Makaleler

Medyanın İkiyüzlülüğü – Dani Albukrek

Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yaşanan korkunç patlama, yetkililerin ihmalden kaynaklandığını belirtmelerine rağmen birçok iddiayı beraberinde getirdi. Patlamayı izleyen birkaç saat içinde Twitter’da ve CNN Türk, Habertürk, Sabah gibi pek çok ana akım medya kuruluşunda olayın arkasında İsrail parmağı arandı. Bölgedeki yüksek tansiyon ve anısı taze 2006 savaşı gözleri İsrail’e çevirse de Lübnan Hükümeti’nin, Lübnan Hizbullahı’nın ve İsrail’in iddiaları reddeden açıklamaları sosyal medyayı ikna etmeye yetmedi.

İsrail suçlamaları reddetmekle kalmadı, Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin İsrail’in hali hazırda “düşman ülke” kabul ettiği Lübnan’a insani yardım teklifinde bulundu ve Lübnan halkının acısını paylaştıklarını bildirdi. Dahası, Tel Aviv Belediye Binası’na Beyrut’a destek için Lübnan Bayrağı yansıtıldı. Ancak Lübnan’daki insani kriz, İsrail’in her kesimi tarafından aynı destek ve sempatiyle karşılanmadı. İsrailli aşırı sağcı Zehut (Kimlik) Partisi Lideri Moshe Feiglin patlamayı “havai fişek” gösterisine benzetti ve “Tanrı’dan bir hediye” olarak niteledi. İlginçtir, yardım teklifi ve destek haberlerinden çok, İsrail Meclisi Knesset’te koltuğu dahi bulunmayan Zehut liderinin açıklaması Türkiye medyasında yankı buldu ve Anadolu Ajansı, Yeni Şafak, TRT Haber, Sputnik Türkçe, Euronews Türkçe ve daha birçok haber sitesi Feiglin’in tweet’lerine yer verdi.

Hiçbir devlet işlediği suçlar neticesinde eleştirilmekten, kamuoyu vicdanına çıkarılmaktan ve gerekirse yargılanmaktan muaf olmamalı. Dürüst ve tarafsız medyanın meşru hakkı ve varoluş amacı da gerçekleri nesnel bir biçimde, çarpıtmadan, sansürlemeden, ve kimseden çekinmeden aktarmak, duyurmak. Öte yandan, yayın organlarının editoryal seçimleri ve neyi haber yapıp neyi yapmadıkları da bu gazetecilik ilkelerine bağlılıklarını sorgulatıyor.

“Düşman” görülen devletlerin bölge barışına katkı sağlayacak olumlu hamlelerine bilinçli olarak göz kapatılması ve bunun yerine olabildiğince nefret yaratacak haberlerin yansıtılması yüksek tıklanma arayışıyla mı, yoksa okuyucuya dikte ettirilmeye çalışılan politik ajandayla mı açıklanabilir? Bir devleti medya eliyle eleştirmek, suçlamak, ona meydan okumak ve gerekirse yargılanmaya mecbur bırakmak başka, haber seçmek, niyet okuması yapmak, samimiyet sorgulamak ve haberi aktarmamak başka. İsrail Devleti’ni, kuruluşunu, ordusunu, yönetimini ve her bir unsurunu baştan sona beğenmemek, eleştirmek, suçlamak ve hatta yok olmasını dilemek meşru bir zeminde ne kadar özgür düşünceyse, işi antisemitizme götürüp bir halkı zan altında bırakmak ve dünyada dökülen kanın yegâne müsebbibi ilan etmek bambaşka! Elbette medya bunu açık bir şekilde yapmıyor ama konunun halktaki karşılığını bildiği için özellikle düşmanlık pompalıyor, dolayısıyla hem İsrail karşıtı politik ajanda yürüyor hem de yüksek tık alınıyor. Yani bir taşla iki kuş!

İsrail her devlet gibi işlediği suçlar neticesinde eleştirilebilmeli ve hesap verebilmeli. Fakat Türkiye’de Anti-Siyonizm’le antisemitizmi ayıran ince çizgi uzun zamandır görünmez. Her geçen gün, medyanın bilinçli ikiyüzlülüğü, ırkçılığı ideoloji zanneden ahmakları kendi doğrularına daha da çok inandırıyor. Birtakım marjinallerin safsataları yahut hükümetlerin devlet politikaları büyük kısmı o devletin vatandaşı dahi değilken topyekün bir halka mal ediliyor.

Türkiye toplumundaki histerik antisemitizm, paranoyak hezeyanlarla her olayın ardında aynı aktörü arama hastalığını daha da şiddetlendiriyor, birbirini gaza getirme hastalığı çok çabuk yayılıyor. Eğer iddia edildiği gibi amaç antisemitizm değil de İsrail’e muhalefetse dahi, tüm açıklamalara rağmen komplolar üretmek bu muhalefeti samimiyetsiz ve artniyetli kılıyor. Bu tehlikenin şimdilik klavye başında kalması kimseyi rahatlatmamalı. Zira antisemitizm o kadar gerçek, o kadar yanı başımızda ve o kadar “ikna edici” ki bazen bizi bile kendimizi sorgulatıyor(!) Ana akımdan sosyal medyaya bilinçli olarak körüklenen bu linç kültürünün sokağa inmemesi için de maalesef hiçbir engel göremiyorum.