Kaynak: Şalom, Riva Hayim
23 Nisan 2011’de Antalya Kaleiçi’nde törenle, özellikle çocuklar için çok güzel bir müze açıldı. Bu müze İstanbul ve İzmir’den sonra Türkiye’deki üçüncü oyuncak müzesi olarak çocukları hem eğlenceli bir geziye davet ediyor hem de gelen ebeveynleri çocukluklarına götürüyor.
Tanıtım sayfasında da bahsettiği gibi müzeye girişte gelenleri ilk olarak Nasreddin Hoca ve eşeği selamlıyor. Sonrasında ise Kül Kedisi ve balkabağı arabası, Daltonlar, Red Kit, Micky Mouse, Şirinler, Keloğlan, Temel Reis gibi çizgi film kahramanları göze çarpıyor.
Yaklaşık 13 binin üzerinde oyuncağı olan müze, en dikkat çeken oyuncaklarından birini basına tanıttı: Auschwitz’de öldürülen bir Yahudi kız çocuğunun saçlarını taşıyan, 78 yıllık gerçek saçlı bir bez bebek. Televizyonlarda ve gazetelerde müzenin tanıtımı bu bebek ile yapılıp, bebek yakından çekimle tanıtılırken şu cümlelere yer verildi: “Antalya’da soykırım kurbanı kız çocuğunun saçları bez bebekte. Gerçek saçlı bez bebek!”
Bu başlığı okuyan bazı kişiler haklı olarak dehşete kapılabiliyor.
Anadolu Oyuncak Müzesi Müdürü Emrah Ünlüsoy, bez bebekle basın önünde gerçekleştirdiği tanıtımda şu açıklamalarda bulundu: “Müzenin çok kıymetli bir eseri, aynı zamanda çok acıklı hikâyesi var. Nazi Almanya’sında ‘Auschwitz’ toplama (ölüm) kampında günde ortalama 1000 Yahudi katlediliyordu. O tarihlerde kız çocukları katledilmeden önce saçları kesilip, o saçlarla zengin Alman çocuklarına bebek yapılırdı. Gerçek saçlı bebeklerin dramı o zaman ortaya çıkıyor.” Yine Yahudi yetkililerin bebekle ilgili ilginç bir istekte bulunduğunu da anlatan Ünlüsoy, “Yahudi cemaatine mensup bazı ziyaretçiler, kendi sivil toplum kuruluşlarına haber vermiş. Onlar da bizimle iletişime geçti. Gerçek saçlı bebeğimizden saç teli istediler. Ne yapacaklarını sorduğumuzda DNA testi ile aile bağlarına ulaşmak istediklerini ifade ettiler. Özel izinle onlara yardımcı olduk. Birkaç saç telinden, kızın aile bağlarına ulaşmak istiyorlar. Ağlayarak, koridorları gezen ziyaretçilerimiz var” diyerek sözlerine devam ediyor.
Müzenin tanıtımında rol alan ve özel bölümde bir çeşit oyuncak olarak sergilenen bu bebeğe, ölüm kamplarında öldürülen bir çocuk cesedinin parçası olarak bakanların yine de olması, gözyaşlarını tutamaması ve ailesine DNA testi ile ulaşması için çabalanması beni biraz umutlandırdı.
Aklımda bazı sorular var. Bu bebek eğlenceli bir ortamda sergilenmeli mi? Peki bu sadece bir bebek mi? Bebeği değerli yapan unsur nedir; öldürülen bir Yahudi çocuğun saçlarının olması mı? Soykırımı ana konsept olarak ele almayan bir ortamın tanıtım işinde bebeğin kullanılması ne kadar doğru? Mesela yurt dışında örneklerini gördüğümüz bir peruk müzesinde de bu bebek sergilenebilir mi? Sergilenecekse, Auschwitz gibi ölüm kamplarında öldürülmüş kurbanların eşyaları ve vücut parçaları hangi konsepte nerede sergilenmeli? Kül Kedisi, Mickey Mouse’un da olduğu bir ortamda Holokost’u anlatan bir obje sergilenebilir mi? Çocukların koşturup, eğlendiği bir ortamda sergilenebilir mi? Salt turistik amaçla Holokost sembolleri sergilenebilir mi?
Müzeden tutun, bu tanıtım zincirinde kimsenin kötü niyetli olmadığını, hatta bu konuda hassas olduğunu biliyorum.
Ama işte kimi için bir bebek sergileniyor. Kimi için ise müzede neşeyle koşturan çocuklara bakıp, o çocukların oyunlarına bir vahşet yüzünden karışamayacak bir çocuğun parçası.
Belki öldürülmüş Yahudi kızının saçlarını taşıyan bez bebeğin hikayesi ve sergilendiği köşe, müze ve Yahudi cemaati temsilcilerinin ortak görüşleri alınarak daha hassas ele alınabilir.
Dilerim ki bez bebeğin canlı parçalarının sahibi Yahudi kız çoçuğunun ruhu huzura kavuşmuştur, çünkü sergilendiği yerden bebek çok üzgün bakıyor.
Hüzün nasıl sergilenir bilemiyorum ama şu fotoğrafa her baktığımda, daha az bir bez bebek, daha çok bir çocuk görüyorum.
Umarım başından geçenleri orada anlayabiliyorsundur çocuk.
Sesin çok cılız çıkıyor gibi…
(*)Fotoğraflar kaynak: http://oyuncakmuzesi.antalya.bel.tr/basinfoto.html
Kaynak: Şalom, Riva Hayim
23 Nisan 2011’de Antalya Kaleiçi’nde törenle, özellikle çocuklar için çok güzel bir müze açıldı. Bu müze İstanbul ve İzmir’den sonra Türkiye’deki üçüncü oyuncak müzesi olarak çocukları hem eğlenceli bir geziye davet ediyor hem de gelen ebeveynleri çocukluklarına götürüyor.
Tanıtım sayfasında da bahsettiği gibi müzeye girişte gelenleri ilk olarak Nasreddin Hoca ve eşeği selamlıyor. Sonrasında ise Kül Kedisi ve balkabağı arabası, Daltonlar, Red Kit, Micky Mouse, Şirinler, Keloğlan, Temel Reis gibi çizgi film kahramanları göze çarpıyor.
Yaklaşık 13 binin üzerinde oyuncağı olan müze, en dikkat çeken oyuncaklarından birini basına tanıttı: Auschwitz’de öldürülen bir Yahudi kız çocuğunun saçlarını taşıyan, 78 yıllık gerçek saçlı bir bez bebek. Televizyonlarda ve gazetelerde müzenin tanıtımı bu bebek ile yapılıp, bebek yakından çekimle tanıtılırken şu cümlelere yer verildi: “Antalya’da soykırım kurbanı kız çocuğunun saçları bez bebekte. Gerçek saçlı bez bebek!”
Bu başlığı okuyan bazı kişiler haklı olarak dehşete kapılabiliyor.
Anadolu Oyuncak Müzesi Müdürü Emrah Ünlüsoy, bez bebekle basın önünde gerçekleştirdiği tanıtımda şu açıklamalarda bulundu: “Müzenin çok kıymetli bir eseri, aynı zamanda çok acıklı hikâyesi var. Nazi Almanya’sında ‘Auschwitz’ toplama (ölüm) kampında günde ortalama 1000 Yahudi katlediliyordu. O tarihlerde kız çocukları katledilmeden önce saçları kesilip, o saçlarla zengin Alman çocuklarına bebek yapılırdı. Gerçek saçlı bebeklerin dramı o zaman ortaya çıkıyor.” Yine Yahudi yetkililerin bebekle ilgili ilginç bir istekte bulunduğunu da anlatan Ünlüsoy, “Yahudi cemaatine mensup bazı ziyaretçiler, kendi sivil toplum kuruluşlarına haber vermiş. Onlar da bizimle iletişime geçti. Gerçek saçlı bebeğimizden saç teli istediler. Ne yapacaklarını sorduğumuzda DNA testi ile aile bağlarına ulaşmak istediklerini ifade ettiler. Özel izinle onlara yardımcı olduk. Birkaç saç telinden, kızın aile bağlarına ulaşmak istiyorlar. Ağlayarak, koridorları gezen ziyaretçilerimiz var” diyerek sözlerine devam ediyor.
Müzenin tanıtımında rol alan ve özel bölümde bir çeşit oyuncak olarak sergilenen bu bebeğe, ölüm kamplarında öldürülen bir çocuk cesedinin parçası olarak bakanların yine de olması, gözyaşlarını tutamaması ve ailesine DNA testi ile ulaşması için çabalanması beni biraz umutlandırdı.
Aklımda bazı sorular var. Bu bebek eğlenceli bir ortamda sergilenmeli mi? Peki bu sadece bir bebek mi? Bebeği değerli yapan unsur nedir; öldürülen bir Yahudi çocuğun saçlarının olması mı? Soykırımı ana konsept olarak ele almayan bir ortamın tanıtım işinde bebeğin kullanılması ne kadar doğru? Mesela yurt dışında örneklerini gördüğümüz bir peruk müzesinde de bu bebek sergilenebilir mi? Sergilenecekse, Auschwitz gibi ölüm kamplarında öldürülmüş kurbanların eşyaları ve vücut parçaları hangi konsepte nerede sergilenmeli? Kül Kedisi, Mickey Mouse’un da olduğu bir ortamda Holokost’u anlatan bir obje sergilenebilir mi? Çocukların koşturup, eğlendiği bir ortamda sergilenebilir mi? Salt turistik amaçla Holokost sembolleri sergilenebilir mi?
Müzeden tutun, bu tanıtım zincirinde kimsenin kötü niyetli olmadığını, hatta bu konuda hassas olduğunu biliyorum.
Ama işte kimi için bir bebek sergileniyor. Kimi için ise müzede neşeyle koşturan çocuklara bakıp, o çocukların oyunlarına bir vahşet yüzünden karışamayacak bir çocuğun parçası.
Belki öldürülmüş Yahudi kızının saçlarını taşıyan bez bebeğin hikayesi ve sergilendiği köşe, müze ve Yahudi cemaati temsilcilerinin ortak görüşleri alınarak daha hassas ele alınabilir.
Dilerim ki bez bebeğin canlı parçalarının sahibi Yahudi kız çoçuğunun ruhu huzura kavuşmuştur, çünkü sergilendiği yerden bebek çok üzgün bakıyor.
Hüzün nasıl sergilenir bilemiyorum ama şu fotoğrafa her baktığımda, daha az bir bez bebek, daha çok bir çocuk görüyorum.
Umarım başından geçenleri orada anlayabiliyorsundur çocuk.
Sesin çok cılız çıkıyor gibi…
(*)Fotoğraflar kaynak: http://oyuncakmuzesi.antalya.bel.tr/basinfoto.html
Paylaş: