T24’te yayınlanan Şalom dergisi, Türk Yahudileri ve kültürümüz adlı yazısında Atilla Dorsay filosemitizmin klasik bir örneğini sergiliyor. Yahudi sevgisi anlamına gelen filosemitizm aslında sorunlu bir yaklaşımdır. Dorsay’ın yazısı üzerinden Beyaz Türk laiklerde sıkça görülen filosemitizm meselesine bakalım.
Tarihçi Martin Wein a göre “antisemitizm and filosemitizm stereotipleri kullanma ve üretme, Yahudiler ve Yahudiliğe abartılı ilgi duyma konularında kesişiyor.” Yahudilerin ‘modernitenin mucidi’ gibi bir konuma yerleştirilmesi de klasik bir filosemit kalıptır. Dorsay da buna uygun olarak hep kullanılan üç ismi söylüyor: Marx, Freud ve Einstein. Bunlara bir de Türkiye’de sevilen yazar Zweig’i ekliyor. Ancak yine alışıldık olan şekilde ‘şu andığım ünlülerinin hepsi Alman Yahudisi; ya Avusturya- Macaristan imparatorluğundan ya da Almanya’dan çıkmış‘ diyor. Bu şekilde dahi Aşkenaz Yahudileri ve namakbul, ‘ünsüz’ Sefarad/Türkiye Yahudileri arasındaki ayrımı da yapmış oluyor.
Yazısına ‘Türk Yahudilerini ne severim!.. Aslında tüm Yahudileri severim demeliydim.’ diye başlayan Dorsay bu sevgisini aslında pek de açıklamıyor. Neyimizi seviyormuş bu kadar?
İsrail’e Değinmeden Edememek
Daldan dala atlayan, kendine has politik teorisyenlik yaptığı yazıda ‘Ama şunu da eklemeliyim‘ diyerek hemen İsrail-Filistin meselesini açıklamaya başlıyor. Milliyetçi ve dini sebepleri birbirine karıştırdığı bu paragraflarda İsrail’in politikaları için önce Yahudileri ayıplıyor, sonra da her Yahudi’nin böyle düşünmediğini söyleyerek ‘iyi’ ve ‘kötü’ Yahudi kategorilerini de inşa ediyor. Sözde Şalom Dergisi’ne olan beğenisi ve Yahudilere olan sevgisi ile ilgili bir yazıda İsrail’e bu kadar yer ayırması da Türkiye’deki Yahudileri zihninde İsrail’den ayıramadığını gösteriyor. Filistin konusunu açılmadan Yahudilerle ilgili konuşmanın imkansızlığı maalesef gösteriyor.
Sonunda dergi konusuna gelen Dorsay bir yorum getirmekten çok okuduğu iki sayıdaki başlıkları listeliyor. Toparlarken de şöyle diyor:
‘Başta söylediğimi yineleyeyim: Yahudiler böyledir. Hem kendi kimliklerini korurlar; hem de yaşadıkları ülkenin birikimine, kültürüne, geleneklerine sahip çıkarlar. Kimi zaman kendilerini en koyu milliyetçi gibi görüp gösteren ‘saf kan’ Türkler’den daha çok…’
Bu şekilde kendi deyimiyle Türk Yahudilerin vatanseverliğine kefil oluyor. Yahudileri kültürel koruyucu olarak övüyor. Burada yaptığı kendi/yaşadıkları ülkenin kültürü ayrımı ne kadar entegre olsalar da Yahudilerin ‘sahip çıktığı’ Türkiye kültürünün kendilerinin değil de T24’te bu yazıyı okuyan Türklerin aslında sahibi olduğunu belki de istemeden söylüyor. Başlığında da bu ayrımı yapıyor aslında: bir yanda ‘Türk’ Yahudileri bir yanda o Yahudileri kapsamayan bir ‘kültürümüz’.
Filosemitizm Yahudilere anlamsız bir sevgi belirten, genelde Aşkenaz Yahudileri dahi olarak çizerek üzerlerine abartılı bir dikkat çeken, bu şekilde diğer Yahudileri işlevsiz olarak aşağılayan bir dünya görüşüdür. Dorsay da bu bakışı toptan olarak tekrarlayan bir yazı üretmiş. Özellikle Türkiye laikleri arasında görülen bu ‘Yahudileri çok severim‘ fenomeninin incelenmesi ve sorgulanması gerektiğini gösteren bir örnek olmuş.
T24’te yayınlanan Şalom dergisi, Türk Yahudileri ve kültürümüz adlı yazısında Atilla Dorsay filosemitizmin klasik bir örneğini sergiliyor. Yahudi sevgisi anlamına gelen filosemitizm aslında sorunlu bir yaklaşımdır. Dorsay’ın yazısı üzerinden Beyaz Türk laiklerde sıkça görülen filosemitizm meselesine bakalım.
Tarihçi Martin Wein a göre “antisemitizm and filosemitizm stereotipleri kullanma ve üretme, Yahudiler ve Yahudiliğe abartılı ilgi duyma konularında kesişiyor.” Yahudilerin ‘modernitenin mucidi’ gibi bir konuma yerleştirilmesi de klasik bir filosemit kalıptır. Dorsay da buna uygun olarak hep kullanılan üç ismi söylüyor: Marx, Freud ve Einstein. Bunlara bir de Türkiye’de sevilen yazar Zweig’i ekliyor. Ancak yine alışıldık olan şekilde ‘şu andığım ünlülerinin hepsi Alman Yahudisi; ya Avusturya- Macaristan imparatorluğundan ya da Almanya’dan çıkmış‘ diyor. Bu şekilde dahi Aşkenaz Yahudileri ve namakbul, ‘ünsüz’ Sefarad/Türkiye Yahudileri arasındaki ayrımı da yapmış oluyor.
Yazısına ‘Türk Yahudilerini ne severim!.. Aslında tüm Yahudileri severim demeliydim.’ diye başlayan Dorsay bu sevgisini aslında pek de açıklamıyor. Neyimizi seviyormuş bu kadar?
İsrail’e Değinmeden Edememek
Daldan dala atlayan, kendine has politik teorisyenlik yaptığı yazıda ‘Ama şunu da eklemeliyim‘ diyerek hemen İsrail-Filistin meselesini açıklamaya başlıyor. Milliyetçi ve dini sebepleri birbirine karıştırdığı bu paragraflarda İsrail’in politikaları için önce Yahudileri ayıplıyor, sonra da her Yahudi’nin böyle düşünmediğini söyleyerek ‘iyi’ ve ‘kötü’ Yahudi kategorilerini de inşa ediyor. Sözde Şalom Dergisi’ne olan beğenisi ve Yahudilere olan sevgisi ile ilgili bir yazıda İsrail’e bu kadar yer ayırması da Türkiye’deki Yahudileri zihninde İsrail’den ayıramadığını gösteriyor. Filistin konusunu açılmadan Yahudilerle ilgili konuşmanın imkansızlığı maalesef gösteriyor.
Sonunda dergi konusuna gelen Dorsay bir yorum getirmekten çok okuduğu iki sayıdaki başlıkları listeliyor. Toparlarken de şöyle diyor:
‘Başta söylediğimi yineleyeyim: Yahudiler böyledir. Hem kendi kimliklerini korurlar; hem de yaşadıkları ülkenin birikimine, kültürüne, geleneklerine sahip çıkarlar. Kimi zaman kendilerini en koyu milliyetçi gibi görüp gösteren ‘saf kan’ Türkler’den daha çok…’
Bu şekilde kendi deyimiyle Türk Yahudilerin vatanseverliğine kefil oluyor. Yahudileri kültürel koruyucu olarak övüyor. Burada yaptığı kendi/yaşadıkları ülkenin kültürü ayrımı ne kadar entegre olsalar da Yahudilerin ‘sahip çıktığı’ Türkiye kültürünün kendilerinin değil de T24’te bu yazıyı okuyan Türklerin aslında sahibi olduğunu belki de istemeden söylüyor. Başlığında da bu ayrımı yapıyor aslında: bir yanda ‘Türk’ Yahudileri bir yanda o Yahudileri kapsamayan bir ‘kültürümüz’.
Filosemitizm Yahudilere anlamsız bir sevgi belirten, genelde Aşkenaz Yahudileri dahi olarak çizerek üzerlerine abartılı bir dikkat çeken, bu şekilde diğer Yahudileri işlevsiz olarak aşağılayan bir dünya görüşüdür. Dorsay da bu bakışı toptan olarak tekrarlayan bir yazı üretmiş. Özellikle Türkiye laikleri arasında görülen bu ‘Yahudileri çok severim‘ fenomeninin incelenmesi ve sorgulanması gerektiğini gösteren bir örnek olmuş.
Paylaş: