Kültür Sanat Makaleler

Rebe Şneor Zalman’ın Gizde Kalan Hazinesi: Tanya – Dr. Hakan Altıok

Rebe Şneor Baruhoviç Zalman, aile kökleri Polonya ve Almanya’ya dayanan bir haham ailesinin dâhi denilebilecek çocuğu olarak 1745 yılında bugünkü Beyaz Rusya Vitebsk’te doğdu. Kendisi Ortodoks Yahudiliğinin halen önemli bir kolu olan Habad-Lubaviç Hasidizmi’nin de kurucusudur. Yahudi geleneğinde bir tür saygı ve itibar takdimi olarak yer bulan, baş harfleri kısaltması RaŞaZ (Rebe Şneor Zalman) yaygınca görülür.

Birçok kitabı ola Rebe Şneor Zalman’ın bu yazıda felsefi bir yapıt olarak önem atfettiğim Tanya eseri üzerinde duracağım. RaŞaZ, Tanya (literal olarak ‘öğretildi’) olarak tanınan Likutei Amarim (Anlamı: Sözlerin Toplanması) adlı başyapıtını 1797 yılında yazdı. Bundan yalnızca bir yıl sonra Hasidizm içindeki muarızları tarafından Rus Çarı’na şikayet edildiği için hakkında şüphe oluştu. Pek tabii olarak Çarlık Rusyası’nda tutuklanması öyle pek uzun sürmedi. Tutuklanma nedeni ilginçtir: Osmanlı Türkleri’ne yardım etmek. Bundan dolayı ihanet ile suçlandı. Osmanlı imparatorluğu o dönemde III. Selim idaresinde Rusya’nın yayılmacı politikalarına karşı koymaya çalışıyordu. Osmanlılar, Rusya ile yüz yılı aşkın süredir birçok savaş yapmışlardı ve III. Selim döneminde de bu savaşlar hız kesmemişti.

Rebe’ye dönecek olursak St. Petersburg’daki 53 gün süren tutsaklığı esnasında hiçbir sarsılma göstermemişti. Yeni sayılabilecek bir süredir tahtta olan Çar I. Pavel Petroviç tarafından kendisinin suçsuz olduğuna hükmedilerek serbest bırakıldı. Serbest kaldığı (Yahudi takvimine göre) 19 Kislev tarihine Habad hasidimi tarafından özel bir önem atfedilir ve  her yıl bu özgür kalış sevinçle kutlanır.

Felsefesinin Tarzı ve Temelleri

Rebe Şneor Zalman, Tanya’da yalnız felsefi erinçler/hakikatler (haemet) konusunda yetkin olduğunu göstermemiş, bu yetkinliğin gereği olarak kavramları herkesin anlayabileceği kadar açık ve seçik olarak serdetmişti. Descartes felsefesinin bilgi için aradığı açık ve seçik olma şartı basitçe incelenen nesnenin yalın öğelerine götürülüp aradaki ilgilerin kavranması demektir. Yani yalın olanı biz sezgisel olarak ve olduğu gibi kavrarız. Rebe Zalman’ın hakikatin felsefi özünü izleyicilerine sunuşu için bu sezgisel yalınlama yerini bulmuştur. Tanya’da o denli zor hakikatleri o denli yalın ifade etmiştir ki bu bana göre düşünür veya mistiğin felsefesinin pratiklerindeki hakimiyetini de ilan eder niteliktedir. Ne denli zor olursa olsun hakikati kavrayışındaki bu keskinlik,  üslûbundaki (tarzındaki) izleyiciyi kavrayış ile birleşmiştir.

Bazıları Rebe Zalman’ın yazdıklarının orijinalliğini sorgulayabilir ya da kendisinden önceki bilginlerde bunların suretleri olduğu iddia edilebilir. Bilimsel kriterlere uyarak bunun üzerine çalışmalar yapılmıştır ve yapılmaya da devam edilecektir. Diğer yandan bana göre bilgeyi seçkin kılan kendinden öncekilerin kavramlarını ortaya serdiği eserin iskelet kısmı değildir ama bu kısmın üzerine  giydirdiklerini işleyiş biçimi ve buradan eserin hakikatine kurduğu köprülerdir. Ayrıca Rebe Zalman eserin iskeletini veya ana gövdesini de başka kavramlar üzerine öylece kurmuş değildir. 

Tanya’daki kök kavramları başta Tanah ve Talmud olmak üzere Yahudi yazılı külliyatında tespit edebiliriz. Mesela Rebe Zalman’ın Akıllar teorisini ve erdemli insan için zan (kanı) ve duygu dünyasından ayrılmanın şart olduğu görüşünü neredeyse altı yüzyıl önce Moşe ben Maymon’un (RaMbaM) ‘Şaşkınlara Rehber’ adlı kitabında da görürüz. Rebe Zalman kitabın önsözünde zaten ana fikrin (benim sözüm) kendisinden önce gelenlerde ve kendi eserinden önce yazılanlarda bulunduğunu belirtmiştir. Tevazu ile bunu ifade etmiş olduğu takipçileri tarafından ifade edilmiş olsa da bu sözlerini haklı çıkaracak bazı  kanıtlar doğal olarak bulunabilir. Oysa bir düşünür, filozof ve bilgine üstünlük ve yetkinlik atfedilmesini sağlayan bana göre her şekilde kavram orijinalliğine sahip olması değildir, gerçek bir bilgeyi ayırt eden kendisine tevarüs eden öz kavramları zamanın ruhuna uygun biçimde nasıl kodladığı, her bir cümlesinin hangi sırayla kaleminden veya dilinden döküldüğü, hakikati sunuş tarzı, ontoloji ile pratik felsefeyi nasıl yan yana getirdiğidir.

Teorisi ve Örnekleri

Rebe Zalman’ın Tanya’sında güçlü bir  teorik felsefe vardır ve bu güçlülük içinde tutarlılık en göze çarpanıdır. Fakat aynı eser Rebe Zalman’ın hakikati tutuşunda yalnızca teorik alanda kalmadığını gösterdiği gibi bilginin aşkınlığına (transandantalite) rağmen deneyimsel bir alanda bilginin sağlamasını yaptığını idrak eden izleyici görebilecektir. Tanya’nın içeriğindeki konuların felsefi soruşturması bu yazının imkân ve  sınırlarını aşar. Yine de örnekleme adına Tanya’da bana çarpıcı gelen bazı konuların kısaca üzerinde duracağım. Bunlardan ilki T-nrı ve varlık hakkında, diğeri ise bu varlık ve Öz ile ilişkili olan ve ilişki kuran insan hakkındadır. İkisini seçmemin temel bir nedeni var: iki konu arasındaki bağ hakkındaki doğru bir anlayış, insanın zihinsel olarak günümüzde daha fazla yalnızlaştığı bu dünyada, yaşamın amacını bilmemize hizmet edebilir.

Felsefe dünyasında modern zamanlarda metafizik ile etiğin arası ayrılmış hatta kopmuştur. Modern tabirini literal anlamda kullanıyorum. Metafizikten kopuk bir etiğin dayanaksız olup olmayacağı ayrı bir tartışma konusudur. Ahlaki bir kuralın doğru veya yanlış olduğunu güçlü bir eğitim sistemi ile verebilir ve bundan dolayı metafiziksiz bir ödev etiğinin sağlamca var olabileceğini iddia edebilirsiniz.  Bana göre bu etik ‘gerçekten düşünce’nin alanına girdiğinde hemencecik sönükleşecektir. Metafiziğin  kök işlevi görmesi insanın yalnızca kaygı ve korkularına mâl edilemez. Us (Akıl) olarak çevirdiğimiz “entelekt”in beslendiği temel saha da metafiziktir. Hatta kaynağını orada görür. Rebe Zalman, mitzvaların (emirler) yapılmasını, etik kuraların işletilmesini işte bu us/akıl üzerinden düşünür. Tanya’da olan basitçe metafiziğe dayanan bir etik olsa açıkçası beni etkilemezdi. Oysa bu kitapta etik ve metafizik ilgisi holistik olarak ele alınmıştır.

İnsan-T-nrı İlişkisi Üzerine

Tanya’da insan, din ve inanç akidelerinin bağlayıcılığından dolayı ahlaklı olmayı tercih etmez. Yani T-nrı ile insan arasındaki ilişki tek yönlü ve aşağı doğru değildir. İnsan ancak metafizik köke döndüğünde etik ve fiziksel olarak dünyayı dönüştürebilecektir. Tikkun böyle gerçekleşecektir. İnsan bunu kendisinde olan T-nrısal öz sayesinde yapabilecek kudrete de sahiptir. İşte bu öz insanda Kazanılmış Us/Akıl’da bulunur. İnsanın yaşamının amacı kaynağa dönmekle bitmez, kaynağa dönüş dünyayı merhametle (hasidut) dönüştürmeyi de yalın bir ödev olarak beraberinde getirir/veya getirmelidir. Evren, T-nrı’nın göründüğü bir alan olsa da maddenin doğası gereği T-nrı’nın varlığı evrende gizli kalmış, bundan dolayı da sınırlı bir versiyona tanıklık edilmektedir (Kelipot). İnsanın görevi tam da burada başlar. T-nrı’yı saf biçimde düşünme ile insan, T-nrı’nın elçisi olarak O’na gider ve O’ndan gelir. Rebe Şneor Zalman’ın bu düşüncesi RaMbaM’ın T-nrı’ya benzeme ideali ile örtüşür. RaMbaM ‘Şaşkınlara Rehber’ eserinde erdemli kişinin T-nrı’ya benzeyişi ile bana göre bireysel inayetin (Haşgakha Peratit) açığa çıkacağını kastetmişti.

Bunun doğal sonucunun dünyayı hesed  ile dönüştürme biçiminde ortaya çıkacağı da öngörülebilir. Çünkü Şaşkınlara Rehber’de RaMbaM bireysel inayetin nasıl işleyeceği konusunu müphem/belirsiz bırakmıştır. Rebe Şneor Zalman ise herhangi bir öngörüyü beklemeden işte tam olarak bu belirsizlikten devam eder. RaMbaM, T-nrı’ya benzemeyi bir hedef olarak kişiye vermişti. Rebe Zalman, bu hedefin de ötesine geçmiştir. Ona göre T-nrısal kaynağa veya öze dönüş aynı zamanda bir Tikkun’dur, insan kaynağa dönerek yalnızca yetkin bir entelekte (us/akıl) ulaşmış olmaz, evreni de iyi yönde değiştirmeye muktedir olur.

Rebe Zalman için T-nrı;  evren, kişi  ve hasidut kavramı ile sarmal bir yapıda ilişki kurar. Kastettiğim bu husus T-nrı’nın biricikliği düşüncesi ile çelişik değildir. Çünkü biriciklik ve tekillik kavramı zamansızlığa aittir, varlığın kökündedir. Rebe Zalman için kişi yetkin olursa yani T-nrı ile hislerden arınmış düşünsel bir bağ kurarsa ancak yaşamının amacına ulaşmış olacaktır. Yaşamın amacı kişi için T-nrısal Öz’e erişmek ve evrende de bu amacın gereğini merhametle yerine getirmektir. Ayrıca kendisini algı ve sanı dünyasından sıyırabilen her insan bu amacı yerine getirecek yeterli donanıma sahiptir.

Tsadik Kimdir?

Rebe Zalman, yaşamın amacını tanıyan, teşuva, tefila (dua) ve hayırseverlikle (tsedaka) bu amaca eren kişiyi Tsadik (dürüst, sadık) olarak niteler. Tsadik olma yolunda saydığım teşuva basitçe pişmanlık ve tövbe olarak çevrilse de eksik kalır. Literal olarak ise ‘dönüş’ demektir. Bu dönüşü akıl ve meditatif düşünce üzerinden T-nrısal Öz ile bir bağ kurulması şeklinde anladığımı belirtmek isterim. Bana göre ister teşuva ister tefila isterse de tsedaka olsun, her birinde kişi, varoluşsal olarak sıkıştığı kendi maddesinden bilinçsel olarak ayrılmaktadır.

Bundan dolayı Tsadik, karanlığı aydınlığa çeviren kişidir ve hatta ölümünden sonra bile maddeden sıyrıldığı, saf bir bilinç olduğu için dünyaya esenlik getirmeye devam eder. Rebe Zalman, Tehilim 112:4’de geçen Tsadik ile ilgili şu sözleri yorumlamıştır: “Karanlıkta dürüst için bir ışık parlar, o kişi lütufkâr, merhametli ve tsadik’tir.” Kaynağını Tanah’tan alan maddenin karanlık olarak görülmesi mefhumu Yahudi felsefesinde nevzuhur bir şey  değildir. Tsadik sıradan bir kişi olmadığı gibi ışığı da yalnızca çevresindekileri aydınlatmaz hatta dünyanın  kurtuluşunun da bir aracıdır. Bu kurtuluşun dünyanın hayır ve iyilikle dönüştürülmesi  olduğunu söyleyebilirim.

Rebe Şneor Zalman’ın – nişmato beginzei meromim – insanlığa bıraktığı mirasını, magnum opus olarak değerlendirdiğim bu değerli eserini bir nebze anlatabildiysem kaleme aldığım bu yazı amacına ulaşmış olacaktır. Tanya’nın içerdiği hazinenin bir gün özenli bir çeviri ile Türkçe’ye kazandırılmasını ve izleyicisine doğrudan ulaşmasını dilerim.