunuz. Kimileri dik, kimileri eğri. Kiminin üst düzeyi yatay kiminin değil. Her biri benzersiz. Her insan gibi, her birey gibi. Burada her düşünceden insan var. Sağdan, soldan, muhalif, konformist. Hepsi koyu griye boyanmış. Gökkuşağının tüm renkleri burada. Onları da koyu gri görmek istemişler. İki bin yedi yüz on bir koyu gri beton blok. Hepsi aynılaştırılmaya çalışılmış, tekdüzeleştirilmeye zorlanmış. Güce boyun eğmeleri ve kişilikleri yok edilmek istenen, tek tip pijamalara büründürülmüş beton dikit insanlar. Duyamadığız çığlıklardan oluşan sessizlik labirentlerinde sendeleyerek yürüyorsunuz. Güneşe ulaşamıyorsunuz. Bu dikitler kampında ümitleriniz yok oluyor. Bazen bir üniforma bazen bir numarasınız artık. Yükselen alçalan yollarda ruhunuz düşe düşe ilerlerken dikitler bir SS subayı gibi tepenize dikilip hiçliğinizle iletişiyor. Artık oralarda insan yok.

Gerçek hikaye de bu değil aslında. Her bir koyu gri beton blok sapasağlam yanımızda duruyor. Güneşe, yağmura, kara direniyorlar. Wilhelmstrasse ile Ebertstrasse arasında yok etmeye çalışıp da yok olan savaş karargahlarını seyrediyorlar. Hüzünlü bir gri bakışla soruyorlar, neden? Bu yokediş tutkularının tüm insanlar için, zamanda bir kez daha var olmaması için hala orada nöbetteler. Bu mücadele insanlar kayıtsız kalmayana dek sürecek. Soykırım bir olayın başlığı değildir. Bir kitabın bir konunun adı da değildir. Onu tek tek yaşayan, yaşatan bireylerin hikayeleridir. Hem dünü, hem bugünü, hem yarını ilgilendirir. Hiç de sıradan olmayan insanın anlatısıdır.

Fotoğraflar: Nesim Bensusan

*Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan yazılar, yazı sahibinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.