Almanya’nın Köln Üniversitesi’nin ilk kadın öğrencisi Jenny Gusyk, Türkiyeliydi. 1917’de mücadeleyle kaydolduğu üniversitenin en başarılı öğrencilerden biri olarak mezun oldu. Auschwitz’de yaşamını yitirdi.
Kadın erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet alanlarındaki tüm ilerlemelere rağmen Japonya’da “geyşalık eğitimi” veren yüksek okullar örnek alınarak Türkiye’nin gündemine getirilen kadın üniversiteleriyle ilgili tartışmalara biz de bir başka ülkeden; Almanya’dan 100 yıllık bir öyküyle katkıda bulunalım…
Almanya’nın en büyük üniversitelerinden Köln Üniversitesi’nin kapıları da diğer yüksek öğrenim kurumları gibi bir dönemler sadece erkeklere açıktı. Ve bu durum 100 yıl önce, 1909’da kaldırıldı. Ancak ilk kadın öğrencinin kayıt yaptırması için bunun üzerinden 8 yıl geçmesi gerekiyordu. Yasak kalkmıştı, ancak birçokları halen buna hazır değildi. Tüm direnişlere rağmen Jenny Gusyk isimli bir genç kadın, 1917’de daha sonra adı Köln Üniversitesi olan, Ticaret Yüksek Okulu’na kaydını yaptırıp, öğrenime başladı… Jenny Gusyk, birkaç yıl sonra çok iyi notla mezun olurken, adının yanına okulun erkek öğrencilerinin kendisine yakıştırdığı “dahi” (Genia) ünvanını da eklemişti.
Daha sonra yazdığı doktora tezi, öğretim üyelerince “komünist eğilimli” olduğu gerekçesiyle reddedilen Jenny Gusyk, kökleri İstanbul’a kadar uzanan bir Yahudi ailesinin çocuğuydu.
Gusyk Ailesi (Türkiye’deki yazılışı Guzik) uzun yıllar önce İstanbul’dan Çarlık Rusyası’ndaki en büyük Alman yerleşim birimi olan Wislokwischky’ye (bugünkü Litvanya’da) göç etmiş, Jenny de 1897 yılında orada doğmuştu.
Zamanla nüfusu 6 kişiyi bulan aile Rusya’da, yaygınlaşan Yahudi düşmanlığı nedeniyle fazla yaşayamadı. 1911’de Almanya’ya, Solingen kentine göç ettiler. Ama Almanya’da da o sırada savaş halinde oldukları Rusya’ya ve Ruslara karşı yaygın bir düşmanlık vardı. Aile buna karşı önlem aldı. Baba Leon Gusyk, İstanbul’a gidip yeniden “Türk vatandaşlığı”nı da aldı. (Türkiye’de gösterdiği ikamet adresi şöyleydi: “No: 20, Medrese, Bereketzade, Quartier Pera, Konstantinopel”, yani İstanbul Beyoğlu’nun Galata Kulesi’ni de içine alan bölge.)
Tabii burada sözkonusu olan Osmanlı İmparatorluğu vatandaşlığı olsa da Jenny Gusyk’in yaşamını ele alan tüm eserlerde kendisinden bir “Türk” ve “Türk vatandaşı” olarak söz edildiği için bu tanımlamayı tercih ediyoruz.
Osmanlı vatandaşlığı alan Leon Gusyk, Solingen’de çatal, kaşık, bıçak takımı üreten bir fabrika işletti. Çocuklarının en büyüğü Jenny de babasının fabrikasında meslek eğitimi yaptı, ardından da Köln Üniversitesi’ne kaydoldu. Öğrenimi sırasında annesi ve kardeşlerinden birinin salgın hastalık nedeniyle ölümü ve ardından babanın aileyi terk etmesi üzerine, hem fabrikanın yönetimini üstlendi, hem de geriye kalan iki kardeşinin bakımını.
1923’te o da babası ve kardeşleri gibi Berlin’e yerleşti. Orada bir firmada işletmeci ve muhasebici olarak çalıştı. Bu arada komünist gazeteci Karl Stucke‘yle evlendi ve bir oğulları oldu. Ancak ailenin Berlin’deki mutlu günleri fazla sürmedi, çünkü Hitler ve ekibi iktidarı ele geçirmiş, Almanya’nın üzerine nazizm karanlığı çökmüştü. Komünistler ve Yahudilere yaşam hakkı tanımayan bir karanlık… Nitekim Karl Stucke, Hitler’in iktidarının daha ilk yılında, 1933’de tutuklandı ve toplama kampına konuldu. Uzun süre sonra serbest bırakıldığında, gazetecilik mesleğini yapma şansı kalmamıştı. 1939’da yeniden tutuklanıp, toplama kampına atılıncaya kadar, geçimini sağlayabilmek için terzilik gibi işler yapmak zorunda kalmıştı. Stucke, ikinci toplama kampına fazla dayanamadı ve 1940 başında burada yaşamını yitirdi.
Eşinin ölümüyle Jenny Gusyk’in (Stucke) durumu iyice kötüleşti. Türk vatandaşlığı artık yoktu, bir Alman’la evlilik nedeniyle kısmen yararlandığı statüsü de ortadan kalkmıştı. Aslında o sırada Amerika’ya gidebilecek durumdaydı. Ancak babası ve kardeşlerini Almanya’da bırakıp, Yeni Dünya’ya gitmedi. Önce kaldığı yaşlılar yurdundaki kötü koşullara dayanamayan babasını yitirdi. Ardından Auschwitz Toplama Kampı’na gönderilen kardeşi Max, onun ardından da yengesi Lydia‘nın ölüm haberlerini aldı.
Sonunda sıra bir dönem Köln Üniversitesi’ndeki erkek sınıf arkadaşlarının “Solingenli dişi deha” olarak isimlendirdikleri Jenny’e geldi. Bir ihbar sonucu Gestapo tarafından tutuklandı. O da “insanlık tarihinin en büyük mezarlığı” (Nazi barbarlarının burada öldürdüğü insan sayısının 1 milyon 200 bini bulduğu tahmin ediliyor) olarak bilinen toplama kampı Auschwitz’e gönderildi ve 2 Ocak 1944’te orada yaşamını yitirdi.
Aileden geriye oğlu Thomas ve kız kardeşi Rebeka kalmıştı. Her ikisinin yolları çeşitli maceralardan sonra Amerika’da kesişti… Almanya, ülkedeki kadın hakları mücadelesinin öncü isimleri arasında Jenny Gusyk’i unutmadı… Köln Üniversitesi 2010 yılından bu yana kadın-erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet ve çalışan kadınların koşullarını iyileştirmeyi hedefleyen bilimsel araştırma girişimlerini ve bu alanlarda çalışmalarıyla öne çıkan bilim insanlarını ödüllendirme hedefiyle çeşitli kategorilerde “Jenny Guysk Ödülleri” veriyor…
Almanya’nın en eski üniversitelerinden Köln Üniversitesi, kadın erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet alanlarında da önde gelen kurumlardan. 2017 itibariyle üniversite öğrenim gören öğrencilerin yüzde 61’ini kadınlar oluşturuyor. Üniversitede görevli profesörler arasında kadınların oranı düşük (yüzde 30), ama tüm öğretim görevlilerini içeren tabloda kadınların payı yüzde 52’yi buluyor. Bu kadınların önemli bir bölümünün Türkiyeli Jenny Guzik’in 100 yıl önce açtığı yoldan gittiklerinin bilincinde olduğunu bilmek ne güzel…
Kaynak: T24, Gürsel Köksal
Almanya’nın Köln Üniversitesi’nin ilk kadın öğrencisi Jenny Gusyk, Türkiyeliydi. 1917’de mücadeleyle kaydolduğu üniversitenin en başarılı öğrencilerden biri olarak mezun oldu. Auschwitz’de yaşamını yitirdi.
Kadın erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet alanlarındaki tüm ilerlemelere rağmen Japonya’da “geyşalık eğitimi” veren yüksek okullar örnek alınarak Türkiye’nin gündemine getirilen kadın üniversiteleriyle ilgili tartışmalara biz de bir başka ülkeden; Almanya’dan 100 yıllık bir öyküyle katkıda bulunalım…
Almanya’nın en büyük üniversitelerinden Köln Üniversitesi’nin kapıları da diğer yüksek öğrenim kurumları gibi bir dönemler sadece erkeklere açıktı. Ve bu durum 100 yıl önce, 1909’da kaldırıldı. Ancak ilk kadın öğrencinin kayıt yaptırması için bunun üzerinden 8 yıl geçmesi gerekiyordu. Yasak kalkmıştı, ancak birçokları halen buna hazır değildi. Tüm direnişlere rağmen Jenny Gusyk isimli bir genç kadın, 1917’de daha sonra adı Köln Üniversitesi olan, Ticaret Yüksek Okulu’na kaydını yaptırıp, öğrenime başladı… Jenny Gusyk, birkaç yıl sonra çok iyi notla mezun olurken, adının yanına okulun erkek öğrencilerinin kendisine yakıştırdığı “dahi” (Genia) ünvanını da eklemişti.
Daha sonra yazdığı doktora tezi, öğretim üyelerince “komünist eğilimli” olduğu gerekçesiyle reddedilen Jenny Gusyk, kökleri İstanbul’a kadar uzanan bir Yahudi ailesinin çocuğuydu.
Gusyk Ailesi (Türkiye’deki yazılışı Guzik) uzun yıllar önce İstanbul’dan Çarlık Rusyası’ndaki en büyük Alman yerleşim birimi olan Wislokwischky’ye (bugünkü Litvanya’da) göç etmiş, Jenny de 1897 yılında orada doğmuştu.
Zamanla nüfusu 6 kişiyi bulan aile Rusya’da, yaygınlaşan Yahudi düşmanlığı nedeniyle fazla yaşayamadı. 1911’de Almanya’ya, Solingen kentine göç ettiler. Ama Almanya’da da o sırada savaş halinde oldukları Rusya’ya ve Ruslara karşı yaygın bir düşmanlık vardı. Aile buna karşı önlem aldı. Baba Leon Gusyk, İstanbul’a gidip yeniden “Türk vatandaşlığı”nı da aldı. (Türkiye’de gösterdiği ikamet adresi şöyleydi: “No: 20, Medrese, Bereketzade, Quartier Pera, Konstantinopel”, yani İstanbul Beyoğlu’nun Galata Kulesi’ni de içine alan bölge.)
Tabii burada sözkonusu olan Osmanlı İmparatorluğu vatandaşlığı olsa da Jenny Gusyk’in yaşamını ele alan tüm eserlerde kendisinden bir “Türk” ve “Türk vatandaşı” olarak söz edildiği için bu tanımlamayı tercih ediyoruz.
Osmanlı vatandaşlığı alan Leon Gusyk, Solingen’de çatal, kaşık, bıçak takımı üreten bir fabrika işletti. Çocuklarının en büyüğü Jenny de babasının fabrikasında meslek eğitimi yaptı, ardından da Köln Üniversitesi’ne kaydoldu. Öğrenimi sırasında annesi ve kardeşlerinden birinin salgın hastalık nedeniyle ölümü ve ardından babanın aileyi terk etmesi üzerine, hem fabrikanın yönetimini üstlendi, hem de geriye kalan iki kardeşinin bakımını.
1923’te o da babası ve kardeşleri gibi Berlin’e yerleşti. Orada bir firmada işletmeci ve muhasebici olarak çalıştı. Bu arada komünist gazeteci Karl Stucke‘yle evlendi ve bir oğulları oldu. Ancak ailenin Berlin’deki mutlu günleri fazla sürmedi, çünkü Hitler ve ekibi iktidarı ele geçirmiş, Almanya’nın üzerine nazizm karanlığı çökmüştü. Komünistler ve Yahudilere yaşam hakkı tanımayan bir karanlık… Nitekim Karl Stucke, Hitler’in iktidarının daha ilk yılında, 1933’de tutuklandı ve toplama kampına konuldu. Uzun süre sonra serbest bırakıldığında, gazetecilik mesleğini yapma şansı kalmamıştı. 1939’da yeniden tutuklanıp, toplama kampına atılıncaya kadar, geçimini sağlayabilmek için terzilik gibi işler yapmak zorunda kalmıştı. Stucke, ikinci toplama kampına fazla dayanamadı ve 1940 başında burada yaşamını yitirdi.
Eşinin ölümüyle Jenny Gusyk’in (Stucke) durumu iyice kötüleşti. Türk vatandaşlığı artık yoktu, bir Alman’la evlilik nedeniyle kısmen yararlandığı statüsü de ortadan kalkmıştı. Aslında o sırada Amerika’ya gidebilecek durumdaydı. Ancak babası ve kardeşlerini Almanya’da bırakıp, Yeni Dünya’ya gitmedi. Önce kaldığı yaşlılar yurdundaki kötü koşullara dayanamayan babasını yitirdi. Ardından Auschwitz Toplama Kampı’na gönderilen kardeşi Max, onun ardından da yengesi Lydia‘nın ölüm haberlerini aldı.
Sonunda sıra bir dönem Köln Üniversitesi’ndeki erkek sınıf arkadaşlarının “Solingenli dişi deha” olarak isimlendirdikleri Jenny’e geldi. Bir ihbar sonucu Gestapo tarafından tutuklandı. O da “insanlık tarihinin en büyük mezarlığı” (Nazi barbarlarının burada öldürdüğü insan sayısının 1 milyon 200 bini bulduğu tahmin ediliyor) olarak bilinen toplama kampı Auschwitz’e gönderildi ve 2 Ocak 1944’te orada yaşamını yitirdi.
Aileden geriye oğlu Thomas ve kız kardeşi Rebeka kalmıştı. Her ikisinin yolları çeşitli maceralardan sonra Amerika’da kesişti…
Almanya, ülkedeki kadın hakları mücadelesinin öncü isimleri arasında Jenny Gusyk’i unutmadı… Köln Üniversitesi 2010 yılından bu yana kadın-erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet ve çalışan kadınların koşullarını iyileştirmeyi hedefleyen bilimsel araştırma girişimlerini ve bu alanlarda çalışmalarıyla öne çıkan bilim insanlarını ödüllendirme hedefiyle çeşitli kategorilerde “Jenny Guysk Ödülleri” veriyor…
Almanya’nın en eski üniversitelerinden Köln Üniversitesi, kadın erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet alanlarında da önde gelen kurumlardan. 2017 itibariyle üniversite öğrenim gören öğrencilerin yüzde 61’ini kadınlar oluşturuyor. Üniversitede görevli profesörler arasında kadınların oranı düşük (yüzde 30), ama tüm öğretim görevlilerini içeren tabloda kadınların payı yüzde 52’yi buluyor.
Bu kadınların önemli bir bölümünün Türkiyeli Jenny Guzik’in 100 yıl önce açtığı yoldan gittiklerinin bilincinde olduğunu bilmek ne güzel…
Paylaş: