Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde bulunan Vakıflar Meclisi Azınlık Vakıfları eski temsilcileri Laki Vingas ve Prof. Dr. Toros Alcan dün akşam Ohannes Kılıçdağı’nın sosyal medya platformunda konuğu oldular. Vakıf Seçimleri neden yapılamıyor ve bundan sonra ne olacak? başlığı ile gerçekleşen sohbette yaklaşık 8 yıldır yapılamayan Azınlık Vakıflarının seçimlerinin neden aksadığı, bu süreçte nelerin yapıldığı, nelerin hangi gerekçeler ile yapılmadığı ve bundan sonra atılması gereken adımlar konuşuldu.
Vakıflar Meclisi Azınlık Vakıfları ilk Temsilcisi Laki Vingas bu görevi 2008-2014 yılları arasında 2 dönem sürdürmüştü. Toros Alcan ise 2015-2018 yılları arasında bizleri temsil etmişti. Hatırlayacağınız gibi idare, azınlık vakıflarının seçimini düzenleyen 29. ve 30. maddeleri, yerine yenisini getirmek için Ocak 2013’te yürürlükten kaldırmıştı. Ancak o tarihten bugüne yeni bir düzenleme getirilmediği için Azınlık Vakıfları seçimleri yenilenemiyor. Kimi yöneticiler bu durumdan memnunken pek çok yönetici de 4 yıllık bir dönem için söz verdiği bu görevi tüm zorluklarına rağmen neredeyse 3 dönemdir devam ettiriyor.
Bugüne nasıl gelindi?
Sayın Laki Vingas kendi temsilciliği ile başlayan açılımları ve sonrasında tıkanan süreci anlatırken bunun aslında 7-8 yıllık bir sorun olmadığını, bu sürecin aslında eskiye dayalı adeta bir kronik vaka olduğunu söyleyip bunun tüzel kişilik sahibi olunmamasından kaynaklı sorun olduğunun altını çizdi.
Aynı zamanda Yeniköy Panayia Kilisesi Vakfı Başkanı görevini de yürüten Laki Vingas, Rum Vakıflarının seçimlerinin tarihsel sürecini şu şekilde özetledi; 1936 beyannamesi olarak bildiğimiz 1935’te çıkan kanun ile 1940’larda tek mütevellilik dönem. Sonrasında 1969-1970 yılında yapılan bir seçim ki 65 olaylarından sonra Karaköy’deki Papa Efrim Kilise Vakflarının ele geçirilmesi olayını içeriyor, Vakıf tüzel kişiliğine bir darbe vuruluyor. 1974 mal mülk ile ilgili Yargıtay kararları. Yaşanan göç ile azalan nüfus sonucu bir sürü Vakıf mazbuta alınıyor. 1991’de yeniden seçim yapılabiliyor. Ancak o zaman da kayyum usulu 2 kişiye seçimi düzenleme görevi verilerek 2-3 kişinin talimatı ile yapılan bir seçim. 54 Vakfın bir arada yer aldığı çarşaf liste çıkıyor seçmenin önüne ve seçmen o listeyi zarfa koyarak seçim yapmış oluyor. 2004’e gelindiğinde bir genelge çıkıyor. Rum toplumu 2006 yılında seçimlerini yapıyor. 2008’de ise büyük bir açılım yapılıyor. 5737 Sayılı Vakıflar kanunu çıkartılıyor. Haklar veriliyor, uygulamalarda kolaylıklar, malların iadesi, güçlü dialoglar yaşanıyor. En son ise 2013 yılı Ocak ayına geliyoruz.
Vakıflar Yasasında ki bizim Anaysamız gibidir, Cemaat Vakıfları kendi yöneticilerini seçim usul ve esaslarına göre yönetmelikle düzenler der. Her Vakıf için ayrı bir yönetim kurulu seçilir ve bu seçimler 4 yılda bir yapılır. Üye sayısının 3’ten aşağı düşmesi halinde yeni yönetim kurulu seçimi 3 ayda yapılır diye yazar.
Eskisine göre oldukça iyi görünen bu kanun maddeleri neler kaldırıldı o halde?
Şu an iptal edilmiş olan yönetmelikte muğlak konular vardı. Örneğin seçmen listesi mevzusu. Listeleri kim, nasıl yapacak? Nasıl güncellenecek? Kimlikle gelen seçmen oy verebilir mi, önceden kayıt olmalıysa bu kayıdı kim, nasıl onaylayacak gibi soruların yanıtları net değildi. Rum Vakfında da oluyordu ancak özellikle Üç Horan Vakfında meydana gelen ve mahkemeye taşınan ihtilaflar olunca dönemin genel müdürü Adnan Ertem ile bu genelge yerine yeni bir sistem kurulması, hukuki temele dayalı belki bir tüzük ile bu işi düzenlemeyi böylece farklı bir yönetim ve farklı iktidarlar ile bu seçim mevzusunu yeniden pazarlık konusu edilmesinin önüne geçilmesi amaçlandı. Adnan Ertem ”siz bize teklif getirin” dedi. ‘Bunu iptal edelim yenisini getireceğiz’ dediklerinde yılların verdiği iyi ilişki ve güvene dayanarak kabul ettik.
Laki Vingas’ın istifa kararı
İptal edilen yönetmeliğin yerine yenisi bir türlü gelmedi. Adnan Bey en sonunda ”bu konu beni aşıyor” deyince Başbakan yardımcımız Bülent Arınç’a başvurdum. Bir sonuç alamadıkça kendimi sorgulamaya başladım. Ben kimi temsil ediyordum? Haksızlığa uğrayan toplum mensuplarını mı yoksa seçim yapılmaması yönünde karar veren iradeyi mi? Bu baskıyı aylarca taşıdım ve bir sabah bu şekilde devam edemeyeceğime karar verdim. Seçme ve seçilme hakkı elinden alınmış bir toplumu temsil etmeye gelmiyorum deyip Mart 2014’te istifa ettim. Bir süre sonra Sayın Bülent Arınç arayıp istifamı anladığını ancak Nisan sonuna kadar birlikte halledelim deyince istifamı geri aldım.
Toros Alcan dönemi
Toros Bey görevi 2015 yılında devraldı. Toros Bey, yönetmeliğin iptali sebebini şöyle açıkladı; 2008 yılında yayınlanan kanun ve yönetmelikte 29. madde Cemaat vakfı seçim çevresini, Vakfın hayratının (okul, kilise her neyse) bulunduğu ilçe, o Vakfın seçim çevresidir der. İlçede yeteri kadar seçmen yoksa bunu il bazında da yansıtabilirsiniz der fakat ‘yeter sayısı’ tanımı net değildir. Bunun gibi sorunları çözme niyetiyle iptal edildi aslında yönetmelik.
Ermeni cemaatinde son seçimleri, Toros Bey’in de başkanı olduğu Tıbrevank Vakfı hükmü şahsiyetini geri kazanınca 4 Temmuz’da 2012’de yaptı.
Toros Bey görevi devralınca ilk ziyaretini Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’a yaptığını anlattı. 5 farklı bakan ile çalışmak durumunda kaldığını, hatta hükümet sistem değişikliği ile Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi gibi değişikliklerin kendi döneminin şansızlığı olarak tanımladı. Dönem boyunca 80 kadar Ankara ziyareti yaptığını, 2 haftada 1 Genel Müdür ile bir araya gelip bu sorunların çözümü için görüştüklerini anlattı.
Azınlık Vakıfları temsilcisi olarak Bülent Arınç’ı ziyareti sonrası ilk iş olarak tüm azınlık toplumlarından hukukçuları toplayıp bir görüşme yaptıklarını ve bu tıkanıklığı çözmek için kendilerinden görüş istediklerini anlatan Toros Alcan, toplantının sonucunu ‘hukukçu gözü ile ortada bir hak ihlali vardı ve hukuki yola başvurulmalıydı’ olarak özetledi. Bu öneriyi Vakıf başkanlarına sunduklarında, hukuk yoluna gitmeme eğiliminin ağır bastığını, var olan iyi ilişkilerin zarar görmesinden endişe duyulduğunu ve müzakere yollarının denenmesi yönünde bir iradenin ağır bastığını anlattı. Kendi de görevinin ilk yılında bu düşünceye destek verdiğini söyledi. Ancak ilk yıl bir sonuç alınamayınca hukuki yola baş vurulmasını istediğini ve fakat vakıf başkanlarının razı olmadığını ifade etti.
Toros Bey ayrıca, çözüm ararken Azınlık vakıflarının tüzüğü yok, Vakıf senedi yazın teklifi de geldiğini, her vakıf kendi vakıf senedini kendi tayin etsin, ya da cemaat olarak vakıfları gruplayın yazın gibi teklifler geldiğini anlattı. Fakat nasıl yazılacak? Kim yazacak? Bunun bir kanun maddesi ile belli bir mekanizmalar ile yazılması gerekirdi. O yüzden bu yöntem de işlemedi.
Bu 8 yıla yaklaşan süreci nasıl yorumluyorsunuz? Neden bu kadar uzadı?
Laki Vingas bu sürecin uzaması ile ilgili yapılan tüm yorumları varsayım ve spekülasyondan ibaret olarak gördüğünü, diğer yandan bunun mantıkı bir sebebi veya dayanağını bulamadığını söyledi.
Bu konuda aslında yönetmeliğe değil bir reforma ihtiyaç duyulduğunu, cemaatlere örgütlenme hakkının verilmesi gerektiğini düşündüğünü ifade etti. Tıpkı derneklerde ve diğer vakıflarda olduğu gibi, devlet genel kuralları koyar, kolektif yapıyı destekler, uygulamayı denetler, yapılmadığı zaman müdahil olur diye görüş bildirdi. Daha önemlisi cemaatlerin Tüzel kişilikler ile ilgili sorunun çözülmesi gerekir diyen Vingas, kendi döneminde edindiği bilgi, ilgili yöneticilerin iradesinin yetersiz kaldığı yönündeydi. Bunu hangi iradenin çözeceğini de bilmediğini söyledi.
Toros Alcan, politik bir münazaraya girmeden, bir bilim adamı olarak, verileri yan yana koyarak bir çıkarım yapabileceğini; 7,5 sene sürdüğü için bu gecikmenin teknik olmadığının aşikar olduğunu söyledi. Dönemin başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu da dahil olmak üzere tüm resmî kurumlarda görüştüğü kişilere, bu beklemede nasıl bir kamu yararı olduğunu veya seçim yapmanın nasıl bir kamu zararı oluşturabileceğini defalarca sorduğunu anlattı. Fakat bu konuda herhangi bir gerekçe duymadığını söyledi.
11 Mart 2019’da yayınlanan genelge ile bu süreç daha da karmaşık bir hal aldı diyen Alcan, genelgede Vakıf yönetimlerinin 2 kişi bile kalmış olsalar, kalan yöneticilerin önerileri ile yönetime yeni kişiler atanmasının yolu açıldı dedi. Bu durumun umutsuzluğunu daha da arttırdığını ekledi.
Toros Bey, 1935’te çıkan bu vakıflar yasasının, içinde pek çok sorunu barındırarak bugüne geldiğini, azınlıkların bunun sadece bir parçası olduğunu, yeni bir model geleceğini fakat bu modelin ne olduğu ile ilgili henüz bir karar verilmediğini düşündüğünü söyledi.
Seçim olmaz atama olursa ne yapmak lazım?
Laki Vingas, seçimsizlik durumunun, ne İslam hukukunda, ne Anayasa’nın 24. maddesinde, ne insan hakları sözleşmesinin 9. maddesinde, ne de Vakıf geleneğinde olmadığının altını çizerek bunun kültürümüzde de olmadığını söyledi. Rum Cemaatinde 29 yıldır seçim yapılmayan vakıf olduğunu ve bu son genelge ile bu Vakfa yeniden yönetim hakkı verildiğini anlattı.
Zamanında hukuki yollara başvurmak gerekirdi ancak sonuç almak mümkün olur muydu bilemiyorum diyen Vingas, neden böyle bir açmazda kaldık, bir anlam veremiyorum dedi.
Rum toplumu için nasıl bir yönetmelik olmalıdır? Beklenti ne yöndedir?
Rum toplumu sayı olarak çok az insandan ibaret bir toplum. 70’den fazla vakfımız var. Örgütlenme şemamızı kendimiz belirlemeliyiz. Bunun da hükümet nezdinde dikkate alındığı yönünde bir izlenimim var. Genel Müdür’den üst makamlara giden tekliflerde bunun belirtildiğini biliyoruz fakat bu teklifin içeriğini bilmiyoruz.
Bugün insanlarımız sabahtan akşama kadar Vakıf işleri ile uğraşamıyor. Daha profesyonelleşen, şirketleşen yapılar oluşturmazsak gayri ihtiyarı de olsa feodal yapılar oluşmasına engel olamayız. Emanetten çıkıp sahiplenmeye varıyor. 2020’nin değil 2030’un ihtiyaçlarına göre yapılanmamız lazım. 2004 anlayışı ile seçim beklentisi devam edemez. ‘Seçilmiş yöneticileri getirin bir başka Vakfa yönetici tayin edelim’ modeli hukuk mantalitesine uymayan şeyler. Devlet koruyacak, takip edecek, denetleyecek şekilde bir özgürlük alanı vermelidir.
Ermeni toplumu için nasıl bir yönetmelik?
Kısır seçim yönetmelikleri ile uğraşırken toplumlar hem çözülüyor hem gereksinimleri artıyor. Şu an 2004 yönetmeliğini arar duruma gelmek yanlış bir durum.
Vakıflarımızın bir tüzüğü bile yok. Peki bu ortamda bunu kim yapacak? Bunun için seçimi beklemeli miyiz? Bir seçim ile yöneticilerin değişmesini, ve yeni yöneticilerin bu dönüşümü sağlaması lazım. İdeal düzlemde demokratik bir yönetmelik ile seçim yapılmalı. Akabinde yeni gelen yönetimler bekleyen reformları yapmalı, köklü sorunlara el atmalı.
Her cemaatin kendi varoluşsal stratejileri de var. Bunların tekçi bir yapı ile yönetilmesi de güç. Örneğin son gelen genelge (eksilenin yerine yenisini seçin atayalım) bazı toplumlar için sorunların çözümü de olabilir. Ancak emsal oluşturabilir ki oluşturdu ve bazı toplumlarda bu kullanıldı.
Seçim çevresi konusunda seçimin il bazında olması gerektiğini düşünüyorum. Azınlığın mahallesel yapısı kalmamıştır.
Bir izleyicinin mevcut Vakıf yöneticilerinin toplu istifasının sürece faydası olur mu şeklinde gelen bir soruya, Laki Vingas, ”olur ama bu şık değil, devlet ile bu şekilde bilek güreşi yapmanın yeri yok. Bizim ecdadımızın bize bağışladığı, bizim için kutsal olan değerleri rehabilite etmenin yollarını bulmamız lazım. Yeni vakıflara verilen hakların bize de verilmesi gerekir. Yine Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı olalım, VGM bize rehberlik etsin, bizi denetlesin. Çok net ve kolay bir çözüm bize Yeni Vakıflar statüsü verilmesidir. Yoksa yine her bir sorun için aylarca konuşulacak, müzakere edilecek.
Cemaat Vakıfları, ne mazbut hakkına ne de yeni vakıf haklarına sahip. Örneğin bir Mazbut vakıf inşaat yaparken bir sürü vergiden, %20 stopajdan muaf. Bizim vakıflarda böyle bir muafiyet yok. Benim statü önerim de elbette müzakere edilmeli, istişare edilmeli. Tüzel kişilikten kaynaklı sıkıntılar var. Mesela Vakıflarımız dini kurumlarımıza yardımcı olamıyor. Bu işin doğasına da aykırı.
Şu an hukuk yoluna gitmenin çözüm olacağına inanıyor musunuz?
Laki Vingas, Yıllarca zaman kaybı olur diye düşündük. Ama önümüzde yine 8-10 sene bekleyecek bir durum yok. Daha fazla bu yükü taşıyacak gücümüz kalmadı. Amaç bu emanetleri yaşatmaksa çözüm şart. Bu sadece bizim değil TC’nin de emaneti. Bu kadar bekledik artık çözülsün.
Başta hukuki başvuru yapsak olabilirdi ama şimdi hukuki olarak hak aramak… O tarafını düşünmek dahi istemiyorum çünkü uzun bir yol. O zamanlar samimi bir çaba görüyorduk ve saygısızlık yapmamak için bu yola başvurmadık. Şimdi de çok geç olduğunu düşünüyorum.
Toros Alcan, hukukçularla yapılan toplantının tutanaklarına atıfta bulunarak o zaman da hukukçuların ilk önermesinin müzakere, bir sonuca varılamadığı taktirde hukuki yol olduğunu söyledi. Toros Bey ayrıca; yeni bir kanun yazalım dendiğinde hissettiği kaygıyı bugün de hissettiğini ifade etti. Bakan Bey, ‘biz kanun üzerinde çalışalım, X partisi kanuna muhalefet ederse ben müzakere ederim‘ demişti. Şimdi de ütopik bir şey istiyoruz algısı doğuracağından endişe ediyorum. Hızla toplumsal basıncın azaltılaması ve huzura ermek için seçimin yapılması gerekir. Yeni vakıflar neyi, nasıl yapıyorsa biz de o şekilde yapacağız.
Seçim yönetmeliğini kim hazırlamalı? Yarın önümüze bir yönetmelik getirilip konsa ne olacak?
Laki Vingas; Yeni bir seçim yönetmeliği teklifi yapılmasına gerek yok. Yeterince örnek var, verildi. Toplumumuzu tanıyorlar, sosyolojik yapımızı biliyorlar, ihtiyaçlarımızı biliyorlar, tek yapılması gereken şey vakıflara özgürlük alanı yaratmaktır.
Ohannes Kılıçdağı; Yönetmeliği mevzuata dahil etmeden son halini topluluklar ile paylaşmalarında fayda var ki derde derman olmayan bir yönetmelik ile karşılaşmayalım.
Toros Alcan; bu müzakereler zaten yapıldı. En yüksek düzey makamlardan en alt kademe kurumlara kadar herkes çok iyi biliyor durumu. Ortak konsensuslar da belli. Bu seçimlerin yapılmasında bir kamu yararı var. Biz kamunun bir parçası isek, TC vatandaşı isek, bir rahatsızlığımız var. Bunun çözülmesi lazım. Bunun bizi daha fazla meşgul etmesini istemiyoruz. Başka şeyler yapmak istiyoruz. Bu toplumsal travmanın bitmesi lazım. Ara yollara, by-passlara gerek yok.
Seçimin gecikmesinin gerekçelerinden biri ile ilgili ortaya atılan yorum ile ilgili ise Laki Vingas, seçimlerin yapılmamasının önündeki engellere spekülatif yaklaşmak yerine bu seçimleri yapmaya odaklanalım. Gençlerimiz hazır mı yoksa yine belli bir yaşın üzerindeki insalara mi yine bırakacak? Gençlerimizi kazanmak için ne yapmamız lazım. Eskilerin yaptığı zaman fedakarlığını yapmayacaklar ve bu konuda doğru yapacaklar ama bu sistematiği geliştirmek adına acaba alt yapı müsait mi? Bunlara bakmak lazım ve acilen bakmak lazım.
Özetle, her iki Vakıf temsilcisinin de beklentisi, Vakıf seçimlerinin bir an önce yapılması, toplumun enerjisini bu konuyu tartışmak için değil, bizi yarınlara taşıyacak işler üzeride harcamak yönündeydi. Programın tamamını aşağıdaki linkten izlemeyebilirsiniz.
Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde bulunan Vakıflar Meclisi Azınlık Vakıfları eski temsilcileri Laki Vingas ve Prof. Dr. Toros Alcan dün akşam Ohannes Kılıçdağı’nın sosyal medya platformunda konuğu oldular. Vakıf Seçimleri neden yapılamıyor ve bundan sonra ne olacak? başlığı ile gerçekleşen sohbette yaklaşık 8 yıldır yapılamayan Azınlık Vakıflarının seçimlerinin neden aksadığı, bu süreçte nelerin yapıldığı, nelerin hangi gerekçeler ile yapılmadığı ve bundan sonra atılması gereken adımlar konuşuldu.
Kaynak: Hyetert
Vakıflar Meclisi Azınlık Vakıfları ilk Temsilcisi Laki Vingas bu görevi 2008-2014 yılları arasında 2 dönem sürdürmüştü. Toros Alcan ise 2015-2018 yılları arasında bizleri temsil etmişti. Hatırlayacağınız gibi idare, azınlık vakıflarının seçimini düzenleyen 29. ve 30. maddeleri, yerine yenisini getirmek için Ocak 2013’te yürürlükten kaldırmıştı. Ancak o tarihten bugüne yeni bir düzenleme getirilmediği için Azınlık Vakıfları seçimleri yenilenemiyor. Kimi yöneticiler bu durumdan memnunken pek çok yönetici de 4 yıllık bir dönem için söz verdiği bu görevi tüm zorluklarına rağmen neredeyse 3 dönemdir devam ettiriyor.
Bugüne nasıl gelindi?
Sayın Laki Vingas kendi temsilciliği ile başlayan açılımları ve sonrasında tıkanan süreci anlatırken bunun aslında 7-8 yıllık bir sorun olmadığını, bu sürecin aslında eskiye dayalı adeta bir kronik vaka olduğunu söyleyip bunun tüzel kişilik sahibi olunmamasından kaynaklı sorun olduğunun altını çizdi.
Aynı zamanda Yeniköy Panayia Kilisesi Vakfı Başkanı görevini de yürüten Laki Vingas, Rum Vakıflarının seçimlerinin tarihsel sürecini şu şekilde özetledi; 1936 beyannamesi olarak bildiğimiz 1935’te çıkan kanun ile 1940’larda tek mütevellilik dönem. Sonrasında 1969-1970 yılında yapılan bir seçim ki 65 olaylarından sonra Karaköy’deki Papa Efrim Kilise Vakflarının ele geçirilmesi olayını içeriyor, Vakıf tüzel kişiliğine bir darbe vuruluyor. 1974 mal mülk ile ilgili Yargıtay kararları. Yaşanan göç ile azalan nüfus sonucu bir sürü Vakıf mazbuta alınıyor. 1991’de yeniden seçim yapılabiliyor. Ancak o zaman da kayyum usulu 2 kişiye seçimi düzenleme görevi verilerek 2-3 kişinin talimatı ile yapılan bir seçim. 54 Vakfın bir arada yer aldığı çarşaf liste çıkıyor seçmenin önüne ve seçmen o listeyi zarfa koyarak seçim yapmış oluyor. 2004’e gelindiğinde bir genelge çıkıyor. Rum toplumu 2006 yılında seçimlerini yapıyor. 2008’de ise büyük bir açılım yapılıyor. 5737 Sayılı Vakıflar kanunu çıkartılıyor. Haklar veriliyor, uygulamalarda kolaylıklar, malların iadesi, güçlü dialoglar yaşanıyor. En son ise 2013 yılı Ocak ayına geliyoruz.
Vakıflar Yasasında ki bizim Anaysamız gibidir, Cemaat Vakıfları kendi yöneticilerini seçim usul ve esaslarına göre yönetmelikle düzenler der. Her Vakıf için ayrı bir yönetim kurulu seçilir ve bu seçimler 4 yılda bir yapılır. Üye sayısının 3’ten aşağı düşmesi halinde yeni yönetim kurulu seçimi 3 ayda yapılır diye yazar.
Eskisine göre oldukça iyi görünen bu kanun maddeleri neler kaldırıldı o halde?
Şu an iptal edilmiş olan yönetmelikte muğlak konular vardı. Örneğin seçmen listesi mevzusu. Listeleri kim, nasıl yapacak? Nasıl güncellenecek? Kimlikle gelen seçmen oy verebilir mi, önceden kayıt olmalıysa bu kayıdı kim, nasıl onaylayacak gibi soruların yanıtları net değildi. Rum Vakfında da oluyordu ancak özellikle Üç Horan Vakfında meydana gelen ve mahkemeye taşınan ihtilaflar olunca dönemin genel müdürü Adnan Ertem ile bu genelge yerine yeni bir sistem kurulması, hukuki temele dayalı belki bir tüzük ile bu işi düzenlemeyi böylece farklı bir yönetim ve farklı iktidarlar ile bu seçim mevzusunu yeniden pazarlık konusu edilmesinin önüne geçilmesi amaçlandı. Adnan Ertem ”siz bize teklif getirin” dedi. ‘Bunu iptal edelim yenisini getireceğiz’ dediklerinde yılların verdiği iyi ilişki ve güvene dayanarak kabul ettik.
Laki Vingas’ın istifa kararı
İptal edilen yönetmeliğin yerine yenisi bir türlü gelmedi. Adnan Bey en sonunda ”bu konu beni aşıyor” deyince Başbakan yardımcımız Bülent Arınç’a başvurdum. Bir sonuç alamadıkça kendimi sorgulamaya başladım. Ben kimi temsil ediyordum? Haksızlığa uğrayan toplum mensuplarını mı yoksa seçim yapılmaması yönünde karar veren iradeyi mi? Bu baskıyı aylarca taşıdım ve bir sabah bu şekilde devam edemeyeceğime karar verdim. Seçme ve seçilme hakkı elinden alınmış bir toplumu temsil etmeye gelmiyorum deyip Mart 2014’te istifa ettim. Bir süre sonra Sayın Bülent Arınç arayıp istifamı anladığını ancak Nisan sonuna kadar birlikte halledelim deyince istifamı geri aldım.
Toros Alcan dönemi
Toros Bey görevi 2015 yılında devraldı. Toros Bey, yönetmeliğin iptali sebebini şöyle açıkladı; 2008 yılında yayınlanan kanun ve yönetmelikte 29. madde Cemaat vakfı seçim çevresini, Vakfın hayratının (okul, kilise her neyse) bulunduğu ilçe, o Vakfın seçim çevresidir der. İlçede yeteri kadar seçmen yoksa bunu il bazında da yansıtabilirsiniz der fakat ‘yeter sayısı’ tanımı net değildir. Bunun gibi sorunları çözme niyetiyle iptal edildi aslında yönetmelik.
Ermeni cemaatinde son seçimleri, Toros Bey’in de başkanı olduğu Tıbrevank Vakfı hükmü şahsiyetini geri kazanınca 4 Temmuz’da 2012’de yaptı.
Toros Bey görevi devralınca ilk ziyaretini Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’a yaptığını anlattı. 5 farklı bakan ile çalışmak durumunda kaldığını, hatta hükümet sistem değişikliği ile Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi gibi değişikliklerin kendi döneminin şansızlığı olarak tanımladı. Dönem boyunca 80 kadar Ankara ziyareti yaptığını, 2 haftada 1 Genel Müdür ile bir araya gelip bu sorunların çözümü için görüştüklerini anlattı.
Azınlık Vakıfları temsilcisi olarak Bülent Arınç’ı ziyareti sonrası ilk iş olarak tüm azınlık toplumlarından hukukçuları toplayıp bir görüşme yaptıklarını ve bu tıkanıklığı çözmek için kendilerinden görüş istediklerini anlatan Toros Alcan, toplantının sonucunu ‘hukukçu gözü ile ortada bir hak ihlali vardı ve hukuki yola başvurulmalıydı’ olarak özetledi. Bu öneriyi Vakıf başkanlarına sunduklarında, hukuk yoluna gitmeme eğiliminin ağır bastığını, var olan iyi ilişkilerin zarar görmesinden endişe duyulduğunu ve müzakere yollarının denenmesi yönünde bir iradenin ağır bastığını anlattı. Kendi de görevinin ilk yılında bu düşünceye destek verdiğini söyledi. Ancak ilk yıl bir sonuç alınamayınca hukuki yola baş vurulmasını istediğini ve fakat vakıf başkanlarının razı olmadığını ifade etti.
Toros Bey ayrıca, çözüm ararken Azınlık vakıflarının tüzüğü yok, Vakıf senedi yazın teklifi de geldiğini, her vakıf kendi vakıf senedini kendi tayin etsin, ya da cemaat olarak vakıfları gruplayın yazın gibi teklifler geldiğini anlattı. Fakat nasıl yazılacak? Kim yazacak? Bunun bir kanun maddesi ile belli bir mekanizmalar ile yazılması gerekirdi. O yüzden bu yöntem de işlemedi.
Bu 8 yıla yaklaşan süreci nasıl yorumluyorsunuz? Neden bu kadar uzadı?
Laki Vingas bu sürecin uzaması ile ilgili yapılan tüm yorumları varsayım ve spekülasyondan ibaret olarak gördüğünü, diğer yandan bunun mantıkı bir sebebi veya dayanağını bulamadığını söyledi.
Bu konuda aslında yönetmeliğe değil bir reforma ihtiyaç duyulduğunu, cemaatlere örgütlenme hakkının verilmesi gerektiğini düşündüğünü ifade etti. Tıpkı derneklerde ve diğer vakıflarda olduğu gibi, devlet genel kuralları koyar, kolektif yapıyı destekler, uygulamayı denetler, yapılmadığı zaman müdahil olur diye görüş bildirdi. Daha önemlisi cemaatlerin Tüzel kişilikler ile ilgili sorunun çözülmesi gerekir diyen Vingas, kendi döneminde edindiği bilgi, ilgili yöneticilerin iradesinin yetersiz kaldığı yönündeydi. Bunu hangi iradenin çözeceğini de bilmediğini söyledi.
Toros Alcan, politik bir münazaraya girmeden, bir bilim adamı olarak, verileri yan yana koyarak bir çıkarım yapabileceğini; 7,5 sene sürdüğü için bu gecikmenin teknik olmadığının aşikar olduğunu söyledi. Dönemin başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu da dahil olmak üzere tüm resmî kurumlarda görüştüğü kişilere, bu beklemede nasıl bir kamu yararı olduğunu veya seçim yapmanın nasıl bir kamu zararı oluşturabileceğini defalarca sorduğunu anlattı. Fakat bu konuda herhangi bir gerekçe duymadığını söyledi.
11 Mart 2019’da yayınlanan genelge ile bu süreç daha da karmaşık bir hal aldı diyen Alcan, genelgede Vakıf yönetimlerinin 2 kişi bile kalmış olsalar, kalan yöneticilerin önerileri ile yönetime yeni kişiler atanmasının yolu açıldı dedi. Bu durumun umutsuzluğunu daha da arttırdığını ekledi.
Toros Bey, 1935’te çıkan bu vakıflar yasasının, içinde pek çok sorunu barındırarak bugüne geldiğini, azınlıkların bunun sadece bir parçası olduğunu, yeni bir model geleceğini fakat bu modelin ne olduğu ile ilgili henüz bir karar verilmediğini düşündüğünü söyledi.
Seçim olmaz atama olursa ne yapmak lazım?
Laki Vingas, seçimsizlik durumunun, ne İslam hukukunda, ne Anayasa’nın 24. maddesinde, ne insan hakları sözleşmesinin 9. maddesinde, ne de Vakıf geleneğinde olmadığının altını çizerek bunun kültürümüzde de olmadığını söyledi. Rum Cemaatinde 29 yıldır seçim yapılmayan vakıf olduğunu ve bu son genelge ile bu Vakfa yeniden yönetim hakkı verildiğini anlattı.
Zamanında hukuki yollara başvurmak gerekirdi ancak sonuç almak mümkün olur muydu bilemiyorum diyen Vingas, neden böyle bir açmazda kaldık, bir anlam veremiyorum dedi.
Rum toplumu için nasıl bir yönetmelik olmalıdır? Beklenti ne yöndedir?
Rum toplumu sayı olarak çok az insandan ibaret bir toplum. 70’den fazla vakfımız var. Örgütlenme şemamızı kendimiz belirlemeliyiz. Bunun da hükümet nezdinde dikkate alındığı yönünde bir izlenimim var. Genel Müdür’den üst makamlara giden tekliflerde bunun belirtildiğini biliyoruz fakat bu teklifin içeriğini bilmiyoruz.
Bugün insanlarımız sabahtan akşama kadar Vakıf işleri ile uğraşamıyor. Daha profesyonelleşen, şirketleşen yapılar oluşturmazsak gayri ihtiyarı de olsa feodal yapılar oluşmasına engel olamayız. Emanetten çıkıp sahiplenmeye varıyor. 2020’nin değil 2030’un ihtiyaçlarına göre yapılanmamız lazım. 2004 anlayışı ile seçim beklentisi devam edemez. ‘Seçilmiş yöneticileri getirin bir başka Vakfa yönetici tayin edelim’ modeli hukuk mantalitesine uymayan şeyler. Devlet koruyacak, takip edecek, denetleyecek şekilde bir özgürlük alanı vermelidir.
Ermeni toplumu için nasıl bir yönetmelik?
Kısır seçim yönetmelikleri ile uğraşırken toplumlar hem çözülüyor hem gereksinimleri artıyor. Şu an 2004 yönetmeliğini arar duruma gelmek yanlış bir durum.
Vakıflarımızın bir tüzüğü bile yok. Peki bu ortamda bunu kim yapacak? Bunun için seçimi beklemeli miyiz? Bir seçim ile yöneticilerin değişmesini, ve yeni yöneticilerin bu dönüşümü sağlaması lazım. İdeal düzlemde demokratik bir yönetmelik ile seçim yapılmalı. Akabinde yeni gelen yönetimler bekleyen reformları yapmalı, köklü sorunlara el atmalı.
Her cemaatin kendi varoluşsal stratejileri de var. Bunların tekçi bir yapı ile yönetilmesi de güç. Örneğin son gelen genelge (eksilenin yerine yenisini seçin atayalım) bazı toplumlar için sorunların çözümü de olabilir. Ancak emsal oluşturabilir ki oluşturdu ve bazı toplumlarda bu kullanıldı.
Seçim çevresi konusunda seçimin il bazında olması gerektiğini düşünüyorum. Azınlığın mahallesel yapısı kalmamıştır.
Bir izleyicinin mevcut Vakıf yöneticilerinin toplu istifasının sürece faydası olur mu şeklinde gelen bir soruya, Laki Vingas, ”olur ama bu şık değil, devlet ile bu şekilde bilek güreşi yapmanın yeri yok. Bizim ecdadımızın bize bağışladığı, bizim için kutsal olan değerleri rehabilite etmenin yollarını bulmamız lazım. Yeni vakıflara verilen hakların bize de verilmesi gerekir. Yine Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı olalım, VGM bize rehberlik etsin, bizi denetlesin. Çok net ve kolay bir çözüm bize Yeni Vakıflar statüsü verilmesidir. Yoksa yine her bir sorun için aylarca konuşulacak, müzakere edilecek.
Cemaat Vakıfları, ne mazbut hakkına ne de yeni vakıf haklarına sahip. Örneğin bir Mazbut vakıf inşaat yaparken bir sürü vergiden, %20 stopajdan muaf. Bizim vakıflarda böyle bir muafiyet yok. Benim statü önerim de elbette müzakere edilmeli, istişare edilmeli. Tüzel kişilikten kaynaklı sıkıntılar var. Mesela Vakıflarımız dini kurumlarımıza yardımcı olamıyor. Bu işin doğasına da aykırı.
Şu an hukuk yoluna gitmenin çözüm olacağına inanıyor musunuz?
Laki Vingas, Yıllarca zaman kaybı olur diye düşündük. Ama önümüzde yine 8-10 sene bekleyecek bir durum yok. Daha fazla bu yükü taşıyacak gücümüz kalmadı. Amaç bu emanetleri yaşatmaksa çözüm şart. Bu sadece bizim değil TC’nin de emaneti. Bu kadar bekledik artık çözülsün.
Başta hukuki başvuru yapsak olabilirdi ama şimdi hukuki olarak hak aramak… O tarafını düşünmek dahi istemiyorum çünkü uzun bir yol. O zamanlar samimi bir çaba görüyorduk ve saygısızlık yapmamak için bu yola başvurmadık. Şimdi de çok geç olduğunu düşünüyorum.
Toros Alcan, hukukçularla yapılan toplantının tutanaklarına atıfta bulunarak o zaman da hukukçuların ilk önermesinin müzakere, bir sonuca varılamadığı taktirde hukuki yol olduğunu söyledi. Toros Bey ayrıca; yeni bir kanun yazalım dendiğinde hissettiği kaygıyı bugün de hissettiğini ifade etti. Bakan Bey, ‘biz kanun üzerinde çalışalım, X partisi kanuna muhalefet ederse ben müzakere ederim‘ demişti. Şimdi de ütopik bir şey istiyoruz algısı doğuracağından endişe ediyorum. Hızla toplumsal basıncın azaltılaması ve huzura ermek için seçimin yapılması gerekir. Yeni vakıflar neyi, nasıl yapıyorsa biz de o şekilde yapacağız.
Seçim yönetmeliğini kim hazırlamalı? Yarın önümüze bir yönetmelik getirilip konsa ne olacak?
Laki Vingas; Yeni bir seçim yönetmeliği teklifi yapılmasına gerek yok. Yeterince örnek var, verildi. Toplumumuzu tanıyorlar, sosyolojik yapımızı biliyorlar, ihtiyaçlarımızı biliyorlar, tek yapılması gereken şey vakıflara özgürlük alanı yaratmaktır.
Ohannes Kılıçdağı; Yönetmeliği mevzuata dahil etmeden son halini topluluklar ile paylaşmalarında fayda var ki derde derman olmayan bir yönetmelik ile karşılaşmayalım.
Toros Alcan; bu müzakereler zaten yapıldı. En yüksek düzey makamlardan en alt kademe kurumlara kadar herkes çok iyi biliyor durumu. Ortak konsensuslar da belli. Bu seçimlerin yapılmasında bir kamu yararı var. Biz kamunun bir parçası isek, TC vatandaşı isek, bir rahatsızlığımız var. Bunun çözülmesi lazım. Bunun bizi daha fazla meşgul etmesini istemiyoruz. Başka şeyler yapmak istiyoruz. Bu toplumsal travmanın bitmesi lazım. Ara yollara, by-passlara gerek yok.
Seçimin gecikmesinin gerekçelerinden biri ile ilgili ortaya atılan yorum ile ilgili ise Laki Vingas, seçimlerin yapılmamasının önündeki engellere spekülatif yaklaşmak yerine bu seçimleri yapmaya odaklanalım. Gençlerimiz hazır mı yoksa yine belli bir yaşın üzerindeki insalara mi yine bırakacak? Gençlerimizi kazanmak için ne yapmamız lazım. Eskilerin yaptığı zaman fedakarlığını yapmayacaklar ve bu konuda doğru yapacaklar ama bu sistematiği geliştirmek adına acaba alt yapı müsait mi? Bunlara bakmak lazım ve acilen bakmak lazım.
Özetle, her iki Vakıf temsilcisinin de beklentisi, Vakıf seçimlerinin bir an önce yapılması, toplumun enerjisini bu konuyu tartışmak için değil, bizi yarınlara taşıyacak işler üzeride harcamak yönündeydi. Programın tamamını aşağıdaki linkten izlemeyebilirsiniz.
Paylaş: